-->
Bağışıklık sistemi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Bağışıklık sistemi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

1/11/2015

Soğuklarda hasta olmamak için Bağışıklık Sistemini güçlendiren Macunun Formülü

    1/11/2015 05:48:00 ÖS   Yorum yok

Organik Fuarında İllere göre sertifikalı Güzellik ürünleri de dikkat çekti.

Ballar, Baharatlar, Sabunlar, Kremler Organik Ürünler bir fuarda buluştu Bağışıklık Sistemini güçlendiren Macunun Formülü ise burdaydı

Soğuklarda hasta olmamak için hazırlanan bu macun yardımcı oluyor önce bir tatlı kaşığı Kestane Balı sonra Zencefil öksürük için toz Meyan Kökü direnç içinde toz haline getirilmiş Keçi Boynuzu ve son malzeme Toz Zerdeçal iyice karıştırıp günde 3 kere yiyebilirsiniz.

Organik Fuarında İllere göre sertifikalı Güzellik ürünleri de dikkat çekti.


Türkiye'nin 27 farklı ilinden 27 farklı bitki toplandı ve Anadolu'nun Güzellik Sırları çıktı ortaya Hakkari'den Gece Kremi, Aydın'dan Yaşlılık Karşıtı Krem, Mardin'den Gözaltı Kremi Diyarbakır'dan Cildi Canlandırıcı, Yenileyici Siyah Maske

Fuarın bir gözdesi de Doğal Antibiyotik sarımsakdı yıllanmış sarımsak konsantresi yorgunluk gidermesi için sabun ve şampuanı da sarımsakla gelen güzelliğe örnek gösterildi İstanbul'daki Organik Ürünler Fuarı Pazar gününe kadar devam edecek

11/11/2014

İbni Sina'nın Kanser hastalarına suyunu içirin dediği Bal Kabağının Faydaları

    11/11/2014 01:16:00 ÖÖ   Yorum yok


Sindirimden, Bağışıklık Sistemine, Zayıflamadan, Kan Şekerini düzeltmeye kadar her derde deva

İbni Sina Yüz Yıllar önce söylemiş "Kanser hastalarına Bal Kabağı suyunu içiriniz" demiş Sindirimden, Bağışıklık Sistemine, Zayıflamadan, Kan Şekerini düzeltmeye kadar her derde deva çünkü tabii Doktor kontrolünde.


Her bir çekirdek tanesi mineral deposu günlük Demir ve Magnezyum ihtiyacını karşılıyor vücudun salatası da ayrı bir lezzet kabağın pişirilmediği için B ve K Vitamini kaybolmuyor kemikler için birebir ve olmazsa olmaz Kabak Tatlısı ama biraz farklı suda haşlanıp şerbetsiz piştiği için içindeki lifi kaybetmiyor Toksin Birikimine engel oluyor.

10/13/2014

Alışveriş Merkezlerinde Dolaşan "Adenol Virüsü" çok çabuk bulaşıyor

    10/13/2014 02:49:00 ÖS   Yorum yok


Virüsü kapmak kolay atlatmak zor vücuda girdikten bir hafta sonra başlıyor belirtileri

Virüsün adı "Adenol" sağlığını önemseyenlerin Alışveriş Merkezlerinden soğutacak gibi çünkü kapalı ve kalabalık ortamlardan bulaşıyor.


Virüsü kapmak kolay atlatmak zor vücuda girdikten bir hafta sonra başlıyor belirtileri bulaşması ise çok kolay bulaştıktan birkaç gün sonra Baş Ağrısı, Baş Dönmesi, Mide Bulantısı, İshal, Aşırı Halsizlik hissediyor

Hasta tedavi edilmezse bedene yerleşip ilerliyor


Uzmanlar Alışveriş Merkezleri gibi kapalı ortamlarda fazla zaman geçirmemeyi tuvaletlerde zorunlu olmadıkça kullanmamayı ve sık sık ellerin yıkanmasını öneriyor özellikle Bağışıklık Sistemi zayıf çocukların yakalanma riski çok yüksek

6/08/2014

Tasarruflu ampuller Meme ve cilt kanserine zemin hazırlıyor, Bağışıklığı düşürüyor

    6/08/2014 05:34:00 ÖS   Yorum yok
Bağışıklığı düşürüyor

Meme ve cilt kanserine zemin hazırlıyor, Migren ağrılarını tetikliyor Bağışıklığı düşürüyor uzmanlar uyarıyor Tasarruflu ampuller yaydığı güçlü elektromanyetik alan ile insan sağlığını olumsuz etkiliyor.


Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Biyo Fizik Profesörü Tunaya Kalkan küçük bir deneyle tasarruflu ampulerin ne kadar tehlikeli olduğunu gösteriyor uzmanlara göre başucu lambaları ve çok sayıda küçük ampul kullanmada büyük tehlikeler içeriyor bunların yerine daha tasarruflu ve güvenli led ampulleri kullanmayı öneriyorlar.

1/06/2014

Astım tedavisinde umulmadık fayda sağlayan yiyecekler

    1/06/2014 06:45:00 ÖS   Yorum yok
lifli yiyeceklerAstım hastaları için tamamen tahıldan oluşan lifli yiyecekler ve meyve sebzelerin umulmadık faydalarının olduğu ortaya çıkarıldı Fareler üzerinde yapılan ve sonuçları Natural Medicine dergisinde yayımlanan araştırma, bol lifli yiyeceklerden oluşan beslenme biçiminin akciğerlerdeki enflamasyonu azaltabileceğini gösteriyor.

Bol lifli ürünler midede emilmiş besinleri etkileyerek, bağışıklık sisteminin yapısını değiştirebiliyor.

Araştırmacılar, işlenmiş yemeklerden yemenin astımın nedenlerinden biri olabileceğini düşünüyor.

Solunum kanalları bu süreçte tahrişe daha hassaslaşıyor ve bu durum da astımı tetikleyebiliyor.

Sorunun çözümü midede yaşayan bir bakteride yatıyor.

İnsan vücudundaki hücrelerde trilyonlarca mikrop bulunuyor.

Giderek artan sayıda araştırma, bu bakterilerin insan sağlığına büyük faydası olduğuna işaret ediyor.

İsviçre’de Lozan Üniversitesi’nden bir ekibin yaptığı araştırmaya göre bol ve az lifli yiyecekler midedeki bakterilerin çeşidini etkileyebiliyor.

Bol lifli ürünler sayesinde midede bulunan bakteriler daha çok yağlı asit üretiyor. Bu asitler daha sonra kanda emiliyor.

Araştırmacılar bu asitlerin bağışıklık sistemine sinyal göndererek akciğerlerdeki tahrişe karşı daha güçlü bir savunma sağladığını söylüyorlar.

Az lifli yiyecekler ise böyle bir etkiye sahip değiller. Alıntı.(BBC Türkçe)

9/22/2013

Bağışıklık sisteminin güçlü olması ve kış hastalıklarından korunma yolları

    9/22/2013 01:30:00 ÖÖ   Yorum yok
bağırsaklardan geçiyor profesör doktor canan karatay annelere seslendi
Bağışıklık sisteminin güçlü olması ve kış hastalıklarından korunma yolları
Bağışıklık sistemini korumanın yani hasta olmamanın yolu bağırsaklardan geçiyor profesör doktor canan karatay annelere seslendi 

Çocuklarınızın hasta olmasını istemiyorsanız bol bol yoğurt yedirin dedi bağırsaklarda yüz trilyona yakın sağlıklı bakteri var yanlış beslenme ise sağlıklı bakterileri öldürüp yok ediyor bağışıklık sistemini bozuyor yani hastalıklara davetiye çıkarıyor karatay hoca bunu için hazır yoğurdu değil evde yapılan yoğurdu önerdi yoğurt nasıl bağırsak florasını koruyorsa karatay hocanın listesinde bir yiyecek var ki bağışıklık sisteminin düşmanı yoğurt kadar kefirde vücuttaki faydalı mikropları koruyor ama o da evde yapılacak canan karatay hazır, paketlenmiş hiç bir şeyi önermiyor doğal beslenin sağlıklı kalın diyor.

5/01/2013

Prostat Kanserini bitiren aşı 3 doz prostat aşısı 160 bin lira

    5/01/2013 04:43:00 ÖS   Yorum yok
En yaygın kanser türü prostat'ın aşısı bulundu aşı hastadan alınan bağışıklık sistemi ve prostat kanseri hücrelerinden elde ediliyor üçer ay aralıklarla 3 doz halinde uygulanıyor ancak her prostat kanseri için uygun değil hastanın diğer tedavi yöntemlerinden geçmiş olması gerekiyor.

1/05/2013

Japon Araştırmacılar Kansere saldıran hücreleri çoğaltmayı başardılar

    1/05/2013 01:30:00 ÖS   Yorum yok

Doğal olarak az sayıda oluşan bu hücrelerden fazla miktarda üretilip hastaya nakledilmesi yoluyla bağışıklık sisteminin güçlendirilmesi umuluyor.

Japon araştırmacıların bu çalışması Cell Stem Cell dergisinde yayımlandı.

Uzmanlar sonuçların heyecan verici olduğunu, ancak klinik tedaviye geçmeden önce bu yöntemin güvenli olduğunun kanıtlanması gerektiğini vurguluyor.

Araştırmacıların çalışmasına konu olan hücreler, sitotoksik T hücresi olarak bilinen bir tür akyuvar hücresi.

Hücre duvarlarındaki enfeksiyon ve kanser belirtilerini tespit etme yeteneğine sahip bu hücreler bu belirtileri görünce saldırıya geçiyor.

Tokyo Üniversitesi ve Riken Alerji ve İmmünoloji Araştırma Merkezi'nden ekipler, kök hücre teknolojisindeki gelişmelerden yararlanarak daha fazla sayıda T hücresi üretmeya çalıştı.

Ekiplerden biri cilt kanseri olan bir hastanın, diğeri ise HIV virüslü bir hastanın T hücrelerinden numune aldı.

Bu hücreler kök hücreye dönüştürülüp laboratuvarda çoğaltılarak yeniden kanser ya da HIV'e saldıran T hücrelerine dönüştürüldü.
Yeni bir silah mı?

Ekipler sadece bu hücrelerin laboratuvarda çoğaltılabileceğini kanıtlamış oldu.

Çoğaltılan hücrelerin güvenli bir biçimde yeniden hastaya naklinin ya da böylesi bir nakil durumunda hasatlıkta gelişme kaydedilmesinin mümkün olup olmadığını tespit etmek için daha fazla çalışma yapılması gerekiyor.

Riken Merkezi'nde kanser bağışıklık hücreleri konusunda araştırmayı yürüten Dr Hiroşi Kawamoto "Bir sonraki adım, bu T hücrelerinin vücuttaki diğer hücrelere dokunmadan sadece kanser hücrelerini hedef alıp alamayacağını denemek olacak" dedi.

Tokyo Üniversitesi'nden Dr Hiromitsu Nakauchi ise bu tekniğin HIV tedavisinde kullanılıp kullanılamayacağı konusunda netlik olmadığını, kanser ya da enfeksiyon hastalıklarından işe başlamanın daha doğru olabileceğini vurguladı.
'Heyecan verici'

Uzmanlar bulguların cesaret verici olduğunu söyledi.

Galler'deki Cardiff Üniversitesi Avrupa Kök Hücre Kanser Araştırması Enstitüsü'nden Profesör Alan Clarke "Bu, yeni hücre tedavileri geliştirme olanaklarımızı genişleten heyecan verici bir gelişme" dedi.

Clarke, hücrelerin hastalara özgün olarak geliştirilebileceğini, böylece uyum sorununun ortadan kalkacağını vurguladı.

Diğer uzmanlar ise çalışmaların henüz başlangıç aşamasında fakat ümit verici olduğunu ve gelecekti araştırmalara temel oluşturacağını belirtti.

İngiltere Kanser Araştırmaları Vakfı böyle bir tedavinin olası olup olmadığını öğrenmek için henüz erken olduğunu ifade etti.

Newcastle Üniversitesi'nden Profesör Sir John Burn ise T hücrelerini güvenli ve ekonomik bir biçimde çoğaltmanın zor olabileceğini, fakat geleneksel tedavi biçimleri başarılı olamadığında alternatif olarak böyle bir tedaviye başvurmanın mümkün olabileceğini vurguladı. bbc türkçe

9/19/2012

kanseri yenmek için karadeniz'de kokulu kara üzüm yetiştirilecek

    9/19/2012 01:32:00 ÖS   Yorum yok

Samsun 19 Mayıs Üniversitesi, Karadeniz'de kanserin önlenmesi ve sağlıklı nesillerin yetişmesi için kokulu kara üzüm bağcılığının geliştirilmesi için bir çalışma başlattı.



kokulu kara üzüm bağcılığı Kara üzümün antimutagen ve antikanserojen özelliklerinden dolayı Karadeniz Bölgesi'nde bağcılığının geliştirilmesini sağlamaya yönelik yürütülen proje, aynı zamanda

TÜBİTAK tarafından da destekleniyor.

Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hüseyin Çelik, kokulu kara üzümün sağlık açısından bilinenden çok daha fazla faydasının bulunduğunu, özellikle bağışıklık sistemini kuvvetlendirdiğini söyledi.
Türkiye ve Amerika'nın önde gelen en kaliteli kokulu kara üzüm çeşitlerini topladıklarını ve 61 çeşidi araştırma sahasında çoğaltarak bölgeye uygun çeşidi belirlediklerini anlatan Çelik, bir salkım kara üzüm veya buna eş değer kurutulmuş kara üzüm, vücudu ve beyin hücrelerini zindeleştirdiğini ifade etti.
Bir kilo kara üzümün bin 150 gram süt, 390 gram et, 300 gram ekmek ve bin 200 gram patatese eşdeğer olduğunu dile getiren Çelik, üzümün içeriğindeki maddeler nedeniyle bayanlar için en ideal rejim menüsü olduğunu belirtti.
Prof. Dr. Çelik, projenin, lösemi ve lenfoma tedavisinde kemoterapinin etkisinin artırılması ya da yan etkilerinin azaltılması için resveratrol kullanılabilmesi yolunda bir çalışmayı kapsadığını, proje bedelinin 90 bin lira olduğunu sözlerine ekledi.

4/08/2012

sağlıklı hücreleri eğitip kanserli hücrelere saldırtacak kanser aşısı geliştirildi

    4/08/2012 11:37:00 ÖS   Yorum yok

Sunday Telegraph'ın aktardığına göre kanser hastalarının sağlıklı hücrelerini tümörlü hücrelere saldıracak şekilde eğiten yeni bir aşı geliştirildiğini yazıyor.

kanser aşısı geliştirildi

Tel Aviv Üniversitesi'nden araştırmacılarla Vaxil Biotheraputics adlı ilaç şirketinin ortak çalışması, kanser türlerinin yüzde 90'ında bulunan MUC1 adı verilen molekülü hedef alıyor.

Buna göre hastanın kendi bağışıklık sistemi kanserli hücreyle savaşıyor.

Aşı, hastanın bağışıklık sistemini kanserli hücreye direnmek üzere tetikliyor.


Dolayısıyla kansere yakalanmadan önce değil ama kanserli hastalarda başarı elde edilebiliyor.

Araştırma sonuçlarının resmi olarak yayınlanması bekleniyor ancak yeni denemelerin de sonuç vermesi halinde aşının altı yıl içerisinde piyasaya sürülebileceği belirtiliyor.

Aşının meme ve prostat gibi en yaygın kanser türlerinde de etkili olacağı düşünülüyor.


Kanser araştırma dernekleri gelişmeyi memnuniyetle karşıladıklarını söylerken daha fazla deney yapılması gerektiğine dikkat çekiyor.

3/15/2012

yıl içinde sadece üç ay üretilebilen akçaağaç'tan elde edilen maple şurubu her derde deva

    3/15/2012 11:40:00 ÖS   Yorum yok

Akçaağaç ya da İsfendan Çınarı'nın gövdesinden, yılın sadece Şubat-Mart ve Nisan aylarında alınabilen ağaç özsuyunun işlenmesi ile elde edilen Maple Şurubu, uzmanların tespitlerine göre bağışıklık sisteminden kalbe, prostattan yaşlanmayı durdurmaya kadar bir dizi rahatsızlığa iyi geliyor.

her derde deva

Doğal tatlandırıcı olarak kullanılabilen şurup, içeriğindeki magnezyum, demir, fosfor, potasyum, manganez, çinko, kalsiyum ve riboflavin ile tam bir şifa kaynağı. Antioksidan özelliği ile kanı temizleyen

Maple Şurup'un, erkek sağlığı üzerinde de olumlu etkileri olduğu biliniyor.


Sadece 3 ay üretilebiliyor

Kanada'nın Guelph kenti yakınlarındaki Shady Grove Maple Çiftliği, diğer Maple Şurup çiftlikleri gibi bugünlerde oldukça hareketli.

Ağaçlardan sadece yılın 3 ayı alınabilen özsuda yıllık üretimde en iyi rekolteyi yakalayabilmek için aralıksız çalışan çiftlik personeli, bir yandan da çocukları yarıyıl tatilinde olan aileleri ağırlıyor.

Bir Kanada geleneği haline gelen Maple Şurup'la krepli kahvaltı için çiftliğe gelen ailelere, çiftlikte Maple Şurup'la üretilmiş şekerlemeler ve kurabiyeler de satılıyor. Çiftlikteki at arabası ile orman turuna götürülen çocuklar ve ailelere, burada eski usulle üretilen Maple Şurup gösteriliyor, akide şekeri veriliyor.

"Yüzde 95'i su"

Maple Şurup'un hangi aşamalardan geçtiğini anlatan Shady Grove Çiftliği Sahibi Dan Kaufman, ağacın gövdesine takılan çeşmeden kovaya akan usarenin yüzde 95'inin su olduğunu söyledi.

Kovalarda biriken özsuyun, pompalama sistemi ile ana tanklara, oradan da Sugar House (Şeker Evi) denilen son işleme merkezine taşındığını anlatan Dan Kaufman, şurubun, basit anlatımla kazanlarda kaynatılarak elde edildiğini söyledi.

"Burada gördükleriniz, sadece nostaljiyi yaşatmak için" diyen Dan Kaufman, "Maple Şurup'un geçmişte nasıl elde edildiğini çocuklara göstermek ve geleneği yaşatmak için ateşte kazanları ve kovaları kullanmaya devam ediyoruz. Artık birçok çiftlik, ağaç gövdesinde kova bile kullanmıyor. Zaten bizim üretimimiz de son teknolojiye sahip sistemlerle Sugar House'da yapılıyor" dedi.

Kuzey Amerika yerlilerinin buluşu olan Maple Şurup, ilk kez 19. yüzyıl başlarında başkalarınca da tadılmaya başlandı. Günümüzde dünya Maple Şurup üretiminin yüzde 80'ni Kanada'da yapılıyor. Kanada'yı yüzde 5.5'lik üretim ile ABD, onu Japonya ile Güney Kore izliyor.

3/08/2012

böbrek naklinden sonra reddi engellemek için hayat boyu alınacak ilaçlara ihtiyaç kalkabilir

    3/08/2012 02:31:00 ÖS   Yorum yok

Bilimadamlarına göre böbrek nakli yapılan hastalara kök hücre enjekte edilmesi, hasta vücudunun böbreği reddetmesini önlemeye yönelik, hayat boyu alınan ilaçlara olan ihtiyacı ortadan kaldırabilir.

reddi engellemek için

ABD'deki Louisville Üniversitesi Hastanesi ile Chicago'daki Northwestern Memorial Hastanesi'nde yapılan denemelerde, bir dizi hastada başarı sağlandığı açıklandı.

Bilim ve Dönüşümsel Tıp Dergisinde yayımlanan araştırma sonuçları, hastaların büyük bölümünün yeni tedavi sonrası böbrek reddi (rejeksiyon) ilaçlarını düzenli olarak almasına gerek kalmadığını gösteriyor.

Araştırmacılar, bunun organ nakli biliminde büyük bir etkisi olacağına inanıyor.

Organ nakli sırasında yaşanan en büyük sorunların başında, hasta vücudunun yabancı olarak algıladığı yeni organa karşı savaşmaya başlaması riski geliyor.


Bunu önlemek için hastalar, hayat boyu bağışıklık sistemlerini baskılayan güçlü ilaçlar içmek zorunda kalıyor.

Bu ilaçlar, hasta vücudunun organı reddetmesini engelliyor ama yüksek tansiyon, diyabet ve ciddi enfeksiyon riskini de beraberinde getiriyor.

Yeni yöntemde ise canlı bir vericiden, bağışlanan organın yanında kök hücreler de alınıyor.


Organ nakli yapılacak hastanın bünyesi, radyoterapi ve kemoterapi yoluyla kendi bağışıklık sistemlerini baskılayacak şekilde operasyona hazırlanıyor.

Bir kaç gün sonra da hastaya kök hücre ve organ nakli yapılıyor.

Uzmanlar, bu yeni yönteme dayanarak hastaların bağışıklık sistemlerinin nakledilen organı reddetmeyeceği yeni sistemler, ilaçlar geliştirilebileceği umudunu dile getiriyor.

3/07/2012

aids hastalığına yol açan hiv virüsü aşısı bu yıl içinde insanlarda denenmeye başlanacak

    3/07/2012 03:11:00 ÖS   Yorum yok

Biyoteknoloji alanında öncü ülkelerden Küba, AİDS hastalığına yol açan HİV virüsüne karşı geliştirilen bir aşının insanlar üzerindeki denemelerine bu yıl içinde başlanacağını açıkladı.

hiv virüsü aşısı

Küba'daki Genetik Mühendislik ve Biyoteknoloji Merkezi'nin direktörü Doktor Verena Muizo, TERAVAC-HIV-1 adı verilen aşının denemelerine ilişkin planları, Havana'da yapılan Uluslararası Biyoteknoloji Konferansı'nda açıkladı.

Muizo, bu yılın ikinci ya da üçüncü çeyreğinde başlatmayı umdukları denemeleri ilk aşamada, 30 kişilik bir grupla sınırlı tutacaklarını vurguladı.

Doktor Muizo, "klinik denemelerin uygulanacağı deneklerin HİV virüsü taşıyan, ancak AİDS aşamasına ulaşmamış kişilerden seçildiğini" belirtti.


Durumu "seropozitif" olarak tanımlanan bu hastaların kanında HİV antikorlarına rastlanıyor ama bağışıklık sistemlerinin, normalde AIDS hastalarında ciddi sağlık sorunlarına yol açan enfeksiyonlarla savaşmaya yeterli güçte olduğu belirtiliyor.

Muizo, aşının klinik denemelerinden olumlu sonuç almayı umduklarını ama bir ürün olarak verimliliğinin anlaşılabilmesi için daha fazla zamana ihtiyaçları olduğunu ekledi.

Küba'da 1986 yılından bu yana kayıtlara geçmiş 15 bin 824 HİV taşıyıcısı bulunuyor. Hastalar, yine Küba'da ucuza üretilen antiretroviral ilaçlardan bedava yararlanabiliyor.

Küba'da diyabetik ayak tedavisinde etkili yöntemler bulunuyor, geçen sonbaharda da basında akciğer kanseriyle mücadele için aşı geliştirildiği haberleri yer almıştı.

Küba laboratuarlarında ayrıca B ve C tipi menenjit, spiroket, karahumma gibi hastalıklara karşı da aşı geliştirildiği belirtiliyor.


Anti tümör molekülleri, rahim boynu, yumurtalık ve prostat kanserleriyle mücadelede de çeşitli çalışmalar yürütülüyor.

Biyoteknoloji sektörü, Küba'nın hassas ekonomisinin önemli gelir kaynaklarından birini oluşturuyor.

Sektör, 40'ya yakın ülkeye 38 çeşit ilaç sağlıyor.

2/17/2012

insanların gün içinde enfeksiyon kapma olasılığı biyolojik saate göre değişiyormuş

    2/17/2012 05:13:00 ÖS   Yorum yok

Amerikalı araştırmacılara göre bir insanın enfeksiyon kapması olasılığı, günün hangi saati olduğuna göre değişebiliyor.

biyolojik saate göre

Yale Üniversitesi Tıp Fakültesi araştırmacılar, bağışıklık sistemindeki bir proteinin biyolojik saatten nasıl etkilendiğini inceledi.

Immunity (Bağışıklık) adlı bilimsel dergide basılan araştırma sonuçlarına göre, bir enfeksiyonun ne kadar ciddi olduğu, günün saatine göre değişiyor.

Ekipten bir uzman, ileride ilaçların biyolojik saate göre ayarlanmasının sözkonusu olabileceğini söyledi.

Bitkiler, hayvanlar ve hatta bakteriler, "sirkadiyen ritim" olarak bilinen 24 saatlik bir rutine göre yaşıyor.


Uzun uçak yolculukları ardından bünyenin uyum sağlamakta zorlanması, biyolojik saatin farklı bir zaman dilimine ayak uydurmaya çalışmasından kaynaklanıyor.

Yale'deki doktor ekibi, bağışıklık sisteminin bünyeye giren virüs ve bakterileri tanımakta kullandığı TLR9 adlı bir proteinin işleyişini mercek altına aldı.

TLR9, bakteri ve virüslerin DNA'sını tespit ederek bağışıklık sistemini harekete geçiriyor.


Fareler üzerinde yapılan deneylerde, vücudun ürettiği TLR9'un miktarı ve işlevlerinin biyolojik saate göre farklılık gösterdiği görüldü.

Araştırmacılar, kan zehirlenmesi geçiren hastaların biyolojik saatin yavaşladığı sabah 2 ile 6 arasında ölüm riskinin arttığının bundan önce başka deneylerde kanıtlandığını hatırlatıyor.

Deneylere başkanlık eden Profesör Erol Fikriğ, ''Sirkadiyen ritim ve bağışıklık sistemi arasında doğrudan bir moleküler bağ'' bulduklarını söylüyor.

Cambridge Üniversitesi'nde biyolojik saat üzerine araştırmaları olan Dr. Akhilesh Reddy, sirkadiyen ritim ve bağışıklık sistemi arasında bir bağ olduğunun ''uzun zamandır bilindiğini'', fakat Prof. Fikriğ başkanlığındaki araştırmanın bunun nedenlerine ışık tutan ilk büyük adımlardan birini attığını söylüyor.

Uzmanlar, ileride ilaçların günün belirli saatlerinde verilmesi sayesinde daha etkin hale getirilebileceğini ya da doğrudan biyolojik saati etkileyen ilaçlar geliştirilerek bağışıklık sisteminin güçlendirilebileceğini belirtiyor.

Dr. Reddy, biyolojik saate göre ayarlı ilaçların ''10 yıl içerisinde'' piyasaya çıkabileceğini tahmin ediyor.

2/13/2012

HIV virüsü'nün çoğalmasını engellemek için gelişim olanaklarından mahrum bırakma stratejisi

    2/13/2012 03:25:00 ÖS   Yorum yok

Bilim insanları vücuttaki bazı hücrelerin HIV virüsünden kaynaklanan saldırıları virüsü ‘gelişim olanaklarından mahrum bırakarak’ püskürttüğünü belirledi.


gelişim olanaklarından mahrum

Virüs vücutta kendi başına çoğalamıyor; bu nedenle başka hücreleri ele geçirip onları virüs üretebilen fabrikalara dönüştürüyor.
Bağışıklık sistemleri üzerine uzmanlaşan tıklayın Nature Immunology dergisinde yer alan bir çalışma, HIV'in yayılmasını önlemek için bağışıklık sisteminin 'hammadde' görevi üstlenebilen maddeleri yok ettiğini gösterdi.

Uzmanlar, bu bilginin hastalıkla mücadele şekillerini anlamaya yardımcı olduğunu belirtmekle birlikte, tedavi arayışlarına nasıl bir fayda sağlayabileceğinin belli olmadığını teslim etti.

İnsan Bağışıklık Yetmezlik Virüsü HIV, bağışıklık sistemini hedef alıyor ve vücudun savunma sistemlerini zayıflatarak en basit ve sıradan hastalıkların bile ölümcül hale gelebilmesine yol açıyor.

Ancak virüs bağışıklık sistemini bütünüyle ele geçiremiyor. Vücudun savunma sisteminde önemli roller üstlenen makrofajlar ve dendritik hücreler HIV saldırılarına nispeten daha dirençli.

Geçen yıl uzmanlar SAMHD1 adı verilen bir proteinin bu direncin sağlanmasında kilit rol oynadığını belirledi.
Virüs hammaddesiz bırakılıyor

Bu son araştırma ise, bu sistemin nasıl işlediğine ışık tutuyor.


Söz konusu araştırma SAMHD1'in DNA'nın yapıtaşlarını yıktığı bilgisinden yola çıkıyor. Normalde bir hücre kendisini kopyalayacaksa, dNTP'ler denilen bu yapıtaşlarını kullanarak, kendi DNA'sını oluşturabiliyor.
HIV

Ancak aynı yönteme virüsler de başvuruyor.

İngiltere'deki Rochester Üniversitesi'nden çok uluslu ekip, SAMHD1 proteininin, ortamdaki yapıtaşlarını virüs DNA'sı üretilemeyecek bir düzeye indirdiğini; bu şekilde virüsün yayılmasını engellediğini gösterdi.

Ortamdaki SAMHD1 proteini alındığında ise serbest yapıtaşı miktarı arttı ve HIV enfeksiyonu başgösterdi.

Bu nedenle raporda SAMHD1'nin virüse gerekli düzeyde yapıtaşı oluşmasını önleyip onu çoğalamayacak durumda bıraktığı sonucuna varılıyor.

Bu proteini makrofaj ve dendritik hücrelerin ürettiği tahmin ediliyor.


Profesör Baek Kim, makrofajların tehlikeli organizma ve hücresel atıkları yuttuğuna dikkat çekerek, makrofajlar çoğalmadığı için bu yapıtaşlarına kendilerinin de ihtiyaç duymadığına dikkat çekiyor.

"Yani makrofajlar bu gibi organizmaların kendilerini kopyalamak için ihtiyaç duyduğu ham maddeleri ortadan kaldırmak için SAMHD1 proteinine sahip. Bu çok güzel bir savunma yöntemi" diyor.

Bununla birlikte, sistemin yan etkileri de var.

İngiltere Tıbbi Araştırmalar Enstitüsü'nden (NIMC) Dr. Jonathan Stoye, hastalıklara karşı bağışıklık ve mücadele için önemli rol oynayan bazı hücrelerin ise çoğalması gerektiğini vurguluyor.

Bunlar arasında HIV'in başlıca hedeflerinden olan CD4 hücreleri de var.

Stoye bu nedenle, tüm dNTP yapıtaşları ortadan kaldırılırsa, çoğalması gereken diğer hücrelerin durumunun zora gireceğini söylüyor.

Bu nedenle de proteinin nasıl kullanılabileceği konusunda henüz fikir yürütemediğini belirtiyor.

1/09/2012

grip ve soğuk algınlığına birebir astıma faydalı ege bölgesinin kızılcık tarhanası

    1/09/2012 04:37:00 ÖS   Yorum yok

Uşak'ta yaklaşık 30 yıldır tarhana üreten Mustafa Yeldanlı (74), yaptığı açıklamada, her yıl yaklaşık 1 ton kızılcık tarhanası ürettiğini, bu tarhananın Ege bölgesi dışında da yaygınlaştırılması için çalıştığını belirtti.

ege bölgesinin kızılcık tarhanası

Yeldanlı, şöyle konuştu: ''Yaz aylarında doğada kendiliğinden yetişen kızılcık bitkisinin meyveleri toplandıktan sonra kaynatılıyor. Çekirdekleri ayrılan meyvenin posası ile un karıştırılarak 5 gün kadar bekletiliyor. Kurumaya alınan tarhana sonra makinelerle ufalanıyor ve pişirmeye hazır hale geliyor. Kızılcık tarhanasının özelikle grip ve soğuk algınlığının tedavisinde birebir etkili olduğu biliniyor. Astım hastaları için de faydalı.''

Yeldanlı, fast food (hazır yemek) tarzı beslenmenin sağlığa zararlarının uzmanlarca birçok kez dile getirildiğini, tarhana çorbasının sağlıklı beslenme programlarının vazgeçilmez ürünü olması gerektiğini belirtti.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren, 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, iş adamı merhum Sakıp Sabancı'nın tarhana çorbasını tattırdığı isimlerden bazıları olduğunu kaydeden Yeldanlı, şunları söyledi:

''Tarhanayı kim yaparsa yapsın çok değerli bir gıda olduğu kesin. Bin yıllık bu mucize besini tanıtmak için elimden geleni yapıyorum. 


Özellikle sağlıklı nesiller için çocukların tarhana içmesi gerektiğini söylüyorum. Anneler özellikle kış aylarında çocuklarına her gün mutlaka tarhana çorbası içirsin. Çocuklarının bağışıklık sisteminin güçlendiğini görecekler.''

Yeldanlı, uzman hekimlerin ve bilim adamlarının da protein, kalsiyum, demir, A, B1 ve B2 vitaminleri içerdiği için tarhana çorbasının sinir sistemine, baş ve mide ağrılarına iyi geldiğini belirttiklerini ifade etti.

1/01/2012

pusette taşınan bebekler kanser ve solunum yolları tehlikesi altında

    1/01/2012 03:25:00 ÖS   Yorum yok

yerden 50-60 santim yukarısındaki kirli hava bebekler için büyük tehlike pusette taşınan bebekler kanser ve solunum yolları tehlikesi altında

kanser ve solunum tehlikesi

Araştırmalara göre son on yılda bazı hastalıklar on kat arttı nedeni kötü çevre koşulları hava kirliliğide bunlardan biri en çokta çocukları etkiliyor

Uzmanlara göre kirli hava yere çöküyor 


Yerden 50-60 cm.yükseklikte asılı kalıyor pusetlerde yere yakın taşınan çocuklarda kirli havayı soluyor bu da kansere davetiye çıkarıyor yere yakın gezdirilen çocuklar kirli havayla iç içe oluyor bu çocuğun dna'sını etkiliyor bağışıklık sistemi baskılanıyor ve hastalıklar ortaya çıkıyor doktorlar yerden 50-60 cm yukarı bebek arabaları ile taşımalarını öneriyorlar

11/26/2011

vücuttaki yaygın virüslerle mücadele eden bağışıklık sistemini güçlendiren geven bitkisi

    11/26/2011 12:25:00 ÖS   Yorum yok

Geven (Astragalus), baklagiller (Fabaceae) familyasından yetiştiği bölgelere göre farklılaşan 2000 kadar türü bulunan otsu ve küçük çalıların ortak adı.

bağışıklık sistemini güçlendiren
Tıpta özellikle ana vatanı Çin olan Çin Geveni kullanılmaktadır. Gevenden gövde veya kökünün üzerinden bıçakla özel olarak yapılan çizgilerden akan zamka kitre denir ve kitre başka ilaç yapımında kulanılır. Astragalus microcephalus ve Astragalus gummifer Türk kitresi ve Anadolu kitresi olarak bilinir.

Tıpta daha çok kullanılan ve hakkındaki araştırmaların en fazla olduğu Astragalus kökü veya Astragalus membranaceous denilen türünün doğal yerleşim alanları Çin'in kuzey ve doğu bölgeleriyle Moğolistan ve Kore'dir.

Son araştırmalar bitkinin insanın bağışıklık sistemini güçlendirebildiğini göstermiştir.

Astragalus tragacanthus'dan elde edilen ve tekstil ve farmakotiklerde kullanılan tragacanth'ın bedenin yaygın virüslere karşı direncini arttırdığı ve bağışıklık sistemine yardımcı olduğu iddia edilmektedir.
Kullanım alanları

Soğuk algınlığı ve grip
Süregen enfeksiyon
Çeşitli allerjiler
Astım
Kronik yorgunluk
Kemoterapiyle ilişkili olarak iştah kaybı veya yorgunluk
Anemi
Kalp rahatsızlıkları
Böbrek rahatsızlıkları
Mide ülserleri
Hepatit
Genel hazım zorunları
Yaralar
Ebru sanatına yarar

Vücutta bir dizi bağışıklık işlevini destekleyen Aatragli Polysaccharoses bileşini içeren Astragalus'un yapılan araştırmalarda


Soğuk algınlığı vakalarının şiddetini ve süresini azaltabildiği
Kalbin kan pompalama hacminde iyileştirmeler sağlayabildiği
Karaciğerde hücre hasarına karşı koruma sağlayabildiği
Kalp ve beyin dokularına oksijin taşınmasına yardımcı olduğu ve vücudun şevk ve direncini geliştirdiği
Fareler üzerindeki araştırmalarda astragalus özü kullanılan farelerde idrar torbası kanserinin daha az görüldüğü
Akciğer kanseri hastalarında tümör ilerleyişini tersine çevirebildiğine işaret edilmektedir.

Astragalus kökü;

Tentür
Kapsül
Hastane ve klinik koşullardaki kullanım için enjekte edilebilir formlarda
Deriye için merhem şeklinde kullanılmaktadır.

Kullanımı

Geven çocuklara bağışıklık sistemini destekleyici olarak verilebilmekte fakat ateşli vakalarda geleneksel Çin tıbbına göre ateşi uzattığı veya güçlendirdiği için kullanılmamaktadır. Yetişkinlerde dozajlar vücut ağırlığına göre olduğundan çocuklarda da yetişkinlerin dozunun 1/3'ü verilebilmekte ancak konsantrasyonlar arasında farklılıklar olabildiğinden uzun dönemli kullanımlarda doktora danışılması gerekmektedir.

Günlük önerilen dozlarda alındğında ciddi yan etkileri olmamakta ve genellikle güvenilir şekilde kullanılmaktadır. Bununla birlikte diğer bitki ve ilaçlarla etkileşime girebildiğinden bu tip durumlarda mutlaka doktora danışılarak kullanılması önerilmektedir.

Hamile veya emzikli bayanlarda veya ilaç kullanım durumunda kullanmadan önce mutlaka doktora danışılması gerekmektedir.
Muhtemel etkileşimleri

Antiviral ilaçlar - Acyclovir ve interferon gibi bazı antiviral ilaçların etkilerini arttırabilir.

Bağışıklık sistemini baskılayan ve organ nakillerinde bedenin organı reddetmesini önlemek amacıyla kullanılan cyclophosphamide gibi ilaçlarla ters etkileşime girebilir.
Yüksek tansiyon - Astragalus tansiyonu düşürerek yüksek tansiyon ilaçlarının etkilerini güçlendirebilmektedir
Kanı incelten ilaçlarla birlikte kullanıldığıda bu ilaçların etkilerini güçlendirerek kanama ve felç riskini arttırabilmektedir.

11/03/2011

bilim adamları laboratuvar'da ihtiyarlık hücrelerinin tamamını yok etmeyi başardı

    11/03/2011 08:36:00 ÖS   Yorum yok

deneylerde Yaş ilerledikçe vücutta biriken bölünmeyi durduran hücreler dışarı atılabildi.


yok etmeyi başardı
Bilim adamları, elde ettikleri sonuçların ileride yaşlıların bakımında işe yarayabileceğini tahmin ediyor.

Uzmanlar sonuçların olağanüstü olduğunu ancak dikkatle ele alınması gerektiğini söylüyor.

Nature adlı dergide yayınlanan çalışmada "ihtiyarlık hücreleri" olarak bilinen hücrelere odaklandı.

Bölünmeyi durduran bu hücrelerin kötücül tümörlerin ilerlemesini engelleme gibi bir rolü de bulunuyor.

Bağışıklık sistemi bu hücreleri sürekli elese de, zaman içinde vücutta birikmelerine engel olamıyor.


Araştırmacılar, çok yaşlı insanların vücudunda bu ihtiyarlık hücrelerinin oranının yüzde 10 olduğunu söylüyor.

Amerika Birleşik Devletleri'ndeki Mayo Clinic'te çalışan bilim adamları genetik yapısı değişmiş olan farelerde bu ihtiyarlık hücrelerinin tümünü yok etmeyi başardı.

Genetik yapıları daha süratli yaşlanmaya göre programlanmış bu farelere, geliştirilen ilaçlar verildiğinde yaşlanma hızı yavaşlıyor.


Klinikteki bilim adamları farelerdeki yaşlanma semptomlarının başlamasını engellediklerini söylüyor.

Araştırmacılardan Dr Jan van Deursen, Ortaya çıkan etkinin kendileri için büyük bir sürpriz olduğunu söylüyor.

10/25/2011

kemoterapi ile birlikte kullanılan akciğer kanseri aşısı ilerlemeyi yavaşlatıyor

    10/25/2011 07:41:00 ÖS   Yorum yok

Lancet Onkoloji Enstitüsü'nde 148 hasta üzerinde yapılan testler, aşının kemoterapi ile birlikte kullanıldığında kanserin ilerleyişini yavaşlattığını gösterdi.


akciğer kanseri aşısı
Benzeri bir deney de "kanserli" protein üretmesi için genetik değişime uğratılmış bir virüsten elde edilen TG4010 adlı aşının kullanıldığı Strasbourg Üniversitesi'nde yapıldı.

Deneye katılan ileri evre küçük hücreli olmayan akciğer kanseri hastalarının hepsine standart kemoterapi tedavisi uygulandı. Bu hastaların yarısına ayrıca genetik değişime uğramış virüs enjekte edildi. Altı ay sonra kontrol edilen hastalardan aşı kullananlarda kanserin ilerlemesinin yavaşladığı gözlendi. Aşıyı kullanan hastalarda hayatta kalma oranı yüzde 43'e yükselirken aşıyı kullanmayanlarda bu oranın yüzde 35'de kaldığı tespit edildi.

Kanser aşısı, tıpkı enfeksiyona karşı geliştirilen aşılarda olduğu gibi bedenin kendi bağışıklık sisteminin eğitilmesine dayanıyor.


Kanserli hücrenin, kontrol edilemez bir biçimde büyüyerek farklı bir görünüm aldığını ve hücre üzerindeki proteinlerin de değişime uğradığını belirten bilim adamları, bağışıklık sisteminin bu değişimleri fark etmek için eğitilebileceğini ileri sürüyor.

Bilim adamları, aşının akciğer hastaları arasında hayatta kalma oranını gerçekten yükseltip yükseltmediğini saptamak için daha fazla araştırma gerektiğini de sözlerine eklediler.
© 2014 deva arayanlar . Designed by Bloggertheme9
Proudly Powered by Blogger .