-->
Kadın Hastalıkları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kadın Hastalıkları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

6/20/2013

Özel Hastane'den "Kızınız hamile" telefonu aile faciasına neden oluyordu

    6/20/2013 03:08:00 ÖS   Yorum yok
Özel Hastane'den "Kızınız hamile" telefonu aile faciasına neden oluyordu
İstanbul Beykoz’da ailesiyle birlikte yaşayan G.K., sağlık sorunları nedeniyle özel bir Tıp Merkezi’ne gitti ve kadın hastalıkları ve doğum polikliniğine kaydını yaptırdı. Ancak görevli, genç kızın TC kimlik numarasını hamile olan bir kadın hastanın TC numarasıyla karıştırdı. İl Sağlık Müdürlüğü tarafından hamile hastaların takibinin yapıldığı GEBLİZ adlı sisteme G.K.’nın TC kimlik numarası kaydedildi. Sistem otomatik olarak bu bilgiyi aile hekimliği merkezine iletti.


ANNE BAYILDI
Aile hekimi de G.K.’nın babasını telefonla arayarak, kızının bekâr olmasına rağmen hamile olduğunu bildirdi. Bu telefon ailede şok etkisi yarattı. Anne bayıldı, baba kızıyla ilişkisini kesip hakaretler etti. Bir türlü gerçeği anlatamayan genç kız, durumu yakınları da öğrenince zor anlar yaşamaya başladı. Özel tıp merkezinden bir görevli, genç kızı telefonla arayarak hamile olduğunu söyledi. G.K. bunun mümkün olamayacağını bildirdi. Tıp merkezi yönetimi yaptığı araştırma sonucunda TC kimlik numaralarının protokol defterine karıştırılarak yazıldığını tespit etti. Böylelikle gerçek ortaya çıktı.

‘ÇÖKÜNTÜYE UĞRADIM’
Bunun üzerine G.K. soluğu adliyede alarak, Beykoz Asliye Hukuk Mahkemesi’nde 25 bin TL’lik manevi tazminat davası açtı. Dilekçesinde ‘tarifi imkânsız duygusal çöküntüye uğradığını’ anlatan G.K., Türk aile yapısının bekâr bir kızın hamile olmasını hazmedebilecek bir yapıda olmadığını belirtti. Böyle bir olayın aile içi şiddete hatta töre cinayetlerine neden olabileceğini ifade eden G.K., özel tıp merkezinin yaptığı yanlışlık nedeniyle ailesinde çok kötü sonuçlarla karşı karşıya kalabileceğini kaydetti.

Gebe takip uygulaması nedir?
Sağlık Bakanlığı, anne adaylarını doğum öncesi ve doğum sonrasında takip için “Gebe Lohusa Bebek Çocuk İzleme ve Takip Uygulaması” başlattı. Kimlik bilgileri sisteme kaydedilen anne adayı, doğum öncesi ve sonrasında aile hekimi tarafından takip ediliyor. Her türlü sağlık kontrolü de sisteme giriliyor. Bu uygulama sayesinde, anne ve bebeğin tüm sağlık kontrollerinin sistem üzerinden takibi sağlanıyor.

Kaynak: Haberturk

12/11/2012

Polikistik over sendromu ile nasıl başa çıkılır?

    12/11/2012 10:06:00 ÖÖ   Yorum yok
Memorial Etiler Tıp Merkezi Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü’nden Op. Dr. Nihal Çetin, polikistik over sendromu (PKOS) ve tedavisi hakkında bilgi verdi.
Genetik ve çevresel faktörler etkili olabilir

Polikistik over sendromu; santral sinir sistemi, hipofiz bezi, yumurtalıklar, böbreküstü bezi ve diğer dokular arasındaki etkileşimlerin bozulmasına bağlı olarak; üreme çağındaki kadınlarda en sık ortaya çıkan endokrin bozukluktur. Kronik seyreden ve gelecekte yaşam kalitesini olumsuz etkileyebilen bir hastalıktır. Başlatıcı faktör veya faktörler henüz tam olarak anlaşılamamakla beraber; genetik ve çevresel faktörlerin etkileşimi ile ortaya çıkmış bir hastalık olarak değerlendirilebilir.

Anahtar bulgu yumurtlamanın olmamasıdır

Tipik polikistik overler (Çok sayıda kist içeren over dokusu), uzun süre yumurtlama olmaması sonrasında oluşmaktadır. Normal kadınların %25 kadarında polikistik overin tipik ultrasonografi bulguları (overlerde inci tanesi gibi dizilmiş follikül kistleri) görülmektedir. Doğum kontrol hapı kullanan kadınların %14’ünde de bu ultrasonografik bulgu izlenmiştir. Bu durumda sadece polikistik over görüntüsü tanı koymada yeterli değildir. Uzun süre yumurtlamanın olmaması şu tablolara neden olabilir:

1. Kısırlık
2. Adet düzensizliği
3. Tüylenme artışı, saç dökülmesi ve akne (sivilce)
4. Rahim kanseri ve muhtemel meme kanseri riskinde artış
5. Kalp-damar hastalıkları riskinde artış
6. İnsülin (kan şekeri kontrolünü sağlayan hormon) artışı mevcut olan kadınlarda şeker
7. hastalığı riskinde artış

Adet düzensizliği görülüyor

Hastaların başvuru sebebi, sıklıkla adet görmeye başladıkları dönemden itibaren başlayan adet düzensizlikleridir. Adet düzensizliği, adet aralarının 35 günden uzun olması veya yılda 10’dan az adet görme şeklindedir. Hastalığın yakınma ve bulguları kişiden kişiye çok farklıdır ve zaman içinde değişim gösterir.

Polikistik over sendromu bulunan kadınlarda uzun dönemde; şeker hastalığı, hipertansiyon, kalp ve damar hastalıkları ile rahim kanseri görülebilir. Polikistik over sendromu neden olduğu şikayetler ve ileride oluşabilecek sağlık problemleri açısından düzenli kontrol altında olunması gereken bir hastalıktır.

Yaşam tarzınızda değişiklik yapın

Polikistik over sendromu aslında anne karnında başlar. Bu durum tutumlu genler hipotezi ile açıklanır. Bu kişilerde anne karnında bebek iken gelişme geriliği görülür. Anne karnında besinlerden ve enerjiden yoksun kalan bebek, doğduktan sonra bu yoksunluk ortadan kalktığında bunları vücudu tutumlu kullanmaya başlar ve biriktirme alışkanlığı ortaya çıkar. Bu sebeple obezite görülür. Tedavide kilo kontrolü birinci basamaktır. Bu hastalarda dengeli beslenme yaşam tarzı olmalıdır. Kilo alımı polikistik over sendromu belirtilerinin şiddetini artırır ve ileriye dönük sağlık sorunlarının ortaya çıkma riskini artırır. Polikistik over sendromunda sık sık ara ara beslenilmelidir. Bu açlık krizlerini azaltır, vücut yağlanmasını ortadan kaldırır. Doymuş yağlardan fakir, glisemik indeksi düşük ve yüksek lif içeren diyet önerilmektedir. cumhuriyet

12/18/2011

sezaryen doğumda risk özellikle solunum yolları komplikasyonları ve yaralanmalar açısından artmakta

    12/18/2011 01:08:00 ÖS   Yorum yok

Koru Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Opr. Dr. Ümit Korucuoğlu, en sağlıklı doğumun ne olduğuna ilişkin tartışmaların yıllardır yaşandığını, ancak vajinal doğumun standart doğum şekli olduğunu söyledi.

en sağlıklı doğum

Teknoloji ve bilimdeki gelişmelere paralel değişen bireysel tercihlerin değişebildiğini belirten Korucuoğlu, cerrahi teknik ve malzemelerdeki gelişmelerin yanı sıra anestezi tekniğindeki ilerlemelerin de sezaryen doğumu kolay ve kabul edilebilir hale getirdiğini ifade etti.

Korucuoğlu, bir yandan tıbbi bir neden olmaksızın annenin isteği ile sezaryenin etik olup olmadığının, bir yandan normal ve sezaryen doğumun anne ve bebek üzerine etkilerinin araştırıldığını dile getirerek, ''Bugün için elde edilen sonuçlar, vajinal doğumun anne ve bebek için daha az komplikasyona neden olduğu yönündedir ve yapılması gereken bu bilgiyi tarafsız olarak, doğru bir şekilde doğum yapacak anne adayı ile paylaşmaktır'' dedi.

Günümüzde birçok anne adayının doğal seyri ne zaman biteceğini bilmedikleri, birkaç hafta içinde değişebilen bir doğum beklentisini katlanılmaz bulabildiğini dile getiren Korucuoğlu, şunları kaydetti:

''Normal doğumun zor olan doğası gereği, hayatlarını planlama imkanı veren sezaryen doğumu tercih edebiliyor. Burada hekimler de aynı avantaja sahip oluyor. Beklentiler ve hayat şartları, tıbbı malzeme, ilaç ve anestezide gelişmeler, başta hekim olmak üzere sezaryen doğuma yönelimi hızlandırmıştır. Sağlıklı kadınlarda planlı sezaryen oranları da çok az bir risk artışı olduğu ya da hiç risk taşımadığı gibi bir inanışla gittikçe artmaya başlamıştır.

Fakat araştırmalar bunun böyle olmadığını göstermektedir. Planlı olarak sezaryene alınan düşük riskli kadınlar ile normal doğum yapan kadınları karşılaştırdıklarında sezaryen grubundaki anne, cerrahi müdahalenin ve anesteziye bağlı olarak daha fazla risk altında kalmaktadır ve herhangi bir sorunla karşılaşma riski yaklaşık 3 kat artmaktadır.

Sezaryen grubunda ameliyat esnasında karın içi organ yaralanmaları, kanama, kardiyak arrest, kesi yerinde kanama, kanama veya başka sorunlara bağlı rahimin alınması olasılığı, doğum sonrasında enfeksiyon oranı, anestezi kompikasyonları, venoz tromboemboli, hastanede uzun kalma oranı artmaktadır. Bunun yanı sıra sezaryen doğumda cerrahi girişimin ve anestezinin riskleri doğumun risklerine eklenmektedir.
Anne ile ilgili olarak karın içi organ yaralanmaları da ek sorunlar doğurabilir. Bunlar sezaryen anı ve hemen sonrasında ortaya çıkacak komplikasyonlardır. Ayrıca geçirilmiş sezaryene bağlı uzun dönem veya sonrasında da sorunlar karşımıza çıkabilir. Geçirilmiş sezaryen olgularında eşin önde gelmesi, eşin uterus duvarına anormal olarak yapışması, eşin (doğumdan önce) vaktinden önce tutunduğu yerden ayrılması, uterusun yırtılması ve tüm bunlara bağlı rahimin alınmasının ve yeniden sezaryen ile doğum gerekliliği artar. Bu komplikasyonlar hem anneyi hem de fetusu tehlikeye sokacak şiddette komplikasyonlardır.

Yine son araştırmalar sezaryen sonrasında taburcu olduktan sonra da anneye yapılması gereken tıbbi bakımın daha fazla olduğunu ortaya koymuştur. Tüm bunlar planlı sezaryen kararı verirken hastanın ve hekimin dikkate alması gereken durumlar olmalıdır.''

''Solunum yolu komplikasyonları artmaktadır''


Kadınların normal doğum sonrasında en çok idrar kaçırma, gaz kaçırma ve genital organların fıtıklaşmasından ve doğumda vakum kullanılması halinde bebeğin zarar görmesinden endişe ettiklerini anlatan Korucuoğlu, ''Normal doğum ile karşılaştırıldığında fetus için sezaryen doğumda risk özellikle solunum yolları komplikasyonları ve yaralanmalar açısından artmaktadır'' diye konuştu.
Korucuoğlu, normal yoldan bir doğumun gerçekleştirilmesinin anne ve bebek için daha iyi olduğunu gösteren kanıtların mutlaka dikkate alınması gerektiğini vurgulayarak, ''Anne adayı, sadece ağrıdan sakınmak adına sezaryen doğuma karar vermemeli. Doğum ağrılarının hastanın tahammül sınırlarının aştığı noktada ağrının hissedilmesine engel olan anestezi tekniklerinin uygulanarak (ağrısız doğum-epidural anestezi) ağrıların rahatlatılması mümkündür'' dedi.

6/04/2011

tüp bebek yöntemiyle başarılı olmayan gebeliklerde yapay rahim uygulaması

    6/04/2011 10:51:00 ÖS   Yorum yok
yapay rahim uygulaması

Ankara Üniversitesi (AÜ) Tıp Fakültesinde uygulanan ve ''Endometrial ko-kültür'' adı verilen yeni yöntemle, daha önce 4 kez farklı tüp bebek uygulamalara rağmen gebelik elde edilemeyen 38 yaşındaki bir hastada ikiz gebelik elde edildi. 


AÜ Tıp Fakültesinde uygulanan yöntemle 3. kez ko-kültür ile gebelik elde edildi.

AÜ Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Murat Sönmezer yaptığı açıklamada, halk arasında kısırlık olarak bilinen ''infertilite'' sorununda sağlıklı gebelik elde edilebilmesi için çok ciddi bilimsel çalışmalar yapıldığını ve yeni yöntemler denendiğini söyledi.

Başarısız tüp bebek uygulamalarının, genetik, rahim içi faktörler, yumurtalık rezerv azalması ve hormon bozuklukları gibi nedenlerle ortaya çıkabildiğini belirten Sönmezer, infertilitede son uygulanan yöntemlerden birinin de ''Endometrial ko-kültür (yapay rahim uygulaması)'' olduğunu ifade etti.

Sönmezer, yapay rahim içi uygulamasının tekrarlayan tüp bebek başarısızlığı ile karşılaşan ve gebelik elde edilemeyen çiftler için yeni bir umut kaynağı olduğunu dile getirerek, yöntemin dünyada gelişmiş tüp bebek merkezlerinde uygulandığını; Türkiye'de de son yıllarda yapılmaya başlandığını dile getirdi. Yöntemin, ''özellikle iyi kalitede embriyo ya da embriyolar transfer edilmesine rağmen gebelik elde edilemeyen hastalarda kullanılmasının önerildiğini'' vurgulayan Sönmezer, AÜ'de de yöntemin uygulandığını ve başarılı sonuçlar elde edildiğini söyledi.

Doç. Dr. Sönmezer, yöntemin oldukça zahmetli bir işlem olduğunu, uzun laboratuvar işlemler gerektirttiğini ancak ''daha önce çok iyi kalitede embriyo oluşmasına rağmen gebelik elde edilemeyen hastalarda mutlaka bir seçenek olarak değerlendirilmesi gerektiğine'' dikkati çekti.

Uygulama nasıl yapılıyor?


Sönmezer'in verdiği bilgiye göre, uygulama şöyle yapılıyor:
''Rahim iç tabakasından (endometrium) biyopsi yapılarak alınan ufak bir doku örneği, laboratuvar koşullarında kültüre edilerek çoğaltılıyor ve nitrojen tankında (-196) santigrat derecede dondurularak saklanıyor. Yapay bir rahim içi dokusu oluşturuluyor. Ardından, tüp bebek denemesinde oluşturulan embriyolar, kültüre edilmiş olan bu rahim iç tabaka hücreleri çözüldükten sonra bunlarla birlikte laboratuvarda büyütülüyor.
Uygulama sırasında kadının kendi rahim içi hücreleri kullanıldığından, sarılık, AIDS ve diğer riskli durumlar ortadan kaldırılıyor. Endometrial hücreler, embriyo gelişimine kesinlikle zarar vermiyor ve gelişiminin devamını sağlıyor, büyüme şansını arttırıyor.
Embriyo gelişimi için gerekli olan faktörler ve proteinler yönünden oldukça zengin olan ko-kültür sıvıları içerisinde bulunan büyüme faktörleri ve besleyici maddeler, embriyo gelişimini destekliyor. Bunun dışında ortamda gelişen antioksidanlar, embriyo için zararlı olabilecek artıkları embriyo çevresinden uzaklaştırıyor. Öte yandan, ko-kültür tarafından salgılanan 'LIF IGF Gm-CSF TGFa ILa' gibi büyüme faktörleri de embriyonun normal gelişimine katkıda bulunuyor. Sitokinler ve büyüme faktörleri embriyo ve besleyici hücreler arasındaki etkileşime ve kaliteli embriyo gelişimine katkı sağlıyor.

İkiz gebelik elde edildi


Yıllardır çeşitli tedavi ve uygulamalara rağmen gebe kalamayan 38 yaşındaki Z.Ş'ye de ''Endometrial ko-kültür'' yöntemi uygulandı. Daha önce dört kez çok iyi kalitede embriyo verilmesine rağmen gebelik elde edilemeyen Z.Ş'ye bu yöntemin denenmesine karar verildi.

Doç. Dr. Murat Sönmezer ile Uzman Dr. Sinan Özkavukçu tarafından uygulanan ''endometrial ko-kültür'' yöntemi ile Z.Ş'ye 5. tüp bebek denemesinde başarılı bir ikiz gebelik elde edildi.

Sönmezer, şu an için hem anne adayının hem de bebeğin durumunun iyi olduğunu, gebeliğin 8. haftasını tamamladığını söyledi.
cumhuriyet portal

malatyada bir kadının rahminden portakal iriliğinde 25 adet tümör alındı

    6/04/2011 10:41:00 ÖS   Yorum yok
portakal iriliğinde tümör

İnönü Üniversitesi (İÜ) Turgut Özal Tıp Merkezinde yapılan bir operasyonda, genç kadının rahminde bulunan ve her biri portakal büyüklüğünde 25 tümör rahme zarar verilmeden alındı.



İÜ Turgut Özal Tıp Merkezi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Önder Çelik, hastanede kadın hastalıkları ve doğumla ilgili tüm operasyonların başarı ile gerçekleştirildiğini kaydetti.

Bölgede en sık görülen rahatsızlıklardan birisinin de çikolata kistleri (endometrioma) olduğunu anlatan Çelik, tedavisini gerçekleştirdikleri bir kadın hastada rastladıkları portakal büyüklüğündeki 25 tümörün kendilerini bile şaşırttığını vurguladı.
Hastaneye karında şişkinlik ve ağrı şikayetiyle gelen bir kadının tedavi altına alındığını ifade eden Çelik, yapılan operasyonla rahimde bulunan büyük kistin rahme zarar verilmeden alındığını dile getirdi.

Tümörün büyüklüğü göz önüne alındığında, operasyon sırasında rahmin zarar görmesi riskinin bulunduğunu belirten Çelik, bu tür vakıalarda yapılan operasyonların büyük bölümünde kapalı ameliyat tekniğinin kullanıldığını kaydetti.



''Bir torba patates gibi"


Çelik, başarılı bir ameliyatla rahminden çok büyük bir kist alınan hasta ile ilgili şu bilgileri verdi:

''Hastanemize müracaat eden bir genç kadın şiddetli karın ağrısı ve şişkinlik şikayetinin olduğunu söyledi. Yapılan tetkiklerde rahminde büyük bir kistin olduğu görüldü. Gerekli hazırlıklar yapıldıktan sonra operasyonu gerçekleştirdik ve kisti aldık. Bu operasyon sırasında kadının rahminin zarar görmemesi gerekiyor. Aldığımız tümörün büyüklüğüne bakıldığında bu operasyon çok zorlu oldu. Zira her biri portakal büyüklüğünde 25 tümör büyük bir dikkatle alındı. Bu tümörün büyüklüğünü bir torba patates gibi düşünebilirsiniz.''

Turgut Özal Tıp Merkezi Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümünde, tüm tıbbi ve cerrahi müdahalelerin en ileri teknikler kullanılarak gerçekleştirildiğine değinen Çelik, özellikle, kapalı yumurtalık kisti, rahim ve yumurtalık kanseri ameliyatları ve kısırlıkla ilgili tüm ameliyatların ekip tarafından başarıyla yapıldığını ifade etti.

Prof. Dr. Çelik, şunları kaydetti:

''Gebe kalamayan hastalarımızın rahimlerinde saptanan perde, polip ve myomlar hastaların rahimlerine zarar vermeden kapalı tekniklerle uzaklaştırılmakta ve hasta aynı akşam evine gönderilebilmektedir. Çok büyük çikolata kistleri (endometrioma) kapalı teknikle ve yumurtalığa zarar vermeden gerçekleştirilmektedir. Rahiminde birçok myom olan bekar hastalarımızın myomları rahim dokusu korunarak alınabilmektedir. Kanser hastalarımızdan radyo ve kemoterapi ihtiyacı olanlar ameliyat sonrası hastanemizdeki ilgili anabilim dallarınca tedavi edilmektedir. Gebeliğinde diyabet, yüksek tansiyon, tiroid hastalığı olanlar ya da tekrarlayan düşükleri bulunan hastalar üst düzey medikal ve görüntüleme teknikleriyle takip ve tedavi edilmektedirler. Ayrıca, anne karnındaki bebeğin sağlığı ile ilgili her türlü tanısal ve tedavi işlemleri diğer birimlerle koordineli bir şekilde yürütülmekte olup, bebeğin kalp ve beyin başta olmak üzere tüm organlarının sağlık durumlarıyla ilgili değerlendirme ayrıntılı olarak yapılmakta ve hastalar bilgilendirilmektedir.''
cumhuriyet portal

5/24/2011

menopoz öncesi sorunlar müdahale edilmesse klinik depresyona dönüşebiliyor

    5/24/2011 11:04:00 ÖS   Yorum yok
klinik depresyona dönüşebiliyor

Kadınların ömrünün üçte birini kapsayan menopozdaki ruhsal ve fiziksel sorunların başarıyla çözümlenmesi, hem bireysel hem de toplumsal açıdan büyük önem taşıyor. 


Menopoza giriş yaşı dünya genelinde 51 iken, ülkemizde bu yaş 46-48 arası kabul ediliyor. Dişiliğin mimari olan östrojen hormonu, aynı zamanda kadınları ciddi sağlık sorunlarından da koruyucu bir özelliğe sahip. Bu yüzden de kadınlar erkeklere oranla sağlık açısından her zaman şanslı sayılıyorlar. Ancak menopoz sonrasında östrojen üretimi olmadığından, kadınlar bu koruyucu etkiden yoksun kalıyor.

Bu erken dönemde görülen şikayetler, kadın yaşamını zorlaştıracak boyutlara ulaşıyor. Nedenler arasında östrojenin kan düzeyindeki azalma ve son zamanlarda progesteron, androjen gibi diğer hormonların da etkisinden söz ediliyor.


Psikolojik sorunlar



Daha önceden düşük benlik saygısı ve yaşantısından yeterince hoşnut olmama gibi psikolojik zorluklar yaşayan kadınlar, menopozdan daha çok etkileniyor. Menopoz, psikolojik olarak çocuk doğurma ve büyütme yeteneğinin kaybı olarak yaşanıyor.

Acıbadem Kadıköy Hastanesi
Psikiyatri uzmanı Doç. Dr. Ece Orhon şöyle konuşuyor:
“Östrojen  eksikliği, direkt olarak psikolojik bozulmaya yol açmaz. Bu hormonun azalması ateş basmaları, uyuşmalar, gece ve gündüz terlemeleri, şişkinlikler, baş dönmesi, denge bozuklukları, çarpıntı gibi birçok otonom sinir sistemi yolu ile ifade edilen şikayetlere yol açar. Bunları yaşayan kadın da, duygusal zayıflama, iç sıkıntıları karamsarlık, isteksizlik ve birçok konuda memnuniyetsizlik hali baş gösterebilir. Her kadında  ruhsal sorunlar görülmez. Kadının kişiliği, özgüveni, meşguliyetleri çalışıp çalışmaması ile direkt ilişkilidir. Özgüveni olan, geçirdiği dönem özelliklerini tanıyan, işi gücü, mesleği ve gerçek meşguliyetleri olan kadınlarda ciddi ruhsal sorunlar, başka tıbbi ortaya çıkarıcı nedenler de yoksa, görülmez.”


Klinik depresyon riski


Gerek bedensel gerekse ruhsal bir çok şikayeti bir arada  yaşayan kadının bireysel, sosyal, iş yaşantısındaki üretkenliği etkileniyor. Bu durum yaşam kalitesini olumsuz etkiliyor. Bu dönemdeki şikayetlerin menopoza girmeden önceki yıllardan da başlayabildiğini belirten Psikiyatri uzmanı Doç. Dr. Ece Orhon ”Menopoza girdikten sonra 4-5 yıla kadar yaşanabilir. Uzman yardımı gereken durumlarda, yardım alınmazsa ruhsal sorunlar klinik depresyona dönüşebilir” uyarısında bulunuyor ve ekliyor:

Kadınların öncelikle jinekologlar ve psikiyatristler tarafından bilgilendirilmeleri ve bu dönemin özelliklerinin anlatılması doğru bir yaklaşımdır. Ruhsal sorunlar önce değerlendirilip, depresyon aşamasına gelinip gelinmediğinin tanısı konulur. Destekleyici, özgüveni yükseltici, bu yeni dönemi planlayıcı yaklaşım ve programlar yapılır. Eğer tanı klinik depresyon ise mutlaka ilaç tedavisi gereklidir. En az 6 ay süren bu tedavi yalnız ilaç uygulaması ile olmamalıdır. Kadının benlik saygısını ve özgüvenini yükseltici, destekleyici psikoterapotik yaklaşım gereklidir.”


Hormon ve antidepresanların ortak kullanımı

Menopoz döneminde, vücutta eksilen östrojenin yerine konulması olarak tanımlanan HRT tedavileri günümüzde kişinin risklerine göre özel olarak planlanıyor. Yapılan araştırmalarda menopozdaki depresyona girmiş kadınlarda düşük doz östrojen ve antidepresan ilaçların birlikte kullanımının başarılı sonuç verdiğinin gözlendiğini belirten Doç. Dr. Orhon şöyle devam ediyor:

“Hormonların doğal olanları tercih edilmelidir. Antidepresanlarla, düşük doz östrojenin birbirlerinin etkilerini arttırdığını ve kadınların şikayetlerinde düzelme olduğu görülüyor. Yaşam sevinci, hayata bağlılığını arttırıcı yaklaşım gereklidir. Kadın, hayata dört elle sarılmalıdır. Bugüne kadar görevlerini en iyi şekilde  yapmış olmanın huzuruna, yılların deneyimini birikimlerini katmalıdır. Artık kendisi için daha çok zaman ayırmalı ve önceden isteyip de yapamadıkları gündeme gelmelidir. Üretkenliğini, kendisine yaptığı yatırımları hayata geçirmelidir. Sosyal ve mesleki kimliği mutlaka korunmalıdır. Yaşam biçiminde kendisine olan saygısını, üretkenliğini koruyan ve çalışmayı sürdüren kadın artık huzurlu ve mutlu bir döneme geçmiş olmaktadır.

Menopoza girmeden önce alınacak tedbirler içinde en önemlisi, menopoz öncesi tıbbi ve ruhsal hazırlıkların doğru ve yeterli olarak yapılmasıdır. Bu dönemin hayatın normal bir diğer dönemi olduğunu, sadece doğurganlığın sonlandığını ve bunun getirdiği rahatlamayı da hatırlamalıdır. Ayrıca yaşam deneyimlerinin getirdiği bilgilerle duygu ve düşüncelerinde olgunlaşmanın yaşandığı haz verici doyumlu ve özgür bir dönemdir.” 

cumhuriyet portal 
© 2014 deva arayanlar . Designed by Bloggertheme9
Proudly Powered by Blogger .