-->
Bağışıklık sistemi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Bağışıklık sistemi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

8/15/2011

antibiyotikli balıklar için iki ayrı görüş uzmanlar zararlı bakanlık risk yok diyor

    8/15/2011 04:47:00 ÖS   Yorum yok

Uzmanlar, balık çiftliklerinde balıklara verilen antibiyotiğin insanda antibiyotiğe karşı bağışıklığa neden olduğu belirtti. Konusuyla ilgili uzman görüşleri şöyle:


balıklara verilen antibiyotik
- Ali Çetin (Tüketici Dernekleri Federasyonu Başkan Yardımcısı): İnsanlar antibiyotikli balıklar ile antibiyotiğe karşı direnç kazanıyorlar. O zaman da hasta olduğumuzda aldığımız antibiyotik işe yaramıyor. Bu nedenle de kanser ve diğer hastalıklar giderek artıyor. Tarım ve Gıda Bakanlığı son derece yetersiz kalmaktadır. 

Bakanlığın buna izin vermemesi gerekir. - Nilgün Erbil (Patolog Doktor): Çiftlik balıklarını tüketerek aldığımız antibiyotik enfeksiyon açısından tehlikeli. Balıklara çok yüksek dozlarda verildiği için, insanın o hastalığa yakalanma olasılığını arttıyor. Aşırı yüksek doz insan vücuduna girdiği zaman ona karşı bağışıklık oluşuyor ve insan vücudu hastalığa karşı savaş veremiyor. Balığa 200 katı verilmiş olan ilacın, insana 500 katı verildiğinde faydası görülüyor. Bu insanın bağışıklık sistemini çökerten bir durum. - Ümit Bora (Yarımada Çevre Platformu Sözcüsü) Gelecek kuşaklar 25-30 yaş sonrasını göremeyecek. 

Gıda denetimi olmayan bir ülkede yaşıyoruz. 


Balıklara normalden 200 kat fazla antibiyotik veriliyor. İnsan vücudu bu antibiyotiği aldığında buna direnç ve bağışıklık kazanıyor. Hastalığa karşı aldığı antibiyotik işe yaramıyor. Bakanlık’tan açıklama Cumhuriyet’in gündeme getirdiği “antibiyotikli balık” konusunda bir açıklama yapan Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı “2011 yılı programı dahilinde İzmir Gıda Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğü’nce 08.08.2011 tarihi itibarıyla 135 adet numune, haberde yer alan Karaburun Yarımadası’ndaki çiftliklerden alınmış olup, hiçbirinde olumsuz sonuç çıkmamıştır. 

Eğri Liman mevkiinde ise 3 yıldan beri balık çiftliği bulunmamaktadır.


 Bakanlığımız, haberde bahsi geçen bölgelerimizden AB’ye yapılan ihracatlarda da şimdiye kadar herhangi bir olumsuz durum için bildirim almamıştır. Bu da gösteriyor ki ihracata konu olan ve bu bölgelerde yetiştirilen ürünler risk taşımamaktadır” dedi.

8/12/2011

lösemi tedavisinde yeni yöntem hastanın bağışıklık sistemi kullanılarak tümörler öldürülüyor

    8/12/2011 12:21:00 ÖÖ   Yorum yok
Amerikalı bilim adamları, kanser tedavisinde yeni bir yöntem bulduklarını açıkladı.

hastanın bağışıklık sistemi
Bir lösemi türü olarak bilinen Kronik Lenfositik Lösemi, kısaca KLL hastalığı yılda yaklaşık 15 bin insanı etkiliyor ve 4 bininin ölümüne neden oluyor. 

Araştırmacılar bu kanser türünde, yıllardır hastanın kendi bağışıklık sistemini kullanarak kanser hücrelerini öldürmenin yollarını aradı. 

 Kronik Lenfositik Löseminin iyileştirilmesi için tek yöntem olarak kemik iliği nakli biliniyordu. 


Ancak bu yöntem, hem riskliydi hem de hastaların yarısında etkili olmuyordu. Pennsylvania Tıp Fakültesi'nden Doktor Carl June ve ekibinin bulduğu yöntemde, hastanın kendi T hücreleri kullanılıyor. Enfeksiyonla mücadele eden beyaz kan hücreleri olan T hücreleri alınıyor, genetik olarak yeniden programlanarak hastaya enjekte ediliyor. 

 Araştırmacılar, yöntemin 3 hastadan ikisinde sonuç verdiğini; 6 aylık bağışıklık tedavisi sonrasında kanser hücrelerinin tamamen kaybolduğunu belirtiyor. 

7/29/2011

ms hastalarına kök hücre tedavisi uygulamak üzere avrupa'da 150 hasta üzerinde deneme yapılacak

    7/29/2011 04:12:00 ÖS   Yorum yok

Avrupa'daki araştırmacılar, multipl skleroz (multiple sclerosis - MS) hastalarına uygulanacak kök hücre tedavisinin ilk büyük denemesine başlıyor.


kök hücre tedavisi
Deneme sürecine Avrupa çapında 150 hasta katılacak.

Hastalığa bağışıklık sisteminin vücuda saldırması ve beyin ve sinir hücrelerinde bulunan miyelin isimli maddeye zarar vermeleri yol açıyor.

7/27/2011

az pişmiş et ve kedilerin yaydığı parazit beyinde kanser riskini arttırıyor

    7/27/2011 04:14:00 ÖS   Yorum yok

Biology Letters adlı bilim dergisinde yayınlanan araştırmaya göre, uzmanlar toksoplazma gondii adı verilen parazit ile yetişkinlerde ortaya çıkan beyin kanseri arasında 'güçlü bir bağlantı' olduğunu belirledi.


kedilerin yaydığı parazit
Söz konusu parazitin bulaşması, hastalığa yakalanma riskini ikiye katlıyor.

Toksoplazma gondii yaygın bulunan bir parazit ve yetişkin her üç kişiden biri, hayatlarının bir aşamasında bu paraziti taşıyor.

Daha çok kedi pisliği ile yayılan parazitin vücuda girmesinin bir diğer yolu az pişmiş et yenmesi.


Özellikle hamile kadınlar ve bağışıklık sistemi zayıf olan bireyler için ciddi tehdit yaratan bu parazit, çoğu kişi için ise sadece grip benzeri belirtilerle kendini gösterip geçiyor.

Şimdi ise 37 ülkeden topladıkları verileri Fransa-Montpellier'deki CNRS araştırma enstitüsünde, Frederic Thomas liderliğinde inceleyen uluslararası bir ekip, kedilerden alınan parazitin daha ciddi sonuçları olabildiğini belirledi.

Araştırmaya göre diğer faktörler devre dışı bırakıldığı zaman, toksoplazma enfeksiyonuna yakalananların beyinlerinde kanserli tümör oluşması riski 1,8 kat artıyor.

Uzmanlar çalışmalarının kansere parazitin yol açtığını kanıtlamadığını; ancak tek hücveli parazitin hücreleri bu yönde uyarabildiğini gösterdiğini söylüyor.

Toksoplazma gondii üzerinde daha önce yapılan bazı çalışmalar da parazitin insanlarda nörolojik bozukluklara, şizofreniye yol açabildiğini göstermişti.

7/07/2011

tedavisi olmayan iltihabi bağırsak hastalığına filtrelemeli çözüm ile tedavi olunabilecek

    7/07/2011 09:20:00 ÖS   Yorum yok

Karın ağrısı, ishal, kanama ve dışkılamada ağır sorunlarla kendini gösteren, ileri aşamada ilaçla tedavisi mümkün olmayan, "İltihabi Bağırsak Hastalığı"na karşı, Türkiye'de ilk kez yapılan "filtreleme" yöntemiyle başarı sağlandı.

Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde hastalığa yol açan hücreleri kandan temizleyen "aferez" yöntemiyle 1 yıldır yoğun bakımda yatan ve ilaç tedavilerine yanıt vermeyen hasta, tekrar gündelik hayatına döndü.
filtrelemeli çözüm
Hastanın tedavisini yürüten Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Gastroenteroloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Murat Törüner, "kolit" olarak bilinen "İltihabi Bağırsak Hastalığı"nın, "ülseratif kolit" ve "Crohn hastalığı" adı altında iki alt türü bulunduğunu söyledi.

Mevcut Yöntemlerle Tedavisi Mümkün Değil
Bu hastalığın mevcut yöntemlerle tedavisinin mümkün olmadığını, zaman zaman uykuya geçen hastalığın, bazen de alevlendiğini ifade eden Törüner, şu bilgileri aktardı:

"Bazı hastalarda uyku durumu şans eseri uzun sürüyor. Tedavide ilk aşamada yan etkisi az ve daha uzun süre kullanılabilen ilaçlar kullanılıyor. Hastalığın ilerlemesi halinde ise yan etkisi daha fazla ilaçlara başvuruluyor. Hastalığın mekanizması çok iyi bilinmemekle birlikte, vücut, bağırsakları düşman olarak görüyor ve bu durumda bağırsaklarda iltihabi durum gelişiyor. Bu nedenle ileri safhada bağışıklık sistemini baskılayan ilaçlar kullanılması gerekiyor. Bu ilaçların uzun süre kullanılması halinde de ağır yan etkiler ortaya çıkabiliyor. Bu yan etkiler, ağır enfeksiyonlar şeklinde görülebiliyor."

Daha çok 30-40 yaşlarında, hem kadın hem de erkeklerde ortaya çıkan hastalığın görülmesinde genetik yatkınlığın etkili olduğunu ifade eden Törüner, "Bazı kişilerde hastalık 70 yaşında bile görülebiliyor" dedi.

Ülseratif kolitin kanlı ishal, Crohn'un ise ishal ve karın ağrısıyla belirti verdiğini, bazı hastalarda ağız, cinsel organ, deri gibi yerlerden dışkı gelebildiğini kaydeden Törüner, hastalığa karşı özel bir ilaç olmadığı için yüzde 100 tedavi imkanı bulunmadığını, ileri vakalarda, başlarda yüzde 80'ler civarında başarı sağlanan kortizon tedavisinde bile başarının daha sonraları düştüğünü vurguladı.

Hücreleri Kandan Temizleyen "Aferez" Yöntemi

Hastalarda ağır psikolojik sorunlara yol açan iltihabi bağırsak hastalığına karşı deneysel tedavi yöntemlerine başvurulduğunu ifade eden Törüner, hastalığa yol açan hücreleri kandan temizleyen "aferez" yönteminin de bu deneysel tedavilerden biri olduğunu bildirdi.

Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde aferez yapılan 20 yaşlarındaki Crohn hastasının, 1 yıldır yoğun bakımda tutulmasına rağmen hiçbir tedaviye yanıt vermediğini anlatan Prof. Dr. Murat Törüner, söz konusu uygulamayla ilgili şu bilgileri aktardı:

"Hastaya uyguladığımız aferez yöntemi ile bağırsakları düşman olarak gördüğü için hastanın kanında aşırı ve anlaşılamayan bir tepkiye yol açan hücreleri dolaşım sisteminden filtreleme yaparak temizledik. Bu hücreler temizlendiği için de hastadaki iltihabi bağırsak hastalığı belirtileri ortadan kalkmış oldu. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Gastroenteroloji Bilim Dalı Türkiye'nin en ileri tedavi merkezlerinden birisi. Terapötik Aferez Merkezi ise ameliyathane şartlarına sahip ülkenin en ileri merkezlerinden birisi. Aferez yönteminin başarılı olması için hem gastroenteroloji, hem de aferez konusunda gelişmiş şartlara sahip merkezlerde yapılması büyük önem taşıyor."

Törüner, tedavisi tamamlanan Crohn hastasının bağırsaklarında açılan fistüllerin tamamen kapandığını, hastalık belirtilerinin ortadan kalkmasıyla hastanın tekrar gündelik yaşamına döndüğünü ve bağışıklık sistemini baskılayan ilaçların en aza indirildiğini belirterek, "Ancak bu, hastanın tamamen sağlığına kavuştuğu anlamına gelmiyor. Takibinin sürmesi gerekiyor. Aferez işleminin belirli bir süre sonra tekrarlanması gerekebilir" dedi.

"Yöntemin Yan Etkisi Yok"

Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Terapötik Aferez Merkezi Sorumlusu Prof. Dr. Osman İlhan da aferez yönteminin hiçbir yan etkisi bulunmadığını bildirdi. Bu yöntemin her hastada uygulanmasının mümkün olmadığını, gastroenteroloji uzmanlarından oluşan bir heyetin raporuyla Sağlık Bakanlığı'nın Aferez Komisyonu'nun onay verdiği hastalara uygulanabileceğini ifade eden İlhan, şunları anlattı:

"Yöntemle bağırsaklarda iltihap yapan savunma hücreleri toplanıyor. Aferez tekniğiyle hastadan toplanan kan filtreden geçiriliyor, hastalık yapan lökositler ayrılıyor ve bu hücrelerden temizlenen kan hastaya tekrar veriliyor. İşlem haftada bir kez olmak üzere 5 hafta üst üste yapılıyor."

Aferez yöntemine hangi hastalarda başvurulabileceğini ilişkin bir metin hazırlanmasının söz konusu olduğunu belirten İlhan, bu konunun Sağlık Bakanlığı'nın Aferez Komisyonu'nda da ele alınacağını söyledi.

"İltihabi Bağırsak Hastalığı"nın mezankimal kök hücre nakliyle tamamen ortadan kaldırılmasına yönelik çalışmaların da devam ettiğini bildiren İlhan, bu tedaviyle hastalığa karşı yüzde 100 başarı elde edilmesinin mümkün olabileceğini söyledi.

Mezankimal kök hücre nakliyle hastanın kemik iliğindeki, hastalığa yol açan hücrelerin tamamen yok edilerek dolaşıma verilmesinin önüne geçilmesinin hedeflendiğini anlatan Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Hematoloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. İlhan, şunları söyledi:

"Mezankimal kök hücre nakli ile ilgili dünyada da bazı araştırmalar yürütülüyor. Bu araştırmalardan biri, 3. kişiden alınan kök hücrenin hastalara nakledilmesi nedeniyle başarılı olamadı. Oysa hastanın kendisinden ya da doku uyumu olan yakınından alınan kök hücre nakledilmeli. Yakın bir gelecekte bu tedavi yöntemiyle iltihabi bağırsak hastalığının tamamen ortadan kaldırılması söz konusu olabilir."

İltihabi Bağırsak Hastalığı Nedir?
Sindirim kanalında görülen, sıklıkla kronik seyirli (uzun süreli) iltihap olan iltihabi bağırsak hastalığı, bağırsak duvarında ülser, şişme, yaralanma, kanama ve zedelenme ile seyreder.

Ana hatları ile iltihabi bağırsak hastalığının, ''ülseratif kolit'' ve ''Crohn hastalığı'' olmak üzere iki farklı tipi bulunur. Buna ek olarak iltihabi bağırsak hastalığının tam olarak ülseratif kolit veya crohn hastalığına benzemeyen, arada kalan tipi, yani tam belirlenemeyen şekli de vardır.

Kalın bağırsağın en önemli görevi, bağırsak içindeki suyun kana geri emilimidir. Ülseratif kolit hastalığında suyun geri emilmesini sağlayan tabakada inflamasyon (iltihap) olması nedeni ile bu işlev gerçekleşemez. Böylece hastalığın en önemli bulgusu ishal gelişir. Bu mukozal örtü tabakasındaki inflamasyon (iltihap), doku zedelenmesine, dolayısıyla ülserlere ve kanamaya neden olur.

İshal, bağırsak hareketlerinde artışa ve karın ağrısına neden olur. Böylece hastalarda kanlı dışkılama, rektal kanama (makattan kan gelmesi), dışkılama sırasında ağrı, acil dışkılama ihtiyacı, devam eden ishal, karın ağrısı (çoğu zaman kramplar tarzında), kilo kaybı ve ateş gibi belirtiler meydana gelir.

Hastalık, zaman zaman alevlenmeler ve sakin dönemler gösterir. Ömür boyu devam eden bir hastalık olmakla birlikte tedavi ile normal aktif yaşam mümkündür.

Ülseratif kolit sıklıkla crohn hastalığı ile karışır. Ülseratif kolit hastalığında, sadece kalın bağırsağın (kolon ve rektum) içini örten yüzeyel tabaka (mukoza ve submukoza) hasta iken, Crohn hastalığında ise, ağızdan anüse (makata) kadar sindirim kanalının herhangi bir yerinde bu olabilir. Ülseratif kolitin aksine Crohn hastalığında, hastalığın görüldüğü bağırsak kısmında, bağırsak duvarının sadece yüzeyel tabakası değil, tüm tabakaları hastadır.

6/20/2011

fareler üzerinde denenen prostat kanseri aşısı yüzde 80 oranında başarılı oldu

    6/20/2011 06:21:00 ÖS   Yorum yok

Sağlıklı hücrelerden alınan DNA'larla üretilen aşı, farelerin yüzde 80'inde prostat kanserini tedavi etti.



Bu yöntemin başka kanser türlerinde de denenebileceğini belirten bilimadamları tümörler üzerinde çalışmaya başladıklarını açıkladı.
prostat kanseri aşısı


İngiltere Kanser Araştırmaları Vakfı Cancer Research, bunun çok önemli bir gelişme olduğunu ancak insanlar üzerinde de denemeler yapılması gerektiğini belirtti.

'Denemeler yıllar alabilir'


Kanser aşıları, insanları enfeksiyona karşı koruyan geleneksel aşıların aksine, bağışıklık sisteminin vücuttaki tümörlere saldırmasını sağlıyor.

Bu aşılar, kanserli hücrelerin yüzeyindeki antijen olarak bilinen tümör belirteçlerini (marker) hedef alıyor.

Leeds Üniversitesi'nden Prof. Alan Melcher, "Bağışıklık bilimindeki en büyük güçlük, başka yere zarar vermeden doğrudan tümürü hedef alan antijenler geliştirebilmektir" diyor.

Leeds ve ABD'deki Mayo Clinic uzmanları, sağlıklı prostast hücrelerinden aldıkları DNA'ları virüse enjekte ettiler.

Sonra bu virüs farelere enjekte edildi. Prostat DNA'sı, virüsün çok farklı türde prostat antijeni üretmesini sağladı. Bağışıklık sistemi virüsle savaşırken, kanserli prostat hücrelerine saldırmayı öğrendi.

Laboratuvarda toplam dokuz aşıyla farelerin yüzde 80'i tedavi edildi.


Prof. Melcher insanlar üzerindeki denemelere yıllar sonra başlanabileceğini söyledi. Melcher, "Bu heyecan verici bir gelişme. Bu, sıfırdan yapılan bir araştırma değil. Umut verici, immunoterapi ve virüs tedavilerine dayanan bir çalışma" dedi.

Bir süre önce doktorlar, Ipilimumab adlı bir ilacın bağışıklık sistemini kanserle savaşmaya zorlayarak ortalama ömrü uzattığını duyurmuşlardı.
bbc türkçe

6/06/2011

dev ilaç şirketleri gelişmekte olan ülkelere aşı fiyatlarını yüzde 95 indirimle verecek

    6/06/2011 03:53:00 ÖS   Yorum yok
gelişmekte olan ülkeler

GlaxoSmithKline, Merck, Johnson & Johnson ve Sanofi-Aventis gibi ilaç devlerinin desteklediği girişim; Birleşmiş Milletler'in daha iyi bir dünya için belirlediği milenyum hedeflerinin gerçekleştirilmesi yolunda önemli bir adım.


İshal, verem, zatürre gibi, gerekli ilaçlar sağlandığında tedavisi kolay olan hastalıklar; yoksul ve gelişmekte olan ülkelerde milyonlarca kişinin ölümüne yol açıyor.

Her yıl beş yaşın altındaki 2 milyon 400 bin çocuk aşılama ile kolayca korunabilecekleri hastalıklar yüzünden yaşamlarını yitiriyor.

Bunun nedeni, gelir eşitsizliği nedeniyle pek çok ülkede yoksul halkın en basit ilaçlara bile ulaşamaması.


Birleşmiş Milletler, Milenyum Kalkınma Hedefleri kapsamında 2015'e dek çocuk ölümlerinin azaltılmasını öngörüyordu.

Küresel Aşılama ve Bağışıklık İttifakı (GAVI) bu hedefi gerçekleştirmesi ve yoksul ülkelere daha uygun fiyatlarla ilaç ve aşı satışını koordine etmesi amacıyla 2008 yılında kamu ve özel sektör ortaklığında, çok sayıda uluslararası örgüt ve yardım kuruluşu desteğinde kuruldu.

Bugün açıklanan karar, 24 milyon çocuğa aşılama olanağı sunulmasını hedefleyen GAVI için büyük bir zafer.
Yüzde 95'e varan indirim

Gelişmekte olan ülkelerde ölümcül ishale yol açarak her yıl bir milyonu aşkın çocuğun ölümünden sorumlu tutulan rotavirüse karşı aşı, fiyatı düşürülecek ürünlerin başında geliyor.

İngiltere merkezli GlaxoSmithKline (GSK) ilaç şirketi Afrika ve Asya'da yaygın olan ve kronik ishale yol açan rotavirüse karşı bağışıklık sağlayan Rotarix aşısının yüzde 67 indirimli olarak satılacağını duyurdu.

Her yıl 500 binden fazla çocuk rotavirüsten kaynaklanan ishal sonucu ölüyor.


Şirketin yöneticisi Andrew Witty, aşının artık yoksul ülkelerde 1 buçuk sterline (2,5 dolar) satın alınabileceğini söyledi.

Çocukların bu hastalığın yarattığı tehditten korunabilmesi için iki doz aşı yeterli.

Plana göre aşı, gelişmiş ülkelere uygulanan daha yüksek fiyatlarla sübvanse edilecek.

Aşının Batılı ülkelerdeki fiyatı 30 sterlin (50 dolar) civarında tutulacak.

GSK, önümüzdeki beş yılda gelişmekte olan ülkelere 125 milyon doz aşıyı toplamda yüzde 95'i bulan indirimlerle sağlayacağını duyurdu.

Andrew Witty, son bir kaç yılda Brezilya'da aşının daha yaygın şekilde kullanılması ile ishal sonucu hastaneye başvuruların yüzde 60 oranında azaldığına, çocuklarda ishal sonucu ölüm oranlarının da düştüğüne dikkat çekiyor.

Bir diğer ilaç firması Merck de kendi rotavirüs aşısını bu ülkelerde dozu 5 dolardan satışa sunacağını; satışlar 30 milyon dozu geçince, fiyatın da 3,5 dolara gerileyeceğini açıkladı.

İki Hint ilaç şirketi Serum Institute ve Panacea Biotec de difteri, tetanos, boğmaca, hepatit B, ve B tipi Haemaphilus Influenza'ya karşı koruma sağlayan beşli karma aşı için GAVI'nin ödediği ücretleri düşürecek.

Bu aşının dozu şu anda 1,75 dolar düzeyinde.

Crucell ve Sanofi Pasteur de bu aşıyı 16 ülkeye GAVI'ye sağlanan fiyatlardan satacaklarını duyurdu.

İlaç firmalarının fiyat indirimi kararı, Birleşmiş Milletler Çocuk Fonu UNICEF'in bu yöndeki çağrısını izliyor.

Açıklanan adımlar ilaç şirketlerinin son yıllarda özellikle yardım kuruluşlarının yönelttiği 'sağlığın ticaretini yapma' eleştirilerine yanıt vermesini sağlayacak.

Yoksul ülkelere aşı dağıtımını sağlayan GAVI, ilaç şirketlerinin yüksek fiyatları nedeniyle, bütçesinde 3,7 milyon dolar açık veriyordu.

Fiyat indirimleri, kuruluşa bu açıdan nefes aldırmış olacak.

Çocuklara yardım kuruluşu Save The Children'ın yöneticisi Justin Forsyth kararı memnuniyetle karşıladı ve böylece yüzbinlerce hayatın kurtarıldığını belirtti.

Forsyth, ishalin yol açtığı çocuk ölümlerinin AIDS, kızamık ve sıtmanın toplamından daha fazla olduğunu vurguladı.
Sıtma aşısı ufukta

GSK aynı zamanda, yakında dünyanın ilk sıtma aşısını geliştireceğini duyurdu.

Tropik kuşaktaki ülkeler için hala ciddi bir hayati risk yaratan sıtma, batılı ülkeler için uzun süre önce bertaraf edilmiş bir tehdit.

Bu nedenle ilaç şirketlerinin sıtma aşısı geliştirmeye gereken önemi vermediğinden yakınılıyordu.

GSK bu aşı için zengin ülkelerde satışlarla yoksul ülkelerin sübvanse edilmesi modelinin uygulanamayacağını kabul ediyor.

Dolayısıyla aşı, yüzde 5 kâr sağlayacak şekilde pazarlanacak; edinilen gelir ise yine, yeni nesil sıtma tedavileri geliştirilmesine aktarılacak.
bbc türkçe

5/27/2011

kanser hücresine bor maddesi eklendiğinde kanser hücresinin öldüğü tespit edildi

    5/27/2011 10:36:00 ÖS   Yorum yok
kanser hücresini öldürüyor

Yüzüncü Yıl Üniversitesi (YYÜ) Tıp Fakültesi öncülüğünde, kentte görev yapan doktorlara yönelik kemik iliği kanseri hastalığı, bulguları, belirtileri, teşhis ve tedavi yöntemleri konulu toplantı düzenlendi. 


Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Hematoloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi ve TKİTV Başkanı Prof. Dr. Osman İlhan başkanlığındaki toplantıya, Ankara Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Hematoloji Kliniği Şefi Prof. Dr. İmdat Dilek, YYÜ Tıp Fakültesi Ortopedi ve Travmatoloji Anabilim Dalı Cerrahi Tıp Bilimleri Bölümü Öğretim üyeleri Doç. Dr. Cengiz Demir ve Yrd. Doç. Dr. Uğur Türktaş, konuşmacı olarak katıldı.Prof. İlhan, yaptığı konuşmada, Türkiye'de her yıl bin 500 kişinin kemik iliği kanserine yakalandığını belirterek, hastalığın ortaya çıkmasında beslenme alışkanlıkları, tarımsal ilaçlama, sigara ve bağışıklık bozukluğu gibi faktörlerin etkisini anlattı. Hastalığın, yaşlanmayla doğru orantılı olduğuna dikkati çeken İlhan, Türkiye'de özellikle kanser ilaçlarının kullanımında ücret alınmamasının ve 45 ayrı merkezde ilik naklinin yapılmasının hastalar için avantajını vurguladı.
İlhan, hastalığın genel itibarıyla kemik kırıklarıyla ortaya çıktığına ve ülke açısından azımsanamayacak seviyeye ulaştığına değinerek, şöyle konuştu:

''Ülkenin değişik bölgelerindeki bilim insanlarıyla 'bu hastalığa nasıl erken tanı koyarız ve nasıl tedavi yaparız?' diye iş birliği yapıyoruz. 


Aynı zamanda Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü'nde de bir toplantı yaptık. 'Bor madeni kullanılarak herhangi bir çalışma yapabilir miyiz' konusunu tartıştık. Bana gelen dosyalara bakıldığında, kanser hücrelerine borla ilgili bir madde ve element eklediğiniz anda kanser hücresinin öldüğünü görüyoruz. Ama tam tersine siz bu bor maddesini gereksiz yere kullanırsanız belki de yan etki yapacaktır. Şu da gösteriyor ki araştırmalar ilerledikçe yurdumuzdaki metaller ve elementlerden daha fazla faydalanacağız. Bor Enstitüsü bununla ilgili laboratuvar çalışmalarına başladı.''
Laboratuvar çalışmaları kapsamında elde edilen bulguların, yakın zamanda hayvanlar üzerinde test edileceğini anlatan İlhan, söz konusu deneylerde olumlu sonuçların ortaya çıkmasının beklendiğini söyledi. İlhan, kemik iliği kanserinin halsizlik, kemik kırıklığı, kemik ağrıları, böbrekte iltihap, idrarda sorun ve kansızlık gibi belirtilerle ortaya çıktığını belirterek, bu tür sorunları olan vatandaşların dahiliye doktoruna görünmesi tavsiyesinde bulundu.
Kemik iliği kanserinin yaşlılarda görülmesine karşın Türkiye'de genç nüfusta da rastlandığını anlatan İlhan, şöyle konuştu:
''Ben bunu maalesef düzensiz ve gereksiz tarım ilaçlarının kullanılmasına bağlıyorum. Bakanlık da bu konuda birkaç yıldır farklı çalışmalar yapıyor. Örneğin Meclisimizde bir kanser araştırma komisyonu kuruldu. Artık Tarım Bakanlığımızın genetiği ile oynanmış gıdalara, özellikle tarımda gereksiz hormon ilaçlarının kullanılmasına dikkat etmesi gerekiyor. Böceklere karşı ilaçlanan tarım ürünleri yıkanmadan yenildiği zaman da kanser riski ortaya çıkabiliyor. Bu nedenle daha dikkatli olmamız şart. Çünkü bu kansere yakalanma riski batı toplumlarında 65 yaş ve üzeri iken ülkemizde 30 yaşa kadar düşmüş durumda.''
İlhan, uygulanacak yöntemlerle genç yaşta kansere yakalanma riskinin ortadan kalkmasıyla Türkiye'deki 65 yaş ve üzeri nüfusta artış yaşanacağını vurguladı. İlhan, Sağlık Bakanlığınca başlatılan aile hekimliği uygulamasının da yaşlı nüfusun artmasına olanak sağlayacağını sözlerine ekledi.
cumhuriyet portal

5/09/2011

kordon kanı ile tedavi kemik iliği naklinin yerini alacak

    5/09/2011 01:43:00 ÖS   Yorum yok
kemik iliği nakli

Antalya Belek'de düzenlenen IX. Türk Alman Jinekoloji Kongresi kapsamında yapılan basın toplantısında konuşan Türk Alman Jinekoloji Eğitim ve Araştırma Vakfı (TAJEV) Başkanı Prof. Dr. Cihat Ünlü, kordon kanından elde edilen kök hücre ile doku mühendisliği yöntemleri kullanılarak, ihtiyacı olan kişilere kas, kemik, kıkırdak dokuları, kalp kapakçığı, mesane gibi doku ve organ parçaları üretilebilir hale geldiğini dile getirdi.


Yeni doğan bebeklerin, anneden ayrıldıktan sonra kalan göbek bağı ve eş denilen plasenta içindeki kanın zengin bir kök hücre kaynağı olduğunu belirten Ünlü, göbek bağındaki (kordon kanı) kök hücreler ile şu an yaklaşık olarak 80 kadar hastalığın tedavi edilebildiğini anlattı. Ünlü, kordon kanının yüzde 97'sinin hala atıldığını ve bu nedenle de hastaların tedavi şanslarını yitirebildiğini ifade etti.

Kök hücrelerin bulunabilirliğini arttırmak ve tüm topluma ulaştırmak için, kordon kanını toplamak ve çiftleri kordon kanı bankacılığı hakkında yeterli bilgilendirmek için çaba harcanması gerektiğini dile getiren Ünlü, bu hücrelerin kanser, bağışıklık sistemi ve genetik ile ilgili birçok hastalığın tedavisinde kullanıldığını söyledi. Ünlü, kordon kanı kök hücrelerin kolay bulunabilmesi için önerilen yöntemin, doğumdan sonra alınacak göbek bağı kanlarının özel veya kamuya ait kordon kanı bankalarında toplanması şeklinde olduğunu ifade ederek, daha sonra ihtiyaç duyan kişilerin bu bankalara başvurarak kendisine en uygun kanı bulabileceğini anlattı.


Kemik iliği naklinin yerini aldı


Daha çok "doğumdan sonra saptanan hastalıklarda kullanılan kordon kanının, artık kemik iliği naklinin yerini aldığını", kolay alınması ve ulusal bankalarının oluşması ile de kolay ulaşılabilir hale geldiğini anlatan Ünlü, şunları söyledi:

"Günümüzde anne babası bir hastalık için taşıyıcı olan ve bu nedenle anne karnında yapılan tetkiklerde hasta olduğu saptanan bebeklerin daha doğmadan kök hücre ile tedavisi gündeme gelmiştir. Bazı bağışıklık sistemi bozukluklarının, bebeğin anne karnında iken tedavi edilmesi bu alanda yeni ufuklar açmıştır. Genetik hastalığı olan çocuklara normal genetik yapıya sahip kök hücrelerin verilmesi eksik veya bozuk olan genlerin işlevlerinin bir kısmını sağlayarak hastalığın iyileştirilmesine veya daha hafif şiddette yaşanmasına olanak sağlayabilir.

Yine hasta çocuğun daha anne karnında iken alınan kanı, dış dünyada işlenerek bozuk veya eksik olan genlerin yerine yenisinin eklenmesi, kök hücrelerin farklı organ ve doku yapılarına dönüşmesi için uygun komutlar verilerek oluşturulmuş bu kök hücrelerin yine hasta çocuğa daha anne karnında geri verilmesi planlanmaktadır. Bu yöntem ile hem doku uyumu sayesinde kök hücrelerin hasta çocuk tarafından kabulü kolaylaşacak hem de organların daha oluşum aşamasında tedavisi sağlanacaktır.

Yine hasta çocuktan gebelik devam ederken alınan kök hücreleriyle oluşturulacak dokular ve organlar ile çocuk doğduktan hemen sonra yapılacak ameliyatlarla hasta dokuların değiştirilebilmesi mümkün olacaktır. Bu durum hastaların kendilerine uygun organ arama ihtiyacını ortadan kaldırmakta ve erken tedavi ile vücuttaki diğer organlarda oluşacak hasarın önüne geçilebilmektedir."


Ulusal kordon kanı bankası oluşmalı


Prof. Dr. Ünlü, kordon kanının çok kıymetli olduğunu hatırlatarak, "TAJEV olarak diyoruz ki, devlete ait bir kordon kanı bankası olsun. Ve hastalığı olanlarda kullanılabilsin. İşte kordon kanı bankacılığında olması gereken nokta budur. Bunun bir ticari araç olarak değil, Ulusal Kordon Kanı Bankası oluşmalı" dedi.

Türk Alman Jinekoloji Vakfı Genel Sekreteri Doç. Dr. Kubilay Ertan da, doğum sonrası çöpte toplanan plasentanın çok değerli olduğunu, Almanya'da da kordon kanı bankası ile ilgili çalışmaların devam ettiğini belirtti. Doç. Dr. Ertan ayrıca Almanya'da 43 robotik merkez bulunduğunu, pek çok hastanede robotik cerrahi kullanma yaklaşımı olmadığını söyledi. TAJEV Üyesi Operatör Dr. Şenol Kalyoncu ise Sağlık Bakanlığı'nın kordon kanı bankası ile ilgili ciddi bir çalışması bulunduğunu, proje aşamasında olan çalışmaya göre, doğan her bebeğin kordon kanının ailenin izni ile alınacağını bildirdi.


Anne karnında kök hücre tedavisi

Basın toplantısında söz alan Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları Doğum Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Eray Çalışkan ise anne karnında kök hücre tedavisi ile ilgili çalışmaların devam ettiğini söyledi. Doç. Dr. Çalışkan, anne karnında kök hücre naklinin mümkün olduğunu da belirterek, "Kordon kanından kök hücre verilebilir. Deneme aşamasında olan bazı hastalıklar var. Anne karnında lösemi, Down sendromlu çocuklar var. Doğmadan önce daha erken müdahale edilmesi önemli" diye konuştu.
cumhuriyet portal

4/21/2011

çürüyen dişler cilt sorunlarına ve saç dökülmesine sebep oluyor

    4/21/2011 11:01:00 ÖS   Yorum yok
saç dökülmesine sebep

Dr. Dt. Mert Topçubaşı, kronik cilt sorunları yaşayan kişilerin, radyolojik olarak diş muayenelerini yaptırıp, ağızlarındaki kronik enfeksiyonları tedavi ettirmelerinin önerildiğini belirterek, "Aksi takdirde bazı cilt sorunları çözülemeyebilir" dedi.


Topçubaşı, şunları söyledi:
Kronik cilt sorunları yaşayan kişilerin, radyolojik olarak diş muayenelerini yaptırıp, ağızlarındaki kronik enfeksiyonları tedavi ettirmeleri önerilir. Aksi takdirde bazı cilt sorunları çözülemeyebilir. Diş muayenelerinin bir başka faydası da çeşitli cilt lezyonlarının teşhisine yardımcı olmasıdır.

'Liken planus' gibi deriyi ve ağız içini etkileyen deri hastalıkları ağız muayenesi esnasında tespit edilebilir."


Birden ortaya çıkan saçkıran ve saç dökülmelerinin sebebinin dişteki çürüğün, dolayısıyla enfeksiyonların saçlara uzanan bir etkisi olabildiğini vurgulayan Dr. Dt. Mert Topçubaşı, "Diş rahatsızlıklarıyla vücuda giren bakterilere karşı mücadele eden bağışıklık mekanizmasının kendi sağlıklı vücut hücrelerine de zarar verebilmektedir. Bu durumda da bağışıklık sistemi saç köklerine etki etmekte ve saç dökülmesine sebep olmaktadır. Bu sebeple diş çürüklerinin tedavisi ve dolayısıyla saç dökülmelerini önlemek için diş hekimine muayene olmak şarttır" diye konuştu.
trt türk

karanlıkta uzun ve düzenli uyumak kansere karşı bağışıklığı arttırıyor

    4/21/2011 10:52:00 ÖS   Yorum yok
kansere karşı bağışıklık

Tevfik Dorak, İngiltere'nin Newcastle Üniversitesi'nde kanser araştırmaları yapan bir Türk doktor. Dorak'ın dünya tıp literatürüne geçmiş çarpıcı bulguları var. Bunlardan biri de, karanlıkla-kanser arasındaki ilişki.


Sabah'ta yer alan habere göre, Dorak, vücudun hücre yenileyici ve bağışıklık sistemi düzenleyici melatonin hormonunu gece karanlıkta salgıladığını hatırlayıp uyarıyor: "Karanlıkta uzun ve düzenli uyku bu salgıyı ve kansere bağışıklığı artırıyor. Körlerde kanser riski bu yüzden az"

Gece 23.00 ila 03.00 arasında salgılanan ve vücudun savunma mekanizmasını güçlendirip, yaşlanmayı geciktiren bir hormon var: Melatonin. Ve sadece gece ve sadece teknolojinin bütün fişleri çekilince devreye giriyor.

Yani siz, ışığı söndürüp, TV'nizi kapamış olsanız da yetmiyor, fişlerini çıkarıp, mümkünse yattığınız odanın şalterini indirmeniz gerekiyor.

Tabii çocuklarınızın odasına da aynı şeyi yapmalısınız. Önemli araştırmalara imza atan Doktor Tevfik Dorak bu önemli hormonla ilgili çarpıcı açıklamalarda bulundu.

Melatonin Hormonu Kansere Karşı Koruyucu mu?

Melatonin beyinde yalnızca geceleri ve karanlıkta salgılanan bir hormon. Vücudun ayarı ile ilgili iş yapıyor. Yapılan çalışmalar melatoninin gerçekten kanseri önleyici etkileri ve hücresel hasarın onarımında çok önemli rolü olduğunu, ayrıca bağışıklık sistemini destekleyici etkileri de olduğunu gösteriyor.

Melatonin hormonu çocuklar üzerinde de etkili. 

ABD ve Avrupa'da lösemili ve kanserli çocuk sayılarının artmasından sonra yapılan araştırmalar sonucunda ailelerden çocuklarını kesinlikle karanlık ortamlarda yatırmaları isteniyor.

Çünkü melatoninin güçlü salgılanmasının kansere karşı koruyucu etkisi olduğu biliniyor. Ancak bu hormon ışığa duyarlı. Yapılan deneylerde uyuyan kişinin hormon salgısı izlenirken ışığın açıldığında hormonun azaldığı, karanlıkta yoğun olarak salgılandığı tespit edilmiştir.

Yapılan hayvan deneyleri de melatoninin kanser ile direkt ilişkisi olduğunu gösteriyor. Ayrıca körlerin daha az kansere yakalanması da bunun bir göstergesi olarak ortaya çıkıyor.

Düzenli olarak gece çalışan hemşirelerde meme kanserinin arttığı tespit ediliyor. Melatonin meme tümörlerinin büyümesini de azaltıyor, kalp ve damar hastalıklarını yavaşlatıyor, üreme fonksiyonunu artırıyor. Depresyonlu kişilerde bu hormon düşük.
trt türk

4/04/2011

çinde 300 ineğe insan geni enjekte ederek anne sütüne eşdeğer süt ürettiler

    4/04/2011 05:53:00 ÖS   Yorum yok
anne sütüne eşdeğer

Çin'in başkenti Pekin'deki Ziraat Üniversitesi'nde anne sütü veren inek yetiştirildi.


Araştırmaya öncülük eden Prof. Ning Li, 300 kadar ineğe insan geni enjekte edildiğini, bu hayvanların şimdi, anne sütüyle aynı içeriğe sahip süt vermeye başladığını söyledi.

Anne sütünün, bebeklerin bağışıklık sistemini güçlendirdiği ve enfeksiyon riskini azalttığı biliniyor.

Bilimadamları, genetik yapısı değiştirilmiş bu hayvanlardan elde edilen sütün anne sütüne ve bunun yerine kullanılan mamalara alternatif olabileceğini belirtiyor.

Uzmanlar, bu ürünün 10 yıl içinde süpermarket raflarında yerlerini almasını umduklarını söylüyor.


İngiliz uzmanlar da sütün büyük faydalar getireceğini belirtmekle birlikte, bu gelişmenin genetiğiyle oynanmış gıdalara muhalefeti alevlendirebileceğini vurguluyor.
'GDO'lu gıdalara muhalefet artabilir'

Bu teknolojiye karşı çıkan gruplar ve hayvan hakları savunucuları bu sütün güvenliği ve hayvanların sağlığına olası etkileri konusunda şüphe belirterek buluşa sert tepki gösterdi.

Prof. Ning Li, genetik yapısı değiştirilmiş sütün, normal inek sütü kadar güvenliği olduğunu söylüyor.


Li, "Anne sütü, bebeğin gelişimi için ideal oranlarda protein, karbonhidrat, yağ ve vitaminler içeriyor. Her gün tükettiğimiz süt de bize temel gereksinimleri sunuyor. Ancak sindirim ve emilim sorunları var" diyor.
bbc türkçe sağlık

ölüden alınan kalp iskeletine kök hücre enjekte ederek insan kalbi ürettiler

    4/04/2011 05:08:00 ÖS   Yorum yok
insan kalbi ürettiler

Amerika Birleşik Devletleri'nde, Minnesota Üniversitesi'nde, laboratuvar ortamında, insan kalbi üretildi


Ölü organlara kök hücre enjekte edilerek canlandırılan organların, kalp nakli ameliyatı için bekleyen binlerce hasta için umut olabileceği belirtiliyor.

Üniversitenin rejeneratif tıp uzmanlarından Doris Taylor'ın açıklamasına göre, ölmüş kişilerden alınan kalpler, kas hücrelerinden arındırılarak geride sadece "hayalet kalp" olarak adlandırılan sert protein iskeleti bırakıldı.

Daha sonra bu iskeletlere canlı kök hücreler enjekte edildi.


"Birkaç Haftaya Kadar Atmaya Başlayacak"
İskelete yapışan hücreler başarılı bir şekilde kalp hücrelerine dönüşmeye başladı.

Taylor, "Kalpler büyümeye başladı. Birkaç hafta içinde atma belirtileri göstermeye başlayacaklar. Herşeyiyle çalışan bir kalp oluşturmanın önünde hala birçok engel var. Ama ben günün birinde kalp naklinde kullanabileceğimiz organlar üretebileceğimizi düşünüyorum" dedi.

Kalp nakli yapılan kişiler hayatları boyunca bağışıklık sistemlerini baskılamak için ilaç almak zorunda.


2007'de İngiliz doktorlar, bir hastanın kemik iliğinden aldıkları kök hücreyle kalp kapakçığı üretmişti.
trt türk

4/01/2011

bağışıklık sistemini güçlendirmek radyasyondan korunmak için yeşil sebze

    4/01/2011 10:29:00 ÖS   Yorum yok
radyasyondan korunmak için

Uzmanlar, ıspanak, maydanoz, tere, roka, brüksel lahanası, brokoli, taze fasulye, kabak, salatalık, bezelye gibi yeşil besinlerin, vücutta toksin atımını arttırdığını; bu grup besinlerin kansere karşı koruyucu etki gösterdiğini ve yüksek miktarlarda C vitamini içerdiklerinden dolayı bağışıklık sistemini kuvvetlendirdiğini ifade ediyor.


Radyasyonun zararlı etkilerinden korunma ve bağışıklık sistemini kuvvetlenmesi için yaşamın her döneminde mevsiminde bol yeşil sebze tüketilmesinin önemli olduğu vurgulanıyor.

Uzman Diyetisyen Banu Topalakçı, çok yoğun radyasyonun ani ölümlere, düşüklere, kanserlere, katarağa, yanıklara, sakatlıklara ve ölü doğumlara neden olabildiğini belirtti.
Radyasyonun doğadaki radyoaktif maddelerden çok, nükleer santraller, nükleer enerji ile çalışan gemiler, nükleer denemeler gibi olaylar sonucunda ortaya çıktığını ifade eden Topalakçı, teşhis ve tedavide kullanılan bazı cihazlar, tıbbi malzemelerin ve suların dezenfekte edilmesi için kullanılan araçlardan da radyasyon yayılabildiğini anlattı.
Topalakçı, televizyonlar, az miktarlarda da olsa radyoaktif madde içeren duman dedektörleri, fosforlu saatler, paratonerler ve lüks lambası fitilleri gibi bazı tüketici ürünlerin de düşük düzeyde radyasyon yaydığını belirtti.

Radyasyona maruz kalan hücrenin ölebildiğini veya zamanla doku tarafından onarılarak 
kurtulabildiğini dile getiren Topalakçı, ''Eğer kurtulan hücre, kromozomlarındaki kırılmalar nedeniyle fiziksel ve kimyasal yapısı değişerek mutasyona uğrarsa, bunun sonucunda hücre normal işlevini yapamaz ve ileride kişinin kendisinde (somatik) veya gelecek nesillerde (genetik) zararlar meydana getirebilir'' uyarısında bulundu.

Topalakçı, kısa bir süre içinde ve bir defada yüksek dozlara maruz kalınması durumundan hemen sonra meydana gelecek hasarların ''erken etkiler (akut ışınlanma etkileri)''; kanser, ömür kısalması ve genetik bozukluklar gibi sonradan çıkacak hasarların da ''gecikmiş etkiler (kronik ışınlanma etkileri)'' olarak tanımlanabileceğini söyledi. Topalakçı, hücrelerin radyasyona karşı duyarlılık açısından beyaz kan hücreleri, kırmızı kan hücreleri, sindirim sistemi hücreleri, üreme organı hücreleri, cilt hücreleri, kan damarları ve doku hücreleri (Kemik ve Sinir Sistemi) şeklinde bir sıra takip ettiğini ifade etti.

''Nükleer artıkların toprağa gömülmesi engellenmeli''


Topalakçı, radyasyondan korunma için alınacak başlıca önlemler olduğunu belirterek, öncelikle nükleer atıkların toprağa gömülmesinin engellenmesi gerektiğini vurguladı.
Nükleer sızıntılara neden olabilecek kuruluşlarda yapım ve teknoloji standartları konusunda uluslararası ölçütlere uyulmasının şart olduğuna dikkati çeken Topalakçı, ''Nükleer atıklar başka ülkelerin topraklarına taşınmamalı, toplum bu konuda eğitilmelidir'' diye konuştu.
Topalakçı, besinlerin hijyen ve sanitasyon koşullarına uygun olması gerektiğini de ifade ederek, çocukların ve büyüme çağındaki gençlerin çok etkilendiğini söyledi.

Gözlerin radyasyondan en fazla etkilenen organ olduğunu ve görme zayıflığı, katarakt, göz uyumunun yavaşlamasına yol açtığına dikkati çeken Topalakçı, ''Bu nedenle göz sağlığını korumak adına yumurta, havuç, domates ve koyu yeşil yapraklı sebzelerin tüketimi arttırılmalıdır'' dedi.

Topalakçı, radyasyona maruz kalınma durumunda ortaya çıkabilecek en önemli sağlık probleminin kanser olduğunu belirterek, dolayısıyla kanserden korunmaya yönelik bir beslenme şeklinin yaşamın yaşam biçimi haline gelmesi gerektiğini vurguladı.
Bunun için günlük yağ tüketiminin sınırlandırması ve doymuş yağlar yerine zeytinyağ gibi doymamış yağların tercih edilmesi gerektiğini ifade eden Topalakçı, ''Et tüketimi günlük bir porsiyonla sınırlandırmalı ve ağırlıklı olarak beyaz et ve yağsız et tüketilmeli. Et, fazla pişirilerek üzerindeki yanık kısımlarla tüketilmemeli. Ayrıca et endüstrisinde bozulmayı önlemek için ete konan nitratlar ve kesim hayvanlarının hormonlarla beslenmesinin de sakıncalı olduğu unutulmamalı. Özellikle sucuk, salam, sosis gibi ürünlerin tüketilmesinden kaçınılmalı'' diye konuştu.

''Yeşil renkli besinler toksin atımını arttırıyor''


Mevsiminde bol miktarda sebze tüketilmesi ve günlük ortalama 3 porsiyon yine mevsiminde meyve yenilmesine özen gösterilmesi gerektiğini belirten Topalakçı'nın verdiği bilgiye göre, özellikle koyu renkli sebze ve meyvelerin koruyuculuk özelliğinin daha yüksek olduğunun unutulmaması gerekiyor.

Ispanak, maydanoz, tere, roka, brüksel lahanası, brokoli, taze fasulye, kabak, salatalık, bezelye gibi yeşil besinler karaciğer enzimleri üzerinde oldukça etkili olduğundan vücutta toksin atımını arttırıcı etki gösteriyor.

Bu grup besinler yine renklerinden ötürü kansere karşı koruyucu etki göstermekle beraber, içerdikleri yüksek miktarlardaki C vitamini içeriğinden ötürü bağışıklık sistemini koruyor.
Yeşil renkli besinler, bunların dışında süt yoğurt grubu dışında kalsiyum içeriği en yüksek yiyecek içecek grubunu oluşturuyor.

Et, balık, deniz ürünleri, mantar, süt, yumurta, soğan, sarımsak, kabak, lahana ve tahıl ürünleri gibi selenyumdan zengin besinlerin tüketilmesi öneriliyor.

Bağışıklık sisteminin güçlendirilmesi için kabuklu deniz ürünleri, balık, ciğer ve yumurta gibi çinkoyu barındıran besinlerin günlük beslenmede mutlaka yer alması tavsiye ediliyor.
Buğday tohumu, tahıl, esmer pirinç ve yumurta sarısı, baklagiller gibi manganez ve tam tahıldan ve posadan zengin bir beslenme şeklinin benimsenmesi isteniyor. Özellikle kanser ve bağışıklık sistemi için, kırmızı üzüm (kurusu da olabilir) ve çekirdeğinde bulunan resveratrol güçlü bir anti-oksidan özelliği taşıyor.

Pişirme şekli olarak fırında ve buharda pişirme şekli tercih edilmeli, kızartılmış gıdalardan uzak durulması gerektiği vurgulanıyor.

Fazla tuz tüketiminden kaçınılması isteniyor. Radyasyonun olumsuz etkilerinden korunmak için kullanılması gerekenin tuz değil ''potasyum iyodür'' olduğu belirtiliyor. Temiz su kaynaklarının tüketilmesi, günde en az 2 su bardağı süt içilmesi ya da yoğurt tüketilmesi öneriliyor.
cumhuriyet portal

3/26/2011

kontrolsüz stres hastalıklara daha kolay yakalatıyor zor iyileştiriyor

    3/26/2011 10:11:00 ÖS   Yorum yok
daha kolay yakalatıyor

15. Türk Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları Kongresi için Antalya'nın Manavgat ilçesine gelen Köse, kontrol altındaki stresin iyi olduğunu ve vücudun bağışıklık sistemini güçlendirdiğini, bellek artışına neden olduğunu söyledi.


Bununla birlikte kontrol edilemeyen kronik stresin bağışıklık sistemini zayıflattığını dile getiren Köse, bu şekilde hastalıklara daha kolay yakalanıldığını ve daha zor iyileşildiğini kaydetti. Köse, ''Stres esnasında beyinden salgılanan ve tüm organizmayı denetleyen hormonlar, kan basıncını, şeker düzeyini, çarpıntıyı, terlemeyi artırıyor. Bunu az kontrol edenlerde strese bağlı hastalıklar artıyor'' dedi.

Stresin kalp hızı ve kan basıncını artırıp, bağışıklık sistemini baskıladığına işaret eden Köse, baş edilemeyen stresin kalp hastalıkları ve hipertansiyon, kansere yol açan kötü huylu tümörler, otoimmün hastalık, inme ve infeksiyon olasılığını artırdığını, sürekli yorgunluk, bellek problemleri ve depresyona neden olduğunu belirtti.
Öpücük hastalığına yakalananlarda stresin tedavi süresini uzattığına işaret eden Köse, tıp öğrencileri arasında yapılan çalışmaların da sınav stresinin bağışıklık sistemini baskıladığı ve hastalıklara yatkınlığın arttığını kanıtladığını kaydetti.

Çocuklarda stres


Stresin çocukların daha kolay hastalanmalarına neden olduğunu ifade eden Köse, özellikle bir yakınını kaybetmenin çocukların stresini artırdığını vurguladı.
Köse, ''Çocuklar üzerine yapılan bir çalışmada, stres düzeyi yüksek olan çocuklarda bir yıllık toplam hastalık oranında yüzde 40, ateşli hastalık oranında yüzde 77 artış olduğu saptanmıştır'' diye konuştu.

Stres ve diyabet


Kronik streste vücutta enerjinin depolanmadığını belirten Köse, bu şekilde kişilerin çabuk yorulduğunu ve diyabet olasılığının arttığını söyledi.
Stres sırasında hormonların enerji oluşturabilmek için daha fazla glukoz ve yağ asidi salınmasına neden olduğunu anlatan Köse, bu durumun insüline bağımlı ve insülin dirençli diyabette glukoz birikmesine, kan şekerinin yükselmesine ve damarlarda plak oluşumuna neden olup hasara yol açtığını kaydetti.
Stresin, doğal öldürücü hücre sayısını azalttığını, tümör kanlanmasını artırdığını ve tümör dokusuna glukoz sağladığını belirten Köse, ''Kanserli kişi optimist, kendine güvenen ve sosyal olarak desteklenmiş ise yaşam süresi daha uzun ve yaşam kalitesi daha yüksek oluyor'' dedi.
Doç. Dr. Köse, yapılan bir araştırmanın, psikolojik destek alan meme kanseri hastalarının destek almayanlara göre yaşam sürelerinin daha uzun, kanser tekrarlama oranlarının da daha düşük olduğunun saptandığını söyledi.

Gribal enfeksiyonlar artıyor

Gribal infeksiyonların da stresle arttığını belirten Köse, iyileşme süresini de geciktirdiğini vurguladı.
Köse, hem solunum yolu infeksiyonunun hem de klinik soğuk algınlığının psikolojik stres ile arttığını dile getirdi.
Stresle baş edemeyenlerin gribal enfeksiyonlara daha çabuk yakalandığını belirten Köse, ''Aşı olduktan sonra bizi koruması için verdiği cevap da stresli anımızda azalıyor ama stressiz olduğumuz dönemde artıyor'' diye konuştu.
AIDS hastalarında yapılan bir çalışmada depresyonun CD4T hücrelerinde azalmaya yol açtığının rapor edildiğini kaydeden Köse, buna karşın meditasyon gibi tekniklerin eklemlerde ağrı, tutukluk, şişlik ve fonksiyon kaybına neden olan eklem romatizması hastalarında semptomları önemli ölçüde azalttığını dile getirdi.
Köse, ''Gülmek, stresi, ağrıyı azaltır, ağrı eşiğini yükseltir, immüniteyi güçlendirir, kan ve lenf akımını, oksijenizasyonu artırır ve kan basıncını düşürür'' dedi.
cumhuriyet portal

3/21/2011

soğuk sauna dondurmuyor ısıtıyor zayıflatıp dinçleştiriyor selüliti bitiriyor

    3/21/2011 06:30:00 ÖS   Yorum yok
ısıtıyor zayıflatıp dinçleştiriyor

Soğuk sauna (Cryo cabin) yeni çıkan vücut şekillendirme ve yağ parçalama cihazlarının en geliştirilmiş hali...



Bu sistemde sadece bölgesel değil tüm vücut dahilinde uygulama yapılıyor ve sadece kilo vermeye, incelmeye ve selülit tedavisine yönelik değil aynı zamanda bağışıklık sistemini güçlendirme ve ağrı tedavisinde de kullanılıyor.

Üşümüyor, Isınıyorsunuz

İsmi biraz dondurucu gelse de öyle değil. Uygulama -178 derece sıcaklıkta 3 dakika tüm vücut dahilinde yapılıyor. Seans süresinde üşümekten daha farklı ısı artışı gibi bir şey hissediliyor.

Bunun sebebi ise sistemde likit nitrojen kullanılması ve bu gazın hiç nem ihtiva etmemesi sebebiyle kuru bir soğuk elde edilmesi.

Düzenli uygulamalar sonucunda yapılan araştırmalara göre seans başına 700 kcal harcandığı tespit edilmiş. 20 seanslık paket şeklinde uygulanan tedavi seansları sadece 3 dakika sürüyor.

Selüliti Bitiriyor

Kendi programında cihazı tanıtan dünyaca ünlü doktor Mehmet Öz tavsiye ettiği bu cihaz için, “Soğuk lipoliz popüler bir incelme sistemi olmuştur fakat Cryocabin dışındaki bütün cihazlar sadece bölgesel tedavi seçenekleri sunmakta ve çok uzun seans süreleri gerektirmektedir. Cryo Cabin Selülit tedavisinde de etkili olmaktadır. Selülitli bölgede oluşturulan extreme soğuk kılcal dolaşımını hızlandırır aynı zamanda selülitlerin oluşumuna neden olan artık maddelerin ve yağ hücrelerinin dondurularak parçalanmasını sağlar. Ayrıca vücuttaki direnci arttırır” diye konuşuyor.
trt türk

2/04/2011

hastanın kendisinden alınan hücrelerle yapılan aids aşısı başarılı oldu

    2/04/2011 03:54:00 ÖS   Yorum yok
aids aşısı başarılı

İspanya’da AIDS hastalığı tedavisinde çığır açan bir aşı geliştirildi.


Barcelona Hastanesi araştırmacıları vücudun bağışıklık sistemini AIDS’e yol açan HIV’le mücadele edebilecek şekilde “yeniden eğiten” aşıyla hastalarda virüs seviyesini düşürmeyi başardı. Klinik denemelere katılan 24 hastaya yeni aşı tedavisi uygulandı.

Hastaların çoğunda 6 ay sonra yapılan incelemede virüs oranının önemli oranda düştüğü gözlendi. 


Bugüne kadar denenen hiçbir AIDS aşısının bu oranda bir iyileşme sağlamadığı vurgulandı. Aşının en büyük yeniliği “kişiye göre tedavi” özelliğine sahip olması. Her bir hastanın kendi vücudunda alınan “dentrik hücreler”den yapılıyor. Bağışıklık sisteminde kilit rol oynayan bu hücreler hastadan alınıyor. Bu hücreler yine hastadan alınan HIV numunelerine saldıracak şekilde “yeniden eğitiliyor”. Bu “eğitilen” hücreler iki hafta arayla üç aşamada hastaya aşılanıyor.
hürriyet dünya

12/27/2010

çocuklarda iştah problemi için bıldırcın yumurtası

    12/27/2010 04:04:00 ÖS   Yorum yok

Bıldırcın yumurtası hem çocuğun günlük protein ihtiyacını karşılıyor, hem de bağışıklık sistemini güçlendiriyor.

bıldırcın yumurtası

Tavuk yumurtasına kıyasla 5-6 kat küçük olan bıldırcın yumurtası barındırdığı protein bakımından çok zengin.

Uzmanlar, yemek yeme sorunu olan çocukların anne babalarına protein ve vitamin deposu bu küçük yumurtaları tavsiye ediyor.

12/16/2010

kök hücre nakli sayesinde aids ve kanserden tamamiyle kurtuldu

    12/16/2010 08:07:00 ÖS   Yorum yok
aids ve kanserden kurtuldu

Almanya’da lösemi tedavisi gören ve aynı zamanda HIV taşıyan bir Amerikalı bir donörden yapılan kök hücre nakli sonrası her iki ölümcül hastalıktan da kurtuldu. Şaşırtan bu sonuca, donörün kan uyumunun iyi olmasının yanı sıra HIV’e doğal direnç kazandıran gen mutasyonuna sahip olmasının yol açtığı belirtildi.


AMERİKALI Timothy Ray Brown, 1995 yılında HIV (Human Immunodeficiency Virus) kaptı. 2006 yılında da kan kanserine yakalandı. 44 yaşındaki Brown’a kök hücre tedavisi uygulandı ve tedavi sonucunda Brown’da AIDS’e yol açan HIV’den eser kalmadı. Alman doktorların bu konudaki açıklaması haftalık online tıp dergisi Journal Blood’da yayımlandı.

12/15/2010

domates peynir su diyeti hayatına maloldu

    12/15/2010 04:33:00 ÖS   Yorum yok
diyeti hayatına maloldu

Bulgaristan’da domates-peynir-su diyetiyle 3 ayda 15 kilo veren 14 yaşındaki Aysun hayatını kaybetti

Bulgaristan’da 3 ayda 15 kilo verdikten sonra, sadece su içmeye başlayan 14 yaşındaki Türk kökenli kız öldü. BTV adlı özel televizyon kanalının haberine göre, Tırgovişte kentinde yaşayan Aysun ismindeki çocuk, zayıflamak için “protein ve sebze” ağırlıklı beslenmeye başladı.
© 2014 deva arayanlar . Designed by Bloggertheme9
Proudly Powered by Blogger .