-->
inme etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
inme etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

10/09/2012

Domates ağırlıklı beslenme inme riskini yüzde 55 önlüyor

    10/09/2012 06:19:00 ÖS   Yorum yok

Domates, biber ve kavunda bulunan likopen adlı parlak kırmızı renkli kimyasal madde incelendi.

Neurology dergisinde yayımlanan ve 1031 erkeği kapsayan araştırma, kanlarında en fazla likopen bulunanlarıne en az inme riskiyle karşı karşıya olduğunu ortaya koydu.

İnme Derneği, likopenin neden bu etkiyi gösterdiğinin incelenmesi çağrısında bulundu.

Araştırmanın başlangıcında bu erkeklerin kanındaki likopen miktarı tespit edildi ve 12 yıl boyunca takip altına alındı.

Kandaki likopen miktarına göre denekler dört gruba ayrıldı. En düşük likopen miktarına sahip 258 kişilik grupta 25 inme gözlenirken 259 kişinin bulunduğu en yüksek likopen grubunda 11 inme vakası kaydedildi.

Araştırma, likopen bakımından zengin bir beslenme rejimiyle inme riskinin %55 oranında düşürüldüğünü vurguladı.

Kuopia'daki Doğu Finlandiya Üniversitesi'nden Dr Jouni Karppi, "Bu araştırma, meyve ve sebze bakımından zengin bir beslenme ile inme riskinin azalması arasında bir bağlantı olduğunu bir kez daha göstermiştir." dedi.

Karppi, "Bu sonuçlar, günde en az beş meyve ve sebze porsiyonu tüketilmesini tavsiye eden ve böylece dünya çapında inme sayısının azalabileceğini öngören eski araştırmanın sonuçlarını desteklemektedir." diye devam etti.

Karppi likopenin antioksidan gibi işlev gördüğünü, inflamasyonu azalttığını ve kanda pıhtılaşmayı engellediğini vurguladı.

İnme Derneği'nden Dr Clara Walton "Bu araştırma domates, kırmızı biber ve kavunda bulunan bir antioksidanın inme riskini azalttığını ortaya koyuyor. Ancak bu diğer meyve ve sebzeleri yemekten alıkoymamalı bizi; hepsinin ayrı ayrı yararı var ve hepsi de dengeli beslenmenin bir bileşenidir." dedi.bbc türkçe

Walton domates gibi bir sebzedeki bu antioksidanın nasıl olup da inme riskini azalttığı konusunda daha fazla araştırma yapılması gerektiğini belirtti.

9/01/2011

inme geçiren hastalar için yapılan ilk kök hücre tedavisinde başarı sağlandı

    9/01/2011 07:00:00 ÖS   Yorum yok

İnme geçiren hastaların kök hücreyle tedavi edildiği bir yöntemin dünya çapında yapılan ilk klinik denemelerinde başarı sağlandı.


Glasgow'daki Southern Hastanesi'nde, beyinlerine kök hücre enjekte edilen ilk üç hasta üzerinde yapılan bağımsız bir değerlendirme, tedavinin herhangi bir ters etkisinin olmadığını gösterdi.

kök hücre tedavisi
Bu değerlendirme yeni tedavi yönteminin inme geçirmiş başka hastalarda da denenmesinin önünü açtı.

İnme geçiren hastaların umut bağladığı bu tedavide kök hücrelerin beyin dokularının onarılmasına yardımcı olması umuluyor.

Araştırmayı yürüten Glasgow Üniversitesi'nden Profesör Keith Muir, BBC'ye yaptığı açıklamada şimdiye dek elde ettikleri sonuçlardan memnun olduğunu anlattı.

Tedavinin denemeleri sırasında hastalara çok düşük dozlarda kök hücre enjekte edildi.


Gelecek yıl içerisinde dokuz hastaya daha yüksek dozlarda kök hücre verilecek ama, doktorlar bu klinik deneme sırasında tedavinin ne kadar etkili olduğunu gözlemleyecek.

Denemelerde de olumlu sonuç alınırsa, daha kapsamlı denemelere geçilecek.

Dünyanın bir çok bölgesinde sayısız kök hücre denemesi yapılıyor.


ABD şirketi Geron da, felç tedavisi için geçen seneden bu yana çalışmalar yürütüyor.

Kök hücre tedavisinde hala erken aşamalarda olunduğundan yaygınlaşması da zaman alacak.

İngiltere'de İnme ve Felç Vakfı'nın verilerine göre her yıl 67 bin kişi inme geçiriyor.

Vakıf, kalp rahatsızlıkları ve kanserden sonra en yaygın üçüncü ölüm nedeninin inme olduğunu söylüyor.

6/14/2011

beyindeki faliyetleri anlamak için bayılan insan beyninin görüntüleri ilk defa çekilebildi

    6/14/2011 08:03:00 ÖS   Yorum yok

Araştırmacılar, insan beyninin anestetik ilaç verildikten sonraki faaliyetlerini ilk kez görüntülemeyi başardı.

Yeni görüntüleme yöntemi, bayıltıcı ilaç enjekte edilmesi sonrası, insan beynindeki elektriksel faaliyetleri ölçüyor.
Görüntülerden, denek yavaş yavaş bilincini kaybederken, beynin farklı bölgelerinin birbiriyle iletişim halinde olduğu anlaşılıyor.

Yeni teknik uygulanırken deneğin kafasına yerleştirilen onlarca elektrottan düşük akımlar gönderiliyor.


Araştırma sonuçlarını Amsterdam'da düzenlenen Avrupa Anesteziyoloji Kongresi'nde ilan eden uzmanlar, beyindeki faaliyetleri tam olarak anlayabilmek için daha fazla çalışma yapılması gerektiğine dikkat çekiyor.
bayılan insan beyni
Uygulanan teknik, doktorların, inme ya da beyin sarsıntısı geçiren kişilerin beynindeki hasarın yerini belirlemesine yardımcı olabilir.

Profesör Brian Pollard, kayıtları ilk izledikleri anda, gözlerine inanamadıklarını belirtiyor.


Pollard, beynin yavaş yavaş şuurunu kaybettiği sırada kimi kısımlarının hala faal olduğunu, iletişimin sürdüğünü belirtirken, bunun araştırmanın ilk aşaması olduğuna ve sonuçlara temkinli yaklaşılması gerektiğine dikkat çekiyor.

Bulgular, Oxford Üniversitesi profesörlerinden Susan Greenfield'in teorisini de destekliyor.

Greenfield, şuur kapanırken beynin farklı bölgelerinin diğerlerini zaptetmeye çalıştığı bir sürecin varlığını savunmuştu.
bbc türkçe

5/26/2011

kalp hastalığını önleyen tek hap kokteyli yedi farklı ülkede denendi

    5/26/2011 06:58:00 ÖS   Yorum yok
tek hap kokteyli

Kalp ve damar hastalıklarını engellemeyi amaçlayan ilaç kokteylinin yedi ülkede yapılan klinik deneylerinden olumlu sonuç alındı.



400 denek üzerinde gerçekleştirilen ilk araştırmada tek bir hap halinde alınan ilaç kokteylinin kalp hastalığı riskini yarı yarıya azalttığı görüldü.

Dünya Sağlık Örgütü'nün rakamlarına göre, belli başlı ölüm nedenlerinden olan inme ve kalp hastalığı her yıl dünya çapında yaklaşık 17 milyon insanın yaşamını erken noktalıyor.

Uzmanlar, günde tek kez alınacak ucuz bir hap geliştirerek küresel bir sağlık kampanyasına ön ayak olmayı uzunca bir süredir planlıyordu.

Bugüne değin farklı ülkelerde birbirinden ayrı yapılan sınırlı deneylerin ardından, uzmanlar ilk defa geliştirdikleri hapı uluslararası bir araştırmaya tabi tuttu.

Sözkonusu hap, kolestrol ve tansiyon düşürücü dört ayı ilacın karışımını içeriyor.


Hapın denendiği 400 kişi, aralarında ABD, Hindistan ve Brezilya'nın da bullunduğu yedi ayrı ülkede yaşıyor.

Uzun erimli kullanılırsa kalp ve damar hastalığı riskini yüzde 50'ye varan oranda azaltacağını ileri süren kimi araştırmacılar, hapın 55 yaşın üzerinde herkes tarafından alınmasını salık veriyor.

Araştırmanın sponsorluğunu yapan hayır kurumu Wellcome Trust, sonucu ''heyecan verici'' diye niteleyerek, ileriki yıllarda dünyanın en büyük sağlık sorunlarına karşı yeni nesil ilaç kokteyli tedavilerine geçişte bu deneyin önemli bir adım olmasını umduğunu açıkladı.

Ancak sözkonusu hapın yararlarına şüpheyle bakan ve yan etkilerine dikkat çeken uzmanlar da var.


Uluslararası deneyde, hapı alan her altı kişiden biri mide rahatsızlığı ve öksürük dahil kimi yan etkilerden şikayetçi oldu.

İngiltere Kalp Vakfı, hapın üzerinde yeni deneylerin yapılması gerektiğine dikkat çekti.

Vakfın sözcülerinden Natasha Stewart, ''Tek bir hapla herşeyin yoluna gireceği mesajını vermek yerine, kalp hastalıklarına karşı dünya çapında sağlıklı yaşam, diyet ve egzersizin öneminin vurgulanmasını, ayrıca sigara ve alkolün zararları konusunda herkesin bilinçlenmesini sağlamak gerektiğini'' söylüyor.
bbc türkçe

3/26/2011

kontrolsüz stres hastalıklara daha kolay yakalatıyor zor iyileştiriyor

    3/26/2011 10:11:00 ÖS   Yorum yok
daha kolay yakalatıyor

15. Türk Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları Kongresi için Antalya'nın Manavgat ilçesine gelen Köse, kontrol altındaki stresin iyi olduğunu ve vücudun bağışıklık sistemini güçlendirdiğini, bellek artışına neden olduğunu söyledi.


Bununla birlikte kontrol edilemeyen kronik stresin bağışıklık sistemini zayıflattığını dile getiren Köse, bu şekilde hastalıklara daha kolay yakalanıldığını ve daha zor iyileşildiğini kaydetti. Köse, ''Stres esnasında beyinden salgılanan ve tüm organizmayı denetleyen hormonlar, kan basıncını, şeker düzeyini, çarpıntıyı, terlemeyi artırıyor. Bunu az kontrol edenlerde strese bağlı hastalıklar artıyor'' dedi.

Stresin kalp hızı ve kan basıncını artırıp, bağışıklık sistemini baskıladığına işaret eden Köse, baş edilemeyen stresin kalp hastalıkları ve hipertansiyon, kansere yol açan kötü huylu tümörler, otoimmün hastalık, inme ve infeksiyon olasılığını artırdığını, sürekli yorgunluk, bellek problemleri ve depresyona neden olduğunu belirtti.
Öpücük hastalığına yakalananlarda stresin tedavi süresini uzattığına işaret eden Köse, tıp öğrencileri arasında yapılan çalışmaların da sınav stresinin bağışıklık sistemini baskıladığı ve hastalıklara yatkınlığın arttığını kanıtladığını kaydetti.

Çocuklarda stres


Stresin çocukların daha kolay hastalanmalarına neden olduğunu ifade eden Köse, özellikle bir yakınını kaybetmenin çocukların stresini artırdığını vurguladı.
Köse, ''Çocuklar üzerine yapılan bir çalışmada, stres düzeyi yüksek olan çocuklarda bir yıllık toplam hastalık oranında yüzde 40, ateşli hastalık oranında yüzde 77 artış olduğu saptanmıştır'' diye konuştu.

Stres ve diyabet


Kronik streste vücutta enerjinin depolanmadığını belirten Köse, bu şekilde kişilerin çabuk yorulduğunu ve diyabet olasılığının arttığını söyledi.
Stres sırasında hormonların enerji oluşturabilmek için daha fazla glukoz ve yağ asidi salınmasına neden olduğunu anlatan Köse, bu durumun insüline bağımlı ve insülin dirençli diyabette glukoz birikmesine, kan şekerinin yükselmesine ve damarlarda plak oluşumuna neden olup hasara yol açtığını kaydetti.
Stresin, doğal öldürücü hücre sayısını azalttığını, tümör kanlanmasını artırdığını ve tümör dokusuna glukoz sağladığını belirten Köse, ''Kanserli kişi optimist, kendine güvenen ve sosyal olarak desteklenmiş ise yaşam süresi daha uzun ve yaşam kalitesi daha yüksek oluyor'' dedi.
Doç. Dr. Köse, yapılan bir araştırmanın, psikolojik destek alan meme kanseri hastalarının destek almayanlara göre yaşam sürelerinin daha uzun, kanser tekrarlama oranlarının da daha düşük olduğunun saptandığını söyledi.

Gribal enfeksiyonlar artıyor

Gribal infeksiyonların da stresle arttığını belirten Köse, iyileşme süresini de geciktirdiğini vurguladı.
Köse, hem solunum yolu infeksiyonunun hem de klinik soğuk algınlığının psikolojik stres ile arttığını dile getirdi.
Stresle baş edemeyenlerin gribal enfeksiyonlara daha çabuk yakalandığını belirten Köse, ''Aşı olduktan sonra bizi koruması için verdiği cevap da stresli anımızda azalıyor ama stressiz olduğumuz dönemde artıyor'' diye konuştu.
AIDS hastalarında yapılan bir çalışmada depresyonun CD4T hücrelerinde azalmaya yol açtığının rapor edildiğini kaydeden Köse, buna karşın meditasyon gibi tekniklerin eklemlerde ağrı, tutukluk, şişlik ve fonksiyon kaybına neden olan eklem romatizması hastalarında semptomları önemli ölçüde azalttığını dile getirdi.
Köse, ''Gülmek, stresi, ağrıyı azaltır, ağrı eşiğini yükseltir, immüniteyi güçlendirir, kan ve lenf akımını, oksijenizasyonu artırır ve kan basıncını düşürür'' dedi.
cumhuriyet portal

12/15/2010

türkiyede obezite sorunu sigaradan daha tehlikeli

    12/15/2010 10:48:00 ÖS   Yorum yok
sigaradan daha tehlikeli

Türkiye’deki en büyük sağlık sorununun şişmanlık ve hareketsizlik olduğunu belirten Sağlık Bakanı Recep Akdağ, diyabet, kalp, damar hastalıkları, bazı kanserler, kronik akciğer hastalıkları, inme, eklem sorunları ve daha çok sayıda sorunun bunlara bağlı olarak ortaya çıktığını söyledi.


Türkiye’deki şişmanlık sorununun ABD, Meksika ve İngiltere gibi ülkelere yaklaştığını söyleyen Bakan Akdağ, bu durumu önleme amacıyla iki yıl çalışarak ülke programı hazırladıklarını belirtti.
© 2014 deva arayanlar . Designed by Bloggertheme9
Proudly Powered by Blogger .