-->
insülin etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
insülin etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

7/22/2012

insülin ve şeker ilaçları kullananların oruç tutmaları tavsiye edilmiyor

    7/22/2012 03:10:00 ÖS   Yorum yok

Ramazan ayının başlamasıyla birlikte, oruç tutanları da telaş sardı. Neyin orucu bozup neyin bozmadığı konusunda çeşitli tartışmaların yanı sıra, kimlerin oruç tutup kimlerin tutamayacağı konusu da sıkça tartışılıyor.

oruç tutmaları tavsiye edilmiyor

Ramazan ayının kavurucu sıcaklara denk gelmesiyle, uzun süre susuz kalmanın vücutta kalıcı hasarlara neden olabileceğinin, hatta ölümle sonuçlanabileceğinin altını çizen Türk Tabibleri Birliği (TTB) Genel Sekreteri Bayazıt İlhan, Cumhuriyet’e açıklamalarda bulundu. Şeker hastası olanların ya da insülin kullananların da çok dikkat etmesi gerektiğini belirten İlhan, şöyle konuştu:

“Şeker hastalarının oruç tutmaları özellikle önerilmiyor. 


İnsülin ya da şeker ilaçları kullananların oruç tutmaları da tavsiye edilmiyor. Şeker hastalarında kan şekerini düzenleyen mekanizmalarda bozukluk söz konusu. Uzun süre aç kaldıkları zaman kan şekeri düzeylerini olması gereken düzeyde tutmaları zorlaşıyor ve kan şekerlerinde ciddi oynamalar oluyor. Kimi zaman hayati tehlikeye varabilecek kadar komplikasyonlar ortaya çıkabiliyor.”

Şeker hastalığının dışında diğer kronik hastalıkları bulunanların da dikkat etmesi gerektiğini söyleyen İlhan, bu tür hastalığı olanlara da şu mesajı gönderdi:

“Kalp, tansiyon hastası olanlar oruç tutarken, çok ciddi riskler yaşayabilirler. 

Böbreklerinde problemi olanlar, sıvı ve elektrolit dengesindeki muhtemel bozulmalardan dolayı, ciddi sağlık problemleri yaşayabilirler. Bu tür kronik hastalığı olan yurttaşlarımızın mutlaka hekimlerinden bilgi almaları ve onların önerileri doğrultusunda hareket etmeleri gerekiyor.”

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın, “Böbrek yetmezliği hastalarına uygulanan diyaliz, periton diyalizi, hemodiyaliz olmak üzere iki çeşittir. Buna göre hastaya herhangi bir sıvı maddesi verilmeden gerçekleştirilen hemodiyalizde oruç bozulmaz. Diğer diyaliz çeşitlerinde ise, vücuda gıda içerikli sıvı verildiği için oruç bozulur” şeklindeki açıklamasına İlhan şöyle açıklık getirdi:

Diyaliz hastaları bu şekilde uzun süre açlık ve sıvı yokluğuna, oluşabilecek elektrolit dengesizliğinden dolayı dayanamazlar. Zaten diyaliz ve böbrek hastalarına hekimlerinin kolay kolay oruç tutmalarına izin vereceğini düşünmüyorum. İşin dini boyutuna karışmamız doğru olmaz. Fakat diyaliz hastalarının oruç tutması, sağlıklarını ciddi şekilde tehdit edebilir.”

İlaç ya da iğne yaptırmak durumunda olan hastalara, eğer belli bir saati yoksa ve günde bir kere alınacaksa akşam iftardan sonra yaptırabileceğini kaydeden İlhan, “Fakat ilaç ya da enjeksiyon saati belirlenmiş ise hekimlerine itimat edip ona göre bir tavır almaları gerekir” dedi. İlhan, aksi taktirde sabah yapılması gereken bir enjeksiyonun iftardan sonraya ertelenmesinin ciddi hayati riskler oluşturabileceğini belirtti. Havaların çok sıcak olması ve kış dönemine oranla oruç sürelerinin daha uzun olmasından dolayı daha dikkatli olunması gerektiğini belirten İlhan, uzun süre susuz kalmanın, kronik hastalığı olmayıp tamamen sağlıklı bir insan için de hayati önem taşıdığını söyledi. İlhan, şöyle devam etti:

“Kronik hastalığı olmayan sağlıklı bir insanın farkında olmadığı bazı hastalıkları olabilir. Uzun süreli açlık ya da susuzluk nedeniyle bu hastalıklar kendilerini belli edebilirler. Özellikle bu sıcaklarda oruç tutma süresi kış aylarına göre çok daha uzun. Vatandaşlarımızın çok dikkatli olması gerekir. Sıcak havalarda uzun süre sıvı alamamak ve vücudun sıvısız kalması çok önemli problemlere yol açabiliyor. Bu nedenle kişilerin sıvı alımına dikkat etmeleri gerekiyor.”

Oruç tutacak ve bir engeli olmayan yurttaşlara da İlhan, şöyle seslendi:

“Yaygın olarak gördüğümüz bir şey de gün boyu açlıktan dolayı iftar vaktinde birden yüklenmek ve çok yemek yemektir. Buna bağlı olarak ciddi sıkıntılar yaşamış hatta hayatını kaybetmiş insanlar söz konusudur. Bu nedenle beslenmemize çok dikkat etmemiz lazım. Gerek sahurda gerek iftarda olsun çok ağır yemek yemek, ciddi sistemik sorunlara yol açabiliyor. Mide ve bağırsak sistemini etkileyen ciddi komplikasyonlara yol açabiliyor. Bu nedenle iftarda sıvı alımına dikkat etmek ve kesinlikle ağır yemeklerden uzak durmak gerekiyor. İftarda özellikle çorba, yoğurt ve salata gibi hafif şeyler yiyerek, akşamı daha rahat geçirmek söz konusudur. Sahur vaktinde de yine aynı şekilde ‘Ben nasıl olsa bütün gün aç kalacağım’ düşüncesiyle sahurda çok ağır yemeklerin yenmesi, tatlılara çok yüklenilmesi de ciddi problemler yaratabiliyor. Çünkü çok fazla tatlı yediğimiz zaman vücut buna bağlı olarak insülin salgılıyor. İnsülin salgılandığı zaman vücuttaki kan şekeri düşüyor. Kişi gün içinde de yemek yemediği, için kan şekerinde ciddi bozulmalar meydana geliyor. Vücutta bunu düzenleyen mekanizmalarda bir problem varsa şeker hastalığı olmadığı halde kan şekerinde ciddi düşmeler ya da yükselmeler ortaya çıkabiliyor. Kimi zaman kişinin hayatını tehdit eden yerlere de varabiliyor.”

Sağlığın her zaman birinci sırada tutulması gerektiğini, hekimlerinin söylediklerine riayet edilmesi gerektiğini ifade eden İlhan, “Benim öncelikle yurttaşlarıma söylemek istediğim, herhangi bir kronik hastalıkları varsa, ilaç kullanmaları gerekiyorsa oruç tutmadan önce mutlaka hekimleriyle görüşsünler. Hekimler ne söylüyorsa ona riayet etsinler” dedi.cumhuriyet

12/04/2011

şeker hastalığı ve yüksek tansiyona olumlu etkileri olan stevia bitkisi hakkında

    12/04/2011 01:12:00 ÖS   Yorum yok

Paraguay ve Brezilya'da yüzyıllardan beri tatlandırıcı ve tedavi edici özellikleri nedeniyle kullanılan stevia (şeker bitkisi) Japonya'da da otuz yılı aşkın bir süredir milyonlarca kişi tarafından tatlandırıcı ve gıda katkısı olarak kullanılmaktadır.

stevia bitkisi hakkında

Bu bitkiden elde edilen özütün, kan şekerini düzenleyici etkileri olduğu kabul edilmektedir. Stevia'nın insülin duyarlılığını ve hatta salınımını arttırıcı etkilerinin olduğunu gösteren bazı araştırmaların varlığı diyabet tedavisinde kullanımını destekler niteliktedir.

Stevia bitkisinin ihtiva ettiği Steviosid maddesi, vücudumuzdaki tat duyuları tarafından normal şekerin 250-300 katı daha şekerli olarak algılanmaktadır. Bu nedenle bir tutam şeker bitkisi tozu, bir litre çay, kahve veya diğer içecekleri tatlandırmaya yeterli olmaktadır.

Diyet (kalori değeri sıfır (0)dır.), şeker hastalığı, yüksek tansiyon, kabızlık, depresyon ve asabiyete karşı olumlu etkileri vardır. 


Mide ve bağırsak florasını, asit alkali dengesini korur.Bununla birlikte stevia bitkisinin aşırı kullanımının özellikle erkeklerde sperm üretimini azaltarak kısırlığa neden olduğu hususunda çeşitli bilimsel araştırmalarda bulunmaktadır.

Amerika ve Kanada'da uzun süreler yasaklı durumda kalmıştır.Ancak bununla birlikte Japonya'da yıllarca bu bitki kullanılmış ve hiç bir yan etki kullananlar üzerinde görülmemiştir. Latin Amerika'da çeşitli ülkelerin halklarıda yüzyıllardır bu bitkiyi kullanmaktadır.En son olarak ABD ve Kanada bitki üzerinde yasakları kaldırıp, kullanımını serbest bırakmıştır. Bununla birlikte Paraguay'da özellikle kırsal kesimdeki ve yerli halk stevia bitkisini doğum kontrolü için kullanmakta olup bu durumda bitkinin sperm azaltıcı etkisini doğrulamaktadır.Türkiye'de ilk kez 2011 yılında Antalya'da üretilmeye başlanmıştır.

9/12/2011

metabolik cerrahi adı verilen yöntemle bir defada şeker hastalığından kurtulmak mümkün olabiliyor

    9/12/2011 11:43:00 ÖS   Yorum yok
Taksim Alman Hastanesi’nden Genel Cerrah Doç. Dr. Alper Çelik, tip 2 diyabet, kilo fazlalığı, kolesterol ve tansiyon yüksekliğinden “metabolik cerrahi” adı verilen tek bir ameliyat ile kurtulmanın mümkün olabildiğini söyledi.

şeker hastalığından kurtulmak
Çelik, 4 yıldan bu yana çoğu tip 2 diyabet hastası olmak üzere 88 ameliyat yaptığını ve hastalarda büyük bir oranda iyileşme gösterdiğini belirterek “Şeker hastaları bu ameliyatlardan sonra yüzde 75 ila yüzde 98’inde insülin veya şeker hapı kullanılmasına gerek kalmıyor. Kan şekeri düzeyleri ilaçsız olarak normal veya normale yakın seyrediyor” dedi.

Doç. Dr. Alper Çelik, 2007 yılından bu yana bu ameliyatları gerçekleştirdiğini, bu ameliyatların yalnızca tip 2 diyabet hastalarına yapıldığını anımsatarak “Bütün diyabet hastalarının yaklaşık yüzde 90-95’i tip 2 diyabetliler oluşturuyor. Metabolik cerrahi ameliyatı olabilmesi için hastanın vücudunda az da olsa insülin üretimi olabilmelidir. Tip 1 diyabetlilerde insülin hiç olmadığı için bu yöntem kullanılmaz. Ameliyat sonrasında tip 2 hastalarında büyük oranda iyileşmeler elde ediliyor” dedi. Doç Dr. Çelik, ameliyat ettiği bir hastanın günde tek doz insülin, 3 hastanın ise yalnız şeker hapı kullandığını, diğer hastaların da insülin tedavisine ihtiyaç duymadan, kan şeker düzeylerinin normal ya da normale yakın seyrettiğini anlattı. Söz konusu ameliyatların dünyada 35 yıla yakın zamandır yapıldığını, Japonya, İtalya, Brezilya, Hindistan ve ABD’de birkaç merkezde sık olarak yapıldığını kaydeden Çelik, “Ameliyat ile hastanın kan değerlerine ve uygulanan yöntemin zamanlamasına göre hastaların yüzde 75 ila yüzde 98’inde, 8 ila 30 yıl süre boyunca kan şekerini herhangi bir ilaç kullanmaksızın normal seviyelerde tutmak mümkün. Enfeksiyon kapılması, stres, anksiyetiye, astım gibi kronik hastalığın alevlenmesi gibi bazı dönemlerde hastaların kan şekerinde dalgalanmalar olabilir” diye konuştu. Metabolik cerrahi ameliyatlarında ince barsakta bir yer değiştirme işlemi gerçekleştirdiklerini anımsatan Çelik, söz konusu yöntemin çeşitli bilimsel tıp dergilerinde de yayımlandığını kaydederek, özetle şunları söyledi:

“Ancak bu yer değiştirme işlemi birbirinden farklı 10-12 teknik yöntemle yapılmaktadır. 18 yaş üzeri ve 65 yaş altına yapılabilen bu ameliyatlarda herhangi bir sindirim sistemi ameliyatı kadar risk bulunmaktadır. Bu ameliyat tekniği çok fazla bilinnmediği için ülkemizde de çok fazla yapılmıyor. Hipertansiyon hastalarında tedavide önemli olan hastanın kaç yıllık tansiyon hastası olduğudur. 10 yıldan daha kısa süre tansiyon hastaları olan bireylerde bu ameliyat sonrası tansiyon yüzde 75-80 oranında düzelir. Kolesterolde ise ameliyat sonrası düzelmeler olur. Bu ameliyatların ardından vitamin takviyesi alınması gerekebiliyor. Şeker hastalığının bu kadar hızlı artışını önlemenin yolu cerrahiden ziyade, gıda teknolojisine ve yeni gıda ürünlerine bakanlıkça müdahale edilmesi, süper rafine gıdaların genç erişkinler tarafından tüketilmesinin kısıtlanmasını, toplumsal bilinçlenme sağlanması, yaşam standartlarının değiştirilmesi, spor bilincinin oluşturulması, kilo kontrolü ile mümkündür.”

Çelik, yarın Japonya’dan İstanbul’a gelecek olan Dr. Kazunori Kasama ile birlikte Türkiye’de şeker hastalığını ameliyatla tedavi edecek ve ameliyata ilişkin tüm detayları düzenleyecekleri basın toplantısı ile kamuoyuna açıklayacak. 

7/06/2011

tip 1 diyabet hastasına pankreastan yapılan hücre nakli sayesinde insülin ihtiyacı kalmadı

    7/06/2011 06:32:00 ÖS   Yorum yok

Tip 1 diyabet hastası olan ve Edinburg merkezli hücre nakli programı çerçevesinde tedavi gören Kathleen Duncan, pankreastan yapılan adacık (islet) hücre nakli ardından, artık insülin almasına gerek kalmadığını belirtti.

Bu alanda öncü niteliğinde olan nakil programı 2009 yılında başlatıldı ve şimdiye dek iki hastaya üç adacık (islet) hücre nakli yağıldı.
Tip 1 diyabet hastaları, genelde kan şekerini kontrol altında tutma konusunda sorun yaşıyorlar ve kan şekeri düştüğü anda ( Hipoglisemi habersizliği) kendilerini kaybedebiliyorlar.
 insülin ihtiyacı kalmadı

Nakil işlemi, ölmüş bir donörün pankreasından alınan adacıkların (islet) karmaşık bir hazırlık aşamasından geçirilmesini öngörüyor.


Bu adacık hücreleri daha sonra Edinburg'daki nakil merkezinde diyabet hastalarına enjekte ediliyor ve böylece hastanın kendi kan şekerini üretmesi sağlanıyor.

30 Yılı aşkın bir süre önce Tip 1 diyabet hastası tanısı konan ve günde dört kez insülin enjeksiyonu yapmak zorunda olan Kathleen Duncan, yaşadıklarını anlatırken, "Bu tedaviden önce kan şekeri düzeyim hakkında hiçbir fikrim olmadığı ve ne zaman yığılıp kalabileceğini bilemediğimden kendimi tamamiyle çaresiz hissediyordum. Bu durum yalnız beni etkilemekle kalmadı, yıllarca hem kocam Chris, hem de oğlum David açısından kaygı yarattı. David, okuldan eve gelip de beni kendimi kaybetmiş halde bulacak diye çok korkuyordum; onun için de, insan içinde yığılıp kalırsam biri nasılsa hastaneye götürür diye, hep dışarda dolaşıyordum." diyor.

Nakil işleminden sonra yaşam koşullarının değiştiğini anlatan Duncan, "Hastalığım üzerinde ve günlük hayatımda artık daha fazla kontrol sahibiyim; normale yakın bir hayat sürebiliyorum." dedi.

İskoçya Ulusal Kan Nakli Hizmetleri'ni ziyaretinde, Duncan'la görüşen Sağlık Bakanı Nicola Sturgeon da, tedavi programından övgüyle sözetti ve daha fazla sayıda insana yardım edilebilmesi için, daha fazla donörlük başvurusunda bulunulması çağrısında bulundu. 

6/24/2011

iki aylık sıkı bir diyet tip 2 diyabetin ömür boyu sürme sürecini tersine çeviriyor

    6/24/2011 11:35:00 ÖS   Yorum yok

Düşük kalorili bir diyet, tip 2 diyabete çare olabilir mi?İngiltere'de yürütülen bir araştırma, iki aylık sıkı bir diyetin, tip 2 diyabetin ömür boyu sürdüğü yolundaki kanıyı tersine çevirdiğini gösterdi.

tip 2 diyabet
Newcastle Üniversitesi'nden bilim adamları, İngiltere Diyabet Derneği'nin sağladığı fonlarla yürüttükleri araştırmada tip 2 diyabet hastası 11 deneğe iki ay boyunca günde 600 kalorilik bir diyet uyguladı.

Sadece üç ay sonra, deneklerden 7'sinde diyabet belirtileri kayboldu.

Guardian gazetesi, İngiltere'de yılda iki buçuk milyon kişiye çoğu tip 2 olmak üzere diyabet teşhisi konduğunu, diyabet vakalarının, dünya genelinde de yükselişte olduğunu yazıyor.

Kanda aşırı glikoz bulunmasına dayalı bir rahatsızlık olan diyabet, obezite ile yakından ilişkili.


Hastalık, ilaçlar ve hastaya insülin enjekte edilerek kontrol altında tutulabiliyor. Ancak tedavi edilmemesi halinde hastalığın sonuçları körlüğe hatta bacağın kesilmesine dek varabiliyor, yaşam kalitesi ve süresi azalıyor.

Katılımcı sayısı az olsa da uzmanlara göre bu deney, hastalığın ilaç değil ama diyet yoluyla üstesinden gelinmesinin mümkün olduğunu gösteriyor.

Buna göre deneklere sekiz haftanın sonunda normal beslenme düzenine geçmeleri ancak porsiyonlarına dikkat etmeleri söylendi.

Yapılan testlerden sonra deneklerden yedisinde diyabet belirtilerinin ortadan kalktığı anlaşıldı.


Amerikan Diyabet Derneği'nin konferansında sunulan araştırmanın sonuçları aşırı düşük kalorili, diyet içeceklere ve karbonhidratsız sebzelere dayalı bir beslenme düzeninin, pankreasta yağlanmayı ortadan kaldırdığı, böylece insülin üretmesi önündeki engelleri de kaldırdığını gösteriyor.
bbc türkçe

4/29/2011

kandaki şeker düşüklüğü hipoglisemi şeker hastalığı kadar yaygın

    4/29/2011 10:25:00 ÖS   Yorum yok
Tepkisel Hipoglisemi

Hipogliseminin bir çeşidi olan “tepkisel (reaktif) hipoglisemi”nin diyabete giden yolda, diyabetin iki adım öncesi olarak kabul edildiğini belirten İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Sedef Altınışık “tepkisel hipoglisemi” ile ilgili sorularımızı cevapladı:



Tepkisel Hipoglisemi nasıl oluşur?

Tepkisel hipoglisemi, aslında halk arasında yaygın olarak “hipoglisemi” denilince anlaşılan durumdur. Şekerli veya şekere çabuk dönüşen bir gıdanın alınmasından belirli bir süre (genellikle 2- 4 saat) sonra ortaya çıkar. Tepkisel olarak adlandırılmasının nedeni vücutta şekerli gıda alımına bir tepki olarak ortaya çıkmasıdır. Tepkisel hipoglisemi, insülin direnci nedeniyle, vücudumuzun şekeri kullanmayı bilememesi ve şekerin kullanılabilmesi için gereğinden fazla insülin salgılaması sonucu bir süre içinde hızla şekerin yakılması ile oluşur.

Kişinin tatlı gıdayı daha çok talep etmesi, dolayısıyla tükettiği gıdalarda hızlı enerjiye dönüşecek yanlış karbonhidratları seçmesi, aldığı kaloriyi kaçınılmaz olarak arttırır ve kiloda artış gerçekleşir. Kilo artışı insülin direncini arttırır. İnsülin direnci arttıkça, insülin fazla salgılanır. Ancak zamanla insülin üreten organımız pankreas yorulur, yeteri kadar insülin üretememeye başlar ve kanda şeker yükselir. Bu durum da, şeker hastalığına giden yolu oluşturur.

Tepkisel hipoglisemi dışında, açlıkta, kanda şeker hormonu olarak adlandırabileceğimiz insülinin fazla salgılanması nedeniyle de hipoglisemi olabilir. Bu durum insülin salgılayan bir tümörün varlığı gibi oldukça ender rastlanan durumlarda görülebilir. Ayrıca şeker düşürücü ilaçların yanlış/fazla kullanımı ve bazı kötü huylu hastalıklar gibi özellikli durumlarda da hipoglisemi görülebilir.


Tepkisel Hipoglisemi en çok hangi yaşlarda görülür?


Tepkisel hipoglisemi, en çok 30'lu yaşlardan sonra görülür. Ancak erişkin yaşların başında da hipoglisemiye rastlanabilir. Ailede 1. derece akrabalarda şeker hastalığı öyküsü olması, kişinin ideal kilosunun üzerinde olması gibi faktörler hastalığın ortaya çıkma yaşını erkene alacaktır.


Tepkisel Hipogliseminin belirtileri nelerdir?


Belirtileri halsizlik, konsantrasyon kaybı, aşırı sinirlilik, ellerde titreme, gözlerde kararma, soğuk terleme, fenalık hissi, ölüm korkusu, çarpıntı olabilir. Hatta bayılma, koma durumu da görülebilir. Tatlı gıdalara veya şekere hızlı dönüşebilecek basit karbonhidratlara (beyaz unlu gıdalar gibi) aşırı düşkünlük vardır. Tepkisel hipoglisemide belirtilerden biri görülebilir, birkaçı bir arada olabilir veya belirtisiz seyredebilir. Yani belirtileri kişiden kişiye değişkendir. Ancak bir kişide hipoglisemiye hangi belirtiler eşlik ediyorsa, bu durum oluştuğunda o kişide hipogliseminin hep aynı belirtileri ortaya çıkacaktır.


Tepkisel Hipoglisemi teşhisi nasıl konulur?

Kanda şeker seviyesine bakılır. Öncelikle açlıkta şeker ve gerekli görülürse insülin bakılır. Şüphe durumunda hekimin belirleyeceği dozda ağızdan verilecek glukoz solüsyonu (basit şeker çözeltisi) ile hekim tarafından belirlenecek uzunlukta ve sıklıkta şeker ile, gerekirse insülin seviyelerine de bakılarak, şeker yükleme testi yapılır.


Yanlış beslenme mi tepkisel hipoglisemiye yol açar?

Genetik yatkınlık hipogliseminin altında yatan faktörlerin başında gelse de, yanlış beslenme ve yıllar içinde kilo alınması hipoglisemiyi daha erken yaşta ortaya çıkarır, şeker hastalığına gidişi hızlandırır.


Tepkisel hipoglisemi nasıl tedavi edilir?

* Uzman bir diyetisyen tarafından tıbbi beslenme tedavisi düzenlenmeli.
* Reaktif hipogliseminin engellenmesi için şekerli ve şekere çabuk dönüşecek gıdalardan uzak durulmalı.
* Uzun açlıklar engellenmeli.
* Kompleks karbonhidratları içeren doğru gıdaların önerileceği günde 3 ana ve en az 3 ara öğün içeren bir beslenme sisteminin oluşturulması sağlanmalı.
* Hipoglisemi oluştuğu zaman kaçınılmaz olarak hastanın şeker alması gerekecektir. İnsülin direnci saptanmışsa hekim tarafından ilaç tedavisi de önerilir. Hasta düzenli aralıklarla takip edilmeli.


Tepkisel hipoglisemi doğru tedavi edilmezse nelere yol açabilir?

Hipoglisemi vücudun yakıtı olan şekerin ani düşmesi olduğu için tehlikeli bir durumdur. Hipogliseminin kişide yaratacağı huzursuzluk, dikkat güçlüğü, sinirlilik durumları kişinin toplum içindeki konumuna zarar verebilir. Araç kullanırken istenmedik kazaların yaşanmasına neden olabilir. Tatlı gıdalara düşkünlük yaratacağı için, kilo artışına neden olacak şeker hastalığının ortaya çıkmasını hızlandırır. Gözlerde kararma, soğuk terleme, fenalık hissi gibi nispeten hafif sayılabilecek belirtilerle seyredebilen tepkisel hipoglisemi, baygınlık, koma hatta ölüme bile neden olabilecek kadar ciddi olabilir. Reaktif hipoglisemi acil müdahale edilmesi gereken sonuçlarıyla, ciddi ve kalıcı olabilecek bir durumdur.

Reaktif hipoglisemi, gizli şeker ve şeker hastalığı aynı yol üzerinde yer alan birbirini takip eden kilometre taşlarıdır. Genetik yapıdaki yatkınlık nedeni ile oluşurlar; ancak doğru beslenme, düzenli egzersiz, takip ve ideal kilonun korunması ile ertelenebilirler, ötelenebilirler. Kan şekerinin belirli sınırlar içinde tutulması ile kişi sağlığını kazanır, sağlıklı ve uzun bir ömür sürebilir.
cumhuriyet portal
© 2014 deva arayanlar . Designed by Bloggertheme9
Proudly Powered by Blogger .