-->
diyabet etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
diyabet etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11/21/2019

Mor ekmek şeker hastaları ve obezite olanlar için üretildi

    11/21/2019 09:11:00 ÖS   Yorum yok
şeker hastaları obezite

Mor ekmeğin içinde yaban mersini kırmızı soğan kırmızı dut patlıcan ve nar var mor ekmek diyabet şeker hastaları ve obezite olanlar için geliştirildi.



Gören de duyan da şaşkınlığını gizleyemedi ekmeğin rengi mor olunca herkes aynı soruyu sordu. Mor ekmek İstanbul üniversitesinden Profesör doktor İhsan Kara ve ekibinin çalışmaları ile ortaya çıktı.

Mor ekmek Malatya'dan sonra Ankara'da

Mor ekmeğin içinde böğürtlen yaban mersini kırmızı soğan kırmızı dut patlıcan ve nar gibi kırmızı meyveler ve sebzeler var.

İlk olarak Malatya'da satışa sunuldu şimdi Ankara'da bir fırın tarafından satışa çıkarıldı.

Mor ekmeğin rengi de tadı da tam not aldı 250 gram olan mor ekmeğin fiyatı 4,5 türk lirası.

11/15/2019

Diyabet belirtilerine dikkat her beş kişiden biri diyabet hastası

    11/15/2019 12:48:00 ÖS   Yorum yok
diyabet belirtileri nedir

Araştırmalar böyle söylüyor her beş kişiden biri diyabet hastası işe önce diyabet belirtilerini bilmekle başlamak gerekiyor peki diyabet belirtileri nasıl anlaşılır.



Dünyada en sık görülen rahatsızlıklar arasında görülüyor diyabet yani halk arasında adı şeker hastalığı olarak bilinen hastalığa yakalananların sayısı giderek artıyor.

Bugün dünya diyabet günü tehlikeye dikkat çekmek için dünya sağlık örgütü son verileri açıkladı en anlaşılır haliyle her yetişkin kişiden beşi şeker hastası

Diyabetin belirtileri nedir


Diyabetin belirtilerinin başında sık idrara çıkma aşırı susama hissi ağız kuruluğu ve halsizlik geliyor bu yüzden bol bol yoğurt yeşil yapraklı sebzeler ve balık tüketilmeli ayrıca günde bir tatlı kaşığı tarçın. Tarçın diyabet hastaları için önemli çünkü tarçın kan şekerini dengeliyor.

Diyabet hastalığından nasıl korunuruz


Diyabet hastalığından korunmanın bir başka yolu da egzersiz yapmaktan geçiyor. Ailesinde diyabet hastalığı olanların ise kat be kat daha dikkatli olmaları gerekiyor.

2/08/2017

Pirinç Pilavı yaparken Bir gece önceden suda bekletin

    2/08/2017 07:58:00 ÖS   Yorum yok

Uzmanlar Pirinç pilavı yapmadan önce Kurufasulye veya Nohut gibi bir gün önceden ıslatılmasını öneriyorlar nedeni ise böcek ilaçlarından kalan kalıntılar.

suda bekletin
BBC Türkçe'de yayınlanan haberde Son deneylere göre yaygın bir yöntem olan pirinci tencerede suyu çekene kadar pişirmek kalp hastalıklarına, diyabete, hatta kansere neden olabilir.

Belfast'ta Queens Üniversitesi'nde biyolojik bilimler profesörü Andy Meharg, BBC'de katıldığı bir programda sağlıklı pilav pişirme yöntemleriyle ilgili bilgi verdi.

Deneylere göre yetişirken pirinçte endüstriyel zehirler ve böcek ilaçlarından ötürü arsenik izlerine rastlanıyor.

Pirinci pişirince bu zehirlerin atıldığı sanılıyordu.

Ancak bilim insanları pirinç ancak bir gece önceden suda bekletilirse zehirlerinden arınabileceğini söylüyor.

Pirinci Kurufasulye gibi bir gece önceden ıslatmak faydalı


Profesör Meharg yaygın pilav yapma yöntemini kullanarak yani bir ölçek pirince, iki ölçek su koyarak pirinci haşladı.

Bu yöntemin sonunda Meharg arseniğin çoğunun pirinçte kaldığını gördüğünü belirtti.

Ancak bir ölçek pirince beş ölçek su konduktan sonra pişirilen pirinçte arsenik oranının yarılandığını gördü.

Son yönteme göreyse bir gece önceden ıslatılan pirinç pişirildiğinde zehrin yüzde 80 oranında azaldığı ortaya çıktı.

Meharg'a göre en güvenli pilav yapma yöntemi pirinci bir gece önceden ıslatmak, ertesi gün iyice yıkamak ve durulamak ardından bir ölçek pirinci beş ölçek suda pişirmek. Kaynak: BBC Türkçe

3/06/2013

Kalitesiz uyku çekenlerde Kalp yetmezliği riski yüksek

    3/06/2013 10:05:00 ÖS   Yorum yok

11 yıl boyunca 50 bin kişiyi izleyen araştırmanın sonuçları European Heart Journal'da yayımlandı.


Araştırmacılar, günlerce düzensiz uyku uyuyanların ileride, kalbin düzenli kan pompalayamaması olarak tanımlanan, kalp yetmezliği riskine daha fazla maruz kaldıklarını açıkladı.

Uzmanlar kalp yetmezliğine yetersiz uykunun mu neden olduğunu, yoksa daha karmaşık bir bağlantının mı bulunduğunu tespit etmek için bu konuda daha fazla çalışma yapılması gerektiğini belirtiyor.

Norveç Bilim ve Teknoloji Üniversitesi'nden bilim insanları, 20-89 yaş aralığında olan ve araştırma başladığında herhangi bir kalp hastalığı bulunmayan 50 bin kişiyi inceledi.

Uykuya dalma ve uyku halini sürdürmekte sıkıntı çekenlerin çekmeyenlere oranla kalp yetmezliği riskinin üç kat daha fazla olduğu sonucuna varıldı.

Kaliteli uyku uyumayıp uyandığında kendisini dinlenmiş hissetmeyenlerin de risk grubunda olduğu belirtildi.

Kalp yetmezliği durumunda kalp kasları biçimini kaybediyor; kaslar ya çok zayıf ya da çok sert hale geldiği için kanı gereken basınçta pompalayamıyor. Kalp yetmezliği olanlar sıklıkla nefessizlik ve yorgunluk hissediyor.

Ancak aradaki bağlantının nedeni henüz tespit edilemedi.

Araştırma ekibinin başında bulunan Dr Laugsand, "Uykusuzluğun doğrudan kalp yetmezliğine neden olup olmadığını bilmiyoruz. Ama öyle ise uyku sorunları incelenerek kalp yetmezliğine karşı önleyici tedbirler almak mümkün olacaktır" diyor.

Diyabet, depresyon ve beyin fonksiyonlarında zayıflama gibi diğer bazı hastalıklar da düzensiz uykuya bağlanıyor.


Sheffield Üniversitesi'nden Dr. Tim Chico, bu araştırmanın uykusuzluk ile kalp yetmezliği arasındaki bağlantıyı gösterdiğini ama bundan uykusuzluğun kalp yetmezliğine neden olacağı sonucunun çıkarılamayacağını belirtti.

Aynı görüşü paylaşan İngiltere Kalp Vakfı'ndan June Davison uyku düzeninin ruhsal, fiziksel ve duygusal sağlık üzerindeki etkisinin eskiden beri bilindiğini vurguladı. bbc türkçe

2/20/2013

damar tıkanıklığı tedavisinde etkili olan kök hücre nakli Türkiye'de ilk defa uygulandı

    2/20/2013 09:30:00 ÖS   Yorum yok

Yaklaşık 3 ay önce Amerika Birleşik Devletleri'ndeki Miami Eagles Enstitüsü'nden gelen bir ekip tarafından eğitim amaçlı Ordu ve Rize'den 9 hastaya uygulanan kök hücre nakli, 


Türkiye'de bu eğitime katılan ve uygulayabilirlik sertifikası alan 3 doktordan biri olan Opr. Dr. Oğuz Karahan tarafından Dicle Üniversitesi Kalp Hastanesi'nde 2 hastaya uygulandı.

ABD'de 5 bin hastaya uygulanan ve yüzde 98 başarı sağlanan uygulamada, hastanın karın bölgesinden alınan yağ dokudan elde edilen kök hücreler, tıkalı damarların yerine yeni damarların gelişmesi için hastalıklı uzva enjekte ediliyor.

Halk arasında ''kangren'' olarak adlandırılan, ağırlıklı olarak sigara kullanımına bağlı ''buerger'' (budama) hastalığı ile kolestrol, diyabet ve genetik rahatsızlıklar nedeniyle uzuv ve organ kayıplarına yol açabilen damar tıkanıklığı rahatsızlıklarının tedavisinde etkili olan işlemin, ABD ve Türkiye'de uygulandığı hastaların ayaklarındaki yaraların iyileştiği, gündelik temel ihtiyaçlarını görebilecek kadar yürüme mesafelerinin arttığı görüldü. mynet

11/15/2012

lahmacun ve fastfood yiyeceklerde diyabet tehlikesi

    11/15/2012 09:31:00 ÖÖ   Yorum yok



şeker hastalığına davetiye çıkaran yiyeceklerin panzehiride var tabii hemde aynı sofrada lahmacun ve kebap sofralarının olmazsa olmazı

dünyanın en lezzetli yiyeceklerinden lahmacuna mesafe koymak hiçde kolay değil aslında ama gelecekte sağlık sorunu yaşamamak için biraz daha dikkat

11/11/2012

uzmanlar uyarıyor çocuklarda diyabet şeker hastalığı 3 kat arttı

    11/11/2012 10:02:00 ÖS   Yorum yok



aileler dikkat bebeklerde görülen şeker hastalıklarında 3 kat artış var öyleki daha anne sütüyle beslenenlerde bile görülüyor.

diyabet daha çok büyüklerde görülsede son yıllarda hedefi minikler özellikle 5 yaşın altındaki çocuklarda görülme özelliği 3 kat arttı.

4/17/2012

uzmanlar kilo vermek isteyenler meyve suyuna değil su içmeye yönelmeli diyor

    4/17/2012 10:41:00 ÖS   Yorum yok

Glasgow Üniversitesi'nin yaptığı araştırmada 2 bin kişiye ''sağlıklı'' kabul ettikleri içeceklerde ne kadar şeker olduğunu düşündükleri sorulmuş.

meyve suyuna değil

Araştırmaya katılanların büyük bir çoğunluğu şeker oranlarını gerçekte olduğundan çok daha düşük tahmin etmiş.

Aynı soru gazlı içeceklerle ilgili sorulduğunda ise deneklerin şeker oranını normalden çok daha fazla zannettiği ortaya çıkmış.


Araştırma sonucunda bir çok kişinin günlük kalorilerinin önemli bir bölümünü farkında olmadan içeceklerden aldığını da ortaya koymuş.


Araştırmacılar katılımcılara günlük içecek tüketimleri ile ilgili sorular sormuş ve günde ortalama olarak 450 kalorilik içecek tüketildiğini ortaya çıkarmış.

Bu kadınların günde alması gereken kalorinin dörtte birine, erkeklerin günde alması gereken kalori sayısının ise beşte birine denk geliyor.

Araştırmacılar içecekler ile tüketilen kalorilerin genellikle hiç hesaba katılmadığına dikkat çekiyor.

Deneye katılanlardan kendilerine gösterilen içeceklerde kaç çay kaşığı şeker olduğunu tahmin etmeleri istendi.

Katılımcılar, doğal elma ve portakal sularında, kafeinli enerji içeceklerinde ve sıvı meyve pürelerinde bulunan şekeri gerçek değerinden 3,4 kaşık daha düşük tahmin etti.

Narlı bir içecekte ise katılımcılar şekerin gerçekte olduğundan tam 18 kaşık daha az olduğunu düşündü.

Bu sonuçların da gösterdiği üzere rejim yapanlar çoğu zaman ''sağlıklı'' olarak gördükleri içeceklerin içerdiği kalorileri hesaba katmayı unutuyor.


Araştırma ekibi katılımcıları bu tarz içeceklerin aşırı tüketiminin obeziteye hız kazandırdığı konusunda uyardı.

Ayrıca şekerli içeceklerin çok fazla tüketilmesi tansiyon ve kalp hastalılarına, diyabete ve felce de neden olabiliyor.

Araştırmayı yöneten Prof Naveed Sattar ''İçtikleriniz de yedikleriniz kadar vücudunuza zarar verebilir'' diyor.

Sattar ''Tartışmasız şekerli içeceklerin gereğinden çok tüketimi obeziteye katkı sağlıyor. Özellikle sağlıklı olarak algılanan doğal meyve suları ve meyve püreleri tüketilirken kalori hesabı yapılmıyor. Oysa ki bu ürünlerde şeker oranı çok yüksek'' dedi.

Sattar sözlerine ''Yani kilo vermek isteyenler meyve suyu içmeyi bırakıp su içmeye başlamalı, ya da diyet içecekler tüketmeli'' diye devam etti.

4/09/2012

obezite ve diyabet hastası kadınlarda otistik çocuk doğurma riski yüksek

    4/09/2012 06:57:00 ÖS   Yorum yok

California Davis Üniversitesi'ndeki araştırmacılar, hamilelik sırasındaki yüksek glikoz oranının, fetüsün beyin gelişimini etkileyebileceğini söyledi.

otistik çocuk doğurma

Pediatrisyenlerin araştırması, bin kadının ve çocuğun yedi yıl boyunca izlenmesi sonucu elde edilen bulgulara dayanıyor.

İngiltere Diyabetliler Vakfı bu konuda daha fazla araştırmaya ihtiyaç olduğunu belirtti.

Araştırmanın yapıldığı California'da kadınların yüzde 1,3'ünde tip 2 diyabeti, 7,4'ünde de hamilelik esnasında ortaya çıkan diyabet gözleniyor.

Araştırmanın gözlediği çocuklar ise 2-5 yaş arasında olup 2003-2010 yılları arasında kayıtları yapılmış.

Araştırma, hamileliği sırasında tip 2 diyabeti gözlenen annelerden doğan çocukların yüzde 9,3'ünde otizm ortaya çıktığını tespit etti.


Bu gruptaki çocukların yüzde 11,6'sının ise gelişme engelli olduğuna dair veriler bulundu.

Herhangi bir metabolik bozukluğu olmayan kadınlardan doğan gelişme engelli çocukların oranının ise yüzde 6,4 olduğu, yani diyabetin risk oranını neredeyse iki katına çıkardığı gözlendi.

Otizm ve gelişme engelli çocukların annelerinin yüzde 20'sinin obez olduğu, normal gelişim göseren çocukların anneleri arasındaki obezite oranının ise yüzde 14 olduğu belirtildi.
İletişim becerileri

Araştırma, çocuk doğurma yaşındaki kadınların yüzde 34'ünün obez, yüzde 9'unun ise diyabetik olduğunu gösterdi.


Otistik çocukların yüzde 29'unun annesinde hamilelik sırasında gözlenen diyabet, yüksek tansiyon ve obezite gibi metabolik sorunlar yaşandığı kaydedildi.

Başka bir gelişim bozukluğu olan çocukların yaklaşık yüzde 35'inin annesinde metabolik bozukluk olduğu, deney grubunda ise bu oranın yüzde 19'u gösterdiği kaydedildi.

Araştırma ayrıca yüksek tansiyon ile otizm ve gelişim bozukluğu arasındaki ilişkiyi de inceledi.

Tüm gruplarda yüksek tansiyonun düşük oranda olduğu, ancak otistik ve gelişim bozukluğu olan çocukların annelerinde, fazla olmamakla beraber bu oranın biraz daha yüzksek olduğu gözlendi.

Çocukların bilişsel becerileri incelendiğinde, anneleri diyabet hastası olan otistik çocukların, anneleri sağlıklı olan otistik çocuklara kıyasla daha düşük performans gösterdiği tespit edildi.

Otistik olmayan çocuklar arasındaki bütün testlerde de herhangi bir metabolik bozukluk ile daha düşük test puanı arasında bağlantı bulundu.

Araştırmayı yapanlar, diyabet ve yüksek tansiyon bakımından obezitenin önemli bir risk faktörü olduğunu ve obezitenin insüline karşı direnişi arttırdığını belirtiyor.

California Davis Üniversitesi'ndeki MIND Enstitüsü'nden Paula Krakowiak "Annelerdeki bu sorunların çocuklarda sinir gelişimsel sorunlarla ilşkisini gösteren bulgularımız kaygı vericidir ve ciddi kamu sağlığı sorunlarına da işaret etmektedir" diyor.

İngiltere Diyabetliler Vakfı araştırma başkanı Dr Matthew Hobbs ise araştırmada ele alınmayan konularla ilgili sorulara cevap bulmak için daha fazla inceleme ihtiyacına vurgu yapıyor.

Hobbs, "Bu araştırma bir bağlantı kurmakla beraber diyabetin gelişimsel sorunlara yol açtığını göstermiyor. Diyabetli kadınlara, hamile kalmayı planlıyorlarsa bunu doktorlarına bildirmeleri önerisinde bulunuyoruz. Böylece sağlıklı bir hamilelik geçirmek için atmaları gereken adımlar konusunda birlikte çaba gösterebilirler" diyor.

3/08/2012

böbrek naklinden sonra reddi engellemek için hayat boyu alınacak ilaçlara ihtiyaç kalkabilir

    3/08/2012 02:31:00 ÖS   Yorum yok

Bilimadamlarına göre böbrek nakli yapılan hastalara kök hücre enjekte edilmesi, hasta vücudunun böbreği reddetmesini önlemeye yönelik, hayat boyu alınan ilaçlara olan ihtiyacı ortadan kaldırabilir.

reddi engellemek için

ABD'deki Louisville Üniversitesi Hastanesi ile Chicago'daki Northwestern Memorial Hastanesi'nde yapılan denemelerde, bir dizi hastada başarı sağlandığı açıklandı.

Bilim ve Dönüşümsel Tıp Dergisinde yayımlanan araştırma sonuçları, hastaların büyük bölümünün yeni tedavi sonrası böbrek reddi (rejeksiyon) ilaçlarını düzenli olarak almasına gerek kalmadığını gösteriyor.

Araştırmacılar, bunun organ nakli biliminde büyük bir etkisi olacağına inanıyor.

Organ nakli sırasında yaşanan en büyük sorunların başında, hasta vücudunun yabancı olarak algıladığı yeni organa karşı savaşmaya başlaması riski geliyor.


Bunu önlemek için hastalar, hayat boyu bağışıklık sistemlerini baskılayan güçlü ilaçlar içmek zorunda kalıyor.

Bu ilaçlar, hasta vücudunun organı reddetmesini engelliyor ama yüksek tansiyon, diyabet ve ciddi enfeksiyon riskini de beraberinde getiriyor.

Yeni yöntemde ise canlı bir vericiden, bağışlanan organın yanında kök hücreler de alınıyor.


Organ nakli yapılacak hastanın bünyesi, radyoterapi ve kemoterapi yoluyla kendi bağışıklık sistemlerini baskılayacak şekilde operasyona hazırlanıyor.

Bir kaç gün sonra da hastaya kök hücre ve organ nakli yapılıyor.

Uzmanlar, bu yeni yönteme dayanarak hastaların bağışıklık sistemlerinin nakledilen organı reddetmeyeceği yeni sistemler, ilaçlar geliştirilebileceği umudunu dile getiriyor.

1/15/2012

dünyada en fazla tuz kullanan ülke olarak hipertansiyonda birinci sıraya yerleştik

    1/15/2012 02:06:00 ÖS   Yorum yok

Prof. Dr. Saniye Şen, yaptığı açıklamada tuzun, hipertansiyon, kardiyovasküler hastalıklar, felç, diyabet, ödem, obezite, mide kanserleri, böbrek yetmezliği gibi hastalıklara yol açtığını söyledi.

hipertansiyonda birinci sıraya

Şen, beslenme alışkanlıkları ve yaşam biçiminin değişmesi nedeniyle hipertansiyon hastalarının sayısının hızla arttığını, Türkiye'de de bu artışın son 15 yılda ikiye katlandığını belirtti.

Hipertansiyonun, besinle alınan tuzların böbrekler aracılığıyla atılamamasından kaynaklandığını ifade eden Prof.Dr. Şen, ''Ülkemizde, günlük tuz alımı ortalama 18 gramla dünyada en yüksek düzeye ulaşırken, hipertansiyon oranı da birinci sıraya yükseldi. Ne kadar tuz alırsak, dilimizdeki tuza duyarlı algaçlar o kadar köreliyor. Siz tuzu azaltırsanız zaman içerisinde ise bu algaçlar normale dönebiliyor'' diye konuştu.

Tuzlukların üzerine ''tuzu sağlığınız için az kullanınız'' yazılmalı


Aşçıların, yaptıkları yemeklere tuz koymaması gerektiğini, tuz tercihinin, yemeği yiyecek kişiye bırakılmasının doğru bir uygulama olacağını bildiren Prof.Dr. Şen, ''Bütün işletmeciler, gönüllü olarak tuzlukların üzerine, (tuzu sağlığınız için az kullanın) yazdırmalı'' dedi.

Tuzla mücadelenin devlet politikası olarak yürütülmesi gerektiğine işaret eden Prof. Dr. Şen, konuşmasını şöyle sürdürdü:

''Tuz, yemeklerde bozulmayı önlüyor, hatta hafif bozulmaları gizleyebiliyor. Burada, maalesef gıda endüstrisinin bir kar zarar muhasebesi yapılıyor. Bu nedenle tuz mücadelesi devlet politikası olarak ele alınmalı. Bir çok gelişmiş ülke bu savaşı sürdürerek hipertansiyon ve bağlantılı hastalıkları azaltmaktadır. Finlandiya'da günlük tuz alımı 4 grama çekilerek beyin kanamaları yüzde 50, bu kanamaların yol açtığı ölümler yüzde 80 azaltılmıştır.''

1/10/2012

kolesterol düşürücü ilaçlar orta yaşın üstündeki kadınlarda diyabet riskini arttırabiliyor

    1/10/2012 04:22:00 ÖS   Yorum yok

"Annals of Internal Medicine" dergisinde yayımlanan araştırmada, bu ihtimale rağmen statinlerin risk içindeki kişilere sağladığı faydaların bu ilaçları hala değerli kıldığı vurgulandı.

kadınlarda diyabet riski
Binlerce kadınla yapılan araştırmada, 6-7 yıl süren çalışmanın başında herhangi türden statin kullanan kadınların yaklaşık yüzde 50'sinin hiç statin kullanmayan kadınlara oranla şeker hastası olma ihtimalinin daha yüksek olduğu saptandı.

Massachusetts Üniversitesi Tıp Fakültesinden Yunşeng Ma, menopoz sonrasında statin tedavisi gören kadınlarda şeker hastalığı riskinin arttığını belirtti.

Araştırmacılar, Kadın Sağlığı Girişimi'nin 50,60 ve 70'li yaşlarındaki şeker hastası olmayan binlerce kadının verilerini kullandı.


1990'ların ortasında başlayan araştırma kapmasında kadınlara statin kullanıp kullanmadığı ve diyabetle bağlantılı olabilecek kilo ve yaptığı etkinlikler gibi unsurlarla ilgili sorular sorulduğu, katılımcıların ortalama olarak 6-7 yıl takip edildiği kaydedildi.

Kolesterol ilaçları kullanan kadınların 10 bin 200'ünün, yani katılımcıların yüzde 48'inin şeker hastası olduğu bildirildi.

Daha önce yapılan araştırmalarda erkeklerde bu oranın yüzde 10 ila 12 olduğunun ortaya çıktığı hatırlatıldı.

10/02/2011

şeker hastalarındaki tedavi edilmesi zor yaralar sinek larvalarıyla tedavi edilebiliyor

    10/02/2011 11:34:00 ÖS   Yorum yok

Diyabetlilerde görülen yaralar, geleneksel tedavide enfekte ya da ölü dokuların tamamen çıkarılması (debridman) yöntemiyle iyileştiriliyor ancak yaraların iyileşmesi sürecinde sorunlar çıkabiliyor.


sinek larvalarıyla tedavi
Konuyla ilgili araştırmalarının sonuçlarını Chicago'da bir bilimsel toplantıda sunan doktor Lawrence Eron, yaralarda kurtçuklarla debridman yapılmasının son derece etkili sonuçlar verdiğini, sadece bir seanstan sonra yaraların daha iyi göründüğünü söyledi.

Kurtçuklarla tedavi edilen hastaların hepsinin, uzuvlarda kan dolaşımını azaltan bir tür damar hastalığından muzdarip oldukları ve bazılarının beş yıldır iyileşmeyen inatçı yaraları olduğu kaydediliyor. 

Tedavi sonucu hastaların büyük bölümünde, ciddi oranda iyileşme görüldüğü açıklandı.


Tedavi süresince doktorların, yaralara 50 ila 100 tane "Lucilia sericata" (yeşil şişe sineği) larvası bıraktıkları ve iki günde bir kurtçukların temizlenerek yenilerinin yerleştirildiği, bu nöbet değişiminin beş kez tekrarlandığı vurgulandı.

Larvaların salgılarıyla ölü dokuları sıvılaştırdığı ve daha sonra bununla beslendikleri kaydediliyor. Bu süreçte yaraların temizlendiği ve kurtçukların salgıları sayesinde yarada granülasyon dokusu (iyileşmeyi sağlayan doku) gelişmeye başladığı belirtiliyor.
Eron ve ekibinin, 37 diyabet hastasında denediği yöntemin sonuçlarının henüz bağımsız araştırmacılar tarafından sınanmadığı bildirildi.

9/28/2011

sağlıklı bir vücut için mağara adamı gibi yaşayın tavsiyesi

    9/28/2011 08:29:00 ÖS   Yorum yok

Eski ekonomi profesörü Arthur De Vany, Yeni Evrim Diyeti isimli kitabında ilginç bir iddiada bulundu.


mağara adamı gibi yaşayın
Modern yaşam tarzının insan genlerine aykırı olduğunu savunan Paleo hareketinin de kurucusu olarak kabul edilen De Vany, obezite, kalp hastalıkları, diyabetin yüksek kalori ve aşırı yağlı yeme tarzının bir sonucu olduğunu belirtti.

De Vany, 40 bin yıl önce insanların ok ve yayı icat ederek yiyecek kaynaklarını arttırdığını ve daha sofistike düşünen varlıklar haline geldiğini, ancak 8 bin yıl önce tarıma başlanmasıyla insanların yaşam tarzlarının değişime uğradığını savundu. Bunun da insan genlerini değiştirdiğini ve halen bu değişimin devam ettiğini kaydeden De Vany kitabında, ''Hiçbir mağara adamı, akşam yemeğini kovalarken ya da yırtıcı bir hayvan tarafından takip edilirken yavaş hareket etmemişti. Ya koşacak ya aç kalacaktı ya da kendisi akşam yemeği olacaktı'' diye yazdı.

Başka bir araştırma da avcı ve toplayıcı insanların avlanma sırasında yaklaşık 14 kilometre koştuğu ve bunun, kovaladıkları hayvanın aşırı yorgunluktan çökene kadar devam ettiği belirtildi.

9/27/2011

kadınlar'da depresyon riskini azaltmak için günde iki fincan kafeinli kahve yeterli

    9/27/2011 06:32:00 ÖS   Yorum yok

ABD'de yapılan bir araştırmaya göre günde iki fincan ya da daha çok kahve içen kadınlarda depresyon riski azalıyor.


Kahvenin neden böyle bir etki yaptığı henüz anlaşılamadı, ancak çalışmayı yürüten uzmanlar kahvedeki kafeinin beyindeki kimsayal süreçleri etkilediğini düşünüyor.
kafeinli kahve yeterli

Zira kafeinsiz kahve içilmesi aynı etkiyi yaratmıyor.


Bununla birlikte, bulgularının henüz 'daha çok kahve içilmesi' şeklinde bir tavsiye olmadığını belirtiyorlar.

Harvard Üniversitesi'nden uzmanlar 50 bin hemşireyi kapsayan araştırmalarının sonuçlarını dahiliye alanındaki araştırmalara yer veren archives of internel medicine, dergisinde yayımladı.

Araştırma kapsamında hemşirelerin sağlıkları 1996-2006 yılları arasında incelendi ve kendilerinden kahve tüketimi konusunda sorular içeren anketleri doldurmaları istendi.

Bu süre içinde depresyon yaşayan 2600 kadının büyük bölümü, kahve tüketmeyen ya da nadir tüketen gruplardandı.


Buna göre, günde 2-3 kahve içen kadınlarda depresyona girme eğilimi, kahveyi nadiren tüketen hemcinslerine göre yüzde 15, dört fincan içenlerde yüzde 20 oranında azaldı.

Kahve tiryakileri arasında sigara ve alkol kullanma oranları daha yüksekken, obezite, yüksek tansiyon ve diyabet oranları nispeten azdı.

Buna karşılık cemiyet grupları ve kilise etkinliklerine katılım gibi oranlar daha düşük çıktı.

Uzmanlar tüm değişkenleri sabitledikten sonra bile kahve tüketimi ve depresyon oranlarının sürdüğünü kaydediyor.
Dikkatler kafein üzerinde

Daha önce yapılan bazı başka araştırmalarda da, kahve tiryakileri arasında intihar oranlarının daha az olduğu belirlenmişti.
Ne kadar kafein?

Kesin bir limit olmasa da hamile kadınların günde 200 mg'yi aşmaması öneriliyor.

Bir fincan hazır kahve: 100mg
Bir fincan filtre kahve: 140mg
Bir fincan çay: 75mg
Bir kutu kola: 40mg

Kaynak: NHS

Kafein beyinde adenosin gibi bazı kimyasalların iletiminini engellediği biliniyor. Uzmanlar belirledikleri bağlantıya bunun yol açıp açmadığını belirlemek için ek çalışmalar gerektiğini kaydediyor.

Ancak aradaki bağlantı daha farklı ve basit bir neden sonuç ilişkisine de dayanıyor olabilir.

Örneğin olumsuz bir ruh hali içindeki kişiler, kahve içmemeyi seçiyor olabilir. Depresyonun belirtilerinden biri uykusuzluk ve kafein de bu sorunu şiddetlendirebilecek bir uyarıcı. Yani kahve içenlerin depresyona girmemesi yerine, depresyondakilerin kahve içmemesi ve bunun verileri etkilemesi söz konusu olabilir.

Dahası aşırı kafeinin anksiyeteyi artırabildiği de biliniyor.

İsveç'teki Karolinska Enstitüsü'nden farmakoloji ve fizyoloji uzmanı Prof. Bertil Fredholm, yine de bulguların kahveseverler için iyi haber olduğunu düşünüyor.

Bunun önceki araştırmaları pekiştirdiğini söyleyen Fredholm, "bize kahvenin zararlarını kanıtlamak için verilen tüm çabalara rağmen, kanıtlar bu yönde değil." diyor.

Fredholm'e göre, "Bu araştırma kafein kullanımı konusundaki bir kaygıyı daha gideriyor. Makul düzeylerde içildiğinde, kafeinin sağlığımıza zarar verecek şeylerden biri olmadığı görülüyor".

8/17/2011

fazla kilolu erkeklerin yüzde beş kilo vermesi durumunda bile cinsel hayatında iyileşme sağlıyor

    8/17/2011 07:15:00 ÖS   Yorum yok

Hayatın bir çok alanını olumsuz etkileyen fazla kiloları vermek cinsel hayatı da geliştiriyor.


 cinsel hayatında iyileşme
ABD'de yapılan bir araştırmada, kilolu erkeklerin kilolarının sadece yüzde 5'ini vermesi ile ereksiyon probleminde ve cinsel istekte iyileşme sağlandığı ortaya çıktı.

Cinsel tıpta uzmanlaşmış Sexual Medicine Dergisi'nde yayınlanan bir araştırmada, kilolu erkeklerin sekiz haftada kilolarının sadece yüzde 5'ini vermesi sonucu ereksiyon sorunu, cinsel istek ve idrar yolu hastalığının belirtilerinde iyileşme görüldüğü belirlendi.

Los Angeles Times gazetesinin yansıttığı araştırmada, vücut kitle endeksi 30 olan ve tip 2 diyabet hastası 31 obez erkeğin incelendiği belirtilerek, katılımcılardan bazılarının sıvı gıdaları içeren düşük kalorili yiyecekler bazılarının ise yüksek proteinli, düşük yağ oranlı gıdalar tüketerek her gün 600 kalori daha az aldıklarına dikkat çekiliyor.


"Düşük kalorili besinler proteine göre daha çok kilo verdiriyor"


Araştırmada, düşük kalorili besin tüketenlerin kilolarının yüzde 10'unu verdiği ve bel çevresinin yüzde 10 daraldığı belirtillirken, yüksek protein diyeti yapanların ise kilolarının yüzde 5'ini verdiği ve bel çevresinin de yüzde 5 daraldığı ifade ediliyor.

Ancak, katılımcıların hepsinde kötü kolestrol, ereksiyon sorunu, cinsel istek, idrar yolu hastalığı, dolaşım sisteminin tüm yapılarının (kalp boşlukları, atardamarlar, kılcal ve toplardamarlar, lenf damarları) iç yüzünü örten çok ince bir katman olan ve kardiyovasküler hastalıkların gelişimine neden olan endotel işlev bozukluğunda gelişme gözlendiği vurgulanıyor.

Aynı zamanda, kilo vermenin ve insülin duyarlılığını geliştirmenin testesteron hormonu üretimini ve cinsel performansı arttırdığına dikkat çekiliyor.

7/06/2011

tip 1 diyabet hastasına pankreastan yapılan hücre nakli sayesinde insülin ihtiyacı kalmadı

    7/06/2011 06:32:00 ÖS   Yorum yok

Tip 1 diyabet hastası olan ve Edinburg merkezli hücre nakli programı çerçevesinde tedavi gören Kathleen Duncan, pankreastan yapılan adacık (islet) hücre nakli ardından, artık insülin almasına gerek kalmadığını belirtti.

Bu alanda öncü niteliğinde olan nakil programı 2009 yılında başlatıldı ve şimdiye dek iki hastaya üç adacık (islet) hücre nakli yağıldı.
Tip 1 diyabet hastaları, genelde kan şekerini kontrol altında tutma konusunda sorun yaşıyorlar ve kan şekeri düştüğü anda ( Hipoglisemi habersizliği) kendilerini kaybedebiliyorlar.
 insülin ihtiyacı kalmadı

Nakil işlemi, ölmüş bir donörün pankreasından alınan adacıkların (islet) karmaşık bir hazırlık aşamasından geçirilmesini öngörüyor.


Bu adacık hücreleri daha sonra Edinburg'daki nakil merkezinde diyabet hastalarına enjekte ediliyor ve böylece hastanın kendi kan şekerini üretmesi sağlanıyor.

30 Yılı aşkın bir süre önce Tip 1 diyabet hastası tanısı konan ve günde dört kez insülin enjeksiyonu yapmak zorunda olan Kathleen Duncan, yaşadıklarını anlatırken, "Bu tedaviden önce kan şekeri düzeyim hakkında hiçbir fikrim olmadığı ve ne zaman yığılıp kalabileceğini bilemediğimden kendimi tamamiyle çaresiz hissediyordum. Bu durum yalnız beni etkilemekle kalmadı, yıllarca hem kocam Chris, hem de oğlum David açısından kaygı yarattı. David, okuldan eve gelip de beni kendimi kaybetmiş halde bulacak diye çok korkuyordum; onun için de, insan içinde yığılıp kalırsam biri nasılsa hastaneye götürür diye, hep dışarda dolaşıyordum." diyor.

Nakil işleminden sonra yaşam koşullarının değiştiğini anlatan Duncan, "Hastalığım üzerinde ve günlük hayatımda artık daha fazla kontrol sahibiyim; normale yakın bir hayat sürebiliyorum." dedi.

İskoçya Ulusal Kan Nakli Hizmetleri'ni ziyaretinde, Duncan'la görüşen Sağlık Bakanı Nicola Sturgeon da, tedavi programından övgüyle sözetti ve daha fazla sayıda insana yardım edilebilmesi için, daha fazla donörlük başvurusunda bulunulması çağrısında bulundu. 

6/24/2011

iki aylık sıkı bir diyet tip 2 diyabetin ömür boyu sürme sürecini tersine çeviriyor

    6/24/2011 11:35:00 ÖS   Yorum yok

Düşük kalorili bir diyet, tip 2 diyabete çare olabilir mi?İngiltere'de yürütülen bir araştırma, iki aylık sıkı bir diyetin, tip 2 diyabetin ömür boyu sürdüğü yolundaki kanıyı tersine çevirdiğini gösterdi.

tip 2 diyabet
Newcastle Üniversitesi'nden bilim adamları, İngiltere Diyabet Derneği'nin sağladığı fonlarla yürüttükleri araştırmada tip 2 diyabet hastası 11 deneğe iki ay boyunca günde 600 kalorilik bir diyet uyguladı.

Sadece üç ay sonra, deneklerden 7'sinde diyabet belirtileri kayboldu.

Guardian gazetesi, İngiltere'de yılda iki buçuk milyon kişiye çoğu tip 2 olmak üzere diyabet teşhisi konduğunu, diyabet vakalarının, dünya genelinde de yükselişte olduğunu yazıyor.

Kanda aşırı glikoz bulunmasına dayalı bir rahatsızlık olan diyabet, obezite ile yakından ilişkili.


Hastalık, ilaçlar ve hastaya insülin enjekte edilerek kontrol altında tutulabiliyor. Ancak tedavi edilmemesi halinde hastalığın sonuçları körlüğe hatta bacağın kesilmesine dek varabiliyor, yaşam kalitesi ve süresi azalıyor.

Katılımcı sayısı az olsa da uzmanlara göre bu deney, hastalığın ilaç değil ama diyet yoluyla üstesinden gelinmesinin mümkün olduğunu gösteriyor.

Buna göre deneklere sekiz haftanın sonunda normal beslenme düzenine geçmeleri ancak porsiyonlarına dikkat etmeleri söylendi.

Yapılan testlerden sonra deneklerden yedisinde diyabet belirtilerinin ortadan kalktığı anlaşıldı.


Amerikan Diyabet Derneği'nin konferansında sunulan araştırmanın sonuçları aşırı düşük kalorili, diyet içeceklere ve karbonhidratsız sebzelere dayalı bir beslenme düzeninin, pankreasta yağlanmayı ortadan kaldırdığı, böylece insülin üretmesi önündeki engelleri de kaldırdığını gösteriyor.
bbc türkçe

4/13/2011

zayıflama tedavileri ikinci tip diyabet hastalarının azalmasını sağlıyor

    4/13/2011 04:48:00 ÖS   Yorum yok
ikinci tip diyabet

İngiltere'de zayıflama tedavilerine yönelik bugüne kadarki en kapsamlı çalışmanın sonuçları kamuoyuna açıklandı.


İngiltere'de tıp çevreleri hükümete acilen obezite sorununun varlığını kabul etme çağrısı yapıyor

Ulusal Obesite Cerrahisi Dairesi'nden yapılan açıklamaya göre, tedavi görenler arasında ikinci tip diyabet hastalarının ve başka bazı sağlık sorunları yaşayanların sayısında önemli oranda azalma var.

Daire hazırladığı raporda, söz konusu diyabet hastalarının yüzde 50 azaldığını, hastaların bir yıllık tedavi sonrası ortalama yüzde 60 oranında kilo verdiğini bildirdi.

Genelde tansiyonlarında düzelme görülen bu hastaların, merdiven çıkma gibi daha önce zorlandıkları hareketleri de yapabildikleri gözlendi.

Ulusal Obesite Cerrahisi Dairesi'nin çalışması, 1421 kişinin tedavisinin ayrıntılı şekilde incelenmesine dayanıyor.

'Artacak tedavi taleplerine hazırlıklı olunmalı'


İngiltere Kraliyet Cerrahlar Koleji, bu gelişmeler sonrası Ulusal Sağlık Sistemi'nin, artacak zayıflama tedavisi taleplerine hazırlıklı olması gerektiğini açıkladı.

Ulusal Obesite Cerrahisi Dairesi, obezitenin dünyada giderek bir salgın hastalığa dönüştüğüne dikkat çekti.

Daire sadece İngiltere'de yaklaşık bir milyon kişinin zayıflama tedavisinden faydalanabileceğini bildirdi.

Bu daireden Doktor Alberic Fiennes BBC'ye yaptığı açıklamada, obezitenin, "yıkıcı, etkisizleştirici ve hayat kısaltıcı" bir hastalık olduğuna söyledi.

Alberic Fiennes, İngiltere'de, Ulusal Sağlık Sistemi aracılığıyla daha fazla kişinin zayıflama tedavisi görmesi gerektiğini belirtti.
bbc türkçe sağlık

4/12/2011

şekerden 20 kat daha tatlı olan şeker otu diyabetliler için türkiyede üretilecek

    4/12/2011 10:40:00 ÖS   Yorum yok
türkiyede üretilecek


Güney Amerika'da 1500 yıldır kullanılan ve şekerden 20 kat daha tatlı olan şeker otu, artık Türkiye'de de üretilecek.


Güney Amerika'dan getirilerek Türkiye'de yetiştirilmeye başlanan şeker otu, diyabet hastalarının şeker kabusuna son verecek.

Şeker otu, Paraguay'da bin 500 yıldır kullanılıyor. Şeker otu stevya, şimdiye kadar ithal ediliyordu. Ürün, Akdeniz Üniversitesi'nin girişimiyle artık Türkiye'de de üretilecek.

Türkiye'de ilk defa Akdeniz Üniversitesi kampüs alanı içinde deneme üretimi yapılıyor.


Kalori ve yağ içermeyen stevya, şekere göre çok daha avantajlı. Şeker otu, aynı orandaki normal şekere göre 20-30 kat kadar daha tatlı.

Şeker otunu üretmek isteyenler tohumunu üniversiteden temin edebilecek.


Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nin Teknokentinden bir firma da, Antalya'da üretime başladı.

Şeker otlarının bir yıl içinde piyasaya sürülmesi bekleniyor.
haber türk
© 2014 deva arayanlar . Designed by Bloggertheme9
Proudly Powered by Blogger .