Kesildiği ya da gövdesine darbe aldığı zaman kırmızı renkli bir sıvı akıtan bu ilginç ve sıra dışı ağaç, Hint Okyanusu kıyısında Somali sahillerinde bulunuyor.
Ağaçtan süzülen kanlı sıvı ise binbir derdin devası olarak görülüyor. Öyle ki bir damlası 3 tam elmadan daha fazla antioksidan içermesi ile biliniyor.
Ejder-Dragon Ağaçları, özsuları kırmızı-kan rengi olan ağaçlardır. Gövdeleri yaralandığı zaman sızan kırmızı kan rengi özsıvıları nedeni ile ejder ağaçları olarak adlandırılırlar.
Son yıllarda yapılan bilimsel araştırmalarda, kırmızı rengi veren özsu içinde, insan ve hayvanların kanında bulunan hem’in (hemoglobulin içindeki demir) bulunduğu gösterilmiştir.
Ejderha Kanı reçinesinin iyileştirici ve tedavi edici gücü
Amazon yağmur ormanlarının yerli kabileler tarafından yüzlerce yıldır bilinmekte ve cilt için en etkili bitkisel madde olarak kabul edilmekte.
Bir çok klinik ve bilimsel araştırmalar Ejderha Kanı reçinesinin cilt problemlerinde etkili olduğunu göstermekte.
Amazon ormanındaki yerliler, bu reçineyi yüzyıllardır kanamaları durdurma da, yaraları dezenfekte etmede ve her tür cilt sorunlarını iyileştirmede kullanmakta.
Bu yöredeki kabilelerce, deri sıyrıkları, yara ve kesikler, yanıklar, ağız ülseri, böcek ısırıkları, egzama, sedef, akne, sivilce, dudak uçuklarına ve daha başka rahatsızlıklara karşı Ejderha Kanı, lokal ve oral olarak kullanılmakta.
doğal tedavi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
doğal tedavi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
1/10/2014
1/06/2014
Astım tedavisinde umulmadık fayda sağlayan yiyecekler
seyyah1906
1/06/2014 06:45:00 ÖS
Yorum yok
Astım hastaları için tamamen tahıldan oluşan lifli yiyecekler ve meyve sebzelerin umulmadık faydalarının olduğu ortaya çıkarıldı Fareler üzerinde yapılan ve sonuçları Natural Medicine dergisinde yayımlanan araştırma, bol lifli yiyeceklerden oluşan beslenme biçiminin akciğerlerdeki enflamasyonu azaltabileceğini gösteriyor.
Bol lifli ürünler midede emilmiş besinleri etkileyerek, bağışıklık sisteminin yapısını değiştirebiliyor.
Araştırmacılar, işlenmiş yemeklerden yemenin astımın nedenlerinden biri olabileceğini düşünüyor.
Solunum kanalları bu süreçte tahrişe daha hassaslaşıyor ve bu durum da astımı tetikleyebiliyor.
Sorunun çözümü midede yaşayan bir bakteride yatıyor.
İnsan vücudundaki hücrelerde trilyonlarca mikrop bulunuyor.
Giderek artan sayıda araştırma, bu bakterilerin insan sağlığına büyük faydası olduğuna işaret ediyor.
İsviçre’de Lozan Üniversitesi’nden bir ekibin yaptığı araştırmaya göre bol ve az lifli yiyecekler midedeki bakterilerin çeşidini etkileyebiliyor.
Bol lifli ürünler sayesinde midede bulunan bakteriler daha çok yağlı asit üretiyor. Bu asitler daha sonra kanda emiliyor.
Araştırmacılar bu asitlerin bağışıklık sistemine sinyal göndererek akciğerlerdeki tahrişe karşı daha güçlü bir savunma sağladığını söylüyorlar.
Az lifli yiyecekler ise böyle bir etkiye sahip değiller. Alıntı.(BBC Türkçe)
Bol lifli ürünler midede emilmiş besinleri etkileyerek, bağışıklık sisteminin yapısını değiştirebiliyor.
Araştırmacılar, işlenmiş yemeklerden yemenin astımın nedenlerinden biri olabileceğini düşünüyor.
Solunum kanalları bu süreçte tahrişe daha hassaslaşıyor ve bu durum da astımı tetikleyebiliyor.
Sorunun çözümü midede yaşayan bir bakteride yatıyor.
İnsan vücudundaki hücrelerde trilyonlarca mikrop bulunuyor.
Giderek artan sayıda araştırma, bu bakterilerin insan sağlığına büyük faydası olduğuna işaret ediyor.
İsviçre’de Lozan Üniversitesi’nden bir ekibin yaptığı araştırmaya göre bol ve az lifli yiyecekler midedeki bakterilerin çeşidini etkileyebiliyor.
Bol lifli ürünler sayesinde midede bulunan bakteriler daha çok yağlı asit üretiyor. Bu asitler daha sonra kanda emiliyor.
Araştırmacılar bu asitlerin bağışıklık sistemine sinyal göndererek akciğerlerdeki tahrişe karşı daha güçlü bir savunma sağladığını söylüyorlar.
Az lifli yiyecekler ise böyle bir etkiye sahip değiller. Alıntı.(BBC Türkçe)
8/31/2013
Yaban mersini diyabet riskini yüzde 26 azaltıyor
seyyah1906
8/31/2013 05:49:00 ÖS
Yorum yok
Yaban mersini diyabet riskini yüzde 26 azaltıyor |
ABD'deki 187 bin kişi üzerinde yapılan araştırma sonucunda uzmanlar tip 2 diyabetin gelişmesi riskinin meyve tüketimiyle azaltılabileceğini belirtiyor.
Diyabet hastalarında vücuttaki insülin hormonundan kaynaklanan problem nedeniyle kan şekeri düzeyi kontrol edilemiyor.
Tip 2 diyabet pankreas hücrelerinin yeterli insülini üretemediği durumlarda insülin direnci olarak ortaya çıkıyor. Ya da vücut üretilen insülini gerektiği şekilde kullanamaz.
Çalışmaya 187 bin denek katıldı. Deneklerin yüzde 6,5'inde tip 2 diyabetin geliştiği tespit edildi.
Çalışma kapsamında bir porsiyon şeftali, muz, kavun, elma, kuru üzüm, erik, yaban mersini ve çilek yedirilen hastalar dört saatte bir kontrol edildi.
Analiz sonucunda haftada üç porsiyon yaban mersini, üzüm, kuru üzüm, elma ve şeftali yemenin diğer meyvelere nazaran farklı bir etkisi olduğu ve tip 2 diyabet riskini düşürdüğü görüldü.
Araştırmacılar meyve suyu ile aynı testleri yaptıklarında ise tip 2 diyabet riskinin daha yüksek olduğu sonucuna ulaştı. Meyve suyu içmenin meyve yemekle aynı etkiyi göstermediği tespit edildi.
Harvard Üniversitesi'nden Qi Sun, meyvelerin meyve suyu haline gelirken besin değerlerini kaybettiğini bu yüzden diyabet riskine aynı etkiyi göstermediğini ifade etti.
Qi Sun: "Tip 2 diyabet riskini azaltmak için meyve suyu içmek yerine mümkün olduğunca çeşitli meyveler yenmeli" dedi. (BBC Türkçe)
8/29/2013
Dejeneratif eklem rahatsızlığına Brokoli ile doğal tedavi
seyyah1906
8/29/2013 12:42:00 ÖS
Yorum yok
Dejeneratif eklem rahatsızlığına Brokoli ile doğal tedavi |
Hücre ve fareler üzerinde yapılan deneyler gösteriyor ki; brokoli kıkırdaklara zarar veren yıkıcı bir enzimi engelleyici görev üstlenebiliyor.
Araştırmalarda kullanılan bu özel brokoli türü standart brokoliden daha fazla faydalı besin taşıyor.
Vücudumuz brokolideki glukorafanin maddesini alarak eklemleri koruyan sulforaphane denen bir maddeye dönüştürüyor.
Günde 100 gram
Kötü eklem rahatsızlıkları nedeniyle bıçak altına yatacak gönüllü denekler ameliyat öncesi iki hafta boyunca diyet yapacak.
Dr Rose Davidson ve takımı brokolinin rahatsızlıklar üzerindeki olası etkilerini bu şekilde anlamaya çalışacak.
Davidson: "Hastalara iki hafta boyunca günde 100 gram brokoli yemelerini önereceğiz. Bu çoğu insanın her gün yemekten mutlu olabileceği yeterli büyüklükte bir öneri" diyor.
İki haftalık brokoli diyetinin büyük değişimlere yol açmasından çok da umutlu olmayan Dr Davidson, yine de eklem rahatsızlıklarını durdurmanın bir yolunu bu şekilde bulabileceklerini düşünüyor.
Araştırmalarda kullanılan ve Beneforte olarak bilinen bu özel brokoli türü İngiltere Gıda Araştırmaları Merkezi'nde yetiştirildi.
Birleşik Krallık'ta 8.5 milyon kişi dejeneratif eklem rahatsızlığına sahip. (BBC Türkçe)
4/19/2013
İshalin çaresi olarak Türk işi pirinç lapası Alman uzmanlardan onay aldı
seyyah1906
4/19/2013 11:49:00 ÖS
Yorum yok
Her evde bulunan malzemelerle hazırlanabilecek, ucuz hem de etkili bir ishal ilacı... Bir çay fincanı pirinç, iki çay fincanı su ve yarım tatlı kaşığı tuzun haşlanmasıyla hazırlanan pirinç lapası ishale karşı annelerin en etkili mücadele yöntemlerinden biri. Türkiye'de hemen herkesin bildiği bu yöntem, Alman uzmanların da onayını aldı.
Berlin Charite Hastanesi Doğal Tedavi Merkezi uzmanlarından Dr. Miriam Ortiz pirinç lapasının ishale karşı başarısı onaylanmış bir tedavi yöntemi olduğunu vurguladı. Ortiz, eczane dergisi "Bebek ve Aile"de yayımlanan makalede "Pirinç haşlandığında ortaya çıkan yapışkan sıvı vücutta suyun tutulmasına yardımcı oluyor. Tuz ise ishal nedeniyle kaybedilen elektroliti vücuda geri kazandırıyor" açıklamasını yaptı. İshalle gelen en büyük tehdit, kontrol altına alınmadığında özellikle bebeklerde hayati tehlikeye neden olabilen su ve elektrolit kaybı. Eczanelerde satılan elektrolit çözeltilerini evdeki malzemelerle de kolayca hazırlamak mümkün. Uzmanlar bunun için bir litre kaynatılmış suya çay kaşığının dörtte biri oranında tuz ve yine dörtte bir oranında kabartma tozu, ardından da iki yemek kaşığı şeker ya da bal ve yarım bardak portakal suyu eklenmesini tavsiye ediyor. Elektrolit hazırlamaya zamanınız yoksa, iki adet orta boy muzu ezerek yemek de ishale karşı oldukça etkili. Deutsche Welle Türkçe
Berlin Charite Hastanesi Doğal Tedavi Merkezi uzmanlarından Dr. Miriam Ortiz pirinç lapasının ishale karşı başarısı onaylanmış bir tedavi yöntemi olduğunu vurguladı. Ortiz, eczane dergisi "Bebek ve Aile"de yayımlanan makalede "Pirinç haşlandığında ortaya çıkan yapışkan sıvı vücutta suyun tutulmasına yardımcı oluyor. Tuz ise ishal nedeniyle kaybedilen elektroliti vücuda geri kazandırıyor" açıklamasını yaptı. İshalle gelen en büyük tehdit, kontrol altına alınmadığında özellikle bebeklerde hayati tehlikeye neden olabilen su ve elektrolit kaybı. Eczanelerde satılan elektrolit çözeltilerini evdeki malzemelerle de kolayca hazırlamak mümkün. Uzmanlar bunun için bir litre kaynatılmış suya çay kaşığının dörtte biri oranında tuz ve yine dörtte bir oranında kabartma tozu, ardından da iki yemek kaşığı şeker ya da bal ve yarım bardak portakal suyu eklenmesini tavsiye ediyor. Elektrolit hazırlamaya zamanınız yoksa, iki adet orta boy muzu ezerek yemek de ishale karşı oldukça etkili. Deutsche Welle Türkçe
10/02/2012
şiddetli gut ağrılarını antioksidan içeren kiraz meyvesi hafifletiyor
seyyah1906
10/02/2012 02:02:00 ÖÖ
Yorum yok
"Arthritis & Rheumatism" adlı dergide yayımlanan çalışmaya göre, enfeksiyon giderici özelliğe sahip antosiyanin ve antioksidan içeren kiraz, şiddetli gut ağrılarını azaltıyor.
Boston Üniversitesi'nden bir ekibin çoğu erkek 663 hastayı 12 ay gözlemlediği araştırmada, katılımcılardan yaşadıkları gut ataklarını, kullandıkları ilaçları ve ataktan iki gün öncesine kadar beslenme düzenlerini bildirmeleri istendi. Katılımcılara aynı zamanda ataktan önce kiraz yiyip yemedikleri de soruldu.Araştırma süresi boyunca katılımcıların 1247 gut atağı geçirdiği, yüzde 42'sinin kiraz tükettiği belirlendi.
Ataktan iki gün önce en az 3 porsiyon kiraz tüketen katılımcıların gut atağı geçirme riskinin yüzde 37 oranında azaldığı belirlendi. Hem kiraz tüketip hem de ağrı kesici alan katılımcılarda ise riskin yüzde 75 oranında azaldığı görüldü.
Araştırmaya öncülük eden Prof. Yuging Zhang, kirazın bu etkisinin 20. yüzyılın başından beri bilindiğini, ancak etkinin ilk kez bilimsel bir çalışmayla ortaya konduğunu belirtti.
Daha çok yetişkin erkeklerde görülen gut hastalığı, metabolizma tarafından üretilen ürik asidin vücuttan atılmayıp kristalleşerek vücudun farklı yerlerinde birikmesi sonucu ortaya çıkıyor. Özellikle ayak başparmağı ile eklemlerde şiddetli ağrı ve şişlik ile kendini gösteren gut, nadir durumlarda omuz ve dirsekte de ortaya çıkabiliyor. cumhuriyet
3/15/2012
yıl içinde sadece üç ay üretilebilen akçaağaç'tan elde edilen maple şurubu her derde deva
seyyah1906
3/15/2012 11:40:00 ÖS
Yorum yok
Akçaağaç ya da İsfendan Çınarı'nın gövdesinden, yılın sadece Şubat-Mart ve Nisan aylarında alınabilen ağaç özsuyunun işlenmesi ile elde edilen Maple Şurubu, uzmanların tespitlerine göre bağışıklık sisteminden kalbe, prostattan yaşlanmayı durdurmaya kadar bir dizi rahatsızlığa iyi geliyor.
Doğal tatlandırıcı olarak kullanılabilen şurup, içeriğindeki magnezyum, demir, fosfor, potasyum, manganez, çinko, kalsiyum ve riboflavin ile tam bir şifa kaynağı. Antioksidan özelliği ile kanı temizleyen
Maple Şurup'un, erkek sağlığı üzerinde de olumlu etkileri olduğu biliniyor.
Sadece 3 ay üretilebiliyor
Kanada'nın Guelph kenti yakınlarındaki Shady Grove Maple Çiftliği, diğer Maple Şurup çiftlikleri gibi bugünlerde oldukça hareketli.
Ağaçlardan sadece yılın 3 ayı alınabilen özsuda yıllık üretimde en iyi rekolteyi yakalayabilmek için aralıksız çalışan çiftlik personeli, bir yandan da çocukları yarıyıl tatilinde olan aileleri ağırlıyor.
Bir Kanada geleneği haline gelen Maple Şurup'la krepli kahvaltı için çiftliğe gelen ailelere, çiftlikte Maple Şurup'la üretilmiş şekerlemeler ve kurabiyeler de satılıyor. Çiftlikteki at arabası ile orman turuna götürülen çocuklar ve ailelere, burada eski usulle üretilen Maple Şurup gösteriliyor, akide şekeri veriliyor.
"Yüzde 95'i su"
Maple Şurup'un hangi aşamalardan geçtiğini anlatan Shady Grove Çiftliği Sahibi Dan Kaufman, ağacın gövdesine takılan çeşmeden kovaya akan usarenin yüzde 95'inin su olduğunu söyledi.
Kovalarda biriken özsuyun, pompalama sistemi ile ana tanklara, oradan da Sugar House (Şeker Evi) denilen son işleme merkezine taşındığını anlatan Dan Kaufman, şurubun, basit anlatımla kazanlarda kaynatılarak elde edildiğini söyledi.
"Burada gördükleriniz, sadece nostaljiyi yaşatmak için" diyen Dan Kaufman, "Maple Şurup'un geçmişte nasıl elde edildiğini çocuklara göstermek ve geleneği yaşatmak için ateşte kazanları ve kovaları kullanmaya devam ediyoruz. Artık birçok çiftlik, ağaç gövdesinde kova bile kullanmıyor. Zaten bizim üretimimiz de son teknolojiye sahip sistemlerle Sugar House'da yapılıyor" dedi.
Kuzey Amerika yerlilerinin buluşu olan Maple Şurup, ilk kez 19. yüzyıl başlarında başkalarınca da tadılmaya başlandı. Günümüzde dünya Maple Şurup üretiminin yüzde 80'ni Kanada'da yapılıyor. Kanada'yı yüzde 5.5'lik üretim ile ABD, onu Japonya ile Güney Kore izliyor.
3/04/2012
damar sertliği damar tıkanıklığı ve tansiyon için limon ve sarmısak mucizesi
seyyah1906
3/04/2012 04:56:00 ÖS
Yorum yok
Özellikle Rus doktorların tavsiye ettiği kalp ve damar hastalıkları reçetesi mucizevi sonuçlar veriyor. Bitkilerle doğal tedavi yöntemine son derece önem veren Rus tıp dünyası, bu formülü yüzlerce yıldır kullanıyor ve son derece başarılı sonuçlar elde ediyor.
Limon suyu ve sarımsakla yapılan karışım, damar sertlikleri, damar yağlanması, damar tıkanıklıkları ve tansiyon gibi sorunları kalıcı olarak ortadan kaldırıyor.
Türkiye'deki bazı doktorlar da hastalarına bu formülü öneriyor.
EVİNİZDE KENDİNİZ YAPABİLİRSİNİZ
- 2 Litre hiç su katılmamış sıkılmış limon suyu
- 40 diş soyulmuş ve ezilmiş sarımsak (Mümkünse Anadolu'da yetiştirilmiş ithal olmayan sarımsaklardan)
- Ağzı sıkı kapanan koyu renkli bir kavanoz (2 litrelik pet şişeler de kullanılabilir)
HAZIRLANIŞI
2 Litrelik kavanoz ya da pet şişeyi dolduracak kadar limon satın alın. Limonların suyunu iyice sıkıp şişeye doldurun. Soyulmuş 40 diş orta boy sarımsağı yıkamadan ve ezerek limonun içine atıp şişenin kapağını sıkıca kapatın. 25 gün boyunca normal ılık bir yerde tutun ve her gün birkaç kez çalkalayın. Yaklaşık 25 gün sonra sarımsakların limon suyunun içinde eridiğini göreceksiniz.
25 gün sonra hazır hale gelen karışımdan her sabah kahvaltıdan yarım saat önce yarım çay bardağı için. Bunu hergün düzenli olarak ve mümkünse aynı saatte yapın. Bu karışımın içine asla başka bir madde (şeker, tuz, tatlandırıcı vs. katmayın)
YÜZDE 100 KANITLANMIŞ FAYDALARI
1- Tüm damar iltihaplarını (vasküler) tedavi ediyor, tıkanan damarları açıyor, damar sertliklerini ve hipertansiyonu
önlüyor.
2- Kolesterol ve lipidi düşürüyor, zararlı yağların yakılmasını sağlıyor, kilo verdiriyor (bazal metabolizmayı hızlandırıp yağların yakılmasını sağladığı için iştahı açıyor.), vücuttaki şeker oranını dengeliyor, pankreasin yenilemesini sağlıyor.
3- Böbrek ve safra taşlarını eritiyor, idrar söktürüyor, vücuttaki şişkinliği yok ediyor ve dokularda ödem oluşmasını engelliyor.
4- Helycobeacter pylori adlı ülser mikrobunu öldürerek mide ve oniki parmak bağırsağı ülserinin kesin tedavisini
yapıyor.
5- Tüm romatizmal iltihabi önleyor, her tür romatizmal ağrıları dindiriyor, kireçlenmeyi önlüyor, eklem yüzeylerinin
yenilenmesini sağlıyor ve her türlü ağrıyı kesiyor.
6- Beyin hücreleri ve tüm sinir sistemlerini yeniliyor, sinirdeki aksiyon potansiyelini düzenleyip ileri-refleks hızını artırıyor, felç ve inme riskini azaltıyor.
7- Vücudun bağışıklık sistemini son derece mükemmel hale getiriyor ve her türlü alerjiyi, özellikle de damarsal kökenli ve strese bağlı cilt alerjilerini kökünden engelliyor. Kanser oluşumlarına karşı tüm vücudu koruyor.
2/17/2012
72 yaşındaki kan kanseri hastası karahindiba kökü ekstresi ile hastalığı tamamen yendi
seyyah1906
2/17/2012 10:06:00 ÖS
Yorum yok
Kanser hastaları için umut verici çalışma, Windsor Üniversitesi Onkoloji Servisi bilim insanları ve Windsor Bölgesel Kanser Merkezi ekiplerince ortaklaşa yürütülüyor.
Konuyla ilgili bilgi veren Dr. Caroline Hamm, karahindiba kökü ekstresinin eşsiz bir bitki olduğunu belirterek, bununla tedavisinden umut kesilerek evine gönderilen 72 yaşındaki bir hastanın iyileştiğini anlattı.
John DiCarlio isimli hastanın, 3 yıl süren yoğun lösemi tedavisinin ardından, yapılacak birşey kalmadığı için, kalan ömrünü ailesi ile birlikte geçirmesi için evine gönderildiğini belirten Dr. Caroline Hamm, "Laboratuvarda hazırlanan karahindiba ekstresini, John'un evine götürüp çay olarak hazırladık. Kendisine de nasıl hazırlayacağını öğreterek, bittikçe yenilerini verdik. 4 ay sonra kanser değerlerinde iyileşme saptadık. Aradan geçen 3 yılın ardından John, tamamen iyileşti" dedi.
Karahindiba kökü çayının, herkeste aynı etkiyi göstermediğine dikkati çeken Dr. Hamm, her hastanın ihtiyacı olan dozun belirlenmesinin önemli olduğunu ve buna yoğunlaştıklarını ifade etti.
Doktor tedavisi ve kontrolü altında olan, kemoterapi ya da düzenli ilaç kullanan kanser hastalarının, doktorlarına danışmadan bu çayı kullanmamalarını isteyen Dr. Caroline Hamm, bilim heyetinin Kanada Sağlık Bakanlığı'na ekstre ile ilgili yasal müracaatları yaptığını, bunun kabul edilmesi halinde klinik çalışmaların en az 21 hasta üzerinde başlayacağını söyledi.
Caroline Hamm, 6 ila 8 ay sürecek olan birinci aşamanın ardından, karahindiba kökü çayının hangi kanser türlerine ne oranda iyi geldiğinin belirleneceğini anlattı.
cumhuriyet portal
cumhuriyet portal
1/19/2012
deli iğde ülsere gün kurusu katarakta karanfil bitkisi 100'den fazla hastalığa iyi geliyor
seyyah1906
1/19/2012 08:31:00 ÖS
Yorum yok
Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Halis Süleyman, mide asidini baskılamadan, artırmadan ya da azaltmadan, midenin doğal fonksiyonlarını etkilemeden, değiştirmeden mide ülserini tedavi eden ilaçlar üzerine önemli çalışmalarının bulunduğunu belirterek, 1997 yılından beri yabani deli iğde meyvesinin ülsere ve diğer bazı rahatsızlıklara olan iyileştirici etkileri üzerine çalışmalar yaptığını söyledi.
Bu konuda yazdığı ilk makalenin uluslararası bilimsel dergi Phytotherapy Research'de, 2001 yılında yayımlandığını ifade eden Süleyman, ardından farklı uluslararası dergilerde de yabani deli iğde meyvesinin farklı organlara olan etkileriyle ilgili bazı makalelerinin yayımlandığını kaydetti.
Prof. Dr. Süleyman, yabani deli iğde meyvesinin karaciğer hasarını önlediğine dair bir çalışmasının da 2010 yılında Pharmaceutıcal Biology dergisinde yayımlandığını bildirdi.
Yabani deli iğde meyvelerinden ekstre elde ettiğini belirten Süleyman, şöyle devam etti:
''Yabani deli iğde meyvelerinden elde edilen ekstre mide asidini baskılamadan, artırmadan ya da azaltmadan sadece mide ülserlerini iyileştiriyor. Buna ilaç demem yanlış olur. Bu bir ekstre. Hayvanlar üzerinde denedik. Yüzde 100 ülseri iyileştirici etkisini gördük. Mide asidini baskılamadan, artırmadan ya da azaltmadan sadece mide ülserlerini iyileştiriyor.''
Gün kurusu kayısısı
İnönü Üniversitesi Göz Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Selim Doğanay'ın danışmanlığında bilimsel çalışmasını yürüten göz hastalıkları uzmanı Cem Düz, yaptığı açıklamada, kataraktın önlenmesinde antioksidanların ve kullanılan gıdaların önemli rolü bulunduğunu, bu nedenle de çalışmalarında kayısının katarakt üzerinde etkisinin olup olmadığını incelediklerini belirtti.
Kayısıda birçok vitamin ve antioksidan düzeyine sahip bileşen bulunduğuna işaret eden Düz, yaptıkları çalışmayla kayısının ilk kez göz üzerindeki etkisinin araştırıldığını vurguladı.
Deney hayvanları sıçanlarla 20'şerli gruplar halinde çalıştıklarını ve bunları 3 gruba ayırdıklarını anlatan Düz, deney hayvanlarının ilk gruba normal yem verildiğini, diğer iki gruba doğumlarının onuncu gününden itibaren katarakt yapıcı bir ilaç uygulandığını belirtti.
İlaç verilen iki grup deney hayvanından bir grubun sürekli olarak içeriğinde organik gün kurusu kayısının bulunduğu yemle beslendiklerini kaydeden Düz, ''Çalışmanın ikinci ayında kayısı yemiyle beslenen grubun ilaç enjekte edilen ikinci gruba göre katarakt oluşumunun çok çok az olduğunu ve sıçan kanı ve lenslerindeki antioksidan düzeylerinin diğer gruplara nazaran daha yüksek olduğunu tespit ettik'' diye konuştu.
Araştırmanın danışmanı İnönü Üniversitesi Göz Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Selim Doğanay da gözdeki lensin saydamlığını yitirmesiyle oluşan katarakt hastalığının dünyada göz konusunda en fazla yapılan cerrahi işlemlerin başında geldiğini dile getirdi.
Doğanay, çalışmanın kayısının göze olan etkisini gösteren dünyadaki ve Türkiye'deki ilk çalışma olduğunu, bilimsel çalışmanın sonuçlarının Türk Oftolomoloji Derneği'nin Ulusal Kongresi'nde sunduklarını ve çok olumlu tepkiler aldıklarını, Nisan ayında da Amerikan Katarakt Cemiyeti'nin toplantısında da tebliğ olarak sunacaklarını kaydetti.
Karanfil her derde deva
İbrahim Çeçen Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. İlhami Gülçin tarafından yapılan bir araştırmada, karanfilin birçok hastalığa iyi geldiği tespit edildi ve bu araştırma dünyadaki birçok bilimsel dergide yer aldı.
Atatürk Üniversitesi Fen Fakültesi Kimya Bölümü Öğretim Üyesi de Prof. Dr. Gülçin, yaptığı açıklamada, karanfil bitkisinin asıl vatanının Hindistan olduğunu belirterek, dünyadaki üretiminin yüzde 80'inin Tanzanya'da yapıldığını anımsattı.
Türkiye'de karanfilin yaygın olarak kullanıldığını vurgulayan Gülçin, 100'den fazla hastalığın sebebi olan serbest radikallerin antioksidanlar tarafından giderildiğini belirterek, karanfilin su ekstresini kullanarak, bu konuda bilimsel bir araştırma yaptıklarını vurguladı.
Çalışmada, önemli sonuçlar elde ettiklerinin altını çizen Gülçin, ''Gerçekten çok ilginç sonuçlar elde ettik. Çünkü kullandığımız karanfilin su ekstresinin, standart antioksidan bileşkeleriyle kıyasladığımızda önemli bulgular tespit ettik'' dedi.
Karanfilin su ekstresinden sonra, karanfil yağı üzerine de bir araştırma yaptıklarını ifade eden Gülçin, ''Günde 3-5 bardak karanfil çayını içmek, stres, sıkıntı, yorgunluk gibi psikolojik sıkıntılardan korur. Özellikle enfeksiyonlara karşı çok etkili. Karanfil birçok hastalığın temel sebebi olan alzheimer, parkinson, diyabet gibi hastalığın nedeni olan olan serbest radikalleri gideriyor. Kısacası, enfeksiyon ve kronik hastalıklarına karşı karanfil tomurcuklarının çok güzel bir şekilde kullanılabileceğini biz bilimsel olarak ispatladık'' şeklinde konuştu.
Karanfili çok fazla tüketmenin zararlı olabileceğine dikkati çeken Gülçin ''Karanfil üzerine yaptığım çalışmalarım, dünyada bu konudaki en saygın dergilerde yayımlandı. 2004 yılında ''Food Chemistry''de, 2010 yılında ''Arabian Journal Of Chemistry''de, 2011 yılında ise ''Journal of Medicinal Food'' dergisinde bilimsel araştırmalarım yayımlandı. Food Chemistry'deki makalem yüzün üzerinde atıf aldı. Dünyadaki birçok bilim adamının aldığı atıftan daha fazla atıf aldı makalem'' diye konuştu.
12/25/2011
farsak ağacından yapılan kahve ile astım hastalığından kurtuldu şimdi üretimini yapıyor
seyyah1906
12/25/2011 03:16:00 ÖS
4
yorumlar
Astım hastalığına çare için keşfettiği farsak ağacı ile yüzde 100 doğal 10 farklı ürün geliştiren 71 yaşındaki Tuncer Gültang, gelecek yıl elde etmeyi planladığı 1 milyon dolarlık satış geliriyle asıl üretici konumunda bulunan köylülere kendi işletmelerini kurma fırsatı sunacak.
Esas olarak ayakkabı sektöründe faaliyet gösteren bir sanayici olan Gültang, AA muhabirine yaptığı açıklamada, bir süre öncesine kadar astım hastalığı ile mücadele ettiğini, doktorların kronik hale geleceğini söylediği hastalığından farsak ağacından yapılan kahve sayesinde kurtulduğunu belirtti.
Hastalığını atlatmasının ardından doğal ürünler üretmeye karar verdiğini ifade eden Gültang, "Amacımız dünya standartlarının üzerinde ürün çıkartmak.
Eğer standardı biz koymazsak, başkasının standartlarını taklit ederiz" dedi.
Bu amaca ulaşmak için bilimden yararlanmanın önemine değinen Gültang, kendilerinin de ürünlerini üretirken bilimsel kriterleri esas aldıklarını söyledi.
"Farsak Projesi" olarak bilinen projeyi Sakarya Üniversitesinin ders programına dahil ettiğini anlatan Gültang, Türkiye Franchising Derneğinin de (UFRAD) projeyi destekleme yönünde karar aldığını belirtti.
Ürünlerin geliştirilmesi konusunda Çukurova Üniversitesindeki öğretim üyeleri ve öğrencilerle gruplar kurmaya başladıklarını ifade eden Gültang, "Bu grupların kurulmasındaki amaç şu: Üniversite artık köye gidecek. Böylece üniversitedeki bilgi köylere kadar ulaşacak" diye konuştu.
Köylülere verilecek eğitimin ardından köylülere sertifika verileceğini kaydeden Gültang, sertifika alan köylüleri onurlandırmak için üniversite cübbesi giydireceklerini söyledi.
Kahveden deterjana tam doğal ürünler
Yetiştirdikleri ürünler hakkında da bilgi veren Gültang, ürünlerini yetiştirirken bugüne kadar hiçbir kurumdan hibe desteği almadıklarını ancak makine ihtiyacını sponsor desteğiyle sağladıklarını söyledi.
Ürünleri arasında yer alan farsak kahvesinin özellikle solunum yolu rahatsızlıkları ve KOAH’a karşı etkili olduğunu belirten Gültang, söz konusu ürünün Adana-Feke’de üretildiğini dile getirdi.
Sponsor firmaların sağladıkları makineler sayesinden farsak ağacından elde ettikleri yağı şampuan imalatında kullandıklarını anlatan Gültang, şampuanın saçlara güç verdiğini söyledi.
Şampuanın üretilmesi konusunda Anadolu Üniversitesindeki öğretim üyelerinden de yardım aldıklarını dile getiren Gültang, şampuanın formülünün bu şekilde ortaya çıktığını kaydetti. Gültang, şampuanın İstanbul’da fason olarak üretildiğini bildirdi.
Farsak ağacının yağından sabun da ürettiklerini belirten Gültang, ürettikleri sabunun da özellikle mantar hastalıklarına iyi geldiğini dile getirdi.
Proje kapsamında üretilen bir diğer ürünün de "özgür tavuk yumurtası" olduğunu anlatan Gültang, ürünün Çukurova Üniversitesi öğretim üyeleri ve öğrencilerinin yanı sıra köylülerin katkılarıyla üretildiğini belirtti.
Yine aynı üniversitenin ve köylülerin katkılarıyla doğal ortamda yetişen zeytin ağaçlarından tek tek toplanarak ve toplandığı gün düşük ısıda sıkılarak üretilen zeytin suyunun üretimini de gerçekleştirdiklerini ifade eden Gültang, zeytin suyunun sedef, mantar, egzama hastalığına karşı etkili olduğunu söyledi.
Gültang, bütün bu ürünlerin yanında proje kapsamında nar, dut, andız pekmezleri ile tamamen doğal deterjan üretiminin yapıldığını da dile getirdi.
2012 hedefi 1 milyon dolar
Ürünlerinin pazarlanmasına yönelik olarak "Kardeş aile" sistemi kurduklarını anlatan Gültang, bu proje sayesinde köylülerin yetiştirdikleri ürünleri tüketicilere rahatlıkla ulaştırabildiğini söyledi.
Ürünlere tüketici tepkisinin nasıl olduğuna ilişkin de konuşan Gültang, "Ürünlere gelen tepkiler olağanüstü güzel. Gelecek yıl piyasaya ciddi anlamda girerek en az 1 milyon dolar ciro elde edeceğiz" dedi.
Gelecek yıl valilikler ve kaymakamlıklarla bir protokol imzalayacaklarını, bu protokol çerçevesinde elde ettikleri bütün kazancın yüzde 20’sinin köylülere işletme kurmaları için verileceğini bildiren Gültang, "Çok sayıda üniversitenin destek verdiği proje sayesinde sadece çıkış noktamız olan Toroslar değil, yurt genelindeki köylüler doğal ürünleri ile gelirlerine gelir katacaklar" diye konuştu.
boğaz ağrısını ve bademcik iltihabını azaltmak için kullanılan asya gün çiçeği
seyyah1906
12/25/2011 01:58:00 ÖS
Yorum yok
Gövde sürünen, dağınık yapıda çok sayıda daldan oluşur, 1 m’den daha uzuncadır. Yaprak kılıfı tüysüz; yaprak ayası mızraksı veya mızraksı-yumurta biçiminde 3-9 x 1.5-2 cm, tüysüzdür.
Involukral brahtelerde yapraklar karşılıklı dizilmiştir ve 1.5-4 cm uzunluğunda saplı, kalp şeklinde, kıvrılmış, çoğunlukla tüylü-kirpikli, ucu sivridir.
Proksimal dallarda çiçek sapı 8 mm kadar ve 1 veya 2 erkek çiçek, distal dallarda çiçek sapı kısa 3 veya 4 bir cinsli çiçek bulundurur. Korolla 3 petallidir. Üsteki 2 taç yaprak mavi renkli 15 mm uzunluğunda, altaki taç yapraklar beyaz, küçük 5 mm'dir. Verimli stamenlerin sayısı 3'tür. Yalancı anterler sarı ile kahverengimsi renkte ortada yer alır.
Kapsül elipsoid 5-7 mm, 2 kapakçıklıdır. Tohumlar ikişer kapakçıklı, kahverengi-sarı, yarı elipsoid 2-3 mm, 1 yüzeyi yassı, düzensiz çukurlaşmış (oyuklu), son kısmı kesiklidir.
Asya gün çiçeği nemli alanları seven, yol kenarlarında görülen, çok hızlı büyüyen ve çok çabuk yayılan bir bitkidir. Temmuz-Eylül arasındaki dönemde çiçeklenir ve tohumlar, Ağustos-Ekim'de olgunlaşır. Çiçekler erdişidir.
Linnaeus, Commelina communis'e, 18'inci yüzyılda Fransa'da yaşayan adları Commelin olan üç erkek kardeşin ismini vermiştir. Üçüde, botanikçiydi, ama sadece onlardan ikisi tanınmıştı. Büyük, parlak mavi taç yapraklar, ünlü olan erkek kardeşleri temsil ederken, küçük beyaz taç yaprak, bilimsel olarak önemsiz erkek kardeşi simgeler.
Yapraklar, çiçekler ve genç sürgünler çiğ veya pişirilerek yenir. Salatalarda kullanılır veya yeşillik olarak pişirilir.
Yapraklar, depurativ, diüretik ve ateş düşürücü ilaç yapımında kullanılır. Boğaz ağrısı ve bademcik iltihabını hafifletmek için gargara ayrıca kurutulan bitkinin kaynatılan suyu kanamalarda, ishal ve ateş düşürücü olarak kullanılır. Bitki parçalarının antibakteriyal etkisi vardır.
Anavatanı Kuzey Amerika ve Doğu Asya'dır, Türkiye'de yalnızca Artvin, Trabzon ve Rize civarında doğal olarak bulunur.
halk arasında andırın doktoru olarak bilinen her derde deva tırşik çorbası
seyyah1906
12/25/2011 01:44:00 ÖS
1 yorum
Tırşik çorbası, Livig aşı : Tirşik (Bazı yörelerde Tirşik, Tırşık, Trişik)doğada bulunan yaban pancarı veya yılan yastığı'dır. Çok zehirli bir bitkidir, çiğ olarak yenmez. Yemeği ise geleneksel usullerde yapılmalıdır, aksi takdirde ağzınız yara olur..
Temizlenip doğranan yaban pancarı yaprakları; bir kase yoğurtla çırpılır, nohut ve maraş tarhanası ile beraber birazda ılık su ile kazana konur. Buna ekşitme denir.Bir miktar tuz ilave edilir. İyice karıştırılır üzerine un eklenir. Bu karışım üzeri sıkıca kapatılarak mayalanmaya bırakılır ve bir gün sonra ateşte saatlerce yavaş yavaş iyice kaynatılarak yapılır.
Tırşik, Akdeniz ikliminin uzandığı alçak ve yüksek yerlerde doğal olarak yetişir.
Kahramanmaraş, Osmaniye özellikle de Andırın / Kahramanmaraş'ta yapılır. Halk arasında "Andırın Doktoru" olarak bilinir. kışın çok sık yapılan bir çorba çeşididir. Aslen Gavur Dağı'na özgü bir yemektir. Emeği çoktur, çok zahmetli bir çorbadır, büyüklerimiz çok şifalı olduğunu söylerler, her derde deva bir içecektir.Yılda 7 defa içilmesi gerektiği söylenir(İlleki gibi). Tırşik çorbasını bilmeyenler içemez, onlara tadı tuhaf gelir ama bizim gibi tırşik sevenlerde olsada içsek der. Çünkü çok emekli olduğu için kolay kolay yapılamaz. Özellikle de Osmaniye dışında olunduğunda da pek yenmez çünkü bitki her bölgede daha farklı bir özellik gösterir.
İnce ince doğranan yılan pancarı (yılan yastığı, yılan bıçağı) yıkanır ve bir tencereye konur. Ölçü: doğranmış bitkiler tencerenin yarısından biraz fazla olmalı. Tencerenin içine sıcak su ilave edilir (tencerenin ağzından iki parmak aşağı). Bir miktar da yoğurt, nohut ve döğme (aşurelik buğday) ilave edilip iyice karıştırılır ve bekletileceği yere konur. Bu esnada doğranan bitkiler tencerede sıvı içerisinde yüzer durumda bulunur. Henüz soğumamışken tencerenin içindeki bu yüzer durumdaki kıyılmış yaprakların üzerine yavaş yavaş un ilave edilerek her tarafı unla kapatılır ve hava almaz hale getirilir. Bu esnada tencere fazla hareket ettirilmemeli ki üzerini örten bu hamurlaşmış un bozulmasın. Sonra tencerenin kapağı kapatılıp üzeri de çeşitli örtülerle kapatılıp mayalanmaya (ekşitilmeye) bırakılır. En az 12 saat bu şekilde bekletilir. Sonra örtü ve kapak açılır. Üst kısımdaki hamurlaşan un katmanı bir kaşıkla alınabildiği kadar alınır. Alınamayan kısım karıştırılır. Sıvının tadına bakılabilir, ekşimişse ocağa konup kaynayıncaya kadar karıştırılır. Kaynadıktan sonra ara ara karıştırılarak 3-5 saat pişirilir. Gerekirse buharlaşan suyun yerine kaynamış su ilave edilerek kıvamı ayarlanır. Yaprakların tadına bakılıp piştiği anlaşılınca sarmısak ve tuz ilave edilir. İyi ekşitilmişse ekstra limon veya nar ekşisi katılmasına gerek yoktur. Zaten en iyisi de budur. Sıcak da soğuk da yenir. Bulgur pilavı ile yenirse çok lezzetli olur. Not: Kullanılacak bitkiler taze olmalı çiçeklenmiş olanlar yenmemeli. (Kuyakar)
efsanelere konu olan sağlığa müthiş etkisi olan halen araştırılan acai meyvesi hakkında
seyyah1906
12/25/2011 01:18:00 ÖS
Yorum yok
Euterpe familyasından bir tür palmiye ağacı olup meyvesi ve kaliteli palmiye göbekleri için yetiştirilir.
Adını Tupi dilindeki ïwasa'i ('ağlayan ya da su saçan meyve’) kelimesinin Avrupa’ya uyarlanmasından alır. 1 cm.den (25 mm) uzun değildir ve mor-kırmızı bir rengi vardır.
Güney Amerika Yağmur ormanlarında yetişmekte olan Acai meyvesi aslında, bir çeşit böğürtlendir. Bilim adamları sürdürülen çalışmalar doğrultusunda bu eşsiz meyveyle ilgili sürekli daha fazla şey öğrenmektedirler. Ama henüz keşfettikleri şey şudur ki: bu meyve sağlığa müthiş etkili.. Açaí Palmiyesi çok yaygındır ve Güney Amerika’nın kuzeyi boyunca sıkça bulunur. Açai Palmiyesinin doğal ortamı nehir kıyıları ve mevsimsel taşkın ovalarıdır ve bu palmiye genellikle Brezilya’nın nehir yatakları boyunca bulunur. Açaí Palmiyesi ayrıca Amazon Nehrinin geniş halicinde de kimyasallardan uzak, organik koşullarda yaygın olarak yetiştirilir ve üretilir.
Greenpeace Uluslararası web sitesinde Acai ile ilgili “Lezzetli, koyu, mor olması ile birlikte, Amazon nehri deltası açısından çok önemli gelir kaynağı ve en önemli orman ürünü” açıklaması yapmıştır.
Los Angeles The Times açıkladığı Acai raporlarında; Amazon yağmur ormanlarında zarar verilmeden yöre insanının biçerdöverleri için sürdülebilir geçim kaynağı olduğunu ve bozulan amazon orman alanlarını ağaçlandırmak için kullanıldığını belirtmiştir.
Brezilya bitkisel tıp biliminde, Açai meyvesinin yağı ishal tedavisinde kullanılır; cilt ülserlerinin lokal olarak temizlenmesinde meyve kabuğu rendesi infüzyonu kullanılır; ve meyve çekirdekleri dövülerek hazırlanan infüzyon da yüksek ateşte yararlıdır. Peru Amazon’unda, kavrularak dövülmüş çekirdeklerden yapılan infüzyon yüksek ateşe karşı kullanılır. Ağaçların Pasifik kıyısı boyunca yetiştiği Kolombiya’da bu meyveye naidí denir ve bundan yaygın ve popüler bir içecek yapılır.
Açai meyvesinin Amazonlardaki en yaygın kullanım şekli koyu mor renkli meyve suyudur.
Küçük yuvarlak meyveden bu suyu elde etmek için çekirdekler suda bekletilerek ince dış kabuğun yumuşaması sağlanır ve bunlar daha sonra sıkılıp süzülerek çok lezzetli yoğun kıvamlı mor bir sıvı elde edilir. Açaí sıvısı taze ve buz gibi soğuk servis edilir, bazen şeker ve tapyoka unu kullanılır ya da kullanılmayabilir. Bu aynı zamanda dondurma, likör, mus ve genel olarak tatlı yapımında da kullanılan besleyici ve tazeleyici bir içecektir. Yöre halkının bu oldukça besleyici meyve suyundan günde 2 litreye kadar tükettiği belirlenmiştir. Açaí meyve suyu Güney Amerika’nın kuzeyindeki yerlilerin beslenmesinde çok önemli bir yer tutmakta ve tüm sosyo-ekonomik düzeylerde oldukça sevilmektedir. Açai artık günümüzde meşrubatlarda mevcut olup, bu akışı Türkiye ve Avrupa'da ilk olarak So WOW enerji içeceği başlatmıştır.
Brezilyalı halkın anlattığı efsaneye göre;
Eski zamanlarda bir Amazon kabilesi şefi bütün yeni doğan bebeklerin kurban edilmesini hüküm vermiş. Şefin bu kararı vermesinin altında yatan neden, çok kuru geçen bir sezondan sonra yaşanılan yiyecek kıtlığıymış. Eldeki yiyecek ile kabile insanları zar zor yaşıyorlarmış. Şef insanlarının yaşaması için bu zor kararı vermek zorunda kalmış. Ancak Şefin kızı da doğum yapmış ve aynı hüküm onu bebeği için de geçerli olmuş. Bebeği elinden alınıp, kurban edilmiş. Şefin kızı kaybettiği bebeği için yas tutarken, bir gece ağlayan bir bebek sesi duymuş ve sesin geldiği yere doğru gidip, ağlayan bebeği aramış. Ertesi sabah kabile insanları şefin kızını aramaya çıkmışlar. Kızın cansız bedenini, üzerinde bir sürü meyve olan bir palmiye ağacının yanında bulmuşlar. Meyveler o kadar çokmuş ki kıtlık sona ermiş ve şefin hükmü kalkmış, kabile bu ağaca şefin kızı IACA onuruna isim takmışlar. İşte ACAI adı şefin kızının adının tersinden okunmasından geliyor. IACA-ACAI
kokusunda gerginlik giderici etkisi olan vetiver bitkisi hakkında
seyyah1906
12/25/2011 01:00:00 ÖS
Yorum yok
Saz görünümlü bitkinin uygun şartlarda boyu 2 m ye kökleri ise 3- 4 m ye inebilir. Saç görünümlü, dikey olarak, masif bir şekilde inen kökleri bilinen iyi yüzey tutucu bitkilerden biri olarak tanımlanmasını sağlar.
Kardeşlenme yeteneği yüksektir. Saçak köklüdür ve yumak oluşturan kökleri uygun koşullarda 3 m derinliğe kadar gider. Yaprakları ortalama 75 cm uzunluğunda, 8 mm genişliğinde, ince uzun görünümlü ve tüysüzdür. Yaprak kenarları kesicidir. Çiçekleri erguvan-bordo renginde, salkım şeklindedir ve çiçek sapının ucunda toplanmıştır. Hermafrodittir.
Tropikal bir bitkidir ve Hindistan'da yetişir.
Hindistanın doğal bir bitkisidir ancak şu anda dünyada pek çok çevre sorununun çözumüne basit,ucuz ve etkin cözümler sunan global bir bio-teknoloji sisteminin öznesidir. Türkiye'de Ege Bölgesinde yetiştirilmektedir. 3 aylık yağışlı bir sezona ihtiyaç duymaktadır. Ortalama sıcaklık 18-25, en düşük sıcaklık -15, en yüksek sıcaklık 48, ve hızlı büyüyebilmesi için 25 derece sıcaklık istemektedir.
Eterik yağı için rizomlar kullanılır.
Kokusunda gerginlik giderici etki vardır. Kozmetikte cilt altı yağı dokusu harab olmuş, yaşlı, mat, kuru ve hassas ciltler için hazırlanan kremlerde vetiver esansı kullanılır. Portakal, yasemin, ıtır, kananga (ylang ylang) esanslarıyla yapılan karışımlarda farklı kokular elde edilir.
12/04/2011
sadece türkiyede yetişen cildi yumuşatıcı iltihap giderici sığla ağacı hakkında
seyyah1906
12/04/2011 01:27:00 ÖS
Yorum yok
Anadolu sığla ağacı (Liquidambar orientalis), Altingiaceae familyasından dünyada yalnızca Türkiye'de Fethiye ve Muğla civarında yetişen endemik sığla ağacı türü.
Ağaç, 20 metreye kadar boylanabilir, görünüş olarak çınara benzer. Karaçamlarla karışık ormanlar oluşturur. Uzun ömürlü bir ağaçtır.
Sığala yağı iyi bir antiseptiktir. Eczacılıkta, parfümeride ve ayrıca buhur olarak kilise vb. yerlerde kullanılır. Kuru yongaları çeşitli ayinlerinde tütsü olarak kullanıldığından ağaca "günlük ağacı" denir.
Ağacın kabuğunun yaralanmasıyla, özünden elde edilen bir çeşit balsam olan "Sığla yağı" özellikle parfüm sanayinde kullanılan önemli bir hammaddedir. Ağacın önemi, elde edilen bu yağdan kaynaklanmaktadır.
Eskiden Türkiye'de 20 ton dolaylarında sığla yağı elde edilirken, günümüzde ormanların azalmasıyla yılda ancak 3-4 ton sığla yağı elde edilebilmektedir. Yağa, yurtiçinden ve yurtdışından yoğun talep olmakla berbaber, yeterli miktarda üretim olmadığı için bu talep karşılanamamaktadır. 2000'li yıllarla birlikte artık parfümeri sanayinde sentetik fiksatörler kullanıldığından eskiden olan talepler azalmış ve sığla yağı üretimi 1 tona kadar düşmüştür.
Geçmişte Mısır Kraliçesi Kleopatra'nın "aşk iksiri" ve parfüm olarak kullandığı sığala yağı, Hipokrat döneminden beri ilaç olarak da kullanılmıştır. Eski Mısırlılar sığala yağını mumyalama işlemleri sırasında da kullanmışlardır. Batmış Fenike gemilerinden çıkarılan içi sığala yağı dolu amforalar geçmişte sığla yağının Akdeniz ticaretinde önemli bir yer tuttuğunu göstermektedirler.
Sığla yağının bileşiminde kokusunu veren sinnamik asit, uçucu yağlar ve reçine bulunur.
Yağ, antiseptik özelliğe sahiptir. Parazitlere karşı etkilir. Ciltte yumuşatıcı, rahatlatıcı, iltihap giderici ve yara iyi edici etkileri bulunmaktadır. Halk tarafından özellikle mide rahatsızlıklarında ve yaraların iyileştirilmesinde kullanılmaktadır. Aynı zamanda temizleyici ve ter kokularını giderici olarak da kullanılır.
Bu yağ, parfümeride sabitleyici (fiksatör) olarak kullanılmaktadır. Yani parfüm içersindeki güzel kokuların uçmamasını sağlar. Bu nedenle sığla yağı parfüm sanayinde önemli bir hammaddedir. Bunun yanı sıra sığla yağıyla yapılan sabunlar cilt yumuşatıcı etkiye ve güzel kokuya sahiptir.
şeker hastalığı ve yüksek tansiyona olumlu etkileri olan stevia bitkisi hakkında
seyyah1906
12/04/2011 01:12:00 ÖS
Yorum yok
Paraguay ve Brezilya'da yüzyıllardan beri tatlandırıcı ve tedavi edici özellikleri nedeniyle kullanılan stevia (şeker bitkisi) Japonya'da da otuz yılı aşkın bir süredir milyonlarca kişi tarafından tatlandırıcı ve gıda katkısı olarak kullanılmaktadır.
Bu bitkiden elde edilen özütün, kan şekerini düzenleyici etkileri olduğu kabul edilmektedir. Stevia'nın insülin duyarlılığını ve hatta salınımını arttırıcı etkilerinin olduğunu gösteren bazı araştırmaların varlığı diyabet tedavisinde kullanımını destekler niteliktedir.
Stevia bitkisinin ihtiva ettiği Steviosid maddesi, vücudumuzdaki tat duyuları tarafından normal şekerin 250-300 katı daha şekerli olarak algılanmaktadır. Bu nedenle bir tutam şeker bitkisi tozu, bir litre çay, kahve veya diğer içecekleri tatlandırmaya yeterli olmaktadır.
Diyet (kalori değeri sıfır (0)dır.), şeker hastalığı, yüksek tansiyon, kabızlık, depresyon ve asabiyete karşı olumlu etkileri vardır.
Mide ve bağırsak florasını, asit alkali dengesini korur.Bununla birlikte stevia bitkisinin aşırı kullanımının özellikle erkeklerde sperm üretimini azaltarak kısırlığa neden olduğu hususunda çeşitli bilimsel araştırmalarda bulunmaktadır.
Amerika ve Kanada'da uzun süreler yasaklı durumda kalmıştır.Ancak bununla birlikte Japonya'da yıllarca bu bitki kullanılmış ve hiç bir yan etki kullananlar üzerinde görülmemiştir. Latin Amerika'da çeşitli ülkelerin halklarıda yüzyıllardır bu bitkiyi kullanmaktadır.En son olarak ABD ve Kanada bitki üzerinde yasakları kaldırıp, kullanımını serbest bırakmıştır. Bununla birlikte Paraguay'da özellikle kırsal kesimdeki ve yerli halk stevia bitkisini doğum kontrolü için kullanmakta olup bu durumda bitkinin sperm azaltıcı etkisini doğrulamaktadır.Türkiye'de ilk kez 2011 yılında Antalya'da üretilmeye başlanmıştır.
kalbi kuvvetlendiren mideye iyi gelen kardelen çiçeği hakkında
seyyah1906
12/04/2011 01:03:00 ÖS
Yorum yok
Kardelen, bir çenekli çiçekli bitki familyalarından nergisgiller (Amaryllidaceae) içinde sınıflanan Galanthus cinsi bitki türlerinin ortak adıdır. çok yıllık, soğanlı ve otsu bitkilerdir.
Kardelenler, tıbbi açıdan önemli oldukları düşünülen bitkilerdir:
Türkiye'de halk arasında, toprak üstü kısımları kalbi kuvvetlendirici, mideye iyi gelen ve âdet söktürücü ilaç; toprak altı kısımları ise taze haldeyken ezilerek, çıbanları olgunlaştırmak için hazırlanan lapa olarak kullanılır.
İçerdikleri ve ilaç olabilme olasılığı bulunan alkaloit ve lektinler nedeniyle, çok sayıda araştırmaya konu olmaktadırlar.
Türkiye'de 14 türünün doğada yetiştiği bilinen kardelenlerden bazılarının soğanları Türkiye'nin ihraç ürünleri arasında bulunmaktadır. Galanthus elwesii ile Galanthus ikariae ve/veya Galanthus latifolius adlı türler, uzun yıllardan beri ve başta Hollanda olmak üzere bazı ülkelere, "süs bitkisi" adı altında ihraç edilmiştir. Güncel durumda, Galanthus elwesii ile Galanthus woronowii türleri dışındaki kardelen soğanlarının doğadan toplanarak ihraç edilmesi yasaktır. Bahsi geçen ve Türkçe'de sırasıyla "Toros kardeleni" ve "Karadeniz kardeleni" olarak anılan iki türün soğanlarının ihracatı ise sınırlandırılmıştır.
karaciğer ve safra kesesinde biriken nikotin ve alkolü vücuttan atan sebze enginar hakkında
seyyah1906
12/04/2011 12:54:00 ÖS
Yorum yok
Enginar (Cynara scolymus), papatyagiller familyasından mavi-mor renkli çiçekler açan, 50-150 cm boyunda çok senelik otsu bir bitki. Güney Avrupa ve Akdeniz çevresinde yetişir.
Gövdeleri dik, kuvvetli, sert ve boyuna olukludur. Yaprakları sapsız, büyük, uzun-oval ve parçalıdır. Çiçekler üst yaprakların koltuğundan çıkan, uzun sapların ucunda büyük başçıklar halinde toplanmıştır. Çiçek tablası etlidir. Hepsi tüp şeklinde olan çiçekleri ve bunların aralarında bulunan tüyleri taşır.
Enginar cynarin içerdiği için karaciğer ve safra kesesinde biriken nikotin, alkol ve yağın vücuttan atılımını sağlar. Ayrıca vücuttaki amonyak ve kolestrolü azaltır.
Bol A ve B vitamini içerdiğinden atardamar kireçlenmesini önlemekte ve safra kesesi rahatsızlıklarını gidermektedir. Bunun dışında cinsel gücü artırıcı, ateş düşürücü, vücudu kuvvetlendirici ve iştah açıcıdır. Romatizma, ishal, sarılık hastalıklarına ve sinirlere iyi gelir.
Enginar genel olarak ülkemizde ve birçok ülkede vegetatif yolla üretilmektedir. Fransa, İtalya ve İspanya'da doğrudan tohumla üretilen çeşitler geliştirilmiştir. Enginarda vegatatif yolla üretim dip sürgünleri veya üzerinde gözlerin bulunduğu kök parçaları ile yapılabildiği gibi sadece gözlerin ana gövdeden çıkarılıp değişik ortamlarda köklendirilerek de yapılabilir. En yaygın üretim şekli sürgünlerle yapılan üretimdir.
Yeni kurulacak Enginar plantasyonlarında dikiminden önce toprak derin sürülmeli ve gübrelenmelidir. Derin sürümden sonra diskaro ve tırmık çekilerek toprak dikime hazır duruma getirilmelidir.
Dikim genellikle Akdeniz ve Ege bölgesinde Ekim–Kasım aylarında, Marmara bölgesinde ise Mart–Nisan aylarında yapılır. En uygun dikim masuralar üzerine sıra arası ve üzeri 1x1 m mesafe ile yapılır. Özellikler Bursa Doğan köy ve keramet köyünde meşhurdur.
11/27/2011
öksürük ve astım tedavilerinde kullanılan öksürük otu hakkında
seyyah1906
11/27/2011 03:15:00 ÖS
Yorum yok
Öksürük otu (Tussilago farfara), papatyagiller (Asteraceae) familyasından öksürük giderici olarak kullanılan otsu bir bitki türü. Latincede "Tussilago" öksürük önleyici anlamına gelir.
Bitki, tarihsel zamanlardan beri öksürük tedavisine ek olarak astım gibi çeşitli akciğer rahatsızlıklarında kullanıldı. Ezilen çiçekler genelde deri hastalıklarında kullanılır ayrıca bitki yiyecek maddesi olarak tüketilir.
Öksürük otu, tohum ve köksaplar yardımıyla kolay yayılabilen çok yıllık otsu bir bitkidir.
Genelde koloniler halinde bulunur. Çiçekler görünüşte karahindibaya benzer ancak ondan daha önce açar. Tay ayağına benzeyen yapraklar tohumlar dökülünceye dek gözükmez. Sarı çiçekler, yapraklar açmadan önce bir mevsim boyunca uzun saplar üzerinde kalır daha sonra kurur.
Yapraklar saplı, yaprak ayası 10-20 (-30) cm genişliğinde, sivri loplu, kenarı düzensiz dişli her iki yanıda önceleri yünlü sonraları üstü tüysüzleşir. Yapraksız çiçek sapı 4-15 cm uzunluğunda çok sayıda morumsu pul yapraklı, yünlü, tomurcuklar dimdikdir. Kömeç 1.5-2.5 cm genişliğinde, brahte doğrusal (ince ve uzun), küt, morumsu ve beyaz tüylü. Aken 3-4 mm uzunluğunda, papus 10-15 mm'dir.
Anavatanı Avrupa ve Asya’nın muhtelif yerleridir.
Kuzey Amerika ve Güney Amerika'da muhtemelen göçmenler tarafından tıbbi bir madde olarak getirilmiş bugün iyice yaygınlaşmıştır. Bitki çoğunlukla yol kenarlarında bazende deniz sahilinde bulunur, istilacı bir tür olduğu düşünülür.
Naenia typica ve Euplexia lucipara dahil olmak üzere bazı kelebek türü larvalarının besin kaynağını oluşturur bunun yanı sıra bal arısının (Apis mellifera mellifera) en çok gezindiği bitki türüdür.
Kaydol:
Kayıtlar
(
Atom
)