-->
antioksidan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
antioksidan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

1/19/2012

deli iğde ülsere gün kurusu katarakta karanfil bitkisi 100'den fazla hastalığa iyi geliyor

    1/19/2012 08:31:00 ÖS   Yorum yok

Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Halis Süleyman, mide asidini baskılamadan, artırmadan ya da azaltmadan, midenin doğal fonksiyonlarını etkilemeden, değiştirmeden mide ülserini tedavi eden ilaçlar üzerine önemli çalışmalarının bulunduğunu belirterek, 1997 yılından beri yabani deli iğde meyvesinin ülsere ve diğer bazı rahatsızlıklara olan iyileştirici etkileri üzerine çalışmalar yaptığını söyledi.

mide ülserini tedavi

Bu konuda yazdığı ilk makalenin uluslararası bilimsel dergi Phytotherapy Research'de, 2001 yılında yayımlandığını ifade eden Süleyman, ardından farklı uluslararası dergilerde de yabani deli iğde meyvesinin farklı organlara olan etkileriyle ilgili bazı makalelerinin yayımlandığını kaydetti.

Prof. Dr. Süleyman, yabani deli iğde meyvesinin karaciğer hasarını önlediğine dair bir çalışmasının da 2010 yılında Pharmaceutıcal Biology dergisinde yayımlandığını bildirdi.
Yabani deli iğde meyvelerinden ekstre elde ettiğini belirten Süleyman, şöyle devam etti:
''Yabani deli iğde meyvelerinden elde edilen ekstre mide asidini baskılamadan, artırmadan ya da azaltmadan sadece mide ülserlerini iyileştiriyor. Buna ilaç demem yanlış olur. Bu bir ekstre. Hayvanlar üzerinde denedik. Yüzde 100 ülseri iyileştirici etkisini gördük. Mide asidini baskılamadan, artırmadan ya da azaltmadan sadece mide ülserlerini iyileştiriyor.''

Gün kurusu kayısısı


İnönü Üniversitesi Göz Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Selim Doğanay'ın danışmanlığında bilimsel çalışmasını yürüten göz hastalıkları uzmanı Cem Düz, yaptığı açıklamada, kataraktın önlenmesinde antioksidanların ve kullanılan gıdaların önemli rolü bulunduğunu, bu nedenle de çalışmalarında kayısının katarakt üzerinde etkisinin olup olmadığını incelediklerini belirtti.

katarakt oluşumu

Kayısıda birçok vitamin ve antioksidan düzeyine sahip bileşen bulunduğuna işaret eden Düz, yaptıkları çalışmayla kayısının ilk kez göz üzerindeki etkisinin araştırıldığını vurguladı.
Deney hayvanları sıçanlarla 20'şerli gruplar halinde çalıştıklarını ve bunları 3 gruba ayırdıklarını anlatan Düz, deney hayvanlarının ilk gruba normal yem verildiğini, diğer iki gruba doğumlarının onuncu gününden itibaren katarakt yapıcı bir ilaç uygulandığını belirtti.
İlaç verilen iki grup deney hayvanından bir grubun sürekli olarak içeriğinde organik gün kurusu kayısının bulunduğu yemle beslendiklerini kaydeden Düz, ''Çalışmanın ikinci ayında kayısı yemiyle beslenen grubun ilaç enjekte edilen ikinci gruba göre katarakt oluşumunun çok çok az olduğunu ve sıçan kanı ve lenslerindeki antioksidan düzeylerinin diğer gruplara nazaran daha yüksek olduğunu tespit ettik'' diye konuştu.

Araştırmanın danışmanı İnönü Üniversitesi Göz Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Selim Doğanay da gözdeki lensin saydamlığını yitirmesiyle oluşan katarakt hastalığının dünyada göz konusunda en fazla yapılan cerrahi işlemlerin başında geldiğini dile getirdi.

Doğanay, çalışmanın kayısının göze olan etkisini gösteren dünyadaki ve Türkiye'deki ilk çalışma olduğunu, bilimsel çalışmanın sonuçlarının Türk Oftolomoloji Derneği'nin Ulusal Kongresi'nde sunduklarını ve çok olumlu tepkiler aldıklarını, Nisan ayında da Amerikan Katarakt Cemiyeti'nin toplantısında da tebliğ olarak sunacaklarını kaydetti.

Karanfil her derde deva


İbrahim Çeçen Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. İlhami Gülçin tarafından yapılan bir araştırmada, karanfilin birçok hastalığa iyi geldiği tespit edildi ve bu araştırma dünyadaki birçok bilimsel dergide yer aldı.

karanfil yağı üzerine

Atatürk Üniversitesi Fen Fakültesi Kimya Bölümü Öğretim Üyesi de Prof. Dr. Gülçin, yaptığı açıklamada, karanfil bitkisinin asıl vatanının Hindistan olduğunu belirterek, dünyadaki üretiminin yüzde 80'inin Tanzanya'da yapıldığını anımsattı.

Türkiye'de karanfilin yaygın olarak kullanıldığını vurgulayan Gülçin, 100'den fazla hastalığın sebebi olan serbest radikallerin antioksidanlar tarafından giderildiğini belirterek, karanfilin su ekstresini kullanarak, bu konuda bilimsel bir araştırma yaptıklarını vurguladı.
Çalışmada, önemli sonuçlar elde ettiklerinin altını çizen Gülçin, ''Gerçekten çok ilginç sonuçlar elde ettik. Çünkü kullandığımız karanfilin su ekstresinin, standart antioksidan bileşkeleriyle kıyasladığımızda önemli bulgular tespit ettik'' dedi.

Karanfilin su ekstresinden sonra, karanfil yağı üzerine de bir araştırma yaptıklarını ifade eden Gülçin, ''Günde 3-5 bardak karanfil çayını içmek, stres, sıkıntı, yorgunluk gibi psikolojik sıkıntılardan korur. Özellikle enfeksiyonlara karşı çok etkili. Karanfil birçok hastalığın temel sebebi olan alzheimer, parkinson, diyabet gibi hastalığın nedeni olan olan serbest radikalleri gideriyor. Kısacası, enfeksiyon ve kronik hastalıklarına karşı karanfil tomurcuklarının çok güzel bir şekilde kullanılabileceğini biz bilimsel olarak ispatladık'' şeklinde konuştu.

Karanfili çok fazla tüketmenin zararlı olabileceğine dikkati çeken Gülçin ''Karanfil üzerine yaptığım çalışmalarım, dünyada bu konudaki en saygın dergilerde yayımlandı. 2004 yılında ''Food Chemistry''de, 2010 yılında ''Arabian Journal Of Chemistry''de, 2011 yılında ise ''Journal of Medicinal Food'' dergisinde bilimsel araştırmalarım yayımlandı. Food Chemistry'deki makalem yüzün üzerinde atıf aldı. Dünyadaki birçok bilim adamının aldığı atıftan daha fazla atıf aldı makalem'' diye konuştu.

11/27/2011

romatizma ve deri kızarıklılarında kullanılan akdeniz defnesi

    11/27/2011 03:04:00 ÖS   Yorum yok

Akdeniz defnesi, (Laurus nobilis), defnegillerden, her mevsim yeşil kalabilen, güzel kokulu ve yapraklarının kullanım alanı oldukça geniş olan bir çalı veya ağaç türü.


akdeniz defnesi

Yemeklere lezzet kattığı gibi alternatif tıpta da birçok yararı vardır. Ayrıca Türkiye'nin tarım ihracatında önemli bir paya sahiptir.

Akdeniz'e özgü bir bitki olan defne, genelde 2-6 m boyunda bir çalı veya ağaçtır, ama boyu 10 metreyi bulabilir. Gövdesinin alt kısmı gri, üst kısmı yeşildir. Yaprakları 6–12 cm uzunlukta ve 2–4 cm genişliktedir. Yapraklar kokuludur, şekilleri mızrak ucu gibi, kenarları dalgalı, üst yüzleri koyu yeşil, alt yüzleri açık yeşıldir. Çiçekleri 1 cm çapında olup açık sarı veya yeşildir, sapın aynı noktasından 4-5 tanesi birden çıkarak birer öbek oluşturular. Bu çiçek öbekleri yaprağın yanında çift olarak açarlar. Ağaçlar erkek ve dişi olarak ayrılırlar. Meyvesi yaklaşık 1 cm çapında, içinde tek bir tohum barındıran siyah bir yemiştir. En büyük düşmanı yaprak bitidir.

Defneden elde edilen defne yaprağı, yemeklerde tat vermek için kullanılmaktadır. Avrupa'da genelde önce kurutulur ve salça yapılırken beraberce pişirilir.

cilt nemlendirici olarak

Akdeniz defnesi, süs bitkisi olarak, özellikle süs bahçelerinde Akdeniz iklimi ve okyanus iklimi olan bölgelerde yetiştirilir. Dona çok duyarlı olduğu için daha soğuk yerlerde ise ev bitkisi olarak yetiştirilmektedir. Defne bitkisinin kaynağı Doğu Akdeniz bölgesi olup oradan ılıman iklimli başka yörelere yayılmıştır.

Defne yağı defne meyvelerini sıkarak elde edilen, 30 °C'de eriyen bir yağdır. %95 yağ asitlerinden ve %5 esansiyel yağlardan oluşur. Yağ, en çok sabun üretiminde kullanılıp, bunun yanı sıra kozmetik sanayisinde cilt nemlendirici olarak kullanılır.

Şifalı ot olarak romatizma, deri kızarıklıkları ve kulak ağrıları için kullanılır.


Tıbbi literatürde defne yaprağının antioksidan, analjezik (ağrı kesici), antienflamatuar ve antikonvulsant (antiepileptik) yararlarının olduğu belirtilmektedir.

Defne yaprağınin yıllık üretimi yılda 8 bin tondur, bunun yaklaşık %80'ı Türkiye'den kaynaklanır bu üretimden 8 milyon dolar gelir elde edilmektedir.

Defne yaprağı %1-3 esans yağlarından oluşur. Bu lipitler 1,8-cineole ve pinen, Terpen, Sesquiterpen, Metileugenol ve daha ufak miktarlarda α- ve β-Pinen, Phellandren, Linalool, Geraniol ve Terpineol. Defne yaprağının tat ve aroması büyük ölçüde eugenol adlı esansiyel yağdan kaynaklanır.

11/25/2011

kanserden korunabilmek için kilosu 50 bin euroluk sebzeler

    11/25/2011 08:16:00 ÖS   Yorum yok

Bitkiler, hastalıklara karşı bazı koruyucu maddeler içerir. Bu değerli maddelerin başında flavonoid adı verilen bileşikler geliyor. 


Flavonoidlerin en önemli kaynağı da günlük hayatta sıkça tükettiğimiz başta çay olmak üzere baharatlar, çeşitli sebze ve meyveler. Flavonoidler özellikle değerli antioksidan özellikler barındırır. Bu da vücutta birçok hastalığın sorumlusu olan tehlikeli radikalleri yakalayarak etkisiz hale getirmeleri anlamına gelir.

50 bin euroluk sebzeler
Flavonoidlerin kalp-damar rahatsızlıklarından kansere kadar birçok hastalığa karşı koruyucu etkisi var. Flavonoidlerin potansiyelinin ne kadar büyük olduğu bugüne kadar kantılanabilmiş değildi. Bonn Üniversitesi ve Jülich araştırma merkezinde bu etkiyi ortaya çıkarmak için son derece pahalı sebzeler yetiştiriliyor.

Maydonoz, ıspanak, nane gibi yüksek miktarda flavonoid içeren bitkilere karbondioksit gazı veriliyor. 

Bu gaz bitkilerin büyümesi için gerekli. Ancak bilim insanları deneyleri sırasında atmosfere zararlı karbonlar içeren bildiğimiz karbon-12’yi değil, nadir olarak bulunan karbon-13 ağır izotopunu kullanıyorlar. Jülich Araştırma Merkezi’nin biyoloji uzmanı Profesör Ingar Janzik, “Bu ağır izotop doğada da mevcut ancak normal karbondioksit içindeki payı yüzde biri geçmiyor“ diyor. Bu yüzden de oldukça pahalı. 4 bin litre karbon-13 ağır izotopu yaklaşık 100 bin euro ediyor.

Flavonoidler kansere karşı koruyor mu?


Bu pahalı araştırmanının nedenine gelince; Bonn Üniversitesi Beslenme ve Gıda Bilimleri bölümünden Maike Gleichenhagen bu karbondan flavonoid elde ettiklerini açıklıyor. Yani bitkilere karbon-12 izotopu yerine daha nadir bulunan karbon-13 verildiğinde, flavonoidler daha da belirgin hale geliyor. Araştırma için belirginleştirilmiş flavonoidler bitkilerden ayrıştırılıp gıda maddeleriyle karıştırılıyor. Daha sonra teste katılan denekler bu gıdaları tüketecek. Bonn Üniversitesi’nden Benno Zimmermann, kan tahlilleri sonucunda örneğin flavonoidlerin vücutta nereye yerleştiklerini kolayca belirleyebilmeyi umuyor. Testlere 2012 yılı başında başlanacak. İlk sonuçlar ise büyük ihtimalle 2012 ortasında alınacak.

Uzmanlar henüz işin başında olduklarını hatırlatıyor. İlk sonuçların alınmasından sonra flavonoidlerin kalp-damar rahatsızlıkları ya da kansere karşı korunmada nasıl bir etkisi olduğu ve bu maddenin insan sağlığının korunması için nasıl kullanılabileceği ortaya çıkacak.

© Deutsche Welle Türkçe

Judith Hartl / Ufuk Çakır

Editör: Ahmet Günaltay

7/04/2011

patatesi kızartmak yerine fırında veya haşlama yaparak tüketmek daha sağlıklı

    7/04/2011 09:50:00 ÖS   Yorum yok

Alabama'daki Tuskegee Üniversitesinde görev yapan beslenme ve tatlı patates uzmanı Adelia Bovell-Benjamin, yiyeceklerin kilo almaya etkisinin hazırlanma şekilleriyle de ilgili olduğuna dikkat çekerek, insanların tatlı patatesi kızartmak yerine fırında pişirmeyi ya da haşlamayı tercih ettiği için de daha sağlıklı olduğunu belirtiyor.



Tatlı patates antioksidanlarla dolu

Aynı şekilde pişirildiklerinde renkli yiyeceklerin avantajlı olduğunu söyleyen Bovell-Benjamin, tatlı patatesin antioksidanlarla dolu olduğunu vurgulayarak, tatlı patatesin beta karoten, C vitamini, E vitamini, antioksidan özelliğe sahip antosiyanin ve tatlı patateste depolanan bir protein olan sporamin içerdiğine dikkat çekiyor.
fırında veya haşlama
"Antioksidan, kalp hastalığı ve kanser riskini azaltıyor"

Los Angeles Times'ın yansıttığı haberde, araştırmaların antioksidan yönünden zengin olan besinleri tüketmenin kalp hastalığı ve kanser gibi kronik hastalıkların gelişmesi riskini düşürebildiğine işaret ettiği belirtiliyor.


"Tatlı patates daha uzun süre tok hissetmenizi sağlar"


Aynı zamanda, tatlı patatesin kan şekerinin hızlı bir şekilde yükselmesine neden olan glisemik indeks oranının beyaz patatesten daha az olduğu belirtilerek, düşük glisemik indeksli besinlerin kan şekerinin hızlı bir şekilde yükselmesine neden olmadığı için pankreası fazla çalıştırmadığı ifade ediliyor.


"Kızartılmış patates felç riskini de yükseltiyor"


Bonnie Liebman adındaki bir beslenme uzmanı da, benzer şekilde kızartılmış patatesin alınan kalori ve tuz miktarını yükselttiğini ifade ederek, yüksek oranda tuz tüketiminin yüksek kan basıncı, kardiyovasküler hastalıklar ve felç riskini arttırdığını vurguluyor.

"Patatesin beyazı da tatlısı da aynı besin değerine sahip"

Haberde, ancak bir karşılaştırılma yapıldığında iki patates türünün de benzer olduğu vurgulanarak, bir porsiyon (100 gram) beyaz patateste, 92 kalori, 21 gram karbonhidrat, 2.3 gram diyet lifi, 2.3 gram protein ve günlük önerilen C vitaminin yüzde 17'sinin olduğu ve tatlı patatesteki miktarların da benzerliğine dikkat çekiliyor.

Bir porsiyon tatlı patateste de, 90 kalori, 21 gram karbonhidrat, 3 gram diyet lifi, 2 gram protein ve günlük önerilen C vitaminin yüzde 35'sinin olduğu ifade ediliyor.

4/28/2011

altın çileğin zayıflamaya yardımcı olduğu iddiası sadece yanıltmadır açıklaması

    4/28/2011 11:09:00 ÖS   Yorum yok
takviye edici gıdalar

Türk Eczacıları Birliği (TEB), zayıflamada etkili olduğu söylenen "altın çilek" meyvesinin tanıtımını yapanlara tepki gösterdi.


TEB, zayıflamak isteyenleri "Altın çileği mucizevi ve zayıflamaya yardımcı bir ürün olarak lanse eden kişiler, yalnızca yanıltmaktadır" diye uyardı.

TEB son günlerde özellikle zayıflamada etkili olduğu yönünde tanıtımı yapılan "altın çilek" meyvesinin bu tür bir etkisi ile ilgili yeterli düzeyde çalışma yapılmadığını açıklayarak, "Altın çileği mucizevi ve zayıflamaya yardımcı bir ürün olarak lanse eden kişiler, hepimizi yalnızca yanıltmaktadır" dedi.

"Tüm Toplumun Kandırıldığı Bir Alana Dönüşmüş..."
TEB, son dönemde oldukça popüler hale gelen "sağlıklı yaşam" sloganının "sağlık" kadar "sağlıksızlığı" da beraberinde getirdiğini belirtti. Bunun en önemli nedeninin, gelişmiş kitle iletişim araçları ile toplumun belirli ürünler konusunda yanlış bilgilendirilmesinden kaynaklandığını vurgulayan TEB, "Özellikle bitkisel ürünler ya da takviye edici gıdalar, tüm toplumun göz göre göre kandırıldığı bir alana dönüşmüş durumdadır" dedi.

TEB açıklamasına şöyle devam etti:

"Mucizevi meyve olarak lanse edilen ve neredeyse tüm sağlık sorunlarına deva olduğu iddia edilen söz konusu ürün ile tüm toplum açık bir biçimde, hem de medya kanalı ile kandırılmaktadır.

Öncelikle söz konusu meyve ile ilgili yeterli düzeyde bilimsel çalışma yapılmış değildir.


"Altın Çileğin En Belirgin Özelliği Antioksidan Etkisidir"
Mevcut çalışmalar ışığında, TEB Eczacılık Akademisi üyelerimizden Yeditepe Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Erdem Yeşilada'nın verdiği bilgiye göre; altın çileğin en belirgin ve üzerinde durulan özelliği antioksidan etkisidir.

Bu etkisi meyvelerin sarı rengini veren karotenoit bileşenleri ve fenolik içeriği ile ilişkilidir. Ancak antioksidan etkisinin bekleme sırasında (kurutma dahil) C vitamini ve fenolik bileşenlerin parçalanması ile kayba uğradığı bildirilmektedir.

Meyvelerin halk arasında ileri sürülen karaciğer işlevleri, görme sorunları ve yüksek kolesterolü düşürücü etkileri antioksidan özelliği ile ilişkilendirilebilir. Nitekim deneysel çalışmalarda sıçanlarda deneysel karaciğer harabiyetini (karbon tetraklorür ve asetaminofen nedenli karaciğer toksisitesi) önleyici etkisi bulunduğu gösterilmiştir. Diyabetik sıçanlarda üzerinde yürütülen bir yeni çalışmada ise 15 gün süre ile uygulandığında kan şekerini yüzde 30 oranında düşürdüğü bildirilmektedir."

"Günde 5 Taze Meyve Yenmesi..."

Günde 5 taze meyve yenmesi halinde yemek sonrası yükselen kan şekerinin kontrolünü sağlayabileceğini öneren TEB, "Meyve suyunun görüşü artırdığına ilişkin iddialar tavşan gözü ve fibroblast primer kültürlerinde yapılan deneyler ile desteklenmektedir. Son dönemde yapılan deneysel çalışmalarda akciğer kanseri, karaciğer kanseri hücreleri (in vitro) üzerinde baskılayıcı etkisi bildirilmektedir. Ancak bağırsak kurtları üzerinde bir etki gözlenmemiştir" dedi.

Açıklamada şu konulara dikkat çekildi:

"Zayıflattığına Dair Hiçbir Bilimsel Kanıt Bulunmamaktadır"
"Buna karşın söz konusu meyvenin zayıflama konusunda herhangi bir kimyasal ya da mekanik etkisi olduğuna dair hiçbir bilimsel kanıt bulunmamaktadır. Dolayısıyla, altın çileği mucizevi ve zayıflamaya yardımcı bir ürün olarak lanse eden kişiler, hepimizi yalnızca yanıltmaktadır."

Açıklamada, altın çileğe mevcut yasal mevzuat çerçevesinde Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı tarafından, takviye edici gıda olarak üretim izni verilmediğinin anlaşıldığı ifade edilerek, "Dolayısıyla, altın çilek meyvesini içeren tüm ürünler sahtedir ya da iddia ettiği etkiyi gösterme konusunda hiçbir güvenilir yanı yoktur" ifadesine de yer verildi.

"İlacın Tek Gerçek Uzmanı Eczacıdır"
İster bitkisel ister kimyasal kökenli olsun ilacın tek gerçek uzmanının eczacı olduğu vurgulanan açıklamada, bugüne kadar masum gibi gösterilmeye çalışılan bitkisel ürünlere ilişkin ciddi tehlike konusunda farkındalık yaratmaya çalıştıklarına dikkat çekildi.

Açıklamada ayrıca, "Bizler, fizyolojik ya da psikolojik sistemin düzenlenmesinde etkide bulunan ürünlerin tamamının yalnızca Sağlık Bakanlığı onayı ile halka ulaştırılması gerektiğine inanıyoruz. Unutmayınız ki sağlık oyuna gelmez" denildi.
trt türk

3/28/2011

kabuklu yemişler arasında insan vücuduna en faydalı yemiş ceviz

    3/28/2011 08:03:00 ÖS   Yorum yok
faydalı yemiş ceviz
ceviz

Amerikalı bilim adamlarına göre, en sağlıklı kabuklu yemiş ceviz.
Pennsylvania'daki Scranton Üniversitesi'nden araştırmacılar, kabuklu yemişler arasında en çok antioksidanın cevizde bulunduğunu açıkladı.


Antioksidanların vücudu hastalıklara karşı korumada etkili olduğu biliniyor.
Diğer kabuklu yemişlerin de faydalı besin değerlerine sahip olduğunu söyleyen araştırmacılara göre, ceviz ise fıstık, badem ve şam fıstığından daha sağlıklı.

'Az, düzenli ve kavurmadan tüketin'

Araştırmayı yürüten doktor Joe Vinson, cevizdeki antioksidan miktarının diğer kabuklu yemişlerden ortalama iki kat daha fazla olduğunu, ayrıca daha yüksek kalite ve etkinlikte olduğunu söylüyor.
Araştırmaya 9 farklı tür kabuklu yemiş dahil edildi.
Cevizdeki antioksidanların E vitamininden 2 ila 15 kat daha kuvvetli olduğu da araştırmada tespit ediliyor.

Kabuklu yemişlerin protein, vitamin, mineral ve lif içerdiği biliniyor.

Daha önceki araştırmalar, düzenli olarak az miktarda kabuklu yemiş tüketmenin kalp rahatsızlığı ve bazı kanser türlerinin riskini azalttığını göstermişti.
Vinson, kabuklu yemişlerin kavrulmasının antioksidanların kalitesini düşürdüğünü de ekliyor, cevizin bu yönden kavrularak tüketilen yemişlere göre daha şanslı durumda olduğunu belirtiyor.
bbc türkçe sağlık
© 2014 deva arayanlar . Designed by Bloggertheme9
Proudly Powered by Blogger .