-->
virüs etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
virüs etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

3/20/2013

Kasık bölgesindeki tüyleri ağda ile almak enfeksiyon riski yaratıyor

    3/20/2013 03:52:00 ÖS   Yorum yok

Fransa'daki bir özel klinikte 30 hasta üzerinde yapılan araştırma, ağda ve traşın ciltte yaptığı tahrişin bazı virüs türlerine uygun ortam hazırladığını ortaya çıkardı.


'Molluscum contagiosum' virüsü kapan 30 yeni hastanın hepsinin de kasık bölgesindeki tüyleri ağda veya traş etmek yoluyla aldıkları ya da kısalttıkları bildiriliyor.

24'ü erkek olan hastaların hepsinde kasık bölgesinde lezyonlar görüldü.

İngiliz Tıp Derneği'nin bir yayın organına bilgi veren araştırma ekibi, kasık bölgesindeki istenmeyen tüyleri aldırmanın erkekler arasında da giderek yaygınlaştığını kaydetti.

'Molluscum contagiosum' virüsü son derece bulaşıcı ve hastalık kapmış biriyle ten teması ya da virüs bulaşmış havlu ya da bezlere dokunmakla geçiyor.

Virüs genelde kendi kendine iyileşiyor ve kırmızı kabartılardan başka bir semptomu bulunmuyor.

Kabartıların sıkılması halinde kanama ve yara izi olabiliyor, enfeksiyonu yayma riski de artıyor.

Araştırmacılar cinsel organ üzerindeki tüyleri almanın siğil gibi bazı ufak enfeksiyonlar için de risk unsuru oluşturabileceğini söylüyorlar. bbc türkçe

2/17/2012

insanların gün içinde enfeksiyon kapma olasılığı biyolojik saate göre değişiyormuş

    2/17/2012 05:13:00 ÖS   Yorum yok

Amerikalı araştırmacılara göre bir insanın enfeksiyon kapması olasılığı, günün hangi saati olduğuna göre değişebiliyor.

biyolojik saate göre

Yale Üniversitesi Tıp Fakültesi araştırmacılar, bağışıklık sistemindeki bir proteinin biyolojik saatten nasıl etkilendiğini inceledi.

Immunity (Bağışıklık) adlı bilimsel dergide basılan araştırma sonuçlarına göre, bir enfeksiyonun ne kadar ciddi olduğu, günün saatine göre değişiyor.

Ekipten bir uzman, ileride ilaçların biyolojik saate göre ayarlanmasının sözkonusu olabileceğini söyledi.

Bitkiler, hayvanlar ve hatta bakteriler, "sirkadiyen ritim" olarak bilinen 24 saatlik bir rutine göre yaşıyor.


Uzun uçak yolculukları ardından bünyenin uyum sağlamakta zorlanması, biyolojik saatin farklı bir zaman dilimine ayak uydurmaya çalışmasından kaynaklanıyor.

Yale'deki doktor ekibi, bağışıklık sisteminin bünyeye giren virüs ve bakterileri tanımakta kullandığı TLR9 adlı bir proteinin işleyişini mercek altına aldı.

TLR9, bakteri ve virüslerin DNA'sını tespit ederek bağışıklık sistemini harekete geçiriyor.


Fareler üzerinde yapılan deneylerde, vücudun ürettiği TLR9'un miktarı ve işlevlerinin biyolojik saate göre farklılık gösterdiği görüldü.

Araştırmacılar, kan zehirlenmesi geçiren hastaların biyolojik saatin yavaşladığı sabah 2 ile 6 arasında ölüm riskinin arttığının bundan önce başka deneylerde kanıtlandığını hatırlatıyor.

Deneylere başkanlık eden Profesör Erol Fikriğ, ''Sirkadiyen ritim ve bağışıklık sistemi arasında doğrudan bir moleküler bağ'' bulduklarını söylüyor.

Cambridge Üniversitesi'nde biyolojik saat üzerine araştırmaları olan Dr. Akhilesh Reddy, sirkadiyen ritim ve bağışıklık sistemi arasında bir bağ olduğunun ''uzun zamandır bilindiğini'', fakat Prof. Fikriğ başkanlığındaki araştırmanın bunun nedenlerine ışık tutan ilk büyük adımlardan birini attığını söylüyor.

Uzmanlar, ileride ilaçların günün belirli saatlerinde verilmesi sayesinde daha etkin hale getirilebileceğini ya da doğrudan biyolojik saati etkileyen ilaçlar geliştirilerek bağışıklık sisteminin güçlendirilebileceğini belirtiyor.

Dr. Reddy, biyolojik saate göre ayarlı ilaçların ''10 yıl içerisinde'' piyasaya çıkabileceğini tahmin ediyor.

1/03/2012

hong kong'da hükümet binasında her 10 vakadan 1'ini öldürebilen lejyoner bakterisi bulundu

    1/03/2012 04:18:00 ÖS   Yorum yok

Hong Konglu yetkililer, hükümet binalarından oluşan yeni yerleşkede Lejyoner hastalığına yol açan bakterinin bulunduğunu doğruladı.

Lejyoner hastalığı

Sağlık yetkilileri, geçen ay bir bakanın bu hastalığa yakalanarak hastaneye kaldırılması üzerine binalarda inceleme yaptı.

Hong Kong Sağlık Koruma Dairesi yeni hükümet binalarında çeşitli noktalardan su örnekleri topladı. Kimi tuvaletlerde Legionella pneumophila bakterisine rastlandı.

Kantin mutfakları ve Yemek Salonu'na da bakteri bulaştığı belirlendi.


Yapılan araştırmalar sonucu yerleşkeye bulaşan bakteri oranı, kabul edilebilir seviyenin 14 katı üzerinde çıktı.

Yetkililer, henüz yeni kullanılmaya başlanan binaları dezefenkte etme çalışmalarını başlattı.

Hastalığa yol açan bakteri ilk kez 1970'lerde ABD'de Lejyonerlerin bir toplantısı sırasında tespit edilmiş, bu nedenle Lejyoner hastalığı olarak anılmaya başlanmıştı.

Akciğerlerde enfeksiyona ya da zatürreye yol açan bakteri, insandan insana bulaşmıyor. Ancak her 10 vakadan 1'i ölümle sonuçlanabiliyor.


708 milyon ABD dolarına mal olan yerleşke, geçen Ağustos ayında hizmete açılmıştı.

Açıldığı sırada binada mühendislik çalışmaları halen sürmekteydi.

Eski milletvekili ve fizikçilerden Lo Wing-lok, ölümcül virüsün ortaya çıkmasının sebebi olarak binaya alelacele taşınılmasını gösterdi.

10/25/2011

kemoterapi ile birlikte kullanılan akciğer kanseri aşısı ilerlemeyi yavaşlatıyor

    10/25/2011 07:41:00 ÖS   Yorum yok

Lancet Onkoloji Enstitüsü'nde 148 hasta üzerinde yapılan testler, aşının kemoterapi ile birlikte kullanıldığında kanserin ilerleyişini yavaşlattığını gösterdi.


akciğer kanseri aşısı
Benzeri bir deney de "kanserli" protein üretmesi için genetik değişime uğratılmış bir virüsten elde edilen TG4010 adlı aşının kullanıldığı Strasbourg Üniversitesi'nde yapıldı.

Deneye katılan ileri evre küçük hücreli olmayan akciğer kanseri hastalarının hepsine standart kemoterapi tedavisi uygulandı. Bu hastaların yarısına ayrıca genetik değişime uğramış virüs enjekte edildi. Altı ay sonra kontrol edilen hastalardan aşı kullananlarda kanserin ilerlemesinin yavaşladığı gözlendi. Aşıyı kullanan hastalarda hayatta kalma oranı yüzde 43'e yükselirken aşıyı kullanmayanlarda bu oranın yüzde 35'de kaldığı tespit edildi.

Kanser aşısı, tıpkı enfeksiyona karşı geliştirilen aşılarda olduğu gibi bedenin kendi bağışıklık sisteminin eğitilmesine dayanıyor.


Kanserli hücrenin, kontrol edilemez bir biçimde büyüyerek farklı bir görünüm aldığını ve hücre üzerindeki proteinlerin de değişime uğradığını belirten bilim adamları, bağışıklık sisteminin bu değişimleri fark etmek için eğitilebileceğini ileri sürüyor.

Bilim adamları, aşının akciğer hastaları arasında hayatta kalma oranını gerçekten yükseltip yükseltmediğini saptamak için daha fazla araştırma gerektiğini de sözlerine eklediler.

9/03/2011

kanser tedavisi için yapılan ilginç yöntem kanserli hastalara enjekte edilen virüs tümörleri temizliyor

    9/03/2011 07:38:00 ÖS   Yorum yok

Kanada'daki Ottawa Üniversitesi ile “Jennerex Inc” adlı özel bir biyoteknoloji şirketinden bilimadamlarının 31 Ağustos Çarşamba günü Nature dergisinde yayımladıkları araştırma, JX-594 adı verilen virüsün tümörlere sürekli olarak bulaşmasına karşılık, hastalar üzerinde sadece küçük ve geçici yan etkiler bıraktığını gösterdi.


virüs tümörleri temizliyor
Bilimadamları, değişik türlerdeki kanserli tümörlere sahip 23 ileri safhadaki kanser hastası üzerinde yapılan araştırmada, çocuklara yapılan çiçek aşısında kullanılan bir virüse mutasyon yeteneğini veren genetik bilginin silinmesi yoluyla elde edilen JX-594 adlı virüsü enjekte etti.

Yüksek dozlarda virüs verilen 8 hastadan 6'sında kanserli tümörlerde ilerlemenin durarak sabitlendiğini veya tümörlerin küçüldüğünü saptayan bilimadamları, bu gruptan 7 hastada ise virüsün, kanserli tümör üzerinde kendiliğinden yayılmasına karşın, kanser bulunmayan dokulara bulaşmadığının görüldüğünü gözlemledi.

Araştırmayı yürüten bilimadamlarından, Jennerex Inc şirketinin baş bilim yetkilisi ve Ottawa Hospital Research Institute adlı araştırma enstitüsü bilimadamı Dr. John Bell yaptıkları küçük ölçekli, başlangıç safhasındaki çalışmanın ardından bir karaciğer kanseri türü üzerinde orta safhalı yeni bir çalışma yapacaklarını belirtti.

Kemoterapinin hastalar üzerinde çok şiddetli etkisi bulunmasına karşılık yeni tedaviyi uyguladıkları hastalarda sadece 24 saat süren grip belirtilerinden başka bir etkinin görülmediğini ifade eden Bell, “Safha 2b” adını verdikleri ikinci aşamada ise özellikle 'hepatosellüler karsinom' adı verilen bir çeşit karaciğer kanserine yakalanmış 120 hastada yeni tedaviyi deneyeceklerini anlattı.

Bell, genetiği değiştirilmiş virüsle yaptıkları ilk denemelerin virüsün özellikle karaciğer kanserli vakalar üzerinde etkili olduğunu görmeleri üzerine virüsü özellikle bu tip kanser vakalarında deneme kararı aldıklarını ifade etti.

Hepatit B gibi virüslerin bazı kanser türlerine neden olduğunun bilindiğini anlatan Bell, teorik olarak virüs etkisiyle oluşmuş bu tip kanser tümörü hücrelerinin ikinci bir virüse karşı daha duyarlı olabileceğini düşündüklerini kaydetti.

“JX-594'ün oldukça güvenli olduğunu biliyoruz” diye konuşan Bell, virüsün enjekte edilerek tüm vücuda verilmesinin, kanser hücrelerinin metastas yapma ve çoğalma yeteneğini azaltmak konusunda da ümit vaadettiğine dikkati çekti.

AA

9/01/2011

evlenmeden önce yapılan hepatit b taramasında virüsü taşıyanların evlenmesinde bir sakınca yok

    9/01/2011 10:05:00 ÖS   Yorum yok

Çakaloğlu, yaptığı açıklamada, Hepatit B'nin bir virüs olduğunu ve ''karaciğer iltihabı'' anlamına geldiğini belirtti. 


Hepatit B virüsünden, aşıyla korunabilindiğini, mevcut aşıların son derece emniyetli ve etkili olduğunu aktaran Çakaloğlu, ''Dünyada 190 ülkede, Türkiye'de de 1995'ten bu yana üniversal aşılama programı uygulanmaktadır. Yani her yeni doğan bebeğe, ilköğretim çağındaki öğrencilere ve risk grubundaki erişkinlere (sağlık çalışanları, Hepatit B virüsüyle infekte kişilerin aile üyeleri gibi) ücretsiz aşı yapılmaktadır'' diye konuştu.

hepatit b taraması
Virüs hakkında bilinçlendirme çalışmalarının devam ettiğini ifade eden Çakaloğlu, sözlerine şöyle devam etti:

''Tabii ki yeterli değil, ancak alınan mesafe de küçümsenmemelidir. Bu konuda görsel ve yazılı basının desteği şarttır. Evlilik öncesi yapılan rutin taramada Hepatit B virüsü taşıdığını öğrenen insanların durumu gerçekten dramatik bir konudur. Bu durumu gizleyen, evliliğinin bu sebeple engelleneceğini düşünen ve yanlış davranışlara yönelen kişiler de olmaktadır. Bu kişiler, eğer iyi niyetli ve dürüstseler, gerekiyorsa tedavi edilmeyi isteyerek, evleneceği kişinin de aşılanmasını sağlamalı. Böylelikle gerekli tedbirleri almış olacak. Uzman bir doktorla görüşmek gereksiz endişeleri ve sorunları giderir. Bu konuda başvurular gastroenteroloji-hepatoloji veya infeksiyon hastalıkları uzmanlarına olmalıdır.''

''İlaçla da tedavi yapılabiliyor''


Evlilik öncesi taramada bu virüsü taşıdığını öğrenenlerin, evlenmelerinde bir sakınca olmadığını vurgulayan Çakaloğlu, ancak doğal olarak insanlar ve özellikle ailelerinin tedirgin olduğunu, bilgisizlikten kaynaklanan gereksiz endişeler yaşadıklarını kaydetti.
Çakaloğlu, ''Evlenmeden önce Hepatit B taşıyıcısı olduğunu bilen veya gerçekten nikah öncesi öğrenen kişilerin, öncelikle bunun önemli olduğunu, ancak normal yaşama devam etmelerini önleyecek bir problem olmadığını bilmeleri gerekiyor. Eşlerin ve çocukların da doğum sonrası aşılanmaları durumunda ortada bir sorun yok. Ayrıca gerekli incelemeler sonunda ilaçla da tedavi yapılabiliyor. Genellikle taraflar bilgilendikten sonra makul bir davranış gösterip evleniyorlar ve normal yaşama devam ediyorlar'' şeklinde konuştu.

Hepatit B virüsünün, başlıca bulaşma yollarının kan ve kan ürünlerinin verilmesi, tıbbi, cerrahi girişimler, emniyetsiz cinsel ilişki olduğunu belirten Çakaloğlu, sözlerine şöyle devam etti:

''Bütün dünyada (damar içi enjeksiyon şeklinde) uyuşturucu madde bağımlıları, Hepatit B virüsünün ve diğer viral infeksiyonların en sık görüldüğü (yüzde 50) risk grubunu oluştururlar. Ayrıca sağlık çalışanı olmak, toplu yaşanılan yerlerde bulunmak (cezaevi, askeri birlik, yatılı okul), hayat kadınları ve homoseksüel erkekler, diğer riskli gruplar olarak sayılabilir. Özellikle ülkemiz için önemli bulaşma yolu ise çocuklu ailelerde, temizlik koşullarının iyi olmaması ve diş fırçası, traş bıçağı, jilet, tırnak makası gibi bazı eşyaların ortak kullanılmasıyla yaralanmalar sonucu oluşan bulaşmadır. Bir ailede Hepatit B virüsüyle infekte kişi varsa ailenin diğer tüm üyelerinde tarama yapılmalı ve gerekli olanlar da aşılanmalıdır.''

Türkiye'de Hepatit B virüsünün görülme sıklığının çok olduğunu vurgulayan Çakaloğlu, ''Toplam nüfusumuzun yüzde 4'ü Hepatit B virüsüyle infektedir, yani virüsü taşımaktadır. Bu oran, sosyoekonomik şartlarla ilişkili olarak değişir. Batı'da yüzde 2'ye inerken Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da yüzde 6-8'lere çıkabilmektedir'' dedi.

Bu mikrobun, insanların bir kısmında, bulaşma yaşına göre değişen oranlarda kronikleştiğini anlatan Çakaloğlu, kronikleşme oranın erişkinlerde yüzde 5, çocuklarda yüzde 20-30, yeni doğan bebeklerde yüzde 90 oranında olduğunu bildirdi.
Hamile kadınlarda Hepatit B virüsü için tarama yapıldığını dile getiren Çakaloğlu, ''Pozitif olan annelerin bebeklerine doğumdan sonraki 12-24 saat içinde zorunlu aşılar ve müdahaleler yapıldığı takdirde, anneden bebeğe doğum sırasında bulaşma yüzde yüze yakın oranlarda önlenir. Kanında çok yüksek miktarlarda Hepatit B virüsü taşıyan annelere, gebeliğin son 1-3 ayında kandaki virüsü azaltıcı ilaçlar da verilebilir'' ifadelerini kullandı.
© 2014 deva arayanlar . Designed by Bloggertheme9
Proudly Powered by Blogger .