-->
tedavi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
tedavi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

4/17/2012

prostat kanseri tedavisinde ultrason yöntemi ile iktidarsızlık ve idrar tutamama azaltılıyor

    4/17/2012 12:35:00 ÖS   Yorum yok

Lancet Oncology dergisinde yayınlanan ve 41 hasta üzerinde gerçekleştirilen araştırma, bölgesel ultrason tedavisinin şu an kullanılan tedavi yöntemlerinin neden olduğu iktidarsızlık ve idrar tutamama gibi yan etkileri azaltabileceğini ortaya koydu.

ultrason yöntemi ile

Araştırmacılar bulguların daha geniş çaplı araştırmalarda da tekrarlanması durumunda prostat kanseri tedavisinde yeni bir döneme girileceğine inanıyor.

Araştırmayı finanse eden Medikal Araştırma Konseyi sonuçların oldukça ümit verici olduğunu söyledi.

İngiltere'de her yıl 37 bin erkeğe prostat kanseri teşhisi konuyor.

Prostat kanseri hastaları çok önemli bir ikilem ile karşı karşıyalar.


Hastalık her yıl 10 bin kişiyi öldürüyor. Ancak bazı vakalarda tedavi uygulanmasa da kanser ilerlemiyor.

Standard prostat kanseri tedavisinde ya ameliyat yapılıyor ya da tüm prostata radyoterapi uygulanıyor.

Bu tedaviler prostat çevresindeki dokulara da zarar verebiliyor.Bu zarar da idrar tutamama ve iktidarsızlık gibi problemlere neden oluyor.

Bölgesel tedavi

Londra'daki University College Hospital'dan doktorlar prostat kanseri tedavisi için yeni bir yöntem geliştirdiler.


Bu tedavide yüksek yoğunluklu ve belirli bir bölgeye odaklanmış ultrason ile prostatın tamamı değil sadece kanserli hücreler hedef alınabiliyor.

Gerçekleştirilen 41 kişilik araştırmanın amacı teorik olarak geliştirilen yöntemin işe yarayıp yaramadığını test etmekti.

Tedavide, prostatın yakınına ses dalgalarını kanserli hücrelere yollayan özel bir sonda yerleştiriliyor.

Bu şekilde kanserli hücreler 80c'ye kadar ısıtılarak yok ediliyor, kanserin çevresindeki doku ve kaslar ise zarar görmemiş oluyor.

Araştırmayı yürüten gruptan ürolog Hashim Ahmed, tedaviyi gerçekleştirmelerinin ardından 12 ay geçtiğini ve sonuçların oldukça iyi göründüğünü söyledi.

Hashim Ahmed ''Bu araştırma sayesinde prostat kanserinde sadece kanserli hücreleri yok ederek yan etkileri azaltmanın mümkün olduğunu ortaya koyduk. Yeni tedavi yönteminin uygulandığı 10 erkekten 9'u tedaviden sonra iktidarsızlık problemi yaşamadı. İdrar tutamama sorunu ise deneklerin hiç birinde görülmedi'' dedi.

Doktor Ahmed tedavinin ardından kanserin prostattan temizlenme oranının da oldukça yüksek olduğunu ancak tedavinin yaygınlık kazanmasından önce daha büyük gruplar üzerinde araştırmaların yapılması gerektiğini söyledi.

Hashim Ahmed ''Bu tedavi sayesinde kanseri tedavi etme şeklimizi tamamen değiştirebiliriz. Hem tedavi giderleri düşer hem de erkekler prostat kanseri tedavisini çok daha az yan etki ile atlatabilirler'' dedi.

Deneye iki sene önce katılan katılan 72 yaşındaki Robert Page tedavinin çok başarılı olduğunu söylüyor.

Page ''Sonuçlar çok iyiydi. Tedaviden memnun kaldım.Yan etkiler oldukça azdı. Özellikle de klasik tedavilerle kıyaslandığında'' dedi.

Daha fazla deney

Cancer Research UK'in alt kuruluşu Gray Radyasyon, Onkoloji ve Biyoloji Enstitüsü'nden Prof. Gillies McKenna sonuçların ümit verici olduğunu söyledi.

McKenna ''Eğer bu bulgular daha kapsamlı bir deneyde doğrulanırsa, bölgesel ultrason tedavisi prostat kanseri tedavisinde yararlı olduğu kanıtlanmış diğer tedaviler ile birlikte kullanılabilir'' dedi.

Prostat Kanseri Derneği'nden Owen Sharp da deneylerin devam etmesinin gerekliliğinin altını çizdi.

Sharp ''İktidarsızlık ve idrar tutamama gibi yan etkileri azaltan tüm prostat kanseri tedavilerini destekliyoruz. Bu yeni tedavi gelecekte bunun gerçek olabileceğini gösteriyor'' dedi.

Ancak Sharp şimdilik söz konusu tedavinin sadece 50'den az hasta üzerinde denendiğini ve tedavinin daha oldukça kısa bir zaman önce uygulandığını da hatırlattı ve ''Yapılacak diğer deneylerin sonuçlarını heyecanla bekliyoruz. Umarız bu yeni tedavi sayesinde erkekler hayat kalitelerini kaybetmeksizin prostat kanserinden kurtulabilirler'' dedi.

9/21/2011

foldit adlı bilgisayar oyunu aids tedavisinde kullanılacak enzimin sırrını çözdü

    9/21/2011 08:39:00 ÖS   Yorum yok

Foldit (Kıvır şunu) adlı oyunda, katılımcılar dijital molekülleri rasgele şekilde kıvırıp bükerek yeni protein şekilleri yaratıyor.


Bu şekilde geniş bir kitle mümkün olabilecek tüm olasılıkları deniyor.

aids tedavisinde kullanılacak
Oyun meraklılarına sunulan model M-PMV adlı bir retroviral enzime aitti. Bu enzim, HIV benzeri virüslere karşı mücadele edecek ilaçlar geliştirilebilmesi için önemli bir silah olarak görülüyor.

Bilimadamları uzun zamandır proteinin karmaşık yapısını anlayabilmeye çalışıyordu.

Uzmanların 10 yıldır üzerinde çalıştığı bu bulmacayı oyun meraklılarının çözmesi bir kaç gün aldı.


Bir moleküler biyoloji dergisinde (Nature Structural and Molecular Biology) yer alan araştırmaya göre, elde edilen sonuç AIDS'e karşı kullanılabilecek ilaçlar geliştirilmesi için faydalı olabilir.
Hedef yeni yapılar bulmak

Oluşturulan oyunda, meraklıların bazı basit kuralları gözeterek enzimin üç boyutlu bir resmini ekranlarında çevirip döndürmesi ve kıvırması, bu şekilde enzimi en az enerjiyle faaliyet gösterebilecek duruma getirmesi isteniyordu.
bir yazılımı indirince
Bu oyun için katılımcının proteinler, biyokimya ya da biyoloji konusunda hiç bir bilgi sahibi olması gerekmiyordu.

Tek istenen bir bilgisayar, internet bağlantısı ve biraz zaman.

Oyuncu, sistemi kullanmak için ufak bir yazılımı indirince, başka oyuncularla da yarış içine giriyor.


Amaç, bütünüyle yeni bir protein yaratmak ya da belirli bir yapıya ulaşmanın yolunu tahmin etmek.
Protein

Bu başarıldığında biyokimyacılar devreye giriyor.

2008 yılında Washington Üniversitesi bünyesinde Foldit'i yaratan ekipten biyokimya uzmanı Firas Hatib, otomatiğe bağlanan yöntemlerin tıkandığı noktada insan sezgilerinin çıkış yaratabileceği umuduyla yola çıktıklarını söylüyor.

Uzmanlar sonuçtan o kadar memnun ki, oyuna katılan bazı kişilerin adını da çalışmanın yazarları arasına eklediler.

Küçük ve basit bir protein bile, çok sayıda farklı şekilde kıvrılıp bükülebildiğinden, gelişmiş bilgisayarlar için bile pek çok olası yapıdan hangisinin en ideali olduğunu belirlemek güç.

Uzmanlar proteinler pek çok hastalığın parçası olduğundan, tedavinin de parçası olabileceklerini düşünüyorlar.

Son yıllarda uzmanlar sık sık çok yüklü analiz ve işlem gerektiren bazı projeleri internet üzerinde oluşturulan gönüllü gruplara açarak onların katkılarıyla süreci hızlandırma yoluna gidiyor.

Foldit'in tasarım ekibi lideri Seth Cooper, bu gibi oyunların "bilgisayarlarla insanların güçlü yanlarını birleştirdiğini söylüyor."

Dr. Cooper, "İnsanlar uzamsal mantık yürütebiliyor; bu bilgisayarların henüz fazla parlak olmadığı bir alan" diyor.

Foldit oynayan kişilerin sağladığı bilgiler daha önce de Alzheimer ve kanser araştırmalarına destek verdi.

Ancak makalenin yazarlarına göre, bu vaka bilgisayar oyuncularının uzun süredir gündemdeki bir bilimsel sorunu çözdüğü ilk vaka.

9/01/2011

inme geçiren hastalar için yapılan ilk kök hücre tedavisinde başarı sağlandı

    9/01/2011 07:00:00 ÖS   Yorum yok

İnme geçiren hastaların kök hücreyle tedavi edildiği bir yöntemin dünya çapında yapılan ilk klinik denemelerinde başarı sağlandı.


Glasgow'daki Southern Hastanesi'nde, beyinlerine kök hücre enjekte edilen ilk üç hasta üzerinde yapılan bağımsız bir değerlendirme, tedavinin herhangi bir ters etkisinin olmadığını gösterdi.

kök hücre tedavisi
Bu değerlendirme yeni tedavi yönteminin inme geçirmiş başka hastalarda da denenmesinin önünü açtı.

İnme geçiren hastaların umut bağladığı bu tedavide kök hücrelerin beyin dokularının onarılmasına yardımcı olması umuluyor.

Araştırmayı yürüten Glasgow Üniversitesi'nden Profesör Keith Muir, BBC'ye yaptığı açıklamada şimdiye dek elde ettikleri sonuçlardan memnun olduğunu anlattı.

Tedavinin denemeleri sırasında hastalara çok düşük dozlarda kök hücre enjekte edildi.


Gelecek yıl içerisinde dokuz hastaya daha yüksek dozlarda kök hücre verilecek ama, doktorlar bu klinik deneme sırasında tedavinin ne kadar etkili olduğunu gözlemleyecek.

Denemelerde de olumlu sonuç alınırsa, daha kapsamlı denemelere geçilecek.

Dünyanın bir çok bölgesinde sayısız kök hücre denemesi yapılıyor.


ABD şirketi Geron da, felç tedavisi için geçen seneden bu yana çalışmalar yürütüyor.

Kök hücre tedavisinde hala erken aşamalarda olunduğundan yaygınlaşması da zaman alacak.

İngiltere'de İnme ve Felç Vakfı'nın verilerine göre her yıl 67 bin kişi inme geçiriyor.

Vakıf, kalp rahatsızlıkları ve kanserden sonra en yaygın üçüncü ölüm nedeninin inme olduğunu söylüyor.

7/04/2011

tüp bebek tedavisinde kullanılan ilaçlar down sendromlu çocuk riskini arttırabilir

    7/04/2011 05:37:00 ÖS   Yorum yok

34 çift üzerinde araştırma yapan İngiliz uzmanlar, yaşı ilerleyen kadınlarda IVF işlemi uygulanabilmesi için yumurtalıkları harekete geçirmek üzere kullanılan ilaçların, yumurtanın genetik yapısını bozabildiğine inanıyorlar.


Araştırma kapmasındaki kadınların hepsi de 31 yaşından büyüktü ve kendilerine yumurtalıklarının çalışması için ilaç verilmişti.
down sendromlu çocuk
Bebeklerde Down Sendromu olasılığı annenin ilerleyen yaşıyla orantılı ve özellikle 35 yaşından büyük kadınların Down sendromlu bebek doğurma olasılığı daha yüksek.

Araştırmacılar döllendirilen yumurtalar üzerinde yaptıkları incelemelerde bazı genetik hatalar saptadılar. Bu hatalar, ya hamileliğin son bulmasına ya da bebeğin genetik bozuklukla doğmasına yol açıyor.

Hatalı yumurtaların 100'ü üzerinde yapılan incelemeler, 21. kromozomda ekstra bir kromozom daha bulunduğunu gösterdi. Bu da Down sendromuna yol açıyor.

Ancak, doğal yolla hamile kalan ilerlemiş yaştaki kadınların bebeklerinde görülebilen Down sendromundan farklı olarak, tüp bebek yöntemiyle dünyaya getirilen Down sendromlu bebeklerde gözlenen genetik hataların çok daha karmaşık olduğu kaydedildi.

Araştırmacılar, bu durumdan yapılan tedavinin sorumlu olabileceğine inanıyorlar.

'Doktorlar daha dikkatli olmalı'


Avrupa Üreme ve Embriyoloji Derneği'nin İsveç'te yapılan yıllık konferansında dile getirilen kuşkuların doğruluğu konusunda daha ileri çalışmalar yapılması gerektiği vurgulandı.

İngiliz doktorlar IVF işlemi için yapılan tedavinin risk boyutlarının tam olarak bilinmediğini ama yalnızca Down sendromuna değil, diğer başka genetik sorunlara da yol açabileceğini söylüyorlar.

Konu üzerinde uzman olan, London Bridge Üreme, Jinekoloji ve Genetik Merkezi'nden Prof. Alan Handyside, araştırmacıların kuşkularını destekleyen başka sonuçlar alınırsa, bunun IVF işlemi uygulayan doktorların daha dikkatli hareket etmelerini gerektireceğini söylüyor.

Araştırmacılar bu çalışmanın, hangi kadınların IVF tedavisi yerine, yumurta bağışıyla hamile kalmasının daha yararlı olacağını saptamada yardımcı olacağını belirtiyorlar.

Almanya Bonn Üniversitesinden Prof. Joep Geraedts de, araştırmanın sonucunu, sağlıklı bir hamilelik ve doğum umudu içindeki çiftlere yardımcı olacak büyük bir adım diye niteledi.

7/03/2011

birinci derece akaraba evliliği olanlarda tespit edilen böbrek yetmezliği geni bulundu

    7/03/2011 01:42:00 ÖS   Yorum yok

Hacettepe Üniversitesi Bilimsel Araştırmalar Birimi, AB 6. Çerçeve ve TÜBİTAK tarafından desteklenen proje kapsamında keşfedilen gen, birinci derece akraba evliliği bulunan ailelerde tanımlandı.


Çalışma kapsamında ailenin bir çocuğunda tespit edilen gen sayesinde, diğer çocuklar böbrek yetmezliği olmadan tedavi edilebildi.

Genin bulunması, özellikle akraba evliliklerinin sık yaşandığı Türkiye'de böbrek yetmezliği potansiyeli taşıyan hastalığın erken dönemde tanımlanması ve tedavi edilmesi için önem taşıyor.
böbrek yetmezliği geni
Çalışma ABD'deki American Journal of Human Genetics Dergisinde dün itibariyle yayımlanarak bilim çevrelerine duyuruldu.

HÜ Çocuk Nefroloji ve Romatoloji Ünitesi Öğretim Üyesi ve Nefrogenetik Laboratuvarı Sorumlusu Doç. Dr. Fatih Özaltın, genetik mutasyonları çocuklarda nefrotik sendrom ve son dönem böbrek yetmezliğine neden olan PTPRO (protein tyrosine phosphatase receptor type O) genini ilk kez keşfettiklerini bildirdi.

Genin iki Türk ailede tanımlandığını, her iki ailede de anne ve baba arasında birinci dereceden akraba evliliği bulunduğunu anlatan Özaltın, ailelerden birinde 14 yaşında hastalığı başlayan bir gencin 18 yaşında böbrek yetmezliği görüldüğünü, ailenin diğer bireyinde ise böbrek sorununa ilişkin herhangi bir yakınmanın bulunmadığını aktardı. Bu çocuğun ablasında böbrek yetmezliği bulunduğu için gen taramasına alındığını ve idrarda proteine bakıldığını anlatan Özaltın, bu yolla bu genin taşıyıcısı olduğu ve ileride böbrek yetmezliği sorunu ile karşı karşıya geleceği riskinin erken dönemde teşhis edilebildiğini belirtti.

Özaltın, çocukta genin varlığının tespit edilmesiyle çocukta yoğun bir tedaviye başlandığını ve sonuçta çocuğun böbrek yetmezliğine gidişatının engellendiğini bildirdi.

Eskiden tamamen tedavisiz olan genetik odaklı böbrek yetmezliklerinde bu genin tespitinin ekiplerini çok heyecanlandırdığını dile getiren Özaltın, bu gende mutasyon saptanan hastalarda erken tanı ve tedavi ile son dönem böbrek yetmezliğine gidişin yavaşlatılabileceğini, hatta bazı hastalarda tamamen önlenebileceği yönünde aldıkları sonuçların umut verici olduğunu söyledi.


Nefrotik sendrom nedir?


Doç. Dr. Özaltın, çocukluk yaş grubunda sık görülen nefrotik sendromun, idrarda yoğun protein kaybı ve buna ikincil kan protein düzeyinde azalma, ödem ve kanda lipidlerin artışı ile karakterli bir hastalık olarak tanımlandığını belirtti.

Özellikle Türkiye'de böbrek yetmezliğine neden olan nefrotik sendromun akraba evlilikleri nedeniyle sık göründüğünü, hastalığın ileri aşamalarında diyaliz ve organ yetmezliğinin başladığına işaret eden Özaltın, hastaların bir bölümünün ise bu yönde bir şansı bile bulunmadığını, çok küçük yaşlarda böbrek yetmezliği nedeniyle kaybedildiğini belirtti.
Özaltın, çalışmada saptanan PTPRO geninin bozukluğunun böbrekten çok önem taşıyan ''podosit''in sağlıklı fonksiyon görmesini engellediğini ispatladığını bildirdi.


''7 gen daha önce keşfedilmişti''


Çalışmalarından önce steroide dirençli nefrotik sendroma yol açan 7 genin daha bulunduğunu dile getiren Özaltın, bütün bu genler ile hastaların ancak yüzde 20'lik bir bölümünün açıklanabildiğini ve geri kalan kısmında altta yatan genetik nedenin bilinemediğini söyledi.

Ekiplerinin çekinik özellik gösteren aileler üzerinde çalışarak şu ana kadar hastalıktan sorumlu olduğu bilinmeyen PTPRO geninde mutasyonlar tanımladığını kaydeden Özaltın, şöyle konuştu:
''Diğer resesif genlerin aksine PTPRO mutasyonlarına sahip bireylerin tedaviden fayda görebileceği de bu çalışma ile ispatlandı. Bu durum, genetik tanının tedavideki önemini vurguluyor. Şu ana kadar tedaviye dirençli nefrotik sendromda podosit fonksiyonunu bozan genlerde mutasyon saptandığında tedavi sonlandırılmakta, hastaların yan etkileri yüksek ve pahalı ilaçları gereksiz yere kullanmaları önerilmemekte, diyaliz ve böbrek nakil planlamaları yapılmaktaydı.

PTPRO mutasyonu saptanan hastalarda ise daha yoğun tedavinin faydalı olacağının görülmesi her genetik mutasyonun tek bir kalıp halinde ele alınamayacağını gösteren en önemli kanıt olarak gösteriliyor. Bu nedenle genetik bozukluğa göre tedavi algoritmalarının oluşturulması, tedavilerin kişiselleştirilmesi ve akılcıl tedavi politikalarının geliştirilmesi son derece önem taşıyor.''

Akraba evlilikleri hastalık riskini artırıyor

Türkiye'nin ciddi bir sorunu olan akraba evliliklerinin ''nadir hastalıkların'' ortaya çıkma olasılığını arttırdığını vurgulayan Özaltın, şimdiye dek tanımlanmış nefrotik sendroma neden olan resesif genlerin akraba evliliği olan ailelerde tanımlandığını ve bunların hemen tamamında bir ya da daha fazla Türk ailenin bulunduğunu dile getirdi.

Türkiye'de akraba evlilikleri oranının yüksek olmasının ciddi bir sağlık problemi oluşturduğunun altını çizen Özaltın, şunları kaydetti:
''Bu sorun hükümetlerin sağlık politikalarının da önceliği olmalıdır. Genetik araştırmalar, sadece hastalıkların altında yatan genetik nedenleri aydınlatmakla kalmıyor hastalıkların tedavilerinde de giderek artan bir öneme sahip oluyor.
Bu nedenle genetik hastalıkların sık görüldüğü ülkemizde genetik tanı ve buradan elde edilen verilere göre planlanacak tedaviler ülke kaynaklarını daha etkin kullanan bir toplum olmamızın ön koşulu gibi durmakta.''

6/22/2011

kadınların jinekolojik kanserlerden korunması için yılda bir kez muayene olmalı

    6/22/2011 10:31:00 ÖS   Yorum yok

Jinekolojik kanserlerin tek bir nedene bağlı olarak gelişmediğini ifade eden Dokuz On Kadın Hastalıkları ve Doğum Hastanesi Tıbbi Direktörü Özgün, kansere neden olan risk faktörlerinin bilinmesinin, tedavide ve korunmada hayati önem taşıdığını ifade etti.

muayene olmalı


Özgün, sigara kullanımının diğer kanser türlerinde olduğu gibi jinekolojik kanser türleri için de çok önemli bir risk faktörü olduğunu vurgulayarak, cinsel yolla bulaşan hastalıkların, erken yaşta cinsel ilişki, kocası çok eşli kadınlar ve genellikle düşük sosyo ekonomik durumdaki kadınlar arasında yaygın görüldüğünü belirtti.

En sık rastlanan jinekolojik kanser türünün, rahim ağzından kaynaklanan "serviks" kanseri olduğunu belirten Özgün, halk arasında bilindiği adıyla rahim ağzı kanserinin dünya genelinde meme kanserinden sonra kadınlarda en sık görülen kanser türü olduğunu kaydetti. Bu kanser türünün, PAP smear tarama testi ile çok erken dönemde tanımlanabildiğine işaret eden Özgün, jinekolojik kanserlerin belirtilerinin farklılık gösterdiğini belirterek, rahim ağzı kanserinde cinsel ilişki sonrasında lekelenme tarzında vajinal kanama, adet miktarında ya da süresinde artış, kahverengi vajinal akıntı şeklinde belirtiler olabileceğini ifade etti. Özgün, ileri evrelerde bel ve kasık ağrısı, idrar yapmada güçlük ya da bacak ödeminin de görülebileceğini kaydetti.

İkinci sırayı rahmin iç tabakasından kaynaklanan ve halk arasında rahim kanseri olarak bilinen "Endometrium" kanserinin aldığını anlatan Özgün, modern toplumlarda rahim kanserinin sıklığının giderek arttığına ancak ölüm oranının oldukça düşük olduğuna dikkati çekti. Rahim kanserinin, erken bulgu veren bir kanser türü olduğunu ifade eden Özgün, menopoz öncesi ya da menopoz döneminde anormal kanamalarla belirti verdiğini söyledi.

Yumurtalıklardan kaynaklanan ve "over" kanseri olarak adlandırılan yumurtalık kanserlerinin ise jinekolojik kanserler içinde en fazla ölüme yol açan kanser türü olduğunu belirten Özgün, 40 yaşın üzerindeki kadınların yüzde 12'sinde over kanserinin teşhis edildiğini, tüm kadınların yüzde 5'inde bu kansere rastlandığını söyledi. Rahim iç yüzü kanserinde şişmanlık, diyabet öyküsü, geç menopoz yaşı, kısırlık ve progesteron olmaksızın tek başına östrojen kullanımının risk faktörü olduğunu anlatan Özgün, yumurtalık kanserinde ise Karın şişliği, ağrı, hazımsızlık, karın çevresinde artış ile anormal vajinal kanamanın en sık görülen belirtiler olduğunu kaydetti.

Aşı hayati önem taşıyor


Operatör Dr. Osman Denizhan Özgün, jinekolojik kanserlerin nedenleri çok farklı olduğu için korunmada da birçok faktörün dikkate alınması gerektiğine dikkat çekti. Rahim ağzı kanserinden korunmak için cinsel yolla bulaşan hastalıklardan özellikle HPV enfeksiyonundan korunmanın ön plana çıktığını kaydeden Özgün, bir kadının yaşam boyu genital HPV enfeksiyon geçirme riskinin yüzde 80 olduğunu, bu enfeksiyonların çoğu kendiliğinden iyileşse de "HPV virüsünün rahim ağzı kanserinden yüzde 99.7 oranında sorumlu" olduğunu bildirdi. 9-45 yaşları arasında yapılan HPV aşısının rahim ağzı kanserini yüzde 75 oranında önlediğini belirten Özgün, "Rahim ağzı kanserine karşı aşı ve PAP smear testi ile düzenli takipler yapılmalı" dedi. Özgün, üreme çağında doğum kontrol hapı kullanan kadınlarda, rahim ve yumurtalık kanserlerinin görülme oranlarının belirgin oranda azaldığının tespit edildiğini ifade ederek, şu önerilerde bulundu:
"Sigara kullanılmamalı. Aşırı kilo alımı engellenmeli, tek başına östrojen alınmamalı ve kanserleşme riski taşıyan rahim hastalıkları uygun tedavi edilmeli. Yumurtalık kanserinde doğum kontrol hapları kullanılabilir ve ailede yumurtalık kanseri varlığında koruyucu girişimler önerilebilir. Yılda en az bir kez jinekolojik açıdan muayene olmalı ve tarama testleri yaptırılmalı."
cumhuriyet portal
© 2014 deva arayanlar . Designed by Bloggertheme9
Proudly Powered by Blogger .