-->
donör etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
donör etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

3/07/2012

ilk kez böbrek toplar damarından kalbe yama yaparak tarihe geçtiler

    3/07/2012 03:00:00 ÖS   Yorum yok

Akdeniz Üniversitesi Rektörlüğü'nde düzenlenen basın toplantısında konuşan Akdeniz Üniversitesi Hastanesi Kalp ve Damar Cerrahisi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ömer Bayezid, 



kalbe yama yaparak

Diyarbakır'dan gelen 25 yaşındaki Ahmet Alp'in ana toplar damarının tıkalı olduğunun tespit edildiğini, tedavisi süren Alp'e, 39 yaşındaki vericiden alınan kalp ve böbreğin aynı anda takıldığını, bu operasyonda ayrıca, böbrekle gelen damarın bir bölümü kullanılarak yeni kalbe yama yapıldığını bildirdi.

Bayezid, "Aynı vericiden alınan organlarla aynı seansta kalp ve böbrek nakli yapıldı. Hastanın kol ve boyundan gelen ana toplar damarı tıkalı olduğu için vericinin böbreği ile gelen böbrek toplar damarının bir kısmını kullanarak yeni taktığımız kalbe drenaj yolu yapıldı. Yani vericinin böbrek damarını kullanarak, kalbe yama yaptık. Yaptığımız araştırmada bu ameliyatın dünyada ilk kez uygulandığını gördük" dedi.



Hastanın sağlığına kavuştuğunu ifade eden Bayezid, Alp'in 3 gün sonra normal servise alınacağını kaydetti.


Bayezid, SGK tarafından karşılanmasıyla Akdeniz Üniversitesi'nin Kalp Damar Cerrahisi Bölümü'nde 3 haftada 8 hastaya 3. kuşak suni kalp cihazı takıldığını bildirdi. Kalp cihazının 200 bin lira olması nedeniyle daha önce 4 kişiye uygulayabildiklerine dikkati çeken Bayezid, SGK'nın kararıyla kalp nakli için bekleyen hastaların en az 3-4 yıl daha kazandıklarını belirtti.

3. kuşak cihazların, yoğun bakım tedavisiyle durumlarında iyileşme olmayan hastalara takıldığını kaydeden Bayezid, bunun kalp nakline kadar destek ya da kalıcı bir tedavi olarak uygulandığını vurguladı. Kalbin üst kısmına yerleştirilen 140 gram ağırlığındaki pompayla dakikada 7 litre kanın vücuda pompalandığını ifade eden Bayezid, bu hastaların 1 yılda hayatta kalma oranının yüzde 90 olduğunu söyledi. Bayezid, 1,5 kilo ağırlığındaki cihazın bel çantası büyüklüğünde olduğunu ve vücuda kısa bir kablo ile bağlı olması sayesinde enfeksiyon riskinin de az olduğunu kaydetti.

Türkiye'de 3 bini son dönem olmak üzere, 800 bin kalp yetmezliği hastası olduğunu ifade eden Bayezid, geçen yıl bekleme listesindeki 500 hastadan sadece 96'sına nakil yapılabildiğine dikkati çekti. Listede olup nakil olamayan hastaların yüzde 40'ının bir yıl içinde hayatlarını kaybettiklerini belirten Bayezid, suni kalp cihazıyla hastaların normal yaşama dönebildiklerini ifade etti. Bayezid, 1998 yılından bu yana 51 hastaya kalp nakli yaptıklarını ve 48 hastanın ise nakil beklediğini kaydetti.

Prof. Dr. Tuncer Karpuzoğlu Organ Nakli Enstitüsü Müdürü Doç. Dr. Ayhan Dinçkan da Ahmet Alp'in bir yıl önce annesinden böbrek nakli için başvurduğunu ancak yapılan tetkiklerde hastada kalp yetmezliği tespit ettiklerini anlattı.

Bu nedenle kalp ve böbrek nakli bekleyen hastaya, Sağlık Bakanlığı'nın kurduğu sistemle kombine nakil yapıldığını belirten Dinçkan, "Ameliyat esnasında bir damar gerekiyordu. Vericinin böbrek damarı uzun gelmişti ve bize fazlaydı. O kullanıldı" dedi.

Akdeniz Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. İsrafil Kurtcephe de suni kalpleri SGK'nın ödeme listesine almasıyla Türkiye'de kalp hastalarına yeni bir umut doğduğunu vurguladı.

3/04/2012

gazi üniversitesi dünyada bir ilki gerçekleştirecek saçlı yüz nakli yapacak

    3/04/2012 11:52:00 ÖS   Yorum yok

Sağlık Bakanlığı Doku Nakli Bilim Komisyonu Üyesi ve Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Plastik Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Anabilim Dalı öğretim üyesi Doç. Dr. Selahattin Özmen, Gazi Üniversitesi’nde yüz nakli bekleyen 3, bacak ve kol nakli bekleyen birer hasta bulunduğunu belirterek şunları söyledi:

saçlı yüz nakli


Yaş farkı en fazla 20 olmalı


“Nakil yapılacak bir hastamıza boynundan başlayarak enseye kadar dünyada hiç yapılmamış saçlı deri dahil, yani maske benzeri nakil yapmayı planlıyoruz. Bizim 17 yaşında yüz nakli bekleyen bir hastamız var. N.A.’nın yüzü ona aktarılabilirdi. Ancak hastayla donör arasındaki yaş farkı 23 olunca ‘bize uymuyor’ dedik, nakli Hacettepe yaptı. Yüz naklinde hasta ve donör arasındaki yaş farkının en fazla 20 olması ve kol bacak naklinde boy oranları arasındaki farkın yüzde 10’u geçmemesi, daha önce hazırladığımız yönergeye resmi olarak eklenecek.”


Rekabet olduğuna inanmıyorum


Doç. Dr. Selahattin Özmen: “‘Hacettepe ve Akdeniz arasında rekabet var’ sözlerine katılmıyorum. Ömer Bey sınıf arkadaşım. Serdar (Nasır), Ömer (Özkan) ile birlikte çalışmışkişiler. Biz çok yakın arkadaşlarız.”

10/21/2011

kene kabusuna türk bilim adamlarının geliştirdiği antiserum tedavisi umut oldu

    10/21/2011 09:40:00 ÖS   Yorum yok

Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi 2. Enfeksiyon Hastalıkları ve Mikrobiyoloji Kliniği Şefi Prof. Dr. Hürrem Bodur, KKKA hastalığının tedavisinde kullanılan serumla ilgili çalışma konusunda açıklamalarda bulundu.


antiserum tedavisi
KKKA tedavisinde kullanılmak üzere antiserum geliştirilmesine yönelik geçmişte Bulgaristan ve Rusya gibi ülkelerde çalışmalar yürütüldüğünü anlatan Bodur, yeterince antikor geliştiremedikleri için vücutlarında virüs çoğalan bu hastaların yaşamlarını kaybettiklerini söyledi.

Ülkedeki farklı üniversite ve hastanelerden enfeksiyon hastalıkları uzmanı ve veteriner hekimlerin yer aldığı, 2007'de etik kurul onayı alınarak başlatılan bu çalışmanın, Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesinde KKKA tedavisi gören 26 hasta üzerinde yürütüldüğünü ifade eden Bodur, şu bilgileri aktardı:

''Çalışma için ülkemizde görülen KKKA hastalarının tedavisinde alternatif bir yöntem kullanılabilir mi düşüncesiyle yola çıktık. Bu hastalara daha önce KKKA geçirip iyileşen 22 donörden alınan kanlarla üretilen antiserum verildi. Hastaların 11'inde ölüm riski yoktu, 15'inin ise durumu ağırdı. Yani kanlarındaki virüs yükü nedeniyle bu hastalardan yüzde 90'ının hayatını kaybetme riski yüksekti. Durumu ağır 15 hastadan 13'ünün yaşamını yitirmesi beklenirken, antiserumla uyguladığımız tedavi sonrası sadece 2 hastamızı kaybettik.''

Çalışmayı ''umut verici'' olarak niteleyen Bodur, ''(Nihai tedavi bulundu) demek için henüz erken. İncelediğimiz vaka sayımız azdı. Bu nedenle serum ile ilgili çalışmaların devam etmesi gerekiyor'' şeklinde konuştu.

Çalışmanın, Japonya'daki bir bilim dergisinde de yayımlandığını belirten Bodur, hastaların çok büyük bir bölümünde hafif seyreden KKKA'nın kendiliğinden iyileştiğini, yüzde 10 oranında ise ağır seyrettiğini bildirdi.

Hastanede yatarak tedaviye ihtiyaç duyanların bu gruptaki hastalar olduğunu kaydeden Bodur, ''Bu hastaları biz gayet iyi biliyoruz. Çalışmayı da bunlar üzerinde yürüttük. Çalışma sonuçları ilerde daha geniş bir hasta grubunda denenmek üzere değerlendirilecek'' bilgisini aktardı.

Türkiye'nin deneyimlerinden yararlanacak


Öte yandan, Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi (RSHM) Başkanlığı tarafından düzenlenen, Türk bilim adamlarının çalışmasının katılımcılarla paylaşıldığı, uluslararası katılımlı çalıştayda, KKKA hastalığı ile ilgili son gelişmeler ve yeni tedavi yöntemleri de masaya yatırıldı.

RSHM Başkanı Prof. Dr. Mustafa Ertek, yürütülen çalışmalar sayesinde Türkiye'deki KKKA vaka sayısının son yıllarda azaldığını belirtti.

Vaka sayısındaki artışın 3 yıl önce durduğunu, son zamanlarda da inişe geçtiğini belirten Ertek, çalıştayda Türkiye'nin deneyimlerinin diğer ülkelerle paylaşıldığını söyledi.
Yunanistan'daki Selanik Üniversitesinin öğretim üyesi Prof. Dr. Anna Papa Konitari, ülkesinde KKKA hastalığına rastlanmadığını, tek vakanın 2008 yılında görüldüğünü belirterek, ''Ancak KKKA salgını Avrupa'ya, Yunanistan, İtalya, Portekiz, İspanya gibi ülkelere de sıçrayabilir. Buna karşı önlem almak amacıyla Türkiye'nin deneyimlerinden yararlanmak istiyoruz. Zaten o yüzden bu toplantıdayız'' şeklinde konuştu.

7/06/2011

tip 1 diyabet hastasına pankreastan yapılan hücre nakli sayesinde insülin ihtiyacı kalmadı

    7/06/2011 06:32:00 ÖS   Yorum yok

Tip 1 diyabet hastası olan ve Edinburg merkezli hücre nakli programı çerçevesinde tedavi gören Kathleen Duncan, pankreastan yapılan adacık (islet) hücre nakli ardından, artık insülin almasına gerek kalmadığını belirtti.

Bu alanda öncü niteliğinde olan nakil programı 2009 yılında başlatıldı ve şimdiye dek iki hastaya üç adacık (islet) hücre nakli yağıldı.
Tip 1 diyabet hastaları, genelde kan şekerini kontrol altında tutma konusunda sorun yaşıyorlar ve kan şekeri düştüğü anda ( Hipoglisemi habersizliği) kendilerini kaybedebiliyorlar.
 insülin ihtiyacı kalmadı

Nakil işlemi, ölmüş bir donörün pankreasından alınan adacıkların (islet) karmaşık bir hazırlık aşamasından geçirilmesini öngörüyor.


Bu adacık hücreleri daha sonra Edinburg'daki nakil merkezinde diyabet hastalarına enjekte ediliyor ve böylece hastanın kendi kan şekerini üretmesi sağlanıyor.

30 Yılı aşkın bir süre önce Tip 1 diyabet hastası tanısı konan ve günde dört kez insülin enjeksiyonu yapmak zorunda olan Kathleen Duncan, yaşadıklarını anlatırken, "Bu tedaviden önce kan şekeri düzeyim hakkında hiçbir fikrim olmadığı ve ne zaman yığılıp kalabileceğini bilemediğimden kendimi tamamiyle çaresiz hissediyordum. Bu durum yalnız beni etkilemekle kalmadı, yıllarca hem kocam Chris, hem de oğlum David açısından kaygı yarattı. David, okuldan eve gelip de beni kendimi kaybetmiş halde bulacak diye çok korkuyordum; onun için de, insan içinde yığılıp kalırsam biri nasılsa hastaneye götürür diye, hep dışarda dolaşıyordum." diyor.

Nakil işleminden sonra yaşam koşullarının değiştiğini anlatan Duncan, "Hastalığım üzerinde ve günlük hayatımda artık daha fazla kontrol sahibiyim; normale yakın bir hayat sürebiliyorum." dedi.

İskoçya Ulusal Kan Nakli Hizmetleri'ni ziyaretinde, Duncan'la görüşen Sağlık Bakanı Nicola Sturgeon da, tedavi programından övgüyle sözetti ve daha fazla sayıda insana yardım edilebilmesi için, daha fazla donörlük başvurusunda bulunulması çağrısında bulundu. 

5/09/2011

kordon kanı ile tedavi kemik iliği naklinin yerini alacak

    5/09/2011 01:43:00 ÖS   Yorum yok
kemik iliği nakli

Antalya Belek'de düzenlenen IX. Türk Alman Jinekoloji Kongresi kapsamında yapılan basın toplantısında konuşan Türk Alman Jinekoloji Eğitim ve Araştırma Vakfı (TAJEV) Başkanı Prof. Dr. Cihat Ünlü, kordon kanından elde edilen kök hücre ile doku mühendisliği yöntemleri kullanılarak, ihtiyacı olan kişilere kas, kemik, kıkırdak dokuları, kalp kapakçığı, mesane gibi doku ve organ parçaları üretilebilir hale geldiğini dile getirdi.


Yeni doğan bebeklerin, anneden ayrıldıktan sonra kalan göbek bağı ve eş denilen plasenta içindeki kanın zengin bir kök hücre kaynağı olduğunu belirten Ünlü, göbek bağındaki (kordon kanı) kök hücreler ile şu an yaklaşık olarak 80 kadar hastalığın tedavi edilebildiğini anlattı. Ünlü, kordon kanının yüzde 97'sinin hala atıldığını ve bu nedenle de hastaların tedavi şanslarını yitirebildiğini ifade etti.

Kök hücrelerin bulunabilirliğini arttırmak ve tüm topluma ulaştırmak için, kordon kanını toplamak ve çiftleri kordon kanı bankacılığı hakkında yeterli bilgilendirmek için çaba harcanması gerektiğini dile getiren Ünlü, bu hücrelerin kanser, bağışıklık sistemi ve genetik ile ilgili birçok hastalığın tedavisinde kullanıldığını söyledi. Ünlü, kordon kanı kök hücrelerin kolay bulunabilmesi için önerilen yöntemin, doğumdan sonra alınacak göbek bağı kanlarının özel veya kamuya ait kordon kanı bankalarında toplanması şeklinde olduğunu ifade ederek, daha sonra ihtiyaç duyan kişilerin bu bankalara başvurarak kendisine en uygun kanı bulabileceğini anlattı.


Kemik iliği naklinin yerini aldı


Daha çok "doğumdan sonra saptanan hastalıklarda kullanılan kordon kanının, artık kemik iliği naklinin yerini aldığını", kolay alınması ve ulusal bankalarının oluşması ile de kolay ulaşılabilir hale geldiğini anlatan Ünlü, şunları söyledi:

"Günümüzde anne babası bir hastalık için taşıyıcı olan ve bu nedenle anne karnında yapılan tetkiklerde hasta olduğu saptanan bebeklerin daha doğmadan kök hücre ile tedavisi gündeme gelmiştir. Bazı bağışıklık sistemi bozukluklarının, bebeğin anne karnında iken tedavi edilmesi bu alanda yeni ufuklar açmıştır. Genetik hastalığı olan çocuklara normal genetik yapıya sahip kök hücrelerin verilmesi eksik veya bozuk olan genlerin işlevlerinin bir kısmını sağlayarak hastalığın iyileştirilmesine veya daha hafif şiddette yaşanmasına olanak sağlayabilir.

Yine hasta çocuğun daha anne karnında iken alınan kanı, dış dünyada işlenerek bozuk veya eksik olan genlerin yerine yenisinin eklenmesi, kök hücrelerin farklı organ ve doku yapılarına dönüşmesi için uygun komutlar verilerek oluşturulmuş bu kök hücrelerin yine hasta çocuğa daha anne karnında geri verilmesi planlanmaktadır. Bu yöntem ile hem doku uyumu sayesinde kök hücrelerin hasta çocuk tarafından kabulü kolaylaşacak hem de organların daha oluşum aşamasında tedavisi sağlanacaktır.

Yine hasta çocuktan gebelik devam ederken alınan kök hücreleriyle oluşturulacak dokular ve organlar ile çocuk doğduktan hemen sonra yapılacak ameliyatlarla hasta dokuların değiştirilebilmesi mümkün olacaktır. Bu durum hastaların kendilerine uygun organ arama ihtiyacını ortadan kaldırmakta ve erken tedavi ile vücuttaki diğer organlarda oluşacak hasarın önüne geçilebilmektedir."


Ulusal kordon kanı bankası oluşmalı


Prof. Dr. Ünlü, kordon kanının çok kıymetli olduğunu hatırlatarak, "TAJEV olarak diyoruz ki, devlete ait bir kordon kanı bankası olsun. Ve hastalığı olanlarda kullanılabilsin. İşte kordon kanı bankacılığında olması gereken nokta budur. Bunun bir ticari araç olarak değil, Ulusal Kordon Kanı Bankası oluşmalı" dedi.

Türk Alman Jinekoloji Vakfı Genel Sekreteri Doç. Dr. Kubilay Ertan da, doğum sonrası çöpte toplanan plasentanın çok değerli olduğunu, Almanya'da da kordon kanı bankası ile ilgili çalışmaların devam ettiğini belirtti. Doç. Dr. Ertan ayrıca Almanya'da 43 robotik merkez bulunduğunu, pek çok hastanede robotik cerrahi kullanma yaklaşımı olmadığını söyledi. TAJEV Üyesi Operatör Dr. Şenol Kalyoncu ise Sağlık Bakanlığı'nın kordon kanı bankası ile ilgili ciddi bir çalışması bulunduğunu, proje aşamasında olan çalışmaya göre, doğan her bebeğin kordon kanının ailenin izni ile alınacağını bildirdi.


Anne karnında kök hücre tedavisi

Basın toplantısında söz alan Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları Doğum Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Eray Çalışkan ise anne karnında kök hücre tedavisi ile ilgili çalışmaların devam ettiğini söyledi. Doç. Dr. Çalışkan, anne karnında kök hücre naklinin mümkün olduğunu da belirterek, "Kordon kanından kök hücre verilebilir. Deneme aşamasında olan bazı hastalıklar var. Anne karnında lösemi, Down sendromlu çocuklar var. Doğmadan önce daha erken müdahale edilmesi önemli" diye konuştu.
cumhuriyet portal

12/16/2010

kök hücre nakli sayesinde aids ve kanserden tamamiyle kurtuldu

    12/16/2010 08:07:00 ÖS   Yorum yok
aids ve kanserden kurtuldu

Almanya’da lösemi tedavisi gören ve aynı zamanda HIV taşıyan bir Amerikalı bir donörden yapılan kök hücre nakli sonrası her iki ölümcül hastalıktan da kurtuldu. Şaşırtan bu sonuca, donörün kan uyumunun iyi olmasının yanı sıra HIV’e doğal direnç kazandıran gen mutasyonuna sahip olmasının yol açtığı belirtildi.


AMERİKALI Timothy Ray Brown, 1995 yılında HIV (Human Immunodeficiency Virus) kaptı. 2006 yılında da kan kanserine yakalandı. 44 yaşındaki Brown’a kök hücre tedavisi uygulandı ve tedavi sonucunda Brown’da AIDS’e yol açan HIV’den eser kalmadı. Alman doktorların bu konudaki açıklaması haftalık online tıp dergisi Journal Blood’da yayımlandı.
© 2014 deva arayanlar . Designed by Bloggertheme9
Proudly Powered by Blogger .