-->
şişkinlik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
şişkinlik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

6/04/2011

malatyada bir kadının rahminden portakal iriliğinde 25 adet tümör alındı

    6/04/2011 10:41:00 ÖS   Yorum yok
portakal iriliğinde tümör

İnönü Üniversitesi (İÜ) Turgut Özal Tıp Merkezinde yapılan bir operasyonda, genç kadının rahminde bulunan ve her biri portakal büyüklüğünde 25 tümör rahme zarar verilmeden alındı.



İÜ Turgut Özal Tıp Merkezi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Önder Çelik, hastanede kadın hastalıkları ve doğumla ilgili tüm operasyonların başarı ile gerçekleştirildiğini kaydetti.

Bölgede en sık görülen rahatsızlıklardan birisinin de çikolata kistleri (endometrioma) olduğunu anlatan Çelik, tedavisini gerçekleştirdikleri bir kadın hastada rastladıkları portakal büyüklüğündeki 25 tümörün kendilerini bile şaşırttığını vurguladı.
Hastaneye karında şişkinlik ve ağrı şikayetiyle gelen bir kadının tedavi altına alındığını ifade eden Çelik, yapılan operasyonla rahimde bulunan büyük kistin rahme zarar verilmeden alındığını dile getirdi.

Tümörün büyüklüğü göz önüne alındığında, operasyon sırasında rahmin zarar görmesi riskinin bulunduğunu belirten Çelik, bu tür vakıalarda yapılan operasyonların büyük bölümünde kapalı ameliyat tekniğinin kullanıldığını kaydetti.



''Bir torba patates gibi"


Çelik, başarılı bir ameliyatla rahminden çok büyük bir kist alınan hasta ile ilgili şu bilgileri verdi:

''Hastanemize müracaat eden bir genç kadın şiddetli karın ağrısı ve şişkinlik şikayetinin olduğunu söyledi. Yapılan tetkiklerde rahminde büyük bir kistin olduğu görüldü. Gerekli hazırlıklar yapıldıktan sonra operasyonu gerçekleştirdik ve kisti aldık. Bu operasyon sırasında kadının rahminin zarar görmemesi gerekiyor. Aldığımız tümörün büyüklüğüne bakıldığında bu operasyon çok zorlu oldu. Zira her biri portakal büyüklüğünde 25 tümör büyük bir dikkatle alındı. Bu tümörün büyüklüğünü bir torba patates gibi düşünebilirsiniz.''

Turgut Özal Tıp Merkezi Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümünde, tüm tıbbi ve cerrahi müdahalelerin en ileri teknikler kullanılarak gerçekleştirildiğine değinen Çelik, özellikle, kapalı yumurtalık kisti, rahim ve yumurtalık kanseri ameliyatları ve kısırlıkla ilgili tüm ameliyatların ekip tarafından başarıyla yapıldığını ifade etti.

Prof. Dr. Çelik, şunları kaydetti:

''Gebe kalamayan hastalarımızın rahimlerinde saptanan perde, polip ve myomlar hastaların rahimlerine zarar vermeden kapalı tekniklerle uzaklaştırılmakta ve hasta aynı akşam evine gönderilebilmektedir. Çok büyük çikolata kistleri (endometrioma) kapalı teknikle ve yumurtalığa zarar vermeden gerçekleştirilmektedir. Rahiminde birçok myom olan bekar hastalarımızın myomları rahim dokusu korunarak alınabilmektedir. Kanser hastalarımızdan radyo ve kemoterapi ihtiyacı olanlar ameliyat sonrası hastanemizdeki ilgili anabilim dallarınca tedavi edilmektedir. Gebeliğinde diyabet, yüksek tansiyon, tiroid hastalığı olanlar ya da tekrarlayan düşükleri bulunan hastalar üst düzey medikal ve görüntüleme teknikleriyle takip ve tedavi edilmektedirler. Ayrıca, anne karnındaki bebeğin sağlığı ile ilgili her türlü tanısal ve tedavi işlemleri diğer birimlerle koordineli bir şekilde yürütülmekte olup, bebeğin kalp ve beyin başta olmak üzere tüm organlarının sağlık durumlarıyla ilgili değerlendirme ayrıntılı olarak yapılmakta ve hastalar bilgilendirilmektedir.''
cumhuriyet portal

5/24/2011

menopoz öncesi sorunlar müdahale edilmesse klinik depresyona dönüşebiliyor

    5/24/2011 11:04:00 ÖS   Yorum yok
klinik depresyona dönüşebiliyor

Kadınların ömrünün üçte birini kapsayan menopozdaki ruhsal ve fiziksel sorunların başarıyla çözümlenmesi, hem bireysel hem de toplumsal açıdan büyük önem taşıyor. 


Menopoza giriş yaşı dünya genelinde 51 iken, ülkemizde bu yaş 46-48 arası kabul ediliyor. Dişiliğin mimari olan östrojen hormonu, aynı zamanda kadınları ciddi sağlık sorunlarından da koruyucu bir özelliğe sahip. Bu yüzden de kadınlar erkeklere oranla sağlık açısından her zaman şanslı sayılıyorlar. Ancak menopoz sonrasında östrojen üretimi olmadığından, kadınlar bu koruyucu etkiden yoksun kalıyor.

Bu erken dönemde görülen şikayetler, kadın yaşamını zorlaştıracak boyutlara ulaşıyor. Nedenler arasında östrojenin kan düzeyindeki azalma ve son zamanlarda progesteron, androjen gibi diğer hormonların da etkisinden söz ediliyor.


Psikolojik sorunlar



Daha önceden düşük benlik saygısı ve yaşantısından yeterince hoşnut olmama gibi psikolojik zorluklar yaşayan kadınlar, menopozdan daha çok etkileniyor. Menopoz, psikolojik olarak çocuk doğurma ve büyütme yeteneğinin kaybı olarak yaşanıyor.

Acıbadem Kadıköy Hastanesi
Psikiyatri uzmanı Doç. Dr. Ece Orhon şöyle konuşuyor:
“Östrojen  eksikliği, direkt olarak psikolojik bozulmaya yol açmaz. Bu hormonun azalması ateş basmaları, uyuşmalar, gece ve gündüz terlemeleri, şişkinlikler, baş dönmesi, denge bozuklukları, çarpıntı gibi birçok otonom sinir sistemi yolu ile ifade edilen şikayetlere yol açar. Bunları yaşayan kadın da, duygusal zayıflama, iç sıkıntıları karamsarlık, isteksizlik ve birçok konuda memnuniyetsizlik hali baş gösterebilir. Her kadında  ruhsal sorunlar görülmez. Kadının kişiliği, özgüveni, meşguliyetleri çalışıp çalışmaması ile direkt ilişkilidir. Özgüveni olan, geçirdiği dönem özelliklerini tanıyan, işi gücü, mesleği ve gerçek meşguliyetleri olan kadınlarda ciddi ruhsal sorunlar, başka tıbbi ortaya çıkarıcı nedenler de yoksa, görülmez.”


Klinik depresyon riski


Gerek bedensel gerekse ruhsal bir çok şikayeti bir arada  yaşayan kadının bireysel, sosyal, iş yaşantısındaki üretkenliği etkileniyor. Bu durum yaşam kalitesini olumsuz etkiliyor. Bu dönemdeki şikayetlerin menopoza girmeden önceki yıllardan da başlayabildiğini belirten Psikiyatri uzmanı Doç. Dr. Ece Orhon ”Menopoza girdikten sonra 4-5 yıla kadar yaşanabilir. Uzman yardımı gereken durumlarda, yardım alınmazsa ruhsal sorunlar klinik depresyona dönüşebilir” uyarısında bulunuyor ve ekliyor:

Kadınların öncelikle jinekologlar ve psikiyatristler tarafından bilgilendirilmeleri ve bu dönemin özelliklerinin anlatılması doğru bir yaklaşımdır. Ruhsal sorunlar önce değerlendirilip, depresyon aşamasına gelinip gelinmediğinin tanısı konulur. Destekleyici, özgüveni yükseltici, bu yeni dönemi planlayıcı yaklaşım ve programlar yapılır. Eğer tanı klinik depresyon ise mutlaka ilaç tedavisi gereklidir. En az 6 ay süren bu tedavi yalnız ilaç uygulaması ile olmamalıdır. Kadının benlik saygısını ve özgüvenini yükseltici, destekleyici psikoterapotik yaklaşım gereklidir.”


Hormon ve antidepresanların ortak kullanımı

Menopoz döneminde, vücutta eksilen östrojenin yerine konulması olarak tanımlanan HRT tedavileri günümüzde kişinin risklerine göre özel olarak planlanıyor. Yapılan araştırmalarda menopozdaki depresyona girmiş kadınlarda düşük doz östrojen ve antidepresan ilaçların birlikte kullanımının başarılı sonuç verdiğinin gözlendiğini belirten Doç. Dr. Orhon şöyle devam ediyor:

“Hormonların doğal olanları tercih edilmelidir. Antidepresanlarla, düşük doz östrojenin birbirlerinin etkilerini arttırdığını ve kadınların şikayetlerinde düzelme olduğu görülüyor. Yaşam sevinci, hayata bağlılığını arttırıcı yaklaşım gereklidir. Kadın, hayata dört elle sarılmalıdır. Bugüne kadar görevlerini en iyi şekilde  yapmış olmanın huzuruna, yılların deneyimini birikimlerini katmalıdır. Artık kendisi için daha çok zaman ayırmalı ve önceden isteyip de yapamadıkları gündeme gelmelidir. Üretkenliğini, kendisine yaptığı yatırımları hayata geçirmelidir. Sosyal ve mesleki kimliği mutlaka korunmalıdır. Yaşam biçiminde kendisine olan saygısını, üretkenliğini koruyan ve çalışmayı sürdüren kadın artık huzurlu ve mutlu bir döneme geçmiş olmaktadır.

Menopoza girmeden önce alınacak tedbirler içinde en önemlisi, menopoz öncesi tıbbi ve ruhsal hazırlıkların doğru ve yeterli olarak yapılmasıdır. Bu dönemin hayatın normal bir diğer dönemi olduğunu, sadece doğurganlığın sonlandığını ve bunun getirdiği rahatlamayı da hatırlamalıdır. Ayrıca yaşam deneyimlerinin getirdiği bilgilerle duygu ve düşüncelerinde olgunlaşmanın yaşandığı haz verici doyumlu ve özgür bir dönemdir.” 

cumhuriyet portal 

5/02/2011

bahar aylarında gastrit ülser reflü gibi mide hastalıkları artış gösteriyor

    5/02/2011 06:51:00 ÖS   Yorum yok
gastrit ülser reflü

Hazımsızlık, mide yanması, şişkinlik, gaz, geğirme, bulantı, karın bölgesinde rahatsızlık şekilde kendini gösteren mide sorunları, yalnızca ileri yaştakileri değil gençleri de olumsuz etkiliyor. 


 Memorial Antalya Hastanesi Gastroenteroloji Bölümü’nden Doç. Dr. Serdar Akça, bahar aylarında mide sağlığının korunması için önerilerde bulundu.

Özellikle bahar ve yaz aylarında en sık rastlanan ya da var olan sorunların daha da arttığı hastalıklar; ülser, reflü ve gastrit olarak sıralanmaktadır. Mide ağrısı genellikle üst karın bölgesinde ortaya çıkmaktadır. Bu şikayetler, yanma ve kazınma şeklinde de kendini gösterebilmektedir

Baharda ülser artar


Onikiparmak bağırsağı ülseri, yanma ve kazınma hissi şeklinde ağrılarla ortaya çıkar. Özellikle açlık sırasında bu his artar, yemek yendiğinde ise azalır. Mide ve onikiparmak bağırsağı ülserleri mevsimsel dalgalanma gösterir ve bahar aylarında daha çok görülür. Nem ve güneş ışığı faktörleri, ülser şikayetlerini artırmaktadır. Hazımsızlık sorunu yaşayan bazı hastalarda ise bahar aylarında daha fazla tüketilen çiğ sebze ve meyvenin bu soruna neden olduğu düşünülmektedir.

Kızartma ve asitli yiyecekler gastriti alevlendirir


Bazı yiyeceklerin tüketilmesinden sonra mide yanması, ekşime, gaz ve şişkinlik şikâyetleri daha çok gastritte ortaya çıkar. Bahar aylarında kızartmaların fazla tüketimi, asitli ve gazlı içecekler, dondurma, buzlu meyve suları, soğuk su gibi yiyecek ve içecekler gastrit şikayetlerini artırmaktadır. Midede hazmı zorlaştıran yiyeceklerden uzak durmak gerekir.


Yazın geç saatlerde yenen yemek reflüyü artırır

Reflü hastalığının mevsimlerle direkt ilişkisi olmasa da, yaz aylarında çay ve gazlı içecekler gibi sıvıların fazla miktarda tüketilmesi, reflüyü artırabilir. Yine yaz döneminde geç saatlere kadar oturulması, geç saatlere kadar yemek yenmesine ve miktarının artmasına neden olur. Bu da yukarı kaçan mide içeriğini fazlalaştırır. Yine yaz aylarında soğuk ve buzlu içeceklerin içilmesi, bağırsak hareketlerini azaltır. Bu da bağırsaklarda gaz ve şişkinliğe neden olur. Bu durumda reflüsü olan hastaların şikayetleri artar. Reflü çok yaygın ve masum bir hastalık olarak görülse de, özellikle yemek borusunun mideyle birleştiği yerde, kanser riskinde artış söz konusu olabilir. Bu nedenle doğru tanı konularak tedavi edilmesi çok önemlidir. Yeni doğan bebeklerde, kilo fazlası olanlarla 40 yaşını aşmış kişilerde daha fazla görülür.

Mide hastalıklarında risk grupları
Ailesinde mide kanseri öyküsü bulunanlar
Aşırı kilolu kişiler
Midesinde bakteri (Helicobacter pylori) bulunanlar
Stres altında olanlar
Sigara içenler
Başka hastalıkları nedeniyle ağrı kesici ve romatizma ilaçları kullananlar
Fazla tuz ve et tüketenler
Sebze ve meyveden fakir beslenenler
İleri yaştakiler

Bahar ve yaz döneminde mide sağlığınız için;
Az ve sık yemek yiyin, yemeklerinizi iyi çiğneyin.
Tahıl tüketiminizin (Ekmek, makarna, pirinç, patates, vb.) yeterli olmasına dikkat edin.
Tereyağı ve kuyruk yağı yerine zeytinyağı tercih edin.
Aşırı miktarda kırmızı et tüketmeyin. Protein ihtiyacınız için tavuk, balık ve kurubaklagil yiyin.
Yeterli miktarda süt ve süt ürünü tüketin.
Şekerden, şekerli içeceklerden ve şerbetli tatlılardan uzak durun.
Tuzu azaltın.
Kızartma ve mangaldan kaçının, haşlama yiyeceklere ağırlık verin.
cumhuriyet portal
© 2014 deva arayanlar . Designed by Bloggertheme9
Proudly Powered by Blogger .