-->
Sağlıklı yaşam etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Sağlıklı yaşam etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

12/17/2011

sağlıklı yaşam ve kanserden korunmak için evlerdeki en doğal kanser ilacı

    12/17/2011 08:31:00 ÖS   Yorum yok

sağlıklı yaşam ve kanserden korunmak için evlerdeki en doğal kanser ilacı tarhana çorbası

doğal kanser ilacı

bu sözler profesör doktor ismail çeliğe ait katıldığı bir sempozyumda

sağlıklı yaşam ve kanserden korunmak için tarhana çorbasını önerdi sadece yoğurt domates değil kırmızı biber, soğan, maydanoz, nane, kekik, karabiber, tuz ve un'sa tarhana çorbasının içinde bulunan diğer besin unsurları

tabi sigaradan'da kesinlikle uzak durulacak 


ve her gün yeni bir öneriyle ortaya çıkan birbirinden farklı diyetler.profesör çeliğin başta tarhana çorbası kanserden korunma reçetesi bu özetle kolesterolun tartışıldığı bu günlerde köyden gelen lezzetleri unutmayın diyor.


5/22/2011

hamilelikte en fazla üç defa ultrason takibi yapılması gerekiyor fazlası zararlı

    5/22/2011 06:38:00 ÖS   Yorum yok
üç defa ultrason

Jinekoloji ve Obstetrik Kongresi'nin 9.su Antalya'da düzenlendi. Dernek 2. Başkanı Prof. Dr. Bülent Tıraş, basın toplantısında yaptığı açıklamada, aşırı şişmanlık ve obezitenin sağlıklı yaşamı tehdit eden önemli bir sorun olduğunu belirterek, özellikle kadınların menopoz döneminden sonra kilo alma eğiliminde olduğunu ve kalp hastalıkları riskinin neredeyse erkeklerle aynı düzeye ulaştığını söyledi.


Hormonal düzensizliklerin kadınların kilo vermelerinin önündeki en büyük engel olduğunu vurgulayan Tıraş, menopoz dönemindeki kadınlarda diyete direncin çok yüksek olduğunu ifade etti. Tıraş, kadınların bu dönemde zayıflama planı uygulanmadan önce mutlaka hormon dengelerini sağlamaları gerekliliğine dikkati çekti.
Genç yaştaki kadınları kilo vermekten ve çocuk sahibi olmaktan alıkoyan Polikistik Over Sendromu ile ilgili de bilgi veren Tıraş, bunun her beş kadından birini etkilediğini, nedeninin tam olarak bilinemediğini; tedavinin ise belirtilere yönelik olarak planladığını anlattı.
''Bu sorunun, şişmanlığa mı, yoksa şişmanlığın mı bu soruna yol açtığı'' tartışmaları yapıldığını ifade eden Tıraş, ''Bu hastalık, hem dünyada ve hem de Türkiye'de artıyor. Türk kadınlarının yüzde 20-25'inde bu hastalık görülüyor. Böyle olunca da şişmanlık ya da bunun neden olduğu üreme sorunları, fazla kilo, elma tipi şişmanlık gibi sorunlar da ortaya çıkıyor'' diye konuştu.
Tıraş, yumurtlama bozukluğunun, adet görememe ya da geç adet görme gibi sorunları da beraberinde getirdiğini vurguladı.

Gebelikte ultrasonla takip

TJOD Genel Sekreteri Prof. Dr. Cansun Demir de kongrede gebelikte ultrasonla takibin de ele alındığını belirtti.
Türkiye'de gebelik döneminde ultrasonla, bebeğin gelişiminin her evresinin izlendiğini dile getiren Demir, ABD'de sadece gebelik döneminde üç kez ultrasonla yapılan muayenenin önerildiğini bildirdi. Bu ülkede 11-14. haftada ense kalınlığına, 18-22. haftada anatomik gelişime ve gebeliğin son döneminde de bebeğin ters gelip gelmediğine bakıldığını anlatan Demir, şunları kaydetti:
''Hastalarımız, bizlere bu kadar sık ultrasona girmenin bir zararı olup olmadığını soruyor.
ABD başta olmak üzere gelişmiş ülkelerde anne karnındaki bebeğin ultrasonla takibi sınırlı sayıda yapılıyor. Ultrasonun gebelikte olumsuz etkileri olduğuna dair bir bilimsel kanıt bulunmamakla birlikte, Türkiye'de ise ultrasonla yapılan kontrollerin sayısı dünya standartlarının üzerinde.
Ses dalgası olduğu için ultrasonun bilinen bir zararı yok. Bizi asıl ilgilendiren konu, inceleme sırasındaki ısı artışıdır. Ultrason incelemesi sırasındaki ısı artışının hangi dönemlerde hangi biyolojik etkilere neden olabileceği konusu ise kesin değil.
Domuzlarda yapılan bir çalışmada iki dakikadan uzun süreli bir uygulamanın olumsuz etkileri olabileceği görülmüştür. Genel yaklaşım, 1.5 derecelik ısı artışının, zararı olmayacağı yönündedir. Beş dakika süreyle 4 derece artıştan fazlasının zararlı olabileceği bildirilmiştir.''
Demir, ultrason ile takibin uzun süreli bir inceleme yapılmadan gerçekleştirilmesi gerektiğini de sözlerine ekledi.

''Omega-3 zeka gelişimini arttırıyor"

ABD'deki Penn State Milto S. Hershey Medical Center Direktörü Prof. Dr. Serdar Ural da gebelikte omega 3 kullanımının anne ve bebek üzerindeki olumlu etkilerine dikkati çekti.
ABD'de yapılan çalışmalarda, gebelere verilen vitamin destekleri içinde Omega-3'ün de bulunmasının büyük yararlar sağladığı ve bebeğin zihinsel gelişimini olumlu yönde arttırdığının belirlendiğini vurgulayan Ural, bir soru üzerine planlı hamileliklerde Omega-3'e gebelik öncesinde başlanması ve emzirme döneminde de devam edilmesi gerektiğini bildirdi.
Ural, Omega-3'ün gebelik döneminde ilk 5 ayda 1 kapsül, daha sonraki aylarda da 2'şer kapsül içilmesinin uygun olduğunu belirtti.

Sezeryanla doğumların düşürülmesi
Dernek Başkanı Prof. Dr. İsmail Mete İtil de kongrede sezeryanla doğum oranlarının düşürülmesine yönelik çalışmaların da gündeme geldiğini bildirdi.
Bu konuda kadınların bilinçlendirilmesinin, gebe okullarının yaygınlaştırılmasının ve okullarda cinsel eğitim derslerinin verilmesinin büyük önem taşıdığını kaydeden İtil, şöyle konuştu:
''Hekimlere, bununla ilgili meslek içi eğitim verilmeli. Ayrıca, alt yapı ve sağlık ekibinin güçlendirilmesi gerekli. Doğum salonları yerine, doğum odaları olmalı.
Ağrıyla baş etmek için anestezi uzmanları görevlendirilmeli. Hatta anestezi teknisyenleri doğum sırasında ağrının azaltılması için daha fazla etkin olmalı.
Anestezi uygulamasının mümkün olmadığı durumlarda ağrı kesiciler devreye sokulmalı.

Ülkemizde artık ağrısız doğum daha fazla yapılıyor ama yeterli değil. Anestezi uzmanlarının sayısının artması, sezaryenle doğumların azalmasında etkili olur.''
İtil, ayrıca kongrede kadına yönelik şiddetin de ele alındığını, bu konuda jinekologların da bunun önlenmesinde diğer unsurlarla birlikte görev alabileceğini sözlerine ekledi.
cumhuriyet portal

5/11/2011

yapılan araştırmalarda hücre yaşlanması eğitimsiz kişilerde daha süratli oluyor

    5/11/2011 08:49:00 ÖS   Yorum yok
eğitimsiz kişilerde

İngiliz bilim adamları düşük eğitimli kişilerin, üniversite mezunlarına oranla daha erken yaşlanmaya meyilli olduklarını tespit etti.


Londra'da 400 kadın ve erkek üzerinde yapılan bir araştırmada, daha az eğitim almış ve daha az vasfa sahip kişilerin üniversite mezunu kişilere göre daha az yaşlandığı sonucuna varıldı.

DNA incelemeleri de hücre yaşlanmasının eğitimsiz yetişkinlerde daha süratli olduğunu gösteriyor.

Uzmanlar eğitimin insanları daha sağlıklı yaşam sürmeye yönlendirdiğini söylüyor.


Yoksul bir hayat süren kişilerin sigara içmeye ve daha az spor yapmaya eğilimli oldukları daha önceki araştırmalarla da ortaya koyulmuştu.

Bu kişiler varlıklı kişilere oranla iyi kalitede sağlık hizmetine de daha az erişime sahip oldukları da yaygın bir bilgi.

Ancak son araştırma, sağlıklı bir yaşam konusunda eğitim durumunun gelir durumundan daha önemli olduğunu ortaya koyuyor.


Araştırmacılara göre, eğitimli kişiler daha az uzun dönem stres altında oluyor ya da stresle baş edebilme yöntemleri geliştirebiliyor.

İngiliz Kalp Vakfı bu araştırmanın sosyal eşitsizliklerle mücadele edilmesi gerektiğine işaret eden bir başka gösterge olduğu görüşünde.

Araştırma sağlıklı yaşamla ile sosyoekonomik durumun birbiriyle ilişkisini göstermesi anlamında da önemli görülüyor.
bbc türkçe sağlık

4/07/2011

alışverişi seviyorsanız sağlığınızı koruyor ömrünüzü uzatıyorsunuz

    4/07/2011 05:31:00 ÖS   Yorum yok
sağlığınızı koruyor ömrünüzü uzatıyorsunuz

Tayvan'da yapılan bir araştırma, alışverişin sağlığa iyi geldiğine ve ömrü uzattığına işaret ediyor.


Sonuçları Salgın Hastalıklar ve Kamu Sağlığı adlı tıp dergisinde yayımlanan araştırma her gün alışveriş yapanların, yapmayanlara göre daha fazla yaşadığını gösterdi.


Uzmanlara göre, alışveriş arkadaşlık kurulması, egzersiz ve sağlıklı beslenmeye yardımcı oluyor.


Tayvan Halk Sağlığı Enstitüsü'nün gerçekleştirdiği araştırma kapsamında kendi evlerinde yaşayan, yaşları 65'in üzerinde 2000'e yakın kadın ve erkeğin alışveriş alışkanlıkları incelendi.

Zihinsel ve fiziksel sorunlar hesaba katılarak gerçekleştirilen araştırmada düzenli alışveriş yapanların haftada bir ya da daha az sayıda çarşıya çıkanlara göre daha fazla yaşadıkları tespit edildi.

Araştırmacılar, alışveriş yapmanın zaten sağlıklı olmanın bir göstergesi olabileceğini kabul etmekle birlikte, bizzat alışverişin de sağlığa iyi geldiğini söylüyor.

Uzmanlar, alışverişin daha çok zevk için yapıldığını ve insanın ruh halini düzeltme potansiyeli bulunduğunu belirtiyor.


Araştırmaya başkanlık eden Dr. Yu-Hung Chang, "Egzersiz yapmak gibi diğer fiziksel aktivitler genellikle motivasyon, zaman zaman da bir eğitmen gerektiriyor. Oysa alışveriş daha kolay başlanabilen ve sürdürülebilen birşey" diyor.

Londra'daki City Üniveristesi'nden Prof. David Oliver de araştırmanın doğru noktalara işaret ettiğini belirterek, "Alışveriş fiziksel aktivite, alışveriş yapan diğer insanlarla sosyal etkileşim gerektiriyor. Ayrıca oldukça karmaşık bir iş olduğu için zihninizi de canlı tutuyor." dedi.
bbc türkçe sağlık

4/01/2011

bağışıklık sistemini güçlendirmek radyasyondan korunmak için yeşil sebze

    4/01/2011 10:29:00 ÖS   Yorum yok
radyasyondan korunmak için

Uzmanlar, ıspanak, maydanoz, tere, roka, brüksel lahanası, brokoli, taze fasulye, kabak, salatalık, bezelye gibi yeşil besinlerin, vücutta toksin atımını arttırdığını; bu grup besinlerin kansere karşı koruyucu etki gösterdiğini ve yüksek miktarlarda C vitamini içerdiklerinden dolayı bağışıklık sistemini kuvvetlendirdiğini ifade ediyor.


Radyasyonun zararlı etkilerinden korunma ve bağışıklık sistemini kuvvetlenmesi için yaşamın her döneminde mevsiminde bol yeşil sebze tüketilmesinin önemli olduğu vurgulanıyor.

Uzman Diyetisyen Banu Topalakçı, çok yoğun radyasyonun ani ölümlere, düşüklere, kanserlere, katarağa, yanıklara, sakatlıklara ve ölü doğumlara neden olabildiğini belirtti.
Radyasyonun doğadaki radyoaktif maddelerden çok, nükleer santraller, nükleer enerji ile çalışan gemiler, nükleer denemeler gibi olaylar sonucunda ortaya çıktığını ifade eden Topalakçı, teşhis ve tedavide kullanılan bazı cihazlar, tıbbi malzemelerin ve suların dezenfekte edilmesi için kullanılan araçlardan da radyasyon yayılabildiğini anlattı.
Topalakçı, televizyonlar, az miktarlarda da olsa radyoaktif madde içeren duman dedektörleri, fosforlu saatler, paratonerler ve lüks lambası fitilleri gibi bazı tüketici ürünlerin de düşük düzeyde radyasyon yaydığını belirtti.

Radyasyona maruz kalan hücrenin ölebildiğini veya zamanla doku tarafından onarılarak 
kurtulabildiğini dile getiren Topalakçı, ''Eğer kurtulan hücre, kromozomlarındaki kırılmalar nedeniyle fiziksel ve kimyasal yapısı değişerek mutasyona uğrarsa, bunun sonucunda hücre normal işlevini yapamaz ve ileride kişinin kendisinde (somatik) veya gelecek nesillerde (genetik) zararlar meydana getirebilir'' uyarısında bulundu.

Topalakçı, kısa bir süre içinde ve bir defada yüksek dozlara maruz kalınması durumundan hemen sonra meydana gelecek hasarların ''erken etkiler (akut ışınlanma etkileri)''; kanser, ömür kısalması ve genetik bozukluklar gibi sonradan çıkacak hasarların da ''gecikmiş etkiler (kronik ışınlanma etkileri)'' olarak tanımlanabileceğini söyledi. Topalakçı, hücrelerin radyasyona karşı duyarlılık açısından beyaz kan hücreleri, kırmızı kan hücreleri, sindirim sistemi hücreleri, üreme organı hücreleri, cilt hücreleri, kan damarları ve doku hücreleri (Kemik ve Sinir Sistemi) şeklinde bir sıra takip ettiğini ifade etti.

''Nükleer artıkların toprağa gömülmesi engellenmeli''


Topalakçı, radyasyondan korunma için alınacak başlıca önlemler olduğunu belirterek, öncelikle nükleer atıkların toprağa gömülmesinin engellenmesi gerektiğini vurguladı.
Nükleer sızıntılara neden olabilecek kuruluşlarda yapım ve teknoloji standartları konusunda uluslararası ölçütlere uyulmasının şart olduğuna dikkati çeken Topalakçı, ''Nükleer atıklar başka ülkelerin topraklarına taşınmamalı, toplum bu konuda eğitilmelidir'' diye konuştu.
Topalakçı, besinlerin hijyen ve sanitasyon koşullarına uygun olması gerektiğini de ifade ederek, çocukların ve büyüme çağındaki gençlerin çok etkilendiğini söyledi.

Gözlerin radyasyondan en fazla etkilenen organ olduğunu ve görme zayıflığı, katarakt, göz uyumunun yavaşlamasına yol açtığına dikkati çeken Topalakçı, ''Bu nedenle göz sağlığını korumak adına yumurta, havuç, domates ve koyu yeşil yapraklı sebzelerin tüketimi arttırılmalıdır'' dedi.

Topalakçı, radyasyona maruz kalınma durumunda ortaya çıkabilecek en önemli sağlık probleminin kanser olduğunu belirterek, dolayısıyla kanserden korunmaya yönelik bir beslenme şeklinin yaşamın yaşam biçimi haline gelmesi gerektiğini vurguladı.
Bunun için günlük yağ tüketiminin sınırlandırması ve doymuş yağlar yerine zeytinyağ gibi doymamış yağların tercih edilmesi gerektiğini ifade eden Topalakçı, ''Et tüketimi günlük bir porsiyonla sınırlandırmalı ve ağırlıklı olarak beyaz et ve yağsız et tüketilmeli. Et, fazla pişirilerek üzerindeki yanık kısımlarla tüketilmemeli. Ayrıca et endüstrisinde bozulmayı önlemek için ete konan nitratlar ve kesim hayvanlarının hormonlarla beslenmesinin de sakıncalı olduğu unutulmamalı. Özellikle sucuk, salam, sosis gibi ürünlerin tüketilmesinden kaçınılmalı'' diye konuştu.

''Yeşil renkli besinler toksin atımını arttırıyor''


Mevsiminde bol miktarda sebze tüketilmesi ve günlük ortalama 3 porsiyon yine mevsiminde meyve yenilmesine özen gösterilmesi gerektiğini belirten Topalakçı'nın verdiği bilgiye göre, özellikle koyu renkli sebze ve meyvelerin koruyuculuk özelliğinin daha yüksek olduğunun unutulmaması gerekiyor.

Ispanak, maydanoz, tere, roka, brüksel lahanası, brokoli, taze fasulye, kabak, salatalık, bezelye gibi yeşil besinler karaciğer enzimleri üzerinde oldukça etkili olduğundan vücutta toksin atımını arttırıcı etki gösteriyor.

Bu grup besinler yine renklerinden ötürü kansere karşı koruyucu etki göstermekle beraber, içerdikleri yüksek miktarlardaki C vitamini içeriğinden ötürü bağışıklık sistemini koruyor.
Yeşil renkli besinler, bunların dışında süt yoğurt grubu dışında kalsiyum içeriği en yüksek yiyecek içecek grubunu oluşturuyor.

Et, balık, deniz ürünleri, mantar, süt, yumurta, soğan, sarımsak, kabak, lahana ve tahıl ürünleri gibi selenyumdan zengin besinlerin tüketilmesi öneriliyor.

Bağışıklık sisteminin güçlendirilmesi için kabuklu deniz ürünleri, balık, ciğer ve yumurta gibi çinkoyu barındıran besinlerin günlük beslenmede mutlaka yer alması tavsiye ediliyor.
Buğday tohumu, tahıl, esmer pirinç ve yumurta sarısı, baklagiller gibi manganez ve tam tahıldan ve posadan zengin bir beslenme şeklinin benimsenmesi isteniyor. Özellikle kanser ve bağışıklık sistemi için, kırmızı üzüm (kurusu da olabilir) ve çekirdeğinde bulunan resveratrol güçlü bir anti-oksidan özelliği taşıyor.

Pişirme şekli olarak fırında ve buharda pişirme şekli tercih edilmeli, kızartılmış gıdalardan uzak durulması gerektiği vurgulanıyor.

Fazla tuz tüketiminden kaçınılması isteniyor. Radyasyonun olumsuz etkilerinden korunmak için kullanılması gerekenin tuz değil ''potasyum iyodür'' olduğu belirtiliyor. Temiz su kaynaklarının tüketilmesi, günde en az 2 su bardağı süt içilmesi ya da yoğurt tüketilmesi öneriliyor.
cumhuriyet portal

12/28/2010

suyu bol içmek yaşlanmayı geciktiriyor

    12/28/2010 08:49:00 ÖS   Yorum yok

Konu ile ilgili yaptığı araştırmalarla gündem yaratan Prof. Dr. İbrahim Adnan Saraçoğlu doğal mineral içeren sular hakkında önemli açıklamalarda bulundu. “Cildin taze ve canlı görünmesinde, vücudun ihtiyacı olan yeterli suyun alınması çok önemlidir. 


yaşlanmayı geciktiriyor

Günde en az birbuçuk litre su içmeyi alışkanlık haline getirmek yaşlanmayı geçiktirmek için en önemli etkenlerdendir. Sadece susayınca su içilir diye bir kural yoktur. İster susayın ister susamayın gün boyu en az bir buçuk litre doğal mineralli su tüketilmelidir. Özellikle yatmadan önce içilen bir bardak doğal mineralli su vücuda sağladığı yararlar bakımından oldukça önemlidir.”
© 2014 deva arayanlar . Designed by Bloggertheme9
Proudly Powered by Blogger .