-->
hamilelik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
hamilelik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

5/04/2012

tüp bebek tedavisinde başarı oranını yüzde 65 arttıran gen testi yöntemi

    5/04/2012 01:18:00 ÖS   Yorum yok

Moleculer Cytogenetics adlı dergide yayınlanan araştırma sonuçlarına göre embiryonun gerekli genetik materyale sahip olup olmadığını ölçen test sayesinde tüp bebek tedavisindeki başarı oranı %65 artacak.

gen testi yöntemi

Tüp bebek tedavisi özellikle çok genç olmayan kadınlarda başarısızlıkla sonuçlanabiliyor.

Test İngiliz Blue Gnome şirketi tarafından geliştirildi.

Uzmanlar araştırma sonuçlarını heyecan verici buldu.

35 yaşından genç kadınlar ortalama 3 denemeden sonra tüp bebek sahibi olabiliyor.

Bu oran anne adayının yaşı ilerledikçe düşüyor.


Bir sperm bir yumurtayı döllediğinde oluşan embiryo her iki ebeveynden de genetik bilgi taşıyor.

Ancak tüp bebek tedavisi sırasında hatalar yapılabiliyor ve bazı embiryolar gereğinden fazla ya da daha az genetik materyal taşıyor.

Böyle durumlarda hamilelik kendiliğinden sona eriyor.

Yeni geliştirilen gen testi sayesinde hatalı embiryolar ana rahmine yerleştirilmeden elenebilecek.


Normalde tüp bebek tedavisi görülen kadınların %42'si tedaviye başladıktan 20 hafta sonra hamile kalıyor.

Bu oran ekstra gen testinin uygulandığı kadınlarda %69'a yükseliyor.

Blue Gnome yöneticisi Nick Haan yeni testin tüp bebek tedavisinde devrim yaratacağını düşünüyor.bbc türkçe

4/09/2012

obezite ve diyabet hastası kadınlarda otistik çocuk doğurma riski yüksek

    4/09/2012 06:57:00 ÖS   Yorum yok

California Davis Üniversitesi'ndeki araştırmacılar, hamilelik sırasındaki yüksek glikoz oranının, fetüsün beyin gelişimini etkileyebileceğini söyledi.

otistik çocuk doğurma

Pediatrisyenlerin araştırması, bin kadının ve çocuğun yedi yıl boyunca izlenmesi sonucu elde edilen bulgulara dayanıyor.

İngiltere Diyabetliler Vakfı bu konuda daha fazla araştırmaya ihtiyaç olduğunu belirtti.

Araştırmanın yapıldığı California'da kadınların yüzde 1,3'ünde tip 2 diyabeti, 7,4'ünde de hamilelik esnasında ortaya çıkan diyabet gözleniyor.

Araştırmanın gözlediği çocuklar ise 2-5 yaş arasında olup 2003-2010 yılları arasında kayıtları yapılmış.

Araştırma, hamileliği sırasında tip 2 diyabeti gözlenen annelerden doğan çocukların yüzde 9,3'ünde otizm ortaya çıktığını tespit etti.


Bu gruptaki çocukların yüzde 11,6'sının ise gelişme engelli olduğuna dair veriler bulundu.

Herhangi bir metabolik bozukluğu olmayan kadınlardan doğan gelişme engelli çocukların oranının ise yüzde 6,4 olduğu, yani diyabetin risk oranını neredeyse iki katına çıkardığı gözlendi.

Otizm ve gelişme engelli çocukların annelerinin yüzde 20'sinin obez olduğu, normal gelişim göseren çocukların anneleri arasındaki obezite oranının ise yüzde 14 olduğu belirtildi.
İletişim becerileri

Araştırma, çocuk doğurma yaşındaki kadınların yüzde 34'ünün obez, yüzde 9'unun ise diyabetik olduğunu gösterdi.


Otistik çocukların yüzde 29'unun annesinde hamilelik sırasında gözlenen diyabet, yüksek tansiyon ve obezite gibi metabolik sorunlar yaşandığı kaydedildi.

Başka bir gelişim bozukluğu olan çocukların yaklaşık yüzde 35'inin annesinde metabolik bozukluk olduğu, deney grubunda ise bu oranın yüzde 19'u gösterdiği kaydedildi.

Araştırma ayrıca yüksek tansiyon ile otizm ve gelişim bozukluğu arasındaki ilişkiyi de inceledi.

Tüm gruplarda yüksek tansiyonun düşük oranda olduğu, ancak otistik ve gelişim bozukluğu olan çocukların annelerinde, fazla olmamakla beraber bu oranın biraz daha yüzksek olduğu gözlendi.

Çocukların bilişsel becerileri incelendiğinde, anneleri diyabet hastası olan otistik çocukların, anneleri sağlıklı olan otistik çocuklara kıyasla daha düşük performans gösterdiği tespit edildi.

Otistik olmayan çocuklar arasındaki bütün testlerde de herhangi bir metabolik bozukluk ile daha düşük test puanı arasında bağlantı bulundu.

Araştırmayı yapanlar, diyabet ve yüksek tansiyon bakımından obezitenin önemli bir risk faktörü olduğunu ve obezitenin insüline karşı direnişi arttırdığını belirtiyor.

California Davis Üniversitesi'ndeki MIND Enstitüsü'nden Paula Krakowiak "Annelerdeki bu sorunların çocuklarda sinir gelişimsel sorunlarla ilşkisini gösteren bulgularımız kaygı vericidir ve ciddi kamu sağlığı sorunlarına da işaret etmektedir" diyor.

İngiltere Diyabetliler Vakfı araştırma başkanı Dr Matthew Hobbs ise araştırmada ele alınmayan konularla ilgili sorulara cevap bulmak için daha fazla inceleme ihtiyacına vurgu yapıyor.

Hobbs, "Bu araştırma bir bağlantı kurmakla beraber diyabetin gelişimsel sorunlara yol açtığını göstermiyor. Diyabetli kadınlara, hamile kalmayı planlıyorlarsa bunu doktorlarına bildirmeleri önerisinde bulunuyoruz. Böylece sağlıklı bir hamilelik geçirmek için atmaları gereken adımlar konusunda birlikte çaba gösterebilirler" diyor.

1/02/2012

doktorlar brezilyada iki baş bir kalple doğan bebeğin hangi başını alacağına karar veremiyor

    1/02/2012 09:46:00 ÖS   1 yorum

Brezilya'da doktorlar hafta başında dünyaya gelen, iki baş ve iki omurgaya sahip ancak tek kalpli ikizlerin nasıl gelişeceğini izliyorlar.

bebeğin hangi başını alacak

Ender doğum vakası, ikizlerden birinin rahimde tam olarak gelişmemesinden kaynaklanıyor. Jesus ve Emanuel adları verilen yapışık erkek bebeklerin organları tek olduğu için, birbirlerinden ayrılması şu aşamada düşünülmüyor.

Yeni doğan ikizlerin bakımını üstlenen Dr. Neila Dahas halen bir ameliyatın söz konusu olmadığını söyledi ve yapışık ikizlerin gerektiği gibi çalışan iki beyne sahip olmaları yüzünden, hangi başın alınacağına karar vermenin zor olduğunu bildirdi.

Dr. Neila Dahas, "istatistiksel olarak yalnızca daha az sayıda organı paylaşan çocukların ameliyattan başarıyla çıktıklarını ve hayatta kaldıklarını biliyoruz. Şu aşamada bebeklerin sağlıklı kalmasına odaklandık. Nasıl bir gelişme göstereceklerini izleyeceğiz." dedi.

Jesus ve Emanuel, Pazartesi sabahı kuzeydeki Para eyaletindeki küçük bir hastanede, sezaryenle ve 4,5 kg. ağırlığında doğdular. Daha sonra eyalet merkezi Belem'deki daha iyi donanımlı bir hastaneye nakledildiler.

Doktorlar, yapışık ikizlerin annesinin, iki başlı bebeği emzirdiğini ve bebeğin iştahının normal olduğunu belirtti. 


Uzak bir bölgede yaşayan 25 yaşındaki annenin hamileliği süresince hiçbir ultrasondan geçirilmediği, bebeklerin durumunun yalnızca doğumdan birkaç dakika önce anlaşıldığı belirtildi.

Daha önce buna benzer yapışık ikizler, 1990 yılında ABD'de dünyaya gelmişti.

Bu tür doğumların ortalama 100 bin hamilelikten birinde meydana geldiği ve bunların yarısının düşükle sonuçlandığı kaydediliyor.

9/07/2011

hamileliğin ilk dönemlerinde kullanılan ağrı kesiciler düşük riskini iki kat arttırıyor

    9/07/2011 10:18:00 ÖS   Yorum yok

Canadian Medical Association Journal tarafından yayımlanan araştırma, hamileliğin ilk aylarında etken maddesi "ibuprofen" ve "naproksen" olan ağrı kesicileri kullanan kadınlarda düşük yapma riskinin, kullanmayanlara oranla iki kattan fazla olduğunu ortaya koydu.

ağrı kesiciler düşük riskiKanada'nın Quebec eyaletinde yaşayan 52 binden fazla hamile kadın arasında yapılan araştırmada, hamile kaldıktan sonra steroid olmayan antiinflamatuvar ilaç (NSAID) kullanan kadınlarda düşük yapma riskinin yükseldiği belirlendi.

İçeriğinde "ibuprofen", "naproksen" ya da kemik ve eklem iltihabı tedavisinde kullanılan "celecoxib" bulunan Aspirin dışındaki steroid olmayan antiinflamatuvar ilaçları inceleyen araştırmacılar, söz konusu ilaçların hamilelik sırasında kullanımının düşük yapma riskini 2,4 kat artırdığını belirledi.

Montreal Üniversitesi CHU Sainte-Justine Araştırma Merkezi'nden Anick Berard, araştırmayla ilgili yaptığı değerlendirmede, steroid olmayan antiinflamatuvar ilaç kullanımının düşük riskiyle yüzde 100 ilişkilendirilemeyeceğini, ancak bu tür ilaçların düşükle sonuçlanabilecek farmakolojik etkiler yaratmasının kuvvetle muhtemel olduğunu bildirdi.

Berard, hamileliğin ilk dönemlerinde ana rahminde bulunan prostaglandin hormonuna benzer maddelerin seviyesinde düşüş yaşandığını ve steroid olmayan antiinflamatuvar ilaçların prostaglandin oluşumunu etkilediğinin bilindiğini belirterek, bu ilaçların kullanımının söz konusu dönemlerdeki normal prostaglandin değişimlerine müdahale ederek düşük riskine yol açabileceğini kaydetti.

Berard, baş ağrısı ve benzeri kısa süreli rahatsızlıklar yaşayan hamile kadınların, etken maddesi "parasetamol" olan ilaçları tercih etmelerinin daha güvenilir bir yöntem olacağını da ifade etti.

8/06/2011

ucuz ve kısa süren oksijen testi sayesinde kalp rahatsızlığı olan bebeklerin kurtulabilmesi mümkün oluyor

    8/06/2011 05:18:00 ÖS   Yorum yok

20,055 yeni doğmuş çocuk üzerinde yapılan incelemelerde kandaki oksijen seviyesini ölçmeye yarayan testlerin, benzer diğer testlerden daha güvenilir olduğu sonucuna varıldı.


bebeklerin kurtulabilmesi mümkün
Araştırmanın bulgularının yayınlandığı Lancet adlı tıp dergisinde, oksijen testlerinin İngiltere'nin tümünde uygulamaya koyulması çağrısında da bulunuldu.

Birçok vakada tespit edilemeyen kalp rahatsızlıkları olduğunu hatırlatan İngiltere Kalp Vakfı da bu testin insan sağlığında gerçek bir fark yaratabileceğini belirtiyor.

Kalp odacıkları arasındaki delikler ve sorunlu kalp kapakçıkları gibi doğuştan kalp hastalıkları her 145 çocuktan birini etkiliyor.
Test 20 yıldır kullanımda

Bu tür hastalıkların teşhisi için hamilelik sırasında ultrasonla inceleme ve doğumdan sonra kalp atış hızı ölçümü yapılmasına rağmen çok yüksek bir tespit oranı yakalanamıyordu.

İngiltere çapında altı kadın doğum hastanesinde bulunan doktorlar, 20 yıldır kullanımda olan oksijen ölçüm cihazlarının bebeklerdeki kalp hastalıklarının teşhisinde daha başarılı olduğu sonucuna vardı.

Doktorlar, kandaki oksijen seviyesi düşük olan ya da el ve ayakta yapılan ölçümleri farklılık gösteren bebekler için ek incelemelerde bulunuyor.

Beş dakikadan az vakit alan oksijen seviyesi ölçümü, ciddi bozuklulukların yüzde 75'ini teşhis edebiliyor. Bu oran, oksijen testinin, diğer geleneksel yöntemlerle birlikte kullanıldığı durumlarda ise yüzde 92'ye yükseliyor.bbc türkçe

8/03/2011

yeme bozukluğu olan kadınların hamile kalma olasılığı daha düşük

    8/03/2011 04:52:00 ÖS   Yorum yok

İngiltere'de 11 binden fazla kadının katıldığı araştırma sonucunda bu tür sorunlar yaşamış kadınların gebelik için diğer kadınlara kıyasla iki katı daha fazla tedaviye ihtiyaç duydukları ortaya çıktı.


hamile kalma olasılığı
İştahsızlığa dayalı anoreksi ya da çok yiyip kusmakla sonuçlanan bulimia rahatsızlığından muzdarip kadınlarda altı aylık deneme süresinden sonra gebe kalma oranlarının diğer kadınlara kıyasla daha düşük olduğu belirlendi.

Bununla beraber bu oran, bir yılın sonunda genel nüfusla aynı düzeye ulaşıyor.

Araştırmacılar, anne olmak isteyen kadınların yeme bozukluğunun ilk aşamalarında yardım istemeleri gerektiğinin altını çiziyor.


Londra'daki King's Koleji ile UCL'den uzmanların ortaklaşa araştırmasının sonuçları, Uluslararası Doğumbilim ve Jinekoloji Yayınları'nda yer aldı.

Araştırmada bulimia ya da anoreksi geçmişi olan kadınların yüzde 29,5'inin hamile kalmalarının altı aydan uzun sürdüğü belirlendi.

Bu oran genel nüfusa bakıldığında yüzde 25'i geçmiyor.


Hamilelik için ek tedaviye ihtiyaç duyan kadınların oranı genel nüfusa bakıldığında yüzde 2,7 iken, bulimia ve anoreksi yaşamış kadınlarda bu oran yüzde 6,2'ye çıkıyor.

Glasgowlu 29 yaşındaki Jane'e 8 yaşındayken anoreksi teşhisi konmuş, hiç adet görmemiş.

Şimdi sağlıklı kiloda olsa da Jane, son dört yıldır hamile kalmaya çalışıyor ve özel tedavi görüyor.

Doktor Abigail Easter, yeme bozukluğunun vücudun ihtiyacı olan besinleri alamamasıyla sonuçlanan ciddi bir hastalık olduğuna dikkat çekerken, bunun uzun vadede çok daha önemli sağlık sorunlarına yol açabileceğine işaret ediyor.

7/20/2011

hamile iken eşi tarafından şiddet gören annenin yaşadığı stres bebeği kalıcı etkiliyor

    7/20/2011 07:57:00 ÖS   Yorum yok

Araştırmacılar, annenin şiddet kullanan eşi yüzünden stresli olduğu durumlarda, henüz doğmamış bebeğin stres hormonu reseptörlerinin değişim geçirdiğini gözlemledi.


Bu değişim, çocuğun stresle daha az iyi baş etmesine yol açabilir.

bebeği kalıcı etkiliyor
Değişimin ayrıca akıl sağlığı ve davranış bozukluğu sorunlarıyla da ilişkili olduğu tespit edildi.

Araştırmaya göre, reseptörleri değişim geçerek kişiler daha içgüdüsel davranabiliyor ve duygularıyla baş etmede zorluk çekiyor.

Bulguları Translational Psychiatry isimli dergide yer alan araştırma, 25 kadın ve yaşları 10 ile 19 arasında değişen çocuklarıyla yapıldı.

Araştırmaya dahil edilen kadınların istisnai koşullarda yaşadığını belirten araştırmacılar, çoğu hamile kadının günlük yaşamlarında bu kadar yüksek düzeyde strese maruz kalmayacağını ifade ediyor.

Araştırmacılar ayrıca bulguların nihai olmadığını, çocuğun büyürkenki çevresi gibi başka bir sürü etmenin de önemli olabileceğini söylüyor.


Ancak çocuğun ilk çevresi olan ana rahminin kilit önemde olduğunu da ekliyorlar.

Araştırmacılar bu tezlerini test etmek üzere daha detaylı ve kapsamlı çalışmalar yürüteceklerini açıkladı.

7/18/2011

tüp bebek tedavisinde iki kadına yanlış embriyo nakleden klinik tazminat ödemeyi teklif etti

    7/18/2011 05:10:00 ÖS   Yorum yok

Hong Kong'da bir tüp bebek kliniği, tedavi gören iki kadına yanlış embriyolar yerleştirdiğini itiraf etti.


Hatasını itiraf edene değin meşhur ve itibarlı bir klinik olarak bilinen Victory ART Laboratuvarı iki kadına tazminat ödendiğini açıkladı.

yanlış embriyo nakleden
Hong Kong yönetimine bağlı İnsan Üreme Teknolojisi Konseyi, kliniğin kapatılmasının sözkonusu olmayacağını söylüyor.

Konsey, insan hatasına dayalı bir yanlış yapıldığını, fakat sistemden kaynaklanan bir sorun görmediklerini açıkladı.

Hatanın nedeni olarak, klinikte çalışan bir doktorun tüplerin üzerindeki etiketleri okumayı ihmal ettiği açıklandı.

Victory ART Laboratuvarı, yapılan yanlışın vakit kaybetmeden anlaşıldığını ve embriyoların derhal alınarak imha edildiğini söylüyor.

Yerel basında çıkan haberlere göre kadınlara tazminatın yanısıra psikolojik tedavi de önerildi.


Haberin yayılması ardından aynı klinikte hamile kalmış diğer kadınlar internet sitelerinde kaygı ve öfke dolu tepkiler veriyor.

Kadınlardan biri, bebeği doğar doğmaz DNA testi yaptırarak kendisine ait olduğunu doğrulatmak istediğini kaydetti.

Malezya ve Filipinler'de de şubeleri olan klinikte tedavi gören kadınlar arasında Hong Kong sosyetesinin ünlüleri de yer alıyor.

7/12/2011

hamilelikte sigara kullanımı yüzünden yüzlerce özürlü çocuk doğuyor

    7/12/2011 04:31:00 ÖS   Yorum yok

Araştırmalar, hamilelikte sigara içilmesinin doğum kusuru riskini artırdığına işaret ediyor.


Veriler, bebeklerin el ayaklarında sorun olması ya da tavşan dudaklı doğması riskinin yüzde 25 daha fazla olduğunu ortaya koyuyor.

İngiltere'deki University College of London hastanesi doktorları, hamilelikte sigara tüketilmesinin düşük ve bebeğin normalden zayıf doğması gibi sorunlara yol açabildiğinin blindiğini, yeni araştırmanın anne adaylarını sigarayı bırakmaya zorlayabileceğini belirtiyor.
yüzlerce özürlü çocuk
İngiltere ve Galler'de kadınların yüzde 17'si hamilelikte sigara içiyor.

20 yaşın altındakilerde bu oran yüzde 45.
50 yılın verileri tarandı

İngiltere ve Galler'de her yıl doğrudan hamilelikte sigara tüketimiyle bağlantılı olarak yüzlerce özürlü çocuk doğuyor.

Geçen yıl bu şekilde doğan bebeklerin sayısı 3700.


Son 50 yıl içinde yayımlanmış 172 araştırmadaki verilerin kıyaslanmasıyla gerçekleştirilen çalışma hamilelikte sigara ve doğum kusurlarına odaklandı.

11,7 milyon doğumdan 174 bininde bebeklerin kusurlu olduğu tespit edildi.


Bu verilere göre, hamilelikte sigara içen annelerin çocuklarının el ve ayaklarının özürlü olması olasılığı, sigara içmeyen kadınlarınkine kıyasla yüzde 26 daha fazla.

Bebeğin tavşan dudaklı ya da yarık damaklı doğma ihtimali de yüzde 28.

7/04/2011

tüp bebek tedavisinde kullanılan ilaçlar down sendromlu çocuk riskini arttırabilir

    7/04/2011 05:37:00 ÖS   Yorum yok

34 çift üzerinde araştırma yapan İngiliz uzmanlar, yaşı ilerleyen kadınlarda IVF işlemi uygulanabilmesi için yumurtalıkları harekete geçirmek üzere kullanılan ilaçların, yumurtanın genetik yapısını bozabildiğine inanıyorlar.


Araştırma kapmasındaki kadınların hepsi de 31 yaşından büyüktü ve kendilerine yumurtalıklarının çalışması için ilaç verilmişti.
down sendromlu çocuk
Bebeklerde Down Sendromu olasılığı annenin ilerleyen yaşıyla orantılı ve özellikle 35 yaşından büyük kadınların Down sendromlu bebek doğurma olasılığı daha yüksek.

Araştırmacılar döllendirilen yumurtalar üzerinde yaptıkları incelemelerde bazı genetik hatalar saptadılar. Bu hatalar, ya hamileliğin son bulmasına ya da bebeğin genetik bozuklukla doğmasına yol açıyor.

Hatalı yumurtaların 100'ü üzerinde yapılan incelemeler, 21. kromozomda ekstra bir kromozom daha bulunduğunu gösterdi. Bu da Down sendromuna yol açıyor.

Ancak, doğal yolla hamile kalan ilerlemiş yaştaki kadınların bebeklerinde görülebilen Down sendromundan farklı olarak, tüp bebek yöntemiyle dünyaya getirilen Down sendromlu bebeklerde gözlenen genetik hataların çok daha karmaşık olduğu kaydedildi.

Araştırmacılar, bu durumdan yapılan tedavinin sorumlu olabileceğine inanıyorlar.

'Doktorlar daha dikkatli olmalı'


Avrupa Üreme ve Embriyoloji Derneği'nin İsveç'te yapılan yıllık konferansında dile getirilen kuşkuların doğruluğu konusunda daha ileri çalışmalar yapılması gerektiği vurgulandı.

İngiliz doktorlar IVF işlemi için yapılan tedavinin risk boyutlarının tam olarak bilinmediğini ama yalnızca Down sendromuna değil, diğer başka genetik sorunlara da yol açabileceğini söylüyorlar.

Konu üzerinde uzman olan, London Bridge Üreme, Jinekoloji ve Genetik Merkezi'nden Prof. Alan Handyside, araştırmacıların kuşkularını destekleyen başka sonuçlar alınırsa, bunun IVF işlemi uygulayan doktorların daha dikkatli hareket etmelerini gerektireceğini söylüyor.

Araştırmacılar bu çalışmanın, hangi kadınların IVF tedavisi yerine, yumurta bağışıyla hamile kalmasının daha yararlı olacağını saptamada yardımcı olacağını belirtiyorlar.

Almanya Bonn Üniversitesinden Prof. Joep Geraedts de, araştırmanın sonucunu, sağlıklı bir hamilelik ve doğum umudu içindeki çiftlere yardımcı olacak büyük bir adım diye niteledi.

6/13/2011

organ naklinde bir ilk çocuk doğurabilmek için annesinin rahmini kullanacak

    6/13/2011 06:14:00 ÖS   Yorum yok
annesinin rahmini kullanacak

25 yaşında bir kadın, bebek sahibi olabilmesi için yapılacak sıradışı bir rahim nakliyle tarihe geçmeye hazırlanıyor.



Genetik bir sorun dolayısıyla rahmi olmayan Sara Ottoson'a, öz annesinin rahmi nakledilecek.


Daily Telegraph gazetesine konuşan 56 yaşındaki anne Eva Ottoson, çığır açabilecek bu uygulamayla, kendi öz kızına rahmini veren ilk kadın olacak.

Stockholm'de çalışan Sara Ottoson, gazeteye verdiği mülakatta, kendisinin içinde büyüdüğü rahmin vücuduna nakledilecek olmasından rahatsız olmadığını söyledi.

Sara, "Ben biyoloji öğretmeniyim, rahim benim nazarımda diğer organlardan farksız. Ama annem bunu garip bulup bulmadığını sordu. Benim yanıtım ise hayır, oldu" diyor.

Sara, en çok annesinin büyük bir operasyon geçirecek olması nedeniyle kaygılandığını da ekliyor.


İngiltere'nin Nottingham kentinde yaşayan anne Eva Ottoson da "kızımın rahme ihtiyacı var ve ben de en iyi bağış yapacak kişiysem, öyle olsun. Onun benden daha fazla ihtiyacı var; rahmim bana iki kız çocuk verdi." diye konuştu.

Anne - kız, bir hayli karmaşık olabilecek naklin gelecek bahara İsveç'te yapılmasını umuyor.


Sara Ottoson, her 1500 kadından birini etkileyen bir sendromdan muzdarip; rahmi ve döl yatağı bulunmuyor.

Ancak operasyonun başarıya ulaşması halinde, kendi yumurtalarıyla erkek arkadaşının spermleri laboratuvarda döllenerek annesinden kendisine nakledilecek rahme konacak.

Tıbbi heyete başkanlık edecek doktor Mats Brannstrom, operasyonun, böbrek, karaciğer ya da kalp ameliyatlarından daha zor olduğunu söyledi.

Bilinen tek rahim nakli 2000 yılında yapılmıştı.

46 yaşındaki bir kadından alınan rahim, geçirdiği kanama sonucu rahmini kaybeden 26 yaşındaki bir kadına nakledilmiş, ancak çeşitli komplikasyonlar sonrası 99 günün ardından, doktorlar rahmi almak zorunda kalmışlardı.
bbc türkçe

5/23/2011

mahkeme kararı ile ölen kocasının dondurulmuş spermleriyle hamile kalacak

    5/23/2011 07:35:00 ÖS   Yorum yok
dondurulmuş spermleriyle hamile

Avustralya'da mahkeme, bir kadının ölen kocasının dondurulmuş spermlerini kullanarak çocuk sahibi olmasına izin verdi.



Yargıç, Jocelyn Edwards'ın çocuk sahibi olabilmek için kocasıyla bu konuyu konuşmuş olduğuna ikna olarak spermlerin kullanılmasında bir engel olmadığına hükmetti.


40 yaşındaki Jocelyn, Mark Edwards ile 2005 yılında evlenmişti.

Jocelyn, gebe kalamayınca eşiyle tüp bebek seçeneklerini değerlendirmeye başladı.


Çift, 2010 yılının Ağustos ayında bir kliniğe başvurdu ve çeşitli testlerden geçirildikten sonra tüp bebek yöntemiyle bebek sahibi olmak istediklerini bildirdi.

Ancak Jocelyn'in kocası bir sonraki randevularından bir gün önce trafik kazası geçirdi ve ağır yaralandı.

Jocelyn Edwards, talebi doğrultusunda kocasından ölümü sonrası sperm alınması için hukuki izni elde etti.

İşlem, daha sonra mahkeme yakınlarındaki bir laboratuarda gerçekleştirildi.


Dava, spermleri bağışlayan kişinin rızası olmadan tüp bebek tedavisinin yasak olduğu eyalette dönüm noktası olarak görülüyor.

Ancak yine de Jocelyn'in tüp bebek tedavisi için başka bir eyalete gitmesi gerekiyor.

Jocelyn Edwards, "Doğru karar buydu. Mark duysa çok sevinirdi, bir bebeğimiz olacak. Başından beri bunu planlamıştık" diye konuştu.
bbc türkçe

5/22/2011

hamilelikte en fazla üç defa ultrason takibi yapılması gerekiyor fazlası zararlı

    5/22/2011 06:38:00 ÖS   Yorum yok
üç defa ultrason

Jinekoloji ve Obstetrik Kongresi'nin 9.su Antalya'da düzenlendi. Dernek 2. Başkanı Prof. Dr. Bülent Tıraş, basın toplantısında yaptığı açıklamada, aşırı şişmanlık ve obezitenin sağlıklı yaşamı tehdit eden önemli bir sorun olduğunu belirterek, özellikle kadınların menopoz döneminden sonra kilo alma eğiliminde olduğunu ve kalp hastalıkları riskinin neredeyse erkeklerle aynı düzeye ulaştığını söyledi.


Hormonal düzensizliklerin kadınların kilo vermelerinin önündeki en büyük engel olduğunu vurgulayan Tıraş, menopoz dönemindeki kadınlarda diyete direncin çok yüksek olduğunu ifade etti. Tıraş, kadınların bu dönemde zayıflama planı uygulanmadan önce mutlaka hormon dengelerini sağlamaları gerekliliğine dikkati çekti.
Genç yaştaki kadınları kilo vermekten ve çocuk sahibi olmaktan alıkoyan Polikistik Over Sendromu ile ilgili de bilgi veren Tıraş, bunun her beş kadından birini etkilediğini, nedeninin tam olarak bilinemediğini; tedavinin ise belirtilere yönelik olarak planladığını anlattı.
''Bu sorunun, şişmanlığa mı, yoksa şişmanlığın mı bu soruna yol açtığı'' tartışmaları yapıldığını ifade eden Tıraş, ''Bu hastalık, hem dünyada ve hem de Türkiye'de artıyor. Türk kadınlarının yüzde 20-25'inde bu hastalık görülüyor. Böyle olunca da şişmanlık ya da bunun neden olduğu üreme sorunları, fazla kilo, elma tipi şişmanlık gibi sorunlar da ortaya çıkıyor'' diye konuştu.
Tıraş, yumurtlama bozukluğunun, adet görememe ya da geç adet görme gibi sorunları da beraberinde getirdiğini vurguladı.

Gebelikte ultrasonla takip

TJOD Genel Sekreteri Prof. Dr. Cansun Demir de kongrede gebelikte ultrasonla takibin de ele alındığını belirtti.
Türkiye'de gebelik döneminde ultrasonla, bebeğin gelişiminin her evresinin izlendiğini dile getiren Demir, ABD'de sadece gebelik döneminde üç kez ultrasonla yapılan muayenenin önerildiğini bildirdi. Bu ülkede 11-14. haftada ense kalınlığına, 18-22. haftada anatomik gelişime ve gebeliğin son döneminde de bebeğin ters gelip gelmediğine bakıldığını anlatan Demir, şunları kaydetti:
''Hastalarımız, bizlere bu kadar sık ultrasona girmenin bir zararı olup olmadığını soruyor.
ABD başta olmak üzere gelişmiş ülkelerde anne karnındaki bebeğin ultrasonla takibi sınırlı sayıda yapılıyor. Ultrasonun gebelikte olumsuz etkileri olduğuna dair bir bilimsel kanıt bulunmamakla birlikte, Türkiye'de ise ultrasonla yapılan kontrollerin sayısı dünya standartlarının üzerinde.
Ses dalgası olduğu için ultrasonun bilinen bir zararı yok. Bizi asıl ilgilendiren konu, inceleme sırasındaki ısı artışıdır. Ultrason incelemesi sırasındaki ısı artışının hangi dönemlerde hangi biyolojik etkilere neden olabileceği konusu ise kesin değil.
Domuzlarda yapılan bir çalışmada iki dakikadan uzun süreli bir uygulamanın olumsuz etkileri olabileceği görülmüştür. Genel yaklaşım, 1.5 derecelik ısı artışının, zararı olmayacağı yönündedir. Beş dakika süreyle 4 derece artıştan fazlasının zararlı olabileceği bildirilmiştir.''
Demir, ultrason ile takibin uzun süreli bir inceleme yapılmadan gerçekleştirilmesi gerektiğini de sözlerine ekledi.

''Omega-3 zeka gelişimini arttırıyor"

ABD'deki Penn State Milto S. Hershey Medical Center Direktörü Prof. Dr. Serdar Ural da gebelikte omega 3 kullanımının anne ve bebek üzerindeki olumlu etkilerine dikkati çekti.
ABD'de yapılan çalışmalarda, gebelere verilen vitamin destekleri içinde Omega-3'ün de bulunmasının büyük yararlar sağladığı ve bebeğin zihinsel gelişimini olumlu yönde arttırdığının belirlendiğini vurgulayan Ural, bir soru üzerine planlı hamileliklerde Omega-3'e gebelik öncesinde başlanması ve emzirme döneminde de devam edilmesi gerektiğini bildirdi.
Ural, Omega-3'ün gebelik döneminde ilk 5 ayda 1 kapsül, daha sonraki aylarda da 2'şer kapsül içilmesinin uygun olduğunu belirtti.

Sezeryanla doğumların düşürülmesi
Dernek Başkanı Prof. Dr. İsmail Mete İtil de kongrede sezeryanla doğum oranlarının düşürülmesine yönelik çalışmaların da gündeme geldiğini bildirdi.
Bu konuda kadınların bilinçlendirilmesinin, gebe okullarının yaygınlaştırılmasının ve okullarda cinsel eğitim derslerinin verilmesinin büyük önem taşıdığını kaydeden İtil, şöyle konuştu:
''Hekimlere, bununla ilgili meslek içi eğitim verilmeli. Ayrıca, alt yapı ve sağlık ekibinin güçlendirilmesi gerekli. Doğum salonları yerine, doğum odaları olmalı.
Ağrıyla baş etmek için anestezi uzmanları görevlendirilmeli. Hatta anestezi teknisyenleri doğum sırasında ağrının azaltılması için daha fazla etkin olmalı.
Anestezi uygulamasının mümkün olmadığı durumlarda ağrı kesiciler devreye sokulmalı.

Ülkemizde artık ağrısız doğum daha fazla yapılıyor ama yeterli değil. Anestezi uzmanlarının sayısının artması, sezaryenle doğumların azalmasında etkili olur.''
İtil, ayrıca kongrede kadına yönelik şiddetin de ele alındığını, bu konuda jinekologların da bunun önlenmesinde diğer unsurlarla birlikte görev alabileceğini sözlerine ekledi.
cumhuriyet portal

5/10/2011

tüp bebekte yeni yöntemle döllenme şansı yüzde 25 oranında artıyor

    5/10/2011 11:39:00 ÖS   Yorum yok
döllenme şansı

Metabolomics embriyoların metabolik olarak değerlendirilmesini sağlayan bir yöntem. IMSI’de spermi 8 bin katı büyüterek genetik hasarın tespit edilebilmesine imkan sunuyor. 


Her iki yöntemin ortak noktaları ise sundukları avantajlarla hamilelik şansını yüzde 25 gibi yüksek bir oranda artırmaları!

Tüp bebekte tedavinin başarısını etkileyen en önemli faktör ise; ‘sağlıklı’ embriyo ile spermleri seçebilmek. İşte bu noktada bir süredir ülkemizde uygulanmaya başlanan; ‘metabolomics’ ve ‘IMSI’ yöntemi doktorların yüzünü güldürüyor, çünkü her iki yöntem hamileliğin oluşma şansını yüzde 25 gibi yüksek bir oranda artırabiliyor! Acıbadem Maslak Hastanesi Tüp Bebek Merkezi Sorumlusu Kadın Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Tansu Küçük, embriyo ve spermlerin gözaltında tutulması esasına dayanan her iki yöntemi anlattı:




Metabolomics nedir?


Tüp bebek yöntemiyle elde edilen embriyoların kalitesi, mikroskop altında "görsel kriterlere" göre takip edilip, seçiliyor. Embriyoların döllenme hızı, hücre sayısı ve şekilsel özelliklerinin belirlenmesi gibi 5-6 kritere bakılarak, en kaliteli olanı seçilmeye çalışılıyor. Ancak bu yöntemle embriyoların genetik ve metabolik aktiviteler açısından normal olup olmadıklarını tespit etmek mümkün olmuyor. Çünkü embriyolar da yetişkin insanlarda olduğu gibi, normal gibi görünüp aslında sağlıklı olmayabiliyor. Yapılan bilimsel araştırmalar; görünüm olarak en kaliteli olarak saptanan embriyo grubunda bile genetik olarak sorunlu olanların oranının yarıdan fazla olduğunu gösteriyor.

Bu da hamilelik şansını düşürüyor! Bir insanın kan tahlillerini ve idrarını değerlendirip sağlık durumuyla ilgili nasıl bilgi edinilebiliyorsa, embriyonun metabolizmasını, yani ne tükettiğini; içinde geliştiği ortama ne salgıladığını inceleyerek sağlıklı olup olmadığını belirlemek mümkün olabiliyor. Yeni geliştirilen bu yeni yöntemin adı; “Metabolomics”. Yakın zamanda geliştirilen bu yöntemle en yüksek hamilelik potansiyeli olan embriyo hiçbir risk oluşturmadan seçilebiliyor. "Yaşayabilirlik Endeksi " de denilen bu yeni yöntemle hamilelik şansı daha da artırılmış oluyor.


Embriyonun sıvı atıkları inceleniyor!


Metabolomiks embriyonun atıklarını analiz eden bir cihaz. Bu cihazda, daha önce sonu hamilelik ile biten 5 bin embriyonun atık datası yer alıyor. Yöntem de, cihaza yerleştirilen embriyonun sıvıda bıraktıkları atıkların verileri ile cihazda yer alan atık datasının karşılaştırılması esasına dayanıyor. Mebatobolomiks yöntemi şöyle işliyor: Seçilmesi planlanan embriyolar, içinde bulundukları sıvıyla birlikte cihazın içinde yer alan kartuşlara yerleştirilip, incelenmeye alınıyor. Biyolojik olarak bütün canlılar gibi, embriyo da gelişimini ve yaşamını sürdürmek için bazı maddeler kullanıyor. Bu nedenle içinde bulunduğu sıvıdan, örneğin şeker ile amino asidi gibi bazı maddeleri alıyor ve bunları kullandıktan sonra atıyor. Uzmanlar da embriyonun bıraktığı bu atıklar ile cihazdaki eski atıkların datasını karşılaştırıyor ve bunlara en çok benzeyen embriyo’yu, "en sağlıklı" embriyo olarak kabul ediyor. Cihaz, embriyoları 3 kez kontrol ettiği için de hata oranı neredeyse sıfıra düşüyor. Üstelik bir embriyonun taranması sadece için sadece 15 dakika yeterli oluyor.


IMSI nedir?

Hamileliğin gerçekleşmesi için hem yumurta, hem de spermin sağlıklı olması şart. Çok değil, bundan bir yıl öncesine dek, embriyologlar sağlıklı olanını seçmek için spermleri tıpkı embriyo gibi mikroskop altında büyüterek inceliyorlardı. Ancak spermler insan vücudunun en küçük hücreleri. Bu özellikleri nedeniyle genel olarak incelenseler bile spermlerin detaylarını incelenme şansı düşük oluyordu. Bunun nedeni ise mikroenjeksiyon işlemlerinde canlı sperm hücrelerinin en fazla 800 kat büyütülebilmesiydi. Dolayısıyla bu büyütme oranıyla, spermin sadece genel şekli incelenebiliyordu. Acıbadem Maslak Hastanesi Tüp Bebek Merkezi Sorumlusu Prof. Dr. Tansu Küçük IMSI ( Intracytoplasmic Morpholgically Selected Sperm Injection) adı verilen bu teknikte ise ileri teknolojiyle donatılmış özel mikroskoplar kullanılarak spermleri 8 bin kat büyütmenin mümkün olabildiğine dikkat çekerek şunu söylüyor: “Bu sayede de spermlerin hücre içi yapılarını, baş bölgesinde yer alan ve genetik hasarına işaret eden ‘vakuol’ adındaki hücre içindeki boşlukları detaylı olarak inceleyebilmek ve tespit edebilmek mümkün olabiliyor.”

Döllenme şansını yüzde 25 oranında artırıyor!

IMSI tekniği ile seçilmiş sperm enjeksiyonu, standart tüp bebek ve mikroenjeksiyon uygulamaları ile karşılaştırıldığında, canlı sperm hücresine hiç zarar vermeden spermin ileri düzeyde morfolojik analizinin yapılmasına imkan sağlıyor. Böylece dölleme yeteneği en fazla olan spermler seçilerek uygulanan mikroenjeksiyonla yüzde 25 oranında daha yüksek döllenme oranı elde edilebiliyor. Buna bağlı olarak da hamilelik oranları artıyor ve erken dönem düşük riski azalıyor.
cumhuriyet portal

5/03/2011

yapılan bir araştırmada anne olmak için en ideal ülke norveç afganistan son sırada

    5/03/2011 09:47:00 ÖS   Yorum yok
en ideal ülke

Amerika Birleşik Devletleri'nde yapılan bir araştırmaya göre, dünyada anne olmak için en iyi ülke Norveç...


164 ülke arasında yapılan bir araştırmada, Afganistan da en son sırada yer aldı.

Anne Olmak İçin En İyi Ülke Norveç
Habertürk gazetesinde yer alan habere göre; Norveç, anne ve çocuk ölümü oranlarının düşük olması, kadınların daha uzun ömürlü olması, okuma oranının yüksekliği, doğum izninin en az bir yıl olması gibi kriterlerle bu araştırmada ilk sırayı aldı.

''Save the Children'' adlı kuruluşun 12'ncisini hazırladığı annelik araştırmasında, gelişmiş ülkeler arasında Avustralya ikinci, İzlanda üçüncü, ABD ise 31'inci sırada yer aldı.

Afganistan En Son Sırada
Kadınların ömrünün ortalama 45 yıl olduğu Afganistan'ın, anne olmak için en kötü ülke olduğu belirtildi. Afganistan'da her 11 kadından biri doğumda ölüyor ve her 5 çocuktan biri 5 yaşını göremeden hayata gözlerini kapatıyor.

Sıralamada anne olmak için en iyi ülke olan Norveç'te ise kadınların ömrü ortalama 83 yıl ve sadece 175 kadından biri, 5 yaşına gelmeden çocuğunu kaybediyor. Norveçte deneyimli sağlık personeli doğumlarda bulunurken, Afganistan'da doğumların sadece yüzde 14'ünde sağlık personeli yer alıyor. Norveç'te kadınların yüzde 82'si modern doğum kontrol yöntemlerini kullanırken, Afganistan'da bu oran yüzde 16.

ABD 31. Sırada
ABD'nin sıralamada 31'inci sırada yer almasının nedeni de, sanayileşmiş ülkeler arasında anne ölüm oranının 2100'de 1 ile en üst seviyede olmasıyla açıklandı.

Buna göre, ABD'deki bir kadının hamilelik veya doğum sırasında ölme riski bir İtalyan veya İrlandalı'ya göre 7 kez, Yunanistan'daki bir kadına göre ise 15 kez daha fazla.

ABD'de ayrıca her bin çocuktan birinin 5 yaşına gelmeden öldüğü ve bu oranın yine sanayileşmiş ülkeler arasında yüksek olduğu belirtildi.

Listede Fransa 10, Almanya 11, İngiltere 13'üncü, Yunanistan 19, Rusya 38'inci sırayı aldı.


Türkiye İkinci Grupta 55. Sırada
Daha az gelişmiş ülkeler arasında ikinci grupta yer verilen Türkiye ise Küba'nın birinci, İsrail'in ikinci ve Kıbrıs Rum kesiminin üçüncü olduğu bu listede, anne olmak için en iyi ülkeler sıralamasında 55'inci oldu.

Türkiye'de her bin çocuktan 20'sinin, 5'inci doğum gününü göremeden öldüğü belirtildi.


Annelerin hamilelik ve doğumla bağlantılı ölüm riski ise Türkiye'de 1900'de bir olarak açıklandı. Türkiye'de modern doğum kontrol yöntemlerinin, kadınların yüzde 43'ü tarafından kullanıldığı ve kadınların ömrünün ortalama 75 yıl olduğu ifade edildi.

En az gelişmiş ülkeler olarak üçüncü ve ayrı bir grupta değerlendirilen Afrika ülkelerinin bir çoğu, araştırmada en alt seviyelerde yer aldı. Araştırmada ABD ve diğer sanayileşmiş ülkelerin, anne ve çocuk sağlığı için daha az avantajlı ülkelere yardımda bulunması da önerildi. Afganistan, bu listede en son sırada yer aldı. .
trt türk

4/29/2011

anne karnındaki bebeğin kalıtsal hastalık tanısında yüzde yüz başarı

    4/29/2011 10:11:00 ÖS   Yorum yok
kalıtsal hastalık tanısı

Çukurova Üniversitesi Biyokimya Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Abdullah Tuli, hamilelik döneminde bebekte görülebilecek herhangi bir anomali ihtimalinin ailelerin bebek bekleme heyecanını kabusa dönüştürebildiğini, bunu tespit etmek amacıyla uygulanan ''Amniyosentez'' yönteminin ise bebeği kaybetme riski nedeniyle anne adaylarının korkulu rüyası olduğunu söyledi.


Dünyada yaklaşık 10-15 yıldır deneme çalışmaları yapılan, ÇÜ'de ise üç yıldır gerçekleştirdikleri aynı çalışmanın, girişimsel bir tanı yöntemi olan ''amniyosentez''e alternatif olduğunu, başka bir ifadeyle tanıda bir adım daha ileri gidildiğini ifade eden Tüli, şunları söyledi:

''Anne karnındaki bebeğin amniyo sıvısından, yani halk tabiri ile eşinden alınan sıvı ile yapılan tanıya göre, daha erken evrede yapılabilen bu yöntemde erkek bebeklerde daha başarılıyız. Çünkü, bebek kız ise baktığımız meteryalin bebeğe mi yoksa anneye mi ait olduğunu kestirmek güç oluyor. Bu durumda, kimliklendirme yapmak zorunda kalıyoruz. Ancak, bebek erkekse tanı daha kolay konabiliyor.''

Amniyosentezin bebeğin anne karnındaki 16 ile 20. haftaları arasında, kan testinin ise hamileliğin 5'nci haftasında yapılabildiğini belirten Tüli, ''Akdeniz Anemisi, Orak Hücreli Anemi, benzer kan hastalıkları, fenilketonüri, down sendromu ve daha birçok kalıtsal hastalık ya da kromozom bozukluğu çok erken evrede yüzde 100'e yakın başarıyla tespit ediliyor. Amniyosentez gelecekte tarihe karışacak'' dedi.

Tüli, 3 yıldır sürdürdükleri araştırmada, bugüne kadar yaklaşık 100 anne adayından kan örneği aldıklarını ve teşhiste hiç yanılmadıklarını belirterek, şunları kaydetti:

''Anneden aldığımız kanın test sonuçları bebeklerin yüzde 25'inin hasta, yüzde 50'sinin taşıyıcı, yüzde 25'inin ise sağlıklı olduğunu ortaya koydu. Bu doğumları takip ederek teşhisimizin doğruluğunu ölçtük. Bebeğine hasta teşhisi koyduğumuz anneler gebeliklerini sonlandırdılar mı onu bilemeyiz, 'sonlandırın' deme hakkımız da yok. Ancak, takip ettiğimiz 75 anne adayının bebeğiyle ilgili teşhisimizde yanılmadığımızı görmek bizi bu araştırmayla ilgili oldukça umutlandırdı.''


''Yarar zarar meselesi"


Yeni tanı yönteminin özellikle yıllarca çocuğu olmamış, güçlükle hamile kalmış anne adaylarının kurtarıcısı olduğunu ifade eden Tuli, ''Çünkü bu durumdaki anneler için sağlıklı bebeği kaybetme riski diğer anne adaylarına göre daha fazla kabus oluyor'' dedi.

Tüli, tıpta yarar zarar meselesini gözetmek gerektiğini vurgulayarak, ''Yarar daha fazla ise bazı riskleri göze alabilirsiniz. Ama öyle anne adayları var ki neredeyse hasta çocuğa bile razı olacak. Bu nedenle en küçük bir düşük riskini bile göze alamıyorlar'' diye konuştu.

Prof. Dr. Tüli, elde ettikleri başarılı sonuca rağmen yeni tanı yönteminde rutin uygulamaya geçmek için biraz daha zaman gerektiğini sözlerine ekledi.
cumhuriyet portal

4/19/2011

hamile kadınların beslenme şekli bebeklerin dna'sını değiştiriyor

    4/19/2011 06:31:00 ÖS   Yorum yok
bebeklerin dna'sını değiştiriyor
Anne karnında bebek

İngiltere'de yapılan bir araştırmaya göre, anne adaylarının hamilelik sırasında beslenme şekli, bebeklerinin DNA'sında değişiklikler yaratarak obezite riskini artırabiliyor.


Southampton Üniversitesi'nden uzmanların Diabetes (Diyabet) dergisinde yayınlanacak olan çalışmasına göre düşük düzeyde karbonhidrat tüketmek, bebeğin genlerinde bazı unsurların değişmesine yol açıyor.

Bu değişikliklerin görüldüğü bebekler, yaşamlarının ileriki aşamalarda daha çok kilo alıyor.


Yani anne düşük karbonhidratlı biar beslenmeye geçerse, çocuğunun kilo alma riskini artırıyor.

İngiliz Kalp Vakfı, bu nedenle kadınların beslenme ve yaşam tarzları konusunda daha çok bilinçlendirilmesini istiyor.
Bebek DNA'sını çevreye göre programlıyor

Uzmanların teorisine göre, anne karnında gelişimini sürdüren bebek, dünyaya geldiğinde karşılaşacağı ortama hazırlıklı olmaya çalışıyor ve DNA'sında buna göre değişiklikler oluyor.

Yani karbonhidratı az bir ortamda gelişen bebek, yeterli besin olmadığı varsayımıyla vücudunu depolamaya programlıyor.

Daha önce hayvanlarda yapılan çalışmalarda da beslenmenin gen işlevlerinde değişiklik yaratabildiği belirlenmişti. Buna, epigenetik değişim deniyor.

Bu alana eğilen uzmanlar çevre ile genlerin nasıl bir etkileşim içinde olduğunu anlamaya çalışıyor.

Söz konusu araştırmada, uzmanlar göbek bağından numuneler alarak 'epigenetik markörleri' inceledi.


Bu veriler hamileliklerinin başlarında şeker ve nişasta alımı az, düşük karbonhidratlı gıdalarla beslendiğinde, çocuklarda bu markörlerin geliştiğini belirledi.

Daha sonra da bu markörler ile aynı çocukların altı ve dokuz yaşında obez olma riski arasında ciddi bir bağ ortaya çıkarıldı.
Anahtar A vitamini

Uluslararası uzmanların katkıda bulunduğu çalışmaya liderlik eden Profesör Keith Godfrey, BBC'ye açıklamasında "Şaşırtıcı olan, bu verilerin altı ile dokuz yıl kadar sonra çocuklardaki şişmanlığın dörtte birini açıklaması" dedi.

Raporda genetik özelliklerin doğum kilosundan "çok daha büyük" etki yaptığı ve annenin zayıf ya da kilolu olmasıyla bir ilgisi bulunmadığı kaydediliyor.

Söz konusu değişiklikler A vitamini için reseptörler yaratan RXRA geninde görüldü. A vitamini, hücrelerin yağları nasıl işleyeceğini belirliyor.

Profesör Godfrey, "bu hem çok etkileyici hem de potansiyel önemi büyük bir araştırma" dedi.

"Hamile kadınlar beslenme konusunda tavsiyeler alıyor ancak bu konu, çoğu zaman sağlık personeli için öncelik olmayabiliyor."

"Bu araştırma ise bebeklerinin uzun vadeli sağlık durumunda etkili olduğu için annelerin beslenme tavsiyelerini dikkatle izlemesi gerektiğini gösteriyor."

İngiliz Kalp Vakfı'ndan Profesör Mark Hanson da araştırmanın epigenetik değişimlerin kısmen de olsa yaşamın ilk dönemleri ile daha sonraki hastalıklar arasında bağlantı oluşturduğuna ilişkin önemli kanıtlar sunduğunu söyledi.

Hanson bunun kadınların gelecek nesillerin sağlığını iyileştirebilmek için beslenme konusunda daha fazla desteğe ihtiyacı olduğunu gösterdiği görüşünde.

bbc türkçe sağlık

3/30/2011

kemoterapi tedavisi nedeniyle kısır kalan kadınlar hamile olabilecek

    3/30/2011 11:35:00 ÖS   Yorum yok
kadınlar hamile olabilecek

ABD’de çalışan Prof. Kutluk Oktay göğüs kanseri tedavisi gören İngiliz hastanın kemoterapi öncesi alınıp dondurulan yumurtalık dokusunu başarıyla yerine nakletti. Öncü nitelikli ameliyat kemoterapi nedeniyle kısır kalan kadınlar için umut yarattı.


ABD’de çalışan ve kısırlık tedavisi konusunda dünyanın en önde gelen uzmanlarından biri kabul edilen Prof. Dr. Kutluk Oktay kanser tedavisi gibi nedenlerle doğurganlığını yitiren kadınlar için umut yaratan bir gelişmeye imza attı. Göğüs kanseri tedavisi nedeniyle kemoterapi tedavisi gören ve 39 yaşında menopoza giren İngiliz hasta Rebecca Leach’in daha önce yumurtalığından alınıp dondurulan bir doku tekrar dikildi. Dünyada bir ilk olan ve Kutluk Oktay tarafından gerçekleştirilen operasyonda Da Vinci robotu kullanıldı.

İngiliz onu Skype’tan buldu


Büyük bir hassasiyete sahip olan ve daha önce kalp ameliyatlarında kullanılan Da Vinci 5 yıl önce Leach kemoterapiye girmeden önce alınan dondurulmuş dokuyu başarıyla nakletti. İngiltere’nin başkenti Londra’da yaşayan Rebecca Leach, konu hakkında Skype üzerinden yaptığı danışmalardan sonra Kutluk Oktay’ın görev yaptığı New York’ta bıçak altına yattı.

Ameliyat öncesi bir yıl dünya çapında çok sayıda jinekolog ve doğum uzmanıyla görüşen Leach sonunda Oktay’da karar kıldı. Doktor Oktay öncü nitelikteki ameliyatın başarı şansının düşük olduğunu söylemesine rağmen eski bir iş kadını olan Rebecca Leach ameliyat olmak istedi.
Bunun üzerine Leach’in yumurtalığı Da Vinci robotu tarafından kesildi ve daha önce alınıp dondurulan doku tekrar içeri dikildi. Diğer doku parçaları dikilemeyecek kadar küçük olduğundan diğer yumurtalığa enjekte edildi. Leach ameliyattan sadece birkaç saat sonra taburcu edildi.

PROF. OKTAY’DAN ‘DONDURMA’ NAKİL


DÜNYANIN en ünlü kısırlık uzmanlarından olan Prof. Dr. Kutluk Oktay, ilk yumurtalık naklini 1999’da yaparak menopoz yaşını geciktirme konusunda önemli bir adım atmıştı. Oktay Hacettepe Üniversitesi’nden mezun oldu. ABD Başkanı’na danışmanlık yapan kurulda kanserin kısırlık üzerindeki etkileri konusunda uzman olarak katıldı. Daha sonra el derisinde yumurta büyüterek kısırlığa karşı dev bir adım attı. Tıp kariyerinin 10 yılını ABD’deki Cornell Üniversitesi’nde geçiren Oktay, 2008 yılında buradan ayrılarak New York Medical College’ta kısırlık tedavisi birimini kurdu. ABD’nin Ulusal Sağlık Enstitüsü’nden bugüne kadar 3 araştırma fonu alan Oktay, menopoz tedavisi konusundaki çalışmalarını sürdürüyor.
hürriyet dünya

3/23/2011

yüksek ısıda pişen gıdalar anne karnındaki bebekler için kanser riski taşıyor

    3/23/2011 06:18:00 ÖS   Yorum yok
anne karnındaki bebekler

Dünya Sağlık Örgütü'nün raporlarına göre, yüksek ısıda pişen gıdalar anne karnındaki bebeğin kanser ve sinir sistemi hastalıklarına yakalanma riskini artırıyor.


Uzmanlar, hamilelerin kızartma ve mangalda pişmiş yiyeceklerden uzak durmasını tavsiye ediyor.

Yüksek Isı Kanserojen Akrilamid Maddesini Ortaya Çıkarıyor

Yüksek ısıda pişmiş yiyeceklerin hamileler üzerindeki etkisiyle ilgili önce İsveçli bilim adamları araştırma yaptı; sonra Dünya Sağlık Örgütü uyardı.

Ege Üniversitesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mert Kazandı, genellikle karbonhidrat bakımından zengin maddelerin yüksek ısıda pişirilmesiyle ortaya çıkan akrilamid maddesinin, kanserojen olduğunun kanıtlandığını söyledi.

İnsan ve havyan deneylerinde, akrilamid maddesinin sinir sistemi üzerinde toksit etkilerinin olduğu da saptandı.


Pişirme Isısı 120 Dereceyi Geçmemeli
Beslenme yoluyla vücuda alınan akrilamidin anne karnında bebeğe geçtiği bilimsel olarak ispat edildi.

Akrilamid, 120 derecenin üzerindeki ısılarda ortaya çıkıyor. O nedenle özellikle patates ve tahıllı gıdalar önde olmak üzere, kızartılmış yiyeceklerden uzak durmak gerekiyor.

Akrilamid, emzirme döneminde de tehlike oluşturuyor.
trt türk

3/05/2011

gebelikte kullanılan migren ilacı doğum kusurlarına yol açabiliyor

    3/05/2011 10:25:00 ÖS   Yorum yok
doğum kusurlarına yol açabiliyor
Migrene karşı kullanılan bir ilacın, gebelikte kullanılması halinde doğacak bebeklerde doğum kusurlarına yol açma riski taşıdığı bildirildi.
ABD Gıda ve İlaç Dairesi (FDA), elde edilen yeni verilerin, Topamax adıyla satılan ilacın bebeklerin yarık dudaklı veya yarık damaklı doğma riskini artırdığını gösterdiğini bildirdi.

FDA'nın Nöroloji Ürünleri Bölümü'nden Russell Katz, doktorların kadın hastalarına ilacı yazarken dikkatli olmaları uyarısında bulundu.

Yarık dudak ve damak, ağız bölgesinin ana karnında yeterince gelişmemiş olmasından kaynaklanıyor ve bu durum bebeklerin beslenmesini neredeyse imkasız hale getirmesinden dolayı çeşitli gelişim sorunlarına yol açabiliyor. Söz konusu kusur ameliyatla düzeltilebiliyor.
cumhuriyet portal
© 2014 deva arayanlar . Designed by Bloggertheme9
Proudly Powered by Blogger .