-->
hastalık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
hastalık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

4/12/2012

bu hastalık insanların kanser hastası olmasını önlüyor

    4/12/2012 07:06:00 ÖS   Yorum yok

İsveç'te yapılan bir araştırma, genetik bir nörolojik hastalık olan Huntington hastalığına sahip kişilerin kansere yakalanma riskinin normalden daha düşük olduğunu ortaya koydu.

kanser olmayı önlüyor

40 yıla yakın süredir tutulan tıbbi kayıtlar Huntington hastalarında tümör görülme olasılığının normalden yarı yarıya daha az olduğunu ortaya koydu.

Araştırma sonuçlarına göre Huntington hastalarının kansere yakalanma riski normalden %53 daha az.


Araştırma sonuçlarını Lancet Onkoloji dergisinde yayınlayan bilim adamları hastaların kansere karşı sahip oldukları korumanın nedeninin henüz belirlenemediğini söyledi.

Cancer Research UK, araştırmanın sonuçlarının kanseri yenmek için yeni bir rota ortaya koyduğunu söyledi.

Lund Üniveristesi'nden bilim adamları 1969 - 2008 yılları arasında İsveç'te tutulmuş hastane kayıtlarını inceledi.

Kayıtlarda 1510 Huntington hastası bulundu.

Araştırmada bu hastalardan sadece 91'inin kansere yakalandığı görüldü.

nörolojik genetik bozukluktur
Huntington hastasının beyin taraması


Huntington hastalığı nörolojik bir genetik bozukluktur.


Genellikle belirtileri 30'lu yaşlarda görülmeye başlanır.

Hastalık hem mental hem de fiziksel problemlere neden olur.

İleri safhalarda hasta hareketlerini kontrol etme kabiliyetini kaybeder ve bunama gözlemlenir.

Ebeveynlerinden biri Huntington hastalığına sahip bir çocuğun hastalığa yakalanma riski %50'dir.

Hastalığın kesin bir tedavisi bulunmamaktadır.

Bu normal istatistiklerden %53 daha düşük bir orana işaret ediyor.

Huntington hastalığı, polyglutamin hastalıkları adı verilen bir hastalık grubundan.

Diğer polyglutamin hastalıkları üzerinde yapılan araştırmalar, bu hastalıkların da kanserle birlikte görülme oranının aynı derecede düşük olduğunu ortaya koydu.

Araştırmacılar ''Bu tip hastalıkların kansere karşı nasıl bir koruma sağladığı hala belirsiz. Konuda daha fazla araştırma yapılması gerekiyor'' diyor.

Lund Üniversitesi'nden Dr Jianguang Ji ''Sonuçlar ilgi çekici. Huntington'a neden olan genetik mutasyonun kansere karşı nasıl bir koruma sağladığı belirsiz ancak laboratuvarda yapılacak incelemeler bize daha çok bilgi verecektir'' dedi.

Dr Ji ''Tüm dünyadan bilim adamları kansere neden olan genetik bozuklukları bulmak için çalışıyor ve bu yeni çalışma onlara araştırmaları için yeni bir ipucu verdi'' diye konuştu.

11/21/2011

yaşlanma veya hastalanma sonucu kaybedilen koku alma duyusu eğitimle geliştirilebilir

    11/21/2011 10:33:00 ÖS   Yorum yok

Nature Neuroscience dergisinde yayımlanan çalışma, koku alma duyumuzu kullanmazsak, bu duyuyu kaybedebileceğimizi gösteriyor. 


Koku alma en eski duygularımızdan biri ve hafızayla en yakından ilişkili olanı.

koku alma duyusu

New York University Langone Tıp Merkezi, yaptıkları araştırmanın, yaşlanma veya hastalık sonucu koku alma duyusunu yitirmiş kişiler için umut verici olabileceğini belirtiyor.

Alzheimer ve Parkinson's hastalıklarında, şizofreni vakalarında ve normal yaşlanma sonucunda, insanda koku alma duyusu zayıflıyor.

Koku alma duyusunun tam olarak niçin azaldığı henüz bilinmiyor. Ancak Langone Top Merkezi, yapılan araştırmada, farenin beyninde, piriform korteks adlı ufak noktada sorun saptadıklarını belirttiler.
Teşhis ve ödüllendirme

Araştırmacılar, 30 fareyi, kenarlarında bir burun girebilecek büyüklükte delikler bulunan kutulara yerleştirdi ve farelere ortadaki delikten kısa sürelerle çeşitli kokular püskürttü.

Deneyde üç değişik koku kullanıldı. Birinci koku için, meyva, yağ ve temizlik malzemelerinden 10 kimyasal madde karıştırıldı. İkinci koku için de aynı karışım kullanıldı ama bir kimyasal madde başka bir maddeyle değiştirildi. Üçüncü kokudaysa kiyasal maddelerden biri çıkarıldı.

Fareler bir kokuyu tanıdıklarında kutunun solundaki delikten verilen suyla ödüllendirildi; diğer kokuyu tanıdıklarındaysa kutunun sağından verilen suyla ödüllendirildi.

Deney sırasında fareler, kimyasal maddenin değiştirildiği karışımdaki kokuları arasındaki farkı kolaylıkla farkettiler. Ama sadece bileşenlerden biri çıkarılmışsa, aradaki farkı anlayamadılar.

Araştırmacılar fareleri narkozla bayılttılar ve beyinlerine elektrotlar yerleştirdiler. Olfaktör bölümde her koku farklı bir elektrik faaliyeti yarattı.

Ancak piriform kortekste, farelerin ayrıştırdıkları kokular belirgin faaliyet kalıpları oluşturdu. Ayrımına varmadıkları kokuların yarattığı faaliyetlerse birbirinin aynısıydı.

Araştırmacılar daha sonra yeni bir grup fareyi, ilk gruptakilerin ayırt edemedikleri kokuların birbirinden farkını tanıyacak şekilde, içmeleri için doğru delikten su vererek eğittiler.

Bunun sonucunda farelerin piriform korteksinde ortaya çıkan faaliyet tabloları da değişti.


Daha sonra üçüncü gruptaki fareler, ilk gruptakilerin rahatlıkla ayırt ettikleri kokuları dikkate almayacak şekilde; her çeşit koku püskürtülen delikten aynı zamanda su da verilerek eğitildi.

Bu deneyde farelerin koku alma duyularının köreldiği, ödüllendirilseler bile, son gruptaki farelerin bir kokunun diğerinden farkını anlayamadıkları görüldü.

Bu farelerin koku ayırt etme becerilerini kaybetmeleri, piriform kortekslerine de yansıdı ve her iki koku verildiğinde benzer elektrik kalıpları oluştuğu gözlendi.

Araştırmanın öncüsü Prof. Donald Wilson, "Beyinde, koku alma duyusunun kaybolduğu noktayı saptadık. Eğitilerek koku alma duyusunun geliştirileceğini ya da daha da kötüleştirileceğini ortaya koyduk. Bulgularımız, koku almadaki gerilemenin, duyularda gerçekten bir hasar olduğunu gösterebildiği gibi, bazı durumlarda, koku alma duyusunun kullanılmaması halinde, bu duyunun kaybolabileceği görülüyor."dedi.

8/18/2011

ata sözlerine girecek kadar ünlü şifalı bitki ada çayı hakkında

    8/18/2011 12:10:00 ÖÖ   Yorum yok

Ada çayı (Salvia), ballıbabagiller (Lamiaceae) familyasından Salvia cinsini oluşturan kokulu bitkilere verilen ad.


Tüylü ve beyazımsı bir renkte olan yapraklarının kurusu çay gibi haşlanarak içildiği gibi, et yemeklerine koku ve lezzet vermek için de kullanılır.

ada çayı hakkında
Özellikle karaciğer, ördek, kaz, tavuk ve av hayvanlannın kızartmalannda çok hoş bir koku ve tat verdiği için kullanılir. Avrupa ülkelerinin mutfaklannda kızarmış patateslerin, hamurlara koyulan yağların kokulandırılmasında, salamuralarda, etlerin dinlendirilmesinde çok kullanılır. Ayrıca haşlanarak yapılan çayı kadınların göğüslerini büyütmekte de yararlıdır.

Ada çayı 30-70 cm boyunda olan bitkinin menekşe renkli çiçekleri halka dizilişlidir. Karşılıklı olan beyaz keçeli yaprakları gümüş gibi parıldar ve acımtırak, ıtırlı bir koku yayarlar. Bahçe ada çayı, güneşli bir yerde yetiştirilmelidir. Don olayına karşı duyarlı olduğu için, kış boyunca çam dalları ile örtülmesi doğru olur. Bir başka tür olan çayır ada çayı (Salvia pratensis), çayırlarda, bayırlarda ve meralarda yetişir. Çevresine ıtırlı hoş bir koku yayan mavi–menekşe renkli çiçeklerin pırıltısı uzaklardan seçilebilir. Çayır ada çayı (Anadolu adaçayı) batı ve güney-batı Anadolu'da bol olarak yetişmektedir. Anadolu ada çayından "elma yağı" veya "acı elma yağı" denilen yağ da üretilmektedir. Bu tür adaçayı da kimyasal yapı ve tedavi etkisi bakımından tıbbi (bahçe) adaçayına benzemektedir.

Bitki yaprakları çiçeklenme öncesi, Mayıs-haziran aylarında toplanır.


 Etken maddelerinin doruğa ulaştığı öğlen saatlerinde toplanan yapraklar, gölgeli ve havadar bir yerde kurumaya bırakılır. İyice kuruduktan sonra ince kıyılarak, hava almayan kaplarda saklanır

Bu bitkinin çiçekleri, gargara ve adaçayı sirkesi yapmak için toplanır (bir avuç çiçek, doğal sirkenin içinde bir süre bekletilir) ve elde edilen sirke, uzunca bir süre hasta yatağından kalkamayan kişilere rahatlatıcı ve canlandırıcı anlamda sürülerek, masaj yapılır. Yapraklar daha çiçeklenme başlamadan, mayıs ve haziranda toplanır. Bitki kuru ve güneşli günler boyunca, eterli yağlar oluşturduktan sonra, yapraklar öğlen güneşinde toplanır ve gölgede kurutulur. Adaçayı, çok eski çağlarda da ünlü bir şifalı bitki olarak tanınırdı. 13. asırdan kalma bir dizede şöyle deniyor: 

“Eğer dikmişsen adaçayını bahçeye, ne gerek var ölmeye!"


Adaçayının eski çağlarda da ne büyük bir övgü ile anıldığını, çok eski bir şifalı bitki kitabı şöyle anlatıyor: "Kutsal Meryemana, Bebek İsa ile Herodes’un gazabından kaçmak zorunda kaldığında, kendisini saklamaları için, çayırdaki tüm çiçeklerden yardım istemiş, ama hiçbir çiçek ona yanıt vermemiş. İşte o zaman adaçayı eğilmiş ve Meryemana sığınacak bir yer bulmuş. Onun sık ve koruyucu yapraklarının arasına girerek Herodes’un askerlerinden saklanmış ve askerler onu görmeden geçip gitmişler. Tehlike geçiştirildikten sonra, saklandığı yerden çıkan Meryemana, tatlı sesiyle adaçayına şöyle demiş: Bu andan sonra sonsuza dek insanların en çok sevdiği çiçek sen olacaksın. Seni, insanları tüm hastalıklardan koruyacak kadar güçlü kılıyorum. Bana yaptığın gibi, onları da ölümden kurtar!” İşte o zamandan beri adaçayı, insanları iyileştirmek ve onlara yardım etmek için her yıl yeniden çiçekleniyor.

6/12/2011

enfeksiyon tespit edebilen akıllı ped bir türk firması tarafından üretildi

    6/12/2011 02:26:00 ÖS   Yorum yok
akıllı ped üretildi

Firmanın Genel Müdürü Özlem Erkorol, yaptığı açıklamada, içinde hiç bir kimyasal madde olmayan yıkanabilir bebek bezinden sonra markalarını geliştirebilmek ve ürün kalitesini artırmak için bir kumaş geliştirdiklerini, yıkanabilir kadın pedi ve hasta bezi yaptıklarını belirtti.


Hasta bezlerinin şu anda kullanım testlerini yaptıklarını, SGK'nın onayladığını, Sağlık Bakanlığı'ndan son onayı beklediklerini ifade eden Erkorol, “Onay çıkarsa bu hasta bezleri reçeteye girecek. Hastalar bunu eczaneden alabilecek, biz de seri üretime geçeceğiz” dedi.

Hasta bezi ile birlikte ürünü tıbbi açıdan nasıl efektif hale getirebileceklerinin araştırmasını yaptıklarını söyleyen Erkorol, “Bunun araştırmasını yaparken, yurtdışı bağlantılarla biosensörleri buldum. Biosensörler bir takım verileri tanımlayabiliyor, idrardan, kandan tahlil yapabiliyor. Benzer çalışmalar dünyada var ama bunlar kullanıldıktan sonra bir daha geri dönüşümü olan şeyler değil. Biz ise bunun yıkanabilir ve tekrar kullanılabilir olanını geliştirdik. Bu geliştirdiğimiz ürünler yıkanabiliyor ve tekrar kullanılabiliyor” dedi.

Projenin, Avrupa Birliği 7. Çerçeve Programına uygun olduğunun tespit edildiğini ve maddi destek alabileceğinin belirtildiğini ifade eden Erkorol, bunun için rapor hazırladıklarını, kumaşın bebek bezinde, kadın ve hasta pedinde uygulanabildiğini anlattı.

Aynı zamanda antibakteriyel olan kumaş için Türk Patent Enstitüsü'nden patent de aldıklarını belirten Erkorol, şöyle devam etti: “Adını akıllı ped anlamına gelen 'Smart Ped' koyduk. İrlanda'dan bir KOBİ ile çalışma başlattık. Proje, AB 7. Çerçeve Programında teknik aşamayı 5 üzerinden 4,1 not alarak büyük bir başarıyla geçti. İkinci aşama olan AB'ye katkısı üzerinden de yüksek not aldı. Projenin yönetimi ile ilgili yaşadığımız tek sorun, AB tarafında benim proje koordinatörü olarak Türk olmamdan kaynaklanan hassasiyet var, paranın yüzde 50'sinin Türkiye'ye gelmesiyle ilgili... 3,5 milyon avroluk bir projede, belli kriterler getirildi. Proje yönetimi ile ilgili Avrupa'dan, İrlanda'nın dışında ikinci bir KOBİ daha bulmam gerektiği söylendi. Paranın dağılımını yüzde 50-50 değil de yüzde 50'den daha azının Türkiye'ye gelmesini istiyorlar.”

HASTASIN DOKTORA GİT


Kumaşın Ar-Ge çalışmalarını tamamladıktan sonra, biosensörlerin bozulmadan defalarca kullanılabilme kabiliyetini uygulamış olacaklarını söyleyen Erkorol, “Türkiye'den bana bu anlamda destek olacak, bu işe yatırım yapacak, bu işe gönül veren yatırımcı da varsa arıyorum” diye konuştu.

Özlem Erkorol, veri sağlayan mikroçipler olan biosensörlere yüklenecek veriler sayesinde enfeksiyonların tespit edilebileceğini, enfeksiyon varsa kumaşın renginin değişeceğini, bu pedlerle doğum kontrolü (hamilelik testi) yapılabilmesinin üzerinde de çalıştıklarını belirtti.

Erkorol, “Bebek bezlerinde enfeksiyon, kadın pedlerinde hem enfeksiyon hem de adet dönemlerinde kandaki verilerle rahim hastalıkları varsa bunların rahatsızlıklarıyla ilgili, hasta pedlerindeki kullanımında ise hastanın idrarındaki bir takım enfeksiyonlarla ilgili verileri gösterecek. Kumaştaki renk değişimi ile sana diyecek ki 'senin kanında, idrarında enfeksiyon var sen doktora git'... İlla kan tahlili yaptırmana gerek kalmayacak. Şu anda biosensörlerin yıkanabilir özelliğinin artırılması aşamasındayız” dedi.
hürriyet

5/28/2011

yaşam süresi türkiyede 50 yıl öncesine göre 50 yaş ortalamasından 73,8'e çıktı

    5/28/2011 10:01:00 ÖS   Yorum yok
yaş ortalaması

Antalya'nın Belek Turizm Merkezi'nde, Akademik Geriatri 2011 Kongresiyle ilgili basın toplantısı düzenlendi. 


Basın toplantısına, kongre başkanı Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Geriatri Ünitesi Başkanı Prof. Dr. Servet Arıoğlu, Kongre Eş Başkanı İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Geriatri Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Akif Karan, Kongre Genel Sekreteri Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Geriatri Ünitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mustafa Cankurtaran, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Geriatri Ünitesi'nden Doç. Dr. Meltem Halil katıldı.Prof. Arıoğlu, Türkiye'de son yapılan Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi'ne göre nüfusun 72 milyon 561 bin 312 olduğunu, bunun yüzde 7,01'nin 65 yaş ve üzerinde bulunduğunu söyledi. Yaşlı nüfusun yüzde 3,01'nin erkeklerden oluştuğunu vurgulayan Arıoğlu, ''Türkiye'de 2008 yılı Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre beklenen yaşam süresinin 73,8 yıla ulaştı. Bu süre 2003 yılında 70,9, 50 yıl önce 50, 30 yıl önce ise 60 yıl idi'' dedi.

En uzun yaşam süresi Nazilli'de


Türkiye'de beklenen yaşam süresinin en uzun olduğu bölgenin Aydın'ın Nazilli ilçesi olduğunu anlatan Arıoğlu, ''Nazilli'de 60 yaş üstü nüfus yüzde 23 olarak belirlenmiştir. Nüfusun yüzde 1,3'ü 90 yaş üstündedir'' dedi.
Arıoğlu, bu durumu Ege tipi beslenme, yöresel ve genetik etkilere bağladı. Arıoğlu, Türk toplumunun yaşlanmakta olduğunu, Türkiye'nin buna hazırlıklı olması gerektiğini ifade etti.
Prof. Dr. Akif Karan da sadece tıp mensuplarının değil, toplumun da yaşlılık konusunda eğitime ihtiyacı olduğuna işaret ederek, Türklerin yaşı ilerledikçe hastalıklarını yaşlılığa bağlayıp üzerinde durmadıklarını kaydetti.
Karan, yaşlıların her sağlık sorununda mutlaka doktora başvurulmasını önerdi. Yaşlıların doktorların önerdiği ilaçların dışında eş dost tavsiyesiyle ilaç ve bitkisel ürünleri kontrolsüzce kullandığına, ancak yaşlıların ilaçların yan etkilerinden ölüme varan sonuçlara ulaşacak kadar olumsuz etkilendiğine değinen Karan, yaşlıların doktor önerisi dışında ilaç almamaları gerektiğinin altını çizdi.
Karan, antibiyotik gibi bazı ilaçların yanlış kullanımının toplumun tümüne yan etkisi olduğunu da kaydetti. Prof. Karan, günümüzde yaşlıların çantalarında en az 2-3 ağrı kesici bulunduğuna işaret ederek, bu ilaçların bilinçsiz olarak kullanılması halinde böbrek ve kalp fonksiyonları üzerinde ciddi risk oluşturacağını belirtti.


"Evde profesyonel bakım"


Doç. Dr. Mustafa Cankurtaran ise yaşlıların ''Yaşlıyım'' demeden fiziksel açıdan hareket etmesi gerektiğini vurguladı. Kişinin bitkisel hayata bile girmesine neden olan şeker düşmesine dikkati çeken Cankurtaran, yaşlıların doktor kontrollerini ihmal etmemesi gerektiğini ifade etti.
Türkiye'de 65 yaş üstü 5 milyon vatandaş olduğunu, bunun çok yakında 10 milyona yükseleceğine değinen Cankurtaran, artık yaşlıların evde yaşamlarını sürdürmelerinin zorlaştığını, ancak Türkiye'de yaşlı bakımevi sayısının yetersiz kaldığını bildirdi.
Dünyanın yaşlı bakımevlerinde bakımda belli bir doygunluğa eriştiğini söyleyen Cankurtaran, gelişmiş ülkelerin şimdi evde profesyonel bakıma yöneldiğini kaydetti.
Türkiye'de günümüzde 25 yaşlı bakım şirketi olduğunu bildiren Cankurtaran, bunun sayısının artacağını düşündüğünü kaydetti.

Yaşlılarda beslenme bozukluğu ciddiye alınmalı
Doç. Dr. Meltem Halil ise yaşlanmada beslenme sorunları ve beslenme sorunu geliştiğinde yapılacak tedaviyi anlattı. Beslenme bozukluğunun çok önemsenmeyen, ancak çok sık karşılaşılan bir durum olduğunu belirten Halil, özelikle huzurevi ve yaşlı bakımevinde beslenme bozukluğunun yüzde 85'lere ulaştığını, beslenme bozukluğu olan hastalarda çeşitli komplikasyonlar geliştiğini söyledi.

Yaşlılığı da planlamak lazım

Basın toplantısının soru ve cevap bölümünde Doç. Dr. Cankurtaran insanların çocukları ve kariyerleri için planlama yaptıklarını, yaşlılıklarını nasıl geçireceklerini planlamadıklarını, oysa günümüzde bunun da çok gerekli olduğunu ifade etti.
Evde bakımı yapılan yaşlıların bez ve ilaç, tıbbi beslenme ürünlerinin geri ödemeleriyle ilgili SGK açısından sorunlar olduğunu bildiren Cankurtaran, bazı ilaç gruplarında yaşlıların ulaşmasını engelleyici maddeler bile bulunduğunu söyledi. Türkiye'de yaşlılığın konforlu geçmesi açısından çok eksikler olduğunu söyleyen Cankurtaran, ''Emekli maaşlarında iyileştirmenin hayata geçirilmesi, ekonomik düzenlemeler yapılması lazım'' dedi.
Prof. Dr. Arıoğlu, yaşlılar arasında intihar oranlarıyla ilgili bir soru üzerine, ''En riskli yaşlı grubu, izole, eskiden beri sosyal ilişkileri iyi olmayan, eşini yakın tarihte kaybetmiş yalnız yaşamak zorunda kalan erkekler. Onların intihara teşebbüsleri teşebbüste kalmıyor, ölümle sonuçlanıyor'' dedi.
Arıoğlu, yaşlı bireyin ağzından bir kez bile ölüm sözcüğü çıkması halinde hemen psikiyatrist desteğine başvurulması gerektiğini, aksi halde yakınlarının büyük vicdan azabı çekebileceğini kaydetti.

Demirel'in yaşı

Bir başka gazetecinin Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in yaşını gündeme getirmesini nasıl değerlendirdiklerini sorması üzerine Kongre Genel Sekreteri Cankurtaran, ''Yaş değil verimlilik kriter olmalı, 87 yaşında olması da Süleyman (Demirel) beyin fikrini beyan etmesine engel olmamalı'' diye konuştu.
cumhuriyet portal
© 2014 deva arayanlar . Designed by Bloggertheme9
Proudly Powered by Blogger .