-->
bitkisel ürünler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
bitkisel ürünler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11/16/2019

Bitkisel ilaçlar kanser tedavisinde zararlı olabiliyor

    11/16/2019 03:12:00 ÖS   Yorum yok

İleri Düzey Meme Kanseri konferansına katılan uzmanlar bazı bitkisel ilaçların kanser hastalarının tedavisini olumsuz etkileyebileceği, bu nedenle doktora danışmadan alternatif bitkisel ilaçlara yönelmemesi gerektiği konusunda uyardı.

bitkisel ilaçlar

Kanser uzmanları, bazı bitkisel ilaçların kanser hastalarının tedavisini olumsuz etkileyebileceği, bu nedenle doktora danışmadan alternatif bitkisel ilaçlara yönelmemek gerektiği uyarısında bulundu.

Portekiz'in başkenti Lizbon'da düzenlenen İleri Düzey Meme Kanseri konferansına katılan uzmanlar, bu ilaçların kemoterapi ve hormon tedavisini olumsuz etkileyebileceğini ve yaraların iyileşmesini geciktirebileceğini söyledi.

Konferansta konuşan Portekizli Profesör Maria Joao Cardoso, kanser tedavisini yürüten doktorların çoğu kez hastaların kendi başına aldıkları bitkisel ilaçlardan haberdar olmadıklarını belirtti.

Her beş meme kanseri vakasından birinde kanserin cilde yayılarak yaralara yol açtığı, hastaların kullandığı bitkisel kremlerin ise yaraların iyileşmesini geciktirdiği ifade ediliyor.

Bitkisel ilaçlara yönelmeden önce doktora başvurun

kanser tedavisi

Cardoso, "Cilde yayılmış olan kanser vakalarında hastaların alternatif bitkisel ilaçlara yönelmeden önce doktora danışması çok önemli" dedi.

Hangi bitkisel ilaçlardan uzak durulmalı?

Sarımsak, zencefil, zerdeçal, ginko, ginseng, akdiken, at kestanesi gibi bitkisel ürünler kanın pıhtılaşmasını geciktiriyor.

Birçok hastanın, tedaviye yardımcı olması umuduyla bu tür ilaçlar kullandığını söyleyen Cardoso, "Bu bitkisel ilaçlar ve kremler kanser tedavisini olumsuz etkileyebilir. Bunların içerdiği maddeler oldukça karmaşık olup bazıları tedavinin etkisini azaltıcı veya yaranın iyileşmesini geciktirici özellik taşıyor. Bazı ürünler, yararının iyileşmesi için gereken pıhtılaşmayı azaltıyor" diye konuştu.

Cardoso, bu ilaçların bazı durumlarda yarardan çok zarar verebileceği konusunda uyarıda bulundu.

Hastaların internetten yanlış bilgi edinme ihtimalinin yüksek olduğu, bu nedenle herhangi bir tedaviye başlamadan önce mutlaka doktora danışmak gerektiği vurgulanıyor.

İngiltere'deki Kanser Araştırmaları Vakfı (Cancer Research UK) sitesinde, bazı tamamlayıcı ilaçların, geleneksel tedavilerin etkisini azaltabileceği, kanser ilaçlarının vücutta parçalanmasını etkilediği için tedavi sırasında greyfurt ve portakaldan kaçınmak gerektiği ifade ediliyor.

Ancak yoga, akupunktur ve Reiki gibi aktivitelerin hastaların stresle baş etmesine yardımcı olabileceği ve yaşam kalitesini artırabileceği belirtiliyor. KAYNAK: BBC Türkçe

5/28/2011

yaşam süresi türkiyede 50 yıl öncesine göre 50 yaş ortalamasından 73,8'e çıktı

    5/28/2011 10:01:00 ÖS   Yorum yok
yaş ortalaması

Antalya'nın Belek Turizm Merkezi'nde, Akademik Geriatri 2011 Kongresiyle ilgili basın toplantısı düzenlendi. 


Basın toplantısına, kongre başkanı Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Geriatri Ünitesi Başkanı Prof. Dr. Servet Arıoğlu, Kongre Eş Başkanı İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Geriatri Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Akif Karan, Kongre Genel Sekreteri Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Geriatri Ünitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mustafa Cankurtaran, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Geriatri Ünitesi'nden Doç. Dr. Meltem Halil katıldı.Prof. Arıoğlu, Türkiye'de son yapılan Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi'ne göre nüfusun 72 milyon 561 bin 312 olduğunu, bunun yüzde 7,01'nin 65 yaş ve üzerinde bulunduğunu söyledi. Yaşlı nüfusun yüzde 3,01'nin erkeklerden oluştuğunu vurgulayan Arıoğlu, ''Türkiye'de 2008 yılı Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre beklenen yaşam süresinin 73,8 yıla ulaştı. Bu süre 2003 yılında 70,9, 50 yıl önce 50, 30 yıl önce ise 60 yıl idi'' dedi.

En uzun yaşam süresi Nazilli'de


Türkiye'de beklenen yaşam süresinin en uzun olduğu bölgenin Aydın'ın Nazilli ilçesi olduğunu anlatan Arıoğlu, ''Nazilli'de 60 yaş üstü nüfus yüzde 23 olarak belirlenmiştir. Nüfusun yüzde 1,3'ü 90 yaş üstündedir'' dedi.
Arıoğlu, bu durumu Ege tipi beslenme, yöresel ve genetik etkilere bağladı. Arıoğlu, Türk toplumunun yaşlanmakta olduğunu, Türkiye'nin buna hazırlıklı olması gerektiğini ifade etti.
Prof. Dr. Akif Karan da sadece tıp mensuplarının değil, toplumun da yaşlılık konusunda eğitime ihtiyacı olduğuna işaret ederek, Türklerin yaşı ilerledikçe hastalıklarını yaşlılığa bağlayıp üzerinde durmadıklarını kaydetti.
Karan, yaşlıların her sağlık sorununda mutlaka doktora başvurulmasını önerdi. Yaşlıların doktorların önerdiği ilaçların dışında eş dost tavsiyesiyle ilaç ve bitkisel ürünleri kontrolsüzce kullandığına, ancak yaşlıların ilaçların yan etkilerinden ölüme varan sonuçlara ulaşacak kadar olumsuz etkilendiğine değinen Karan, yaşlıların doktor önerisi dışında ilaç almamaları gerektiğinin altını çizdi.
Karan, antibiyotik gibi bazı ilaçların yanlış kullanımının toplumun tümüne yan etkisi olduğunu da kaydetti. Prof. Karan, günümüzde yaşlıların çantalarında en az 2-3 ağrı kesici bulunduğuna işaret ederek, bu ilaçların bilinçsiz olarak kullanılması halinde böbrek ve kalp fonksiyonları üzerinde ciddi risk oluşturacağını belirtti.


"Evde profesyonel bakım"


Doç. Dr. Mustafa Cankurtaran ise yaşlıların ''Yaşlıyım'' demeden fiziksel açıdan hareket etmesi gerektiğini vurguladı. Kişinin bitkisel hayata bile girmesine neden olan şeker düşmesine dikkati çeken Cankurtaran, yaşlıların doktor kontrollerini ihmal etmemesi gerektiğini ifade etti.
Türkiye'de 65 yaş üstü 5 milyon vatandaş olduğunu, bunun çok yakında 10 milyona yükseleceğine değinen Cankurtaran, artık yaşlıların evde yaşamlarını sürdürmelerinin zorlaştığını, ancak Türkiye'de yaşlı bakımevi sayısının yetersiz kaldığını bildirdi.
Dünyanın yaşlı bakımevlerinde bakımda belli bir doygunluğa eriştiğini söyleyen Cankurtaran, gelişmiş ülkelerin şimdi evde profesyonel bakıma yöneldiğini kaydetti.
Türkiye'de günümüzde 25 yaşlı bakım şirketi olduğunu bildiren Cankurtaran, bunun sayısının artacağını düşündüğünü kaydetti.

Yaşlılarda beslenme bozukluğu ciddiye alınmalı
Doç. Dr. Meltem Halil ise yaşlanmada beslenme sorunları ve beslenme sorunu geliştiğinde yapılacak tedaviyi anlattı. Beslenme bozukluğunun çok önemsenmeyen, ancak çok sık karşılaşılan bir durum olduğunu belirten Halil, özelikle huzurevi ve yaşlı bakımevinde beslenme bozukluğunun yüzde 85'lere ulaştığını, beslenme bozukluğu olan hastalarda çeşitli komplikasyonlar geliştiğini söyledi.

Yaşlılığı da planlamak lazım

Basın toplantısının soru ve cevap bölümünde Doç. Dr. Cankurtaran insanların çocukları ve kariyerleri için planlama yaptıklarını, yaşlılıklarını nasıl geçireceklerini planlamadıklarını, oysa günümüzde bunun da çok gerekli olduğunu ifade etti.
Evde bakımı yapılan yaşlıların bez ve ilaç, tıbbi beslenme ürünlerinin geri ödemeleriyle ilgili SGK açısından sorunlar olduğunu bildiren Cankurtaran, bazı ilaç gruplarında yaşlıların ulaşmasını engelleyici maddeler bile bulunduğunu söyledi. Türkiye'de yaşlılığın konforlu geçmesi açısından çok eksikler olduğunu söyleyen Cankurtaran, ''Emekli maaşlarında iyileştirmenin hayata geçirilmesi, ekonomik düzenlemeler yapılması lazım'' dedi.
Prof. Dr. Arıoğlu, yaşlılar arasında intihar oranlarıyla ilgili bir soru üzerine, ''En riskli yaşlı grubu, izole, eskiden beri sosyal ilişkileri iyi olmayan, eşini yakın tarihte kaybetmiş yalnız yaşamak zorunda kalan erkekler. Onların intihara teşebbüsleri teşebbüste kalmıyor, ölümle sonuçlanıyor'' dedi.
Arıoğlu, yaşlı bireyin ağzından bir kez bile ölüm sözcüğü çıkması halinde hemen psikiyatrist desteğine başvurulması gerektiğini, aksi halde yakınlarının büyük vicdan azabı çekebileceğini kaydetti.

Demirel'in yaşı

Bir başka gazetecinin Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in yaşını gündeme getirmesini nasıl değerlendirdiklerini sorması üzerine Kongre Genel Sekreteri Cankurtaran, ''Yaş değil verimlilik kriter olmalı, 87 yaşında olması da Süleyman (Demirel) beyin fikrini beyan etmesine engel olmamalı'' diye konuştu.
cumhuriyet portal

5/22/2011

zayıflamada başarılı olmak için yaşam şeklinizi değiştirmek gerekiyor

    5/22/2011 06:23:00 ÖS   Yorum yok
yaşam şeklinizi değiştirmek

Zayıflamak... Şimdilik 7’den 70’e değil belki ama, genç kızlıktan yaşlılığa kadar herkesin ilgi odağındaki bir konu. Çünkü günümüzde “güzel” kelimesinin hemen yanında “zayıf olmak” yer alıyor. 


Haliyle de herkes buna ulaşmanın peşinde. Diyet listeleri elden ele dolanıyor. Uzak durulacaklar dilden dile dolaştırılıyor. Gazetelerde, televizyonlarda en önemli haberlerin yanında, her gün yeni zayıflama yöntemleri anlatılıyor. “Fit” olmak için kimi zaman hayatla bedel ödeniyor. Çok değil, daha birkaç gün önce zayıflamak için “altın çilek” hapı kullanan 51 yaşındaki Fatma Sinaplı kalp krizinden öldü. Bilim insanları ilaç formuna getirilen her türlü bitkisel ürünün dikkatli kullanılmasını vurgulayadursun, altın çilek ve benzeri pek çok ürün hâlâ internette satılıyor. Üstelik milyarlık bir sektör bu. Sadece bu ilaçlarla sınırlı değil, zayıflama kemerleri, sauna eşofmanlar, titreşimli zayıflama aletleri, yağ eritici çaylar... Adları değişse de slogan aynı: “Kısa sürede, yorulmadan incelmek mümkün.”

Oysa ideal kiloda olmak ve sağlıklı kalmak diyet listeleriyle değil, ancak sindirilmiş bir yaşam şekliyle mümkün. Peki nasıl bir yaşam bu? İstanbul Bilim Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları ve Kardiyoloji Anabilim Dalları Öğretim Üyesi Prof. Dr. M. Canan Efendigil Karatay, hayykitap’tan çıkan “Karatay Diyeti”nde işte bunu anlatıyor. Adında diyet olduğuna bakmayın, bu bir liste değil, yeni bir yaşam önerisi...

Aslında iç hastalıkları uzmanı Karatay. Kardiyoloji alanında dünyanın farklı ülkelerinde çalıştı. Vena Subklavya Ponksiyon’u tekniğini geliştirdi. Peki diyetle ilgilenmek de nereden mi çıktı? Yurtdışındaki deneyimlerinden. Çünkü bütün gelişmiş ülkeler en fazla harcamayı “hastalıklardan korunmak” için yapıyor. Türkiye’deyse durum başka; fazla rant getirmediği için hastalıklardan korunma konusunda çalışılmıyor. Oysa beslenmeyle hastalıkların yakından ilişkili olduğunu artık herkes biliyor. İşte Karatay da, bu ilişkinin kilit noktası ne, sorusunun peşine düşüyor. Ona bu yolculukta, “nano teknoloji”nin moleküler tıptaki yansımaları da yardımcı oluyor. Ne de olsa kilo almanın hücresel ve biyokimyasal nedenlerini açıklığa kavuşturan, nano teknoloji. İleri yaşlarda ortaya çıkan pek çok hastalığın temelinde, karaciğer yağlanması ve bunun sonucu kilo alma yani vücut yağlarının artması ve obezitenin gelişmesi yatıyor. Dünya Sağlık Örgütü ile Bill Gates Vakfı’nın dünya çapında yaptığı araştırmaya göre, 2008’de dünya nüfusunun üçte biri kilolu, dokuz yetişkinden biri de aşırı kilolu. Üstelik bu oran giderek artıyor.

Sağlıklı zayıflayın


Karatay Diyeti kitabı da son bilimsel çalışmalar ışığında, hücre bünyesinde oluşan, fiziksel ve kimyasal bozuklukların sağlığımızı ne şekilde bozduğunu açıklıyor. Her yaşta sağlıklı ve hasta kişilerin doğru beslenme ve sağlıklı yaşam biçimi edinmesine yönelik yol gösterici bir kılavuz, kitap. Karatay, “Buradaki önerilerle kan insülin değerinin normal düzeyde kalmasını sağlayarak, aşırı kilolar verilecek ve ileri yaşta ortaya çıkacak birçok sağlık sorununun önü kolaylıkla kesilebilecek” diyor, “Diyabet, hipertansiyon, kalp krizi, felç, Alzheimer, polikistik meme hastalığı, erken bunama, kronik artritler, bel ağrıları, erken âdet görme, polikistik over sendromu ve depresyon gibi dejenaratif hastalıkların önüne geçmek elimizde.”

Karatay bu yaşam tarzını, 17 yıllık yurtdışı deneyiminden yararlanarak oluşturuyor. İngiltere, Güney Afrika, Cape Town, Amerika ve Anadolu olmak üzere dört kıtada hekimlik yapıyor. Amerika veya Avrupa’da mucize diye ortaya atılan diyetlerin, Türkiye’dekilerin alışkanlıklarına uymadığını, beslenme gereksinmelerini karşılamaktan uzak olduğunu o zaman fark ediyor. Ulaştığı bilgiler ilginç; mesela yıllardır diyet yaparken neden zeytin yiyemediniz biliyor musunuz? Çünkü Amerika’da kahvaltıda zeytin yok, yalnız kokteylde kullanılıyor ve haliyle Amerika’dan ithal diyet listelerinde de zeytin yer almıyor! Sadece bu da değil:

“Amerika’da sağlıklı olduğu için çok ceviz tüketilirdi. Ben de Türkiye’ye geldiğimde herkese ceviz öneriyordum. Bir gün, Gaziantep fıstık üreticileri gelip ‘Hocam fıstık satışlarımız düştü. Fıstık, sağlıklı değil mi? Biraz da fıstık önerseniz’ dediler. İşte o anda Amerika’da yalnız ceviz bulunduğu ve konuşulduğu için herkese ceviz yiyin dediğimi fark ettim. Halbuki Türkiye’de ceviz, fıstık, fındık, badem yetişiyor. Sonra hepsinin faydalarını inceledim. Bu olay bana her ülkenin kendine has doğal besinleri olduğunu öğretti. Hiçbir ülkenin ne besinleri ne de alışkanlıkları aynı değil”.

Karatay’a göre Türkiye’deki en büyük sorun hareketsizlik! Spor yapan insan sayısı bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar az. Ayrıca, çok fazla ekmek ve unlu gıda tüketiliyor. “Tamam, ekmek lezzetli, ona bir şey demiyorum” diye bir onayla başlıyor Karatay, “1995’te Amerika’dan döner dönmez ilk yaptığım, ekmeğe saldırmak oldu. Sonra birden şiştik, eşimle tansiyonumuz yükseldi, halsizlik başladı. Hastalarım da hemen hemen aynı yakınmalarda bulunuyordu. Sonra önce tuzsuz ekmeğe geçtik. Hekim olarak konuyu incelemeye başlayınca, fırınları dolaştım. İstanbul Kadıköy’deki fırınların çoğuna ekmek hamuruna ne kadar tuz atıyorsunuz, diye sordum. ‘Ölçümüz yok’ dediler. Ondan sonra ekmek yemeyi kestik. Tuzu azalttık ve rahatladık”.

Peki ya doğal ve organik beslenmeye özen gösterdiği, her şeye dikkat ettiği halde kilo vereyenler? Karatay’ın bu konudaki ilk yorumu, doğal dediğimiz gıdaların vücuda bazen fazla geldiği yönünde. “Mesela” diyor, “portakal suyu faydalı ama belli yaştan sonra fazla enerji yüklüyor. Doğal olduğu halde meyve, bal ve pekmez gibi gıdalarda fazla meyve şekeri olduğu için pankreası ve karaciğeri yoruyor. Karaciğer yorulunca da bütün sistem altüst oluyor, kilo verilemiyor. Ayrıca kişide gizli bir alerji ya da D vitamini eksikliği varsa kilo veremez, hareket de etse”.

Bugüne kadar 1500’den fazla hastaya bu programı uyguluyor Karatay. Şimdi hepsi sağlıklı ve formda, hem de aç kalmadan. Ancak uyarmak gerekiyor, bu birkaç haftalık bir diyet programı değil, içselleştirmeniz gereken bir yaşam tarzı. Yani kendinizi değiştirmeye hazır olun!


Yemeden geçen günlerim oluyor


Ben, Berna Mutlu Aytekin. Şişmanım diye hep hayıflanmışımdır, ama “Berna bunun önünü alman lazım” dediğim tarih üniversiteyi kazandığım 1998’di. Diyetisyene gitmeye başladım. O kadar bilgilenmiştim ki yaptığım diyetlerin pek sağlıksız olmadığını o dönem anladım. Ama bir türlü zayıflayamıyordum. Benim gibi kilolu arkadaşlarımı da diyetisyenlere sürüklüyor, onlarla yarış yapıyorduk. Yine de kilo verememek diyetisyenleri ikinci, üçüncü ayında bırakmama neden oluyordu. Son diyetisyenim, “Nasıl olur Berna Hanım” diyerek iki saatte bir beni denetlemek için arıyordu, “Sütünüzü içtiniz mi, kayısılarınızı yediniz mi?” Şu ana kadar bugünün parasıyla zayıflamak için en az 7000 TL harcamışımdır. Ondan fazla diyet denemişimdir; Protein , Atkins, Akupunktur destekli diyetler, diyetisyenlerimin özel reçeteleri...

Yaptığım en uçuk şey yememekti. Bir, iki gün yemeyip, sadece su ve ayranla beslenirdim. Bir süre yemeyince beyin faaliyetlerinizde aksamalar oluşabiliyor. Adımı, soyadımı test kâğıdına yazmak için düşünmüşlüğüm olmuştu. Bir de o halde sınavlara giriyordum. Su içmek için telefona alarm kurduğumu, bir saatte bisiklet çevirip hiç durmadan altı litre su içtiğimi hatırlıyorum. O günkü kadar terlediğim başka zaman olmadı. Aç kalınca bitmek bilmeyen baş ağrıları çekiyor, çok aksi, sinirli biri oluyorum. Bünyemin durumunu bildiğim halde 2-3 ay boyunca diyet yaparak kilo vermediğimde diyeti bozuyorum.

En çok taze beyaz ekmek, tam yağlı peynir ve sucuk yemeyi özlüyorum. Onlar için diyetteki tüm tatlılardan vazgeçebilirim. Dört ay sıkı bir diyetin ardından birden verilen beş kilonun mutluluğu bir başka, ama o kadar sabretmek kolay olmuyor.


Karatay diyetinden ipuçları

GECE: Uyku önemlidir. Siz uykunun derinliklerine dalarken zayıflatan hormon leptin salgılanmaya başlıyor. Birikmiş yağlarımızın yakıt olarak yakılması ve enerji sağlayabilmesi için, leptin hormonunun salgılanması şarttır. Sağlık için son derece önemli yapı taşı da kolesteroldür. Kuvvetli bir antioksidandır. Hücreleri serbest oksijen radikallerinin tahribatına karşı koruyarak; kalp damar, kanser ve dejeneratif hastalıkların gelişmesini önler. Beynimizde bulunan “serotonin-mutluluk hormonu” reseptörlerinin normal çalışmaları kolesterol sayesindedir. Aynı zamanda bütün “seks” ve “stres” hormonları yapımında da kolesterol kullanılır.

07.00 Kahvaltı. İki yumurta, hem de tereyağında... Yanında 8-10 zeytin, avuç içiniz kadar beyaz peynir, bir çay bardağı ceviz içi, arzu edildiği kadar domates, biber, salatalık, turp, maydanoz, nane, roka veya tere ve limonlu çay. Herhangi bir ekmek, poğaça, simit, vb. yenmeyecek! Kuvvetli, bol protein ve tereyağı içeren bir kahvaltının hızlandırdığı metabolizma sonucu harcanan kalori miktarı, 4-5 kilometrelik bir koşuda harcanan kalori-enerji miktarına eşdeğerdir.

10.00 Ara öğün şart değil! Şekersiz bitki çayı ile avuç içi kadar ceviz yenebilir.

11.00 Her gün bir antioksidan vitamin ve 2-3 gr. katkısız Omega 3 tüketmelisiniz.

12.00 Öğle yemeği. Bir tabak zeytinyağlı taze fasulye, 3-4 adet ızgara köfte, bir kase yoğurt, turp ve havuçla hazırlanmış salata ve bir tatlı kaşığı keten tohumu.

18.00 Akşam yemeği. 3-4 kalem kuzu pirzolası, mevsim salatası, zeytinyağlı enginar.

20.00 Bu saatten sonra her şey yasak! Şekersiz bitki çayı, limonlu suya izin var. Sakın atıştırmayın. İnsülini yükseltmeyin. Leptin hormonunun salgılanmasını engellemeyin.

23.00 Yatmadan önce yarım saatlik yürüyüş harika olur.



Zayıflamak için her şeyi yaparım

Adım Hülya. 35 yaşındayım. 18’imden beri rejim yapıyorum. Hiçbir zaman “zayıf” olamadım. Bulduğum her diyeti denedim. Tam bir hafta sadece çorbayla beslendiğim oldu. Yemeden geçirdiğim iki, üç gün de. Zayıflama kelimesinin geçtiği her haberi, maili, reklamı dikkatle dinliyorum. Bütün bu çabalar sonucunda bir ayda sadece 2-3 kilo vermeyi başarıyor, sonunda da açlığa, isteklerime dayanamıyor, verdikleriminden birkaç kilo fazlasını alacak şekilde yemeye başlıyorum. Zayıflayabilmek ve öyle kalmak için en az 10 bin TL harcamışımdır. Şimdilerde altın çilek hapı kullanıyorum. Bunun organik olduğu yazıyor sitelerde. Organik olmasa da umurumda değil, yeter ki zayıflatsın. Bu haptan birinin öldüğünü duydum. Çok üzüldüm, ama ben yeterince sağlıklıyım. Zayıflamak için her şeyi yapmaya devam edeceğim.
cumhuriyet portal

4/28/2011

altın çileğin zayıflamaya yardımcı olduğu iddiası sadece yanıltmadır açıklaması

    4/28/2011 11:09:00 ÖS   Yorum yok
takviye edici gıdalar

Türk Eczacıları Birliği (TEB), zayıflamada etkili olduğu söylenen "altın çilek" meyvesinin tanıtımını yapanlara tepki gösterdi.


TEB, zayıflamak isteyenleri "Altın çileği mucizevi ve zayıflamaya yardımcı bir ürün olarak lanse eden kişiler, yalnızca yanıltmaktadır" diye uyardı.

TEB son günlerde özellikle zayıflamada etkili olduğu yönünde tanıtımı yapılan "altın çilek" meyvesinin bu tür bir etkisi ile ilgili yeterli düzeyde çalışma yapılmadığını açıklayarak, "Altın çileği mucizevi ve zayıflamaya yardımcı bir ürün olarak lanse eden kişiler, hepimizi yalnızca yanıltmaktadır" dedi.

"Tüm Toplumun Kandırıldığı Bir Alana Dönüşmüş..."
TEB, son dönemde oldukça popüler hale gelen "sağlıklı yaşam" sloganının "sağlık" kadar "sağlıksızlığı" da beraberinde getirdiğini belirtti. Bunun en önemli nedeninin, gelişmiş kitle iletişim araçları ile toplumun belirli ürünler konusunda yanlış bilgilendirilmesinden kaynaklandığını vurgulayan TEB, "Özellikle bitkisel ürünler ya da takviye edici gıdalar, tüm toplumun göz göre göre kandırıldığı bir alana dönüşmüş durumdadır" dedi.

TEB açıklamasına şöyle devam etti:

"Mucizevi meyve olarak lanse edilen ve neredeyse tüm sağlık sorunlarına deva olduğu iddia edilen söz konusu ürün ile tüm toplum açık bir biçimde, hem de medya kanalı ile kandırılmaktadır.

Öncelikle söz konusu meyve ile ilgili yeterli düzeyde bilimsel çalışma yapılmış değildir.


"Altın Çileğin En Belirgin Özelliği Antioksidan Etkisidir"
Mevcut çalışmalar ışığında, TEB Eczacılık Akademisi üyelerimizden Yeditepe Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Erdem Yeşilada'nın verdiği bilgiye göre; altın çileğin en belirgin ve üzerinde durulan özelliği antioksidan etkisidir.

Bu etkisi meyvelerin sarı rengini veren karotenoit bileşenleri ve fenolik içeriği ile ilişkilidir. Ancak antioksidan etkisinin bekleme sırasında (kurutma dahil) C vitamini ve fenolik bileşenlerin parçalanması ile kayba uğradığı bildirilmektedir.

Meyvelerin halk arasında ileri sürülen karaciğer işlevleri, görme sorunları ve yüksek kolesterolü düşürücü etkileri antioksidan özelliği ile ilişkilendirilebilir. Nitekim deneysel çalışmalarda sıçanlarda deneysel karaciğer harabiyetini (karbon tetraklorür ve asetaminofen nedenli karaciğer toksisitesi) önleyici etkisi bulunduğu gösterilmiştir. Diyabetik sıçanlarda üzerinde yürütülen bir yeni çalışmada ise 15 gün süre ile uygulandığında kan şekerini yüzde 30 oranında düşürdüğü bildirilmektedir."

"Günde 5 Taze Meyve Yenmesi..."

Günde 5 taze meyve yenmesi halinde yemek sonrası yükselen kan şekerinin kontrolünü sağlayabileceğini öneren TEB, "Meyve suyunun görüşü artırdığına ilişkin iddialar tavşan gözü ve fibroblast primer kültürlerinde yapılan deneyler ile desteklenmektedir. Son dönemde yapılan deneysel çalışmalarda akciğer kanseri, karaciğer kanseri hücreleri (in vitro) üzerinde baskılayıcı etkisi bildirilmektedir. Ancak bağırsak kurtları üzerinde bir etki gözlenmemiştir" dedi.

Açıklamada şu konulara dikkat çekildi:

"Zayıflattığına Dair Hiçbir Bilimsel Kanıt Bulunmamaktadır"
"Buna karşın söz konusu meyvenin zayıflama konusunda herhangi bir kimyasal ya da mekanik etkisi olduğuna dair hiçbir bilimsel kanıt bulunmamaktadır. Dolayısıyla, altın çileği mucizevi ve zayıflamaya yardımcı bir ürün olarak lanse eden kişiler, hepimizi yalnızca yanıltmaktadır."

Açıklamada, altın çileğe mevcut yasal mevzuat çerçevesinde Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı tarafından, takviye edici gıda olarak üretim izni verilmediğinin anlaşıldığı ifade edilerek, "Dolayısıyla, altın çilek meyvesini içeren tüm ürünler sahtedir ya da iddia ettiği etkiyi gösterme konusunda hiçbir güvenilir yanı yoktur" ifadesine de yer verildi.

"İlacın Tek Gerçek Uzmanı Eczacıdır"
İster bitkisel ister kimyasal kökenli olsun ilacın tek gerçek uzmanının eczacı olduğu vurgulanan açıklamada, bugüne kadar masum gibi gösterilmeye çalışılan bitkisel ürünlere ilişkin ciddi tehlike konusunda farkındalık yaratmaya çalıştıklarına dikkat çekildi.

Açıklamada ayrıca, "Bizler, fizyolojik ya da psikolojik sistemin düzenlenmesinde etkide bulunan ürünlerin tamamının yalnızca Sağlık Bakanlığı onayı ile halka ulaştırılması gerektiğine inanıyoruz. Unutmayınız ki sağlık oyuna gelmez" denildi.
trt türk
© 2014 deva arayanlar . Designed by Bloggertheme9
Proudly Powered by Blogger .