-->
Sağlıklı yaşam etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Sağlıklı yaşam etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

4/09/2019

Orta yaşlı olup da 10 şınav çekemeyenler de kalp krizi riski

    4/09/2019 09:38:00 ÖS   Yorum yok
sinav cekemeyenler

10 şınav çekemeyen orta yaşlı erkeklerin kalp krizi ve inme geçirme riskinin çok daha yüksek olabileceği Amerika'da Harward Üniversitesin de yapılan bir araştırma sonucunda ortaya çıktı.

Uzmanlara göre, 40'tan fazla şınav çekebilenlerin 10 yıl içinde kalp-damar hastalığı yaşama riski yüzde 97 daha az.

21 ile 30 arasında şınav çekebilen erkeklerin riski, 10 şınavı tamamlayabilenlerinkinin yaklaşık dörtte biri civarında.

Sonuçları bilim dergisi JAMA Network Open'da yayımlanan araştırmada "Alt sınır olarak 11 ya da daha fazla şınav çekebilenlerin kalp-damar rahatsızlığı yaşama riski ciddi oranda daha az" denildi.

Şınav çekmek kalp için koşudan daha iyi bir gösterge

Uzmanlar, şınavın olası kalp rahatsızlıkları için, koşudan daha iyi bir gösterge olduğunu belirtiyor. Bu durum, şınavı kısa sürede tamamlanabilen ideal bir egzersiz haline getiriyor.

Harvard Üniversitesi TH Chan Kamu Sağlığı Fakültesi'nden Justin Young, "Bulgularımız, şınav çekebilme kapasitesinin kalp-damar haslalıkları riskini değerlendirmek için her koşulda iyi ve ucuz bir yöntem olabileceğine işaret ediyor.

Şınav çekebilme kapasitesi (hastaların nefes alıp vermelerinin ölçüldüğü) koşu bandı testlerinden daha iyi" dedi.

Araştırma kapsamında ABD'nin Indiana eyaletinde 2000-2007 yılları arasında kayıt yaptıran binden fazla itfaiye erinin 10 yıl boyunca egzersiz sonuçlarının değerlendirildiği bir kalp damar hastalığı araştırmasının verileri kullanıldı.

Yaşları 21 ile 66 arasında değişen erkek itfaiye erlerinin ortalama yaşının 39.6, ortalama Vücut Kitle İndeksi'nin de 28.7 olduğu açıklandı. Ayrıca itfaiyecilerin hepsinin aktif bir yaşam tarzları olduğuna dikkat çekildi.

Veriler, farklı yaş ve kiloya uyarlandıkların da bile, şınav çekebilme kapasitesiyle uzun dönemli sağlık arasında bağlantı olduğunu ortaya koydu.

Buna göre 11-20 kez arası şınav çekebilenlerin daha az çekebilenlere oranla kalp hastalığı riskinin yüzde 64 daha az olduğu görüldü.

Ancak uzmanlar, araştırma süresince az sayıda kişinin kalp sorunu yaşadığına (sadece 37 kişi) ve bazı şınav gruplarındaki sayının düşük olduğuna dikkat çekerek daha güvenilir sonuçlar için çalışmanın kadınlar ve daha az aktif grupları da kapsayacak şekilde genişletilmesi gerektiğini vurguladı.

İngiliz Kalp Vakfı'ndan Prof. Jeremy Pearson, "Bu araştırma daha zinde olan itfaiyecilerin önümüzdeki 10 yıl içinde kalp krizi geçirme riskinin daha az olduğunu gösteriyor.

Kalp damarları 20'li 30'lu yaşlarda daralmaya başlıyor ve bu da kalp krizi ve inmeye neden oluyor. Yaşınız ne olursa olsun, riski azaltmak için zinde olmak gerekiyor" dedi. KAYNAK: BBC Türkçe

4/26/2015

Karın bölgesindeki yağları çözerek zayıflatan ve ağrıları gideren yatak

    4/26/2015 01:18:00 ÖS   Yorum yok


yatak sadece zayıflatmıyor bel ve boyun ağrılarına dolaşım bozukluklarına da iyi geliyor

Bu yatak zayıflatıyor karın bölgesindeki yağları çözüyor iddiaya göre bu yatakta 15 dakika yatan 1 saat spor 2,5 saatlik yürüyüş yapmış gibi oluyor


Yataktaki sistem hem titreşim hem de ısı yayarak vücuttaki dolaşım sistemini harekete geçiriyor Bülent Yavuz'a göre "yatak sadece zayıflatmıyor bel ve boyun ağrılarına dolaşım bozukluklarına da iyi geliyor"

Şimdilik sadece fizik tedavi merkezlerinde sağlıklı yaşam merkezlerinde kullanılıyor ama parası olanlar bu yatağı satın alıp evinde de kullanabilir

4/04/2014

Düşünme yetilerini ve hafızayı güçlendiren kardiyo egzersizleri

    4/04/2014 01:14:00 ÖÖ   Yorum yok
hafızayı güçlendiren kardiyo egzersizleriDüşünme yetilerini ve hafızayı güçlendiren beyin sağlığına iyi gelen kardiyo egzersizleri Koşu, yüzme ve bisiklete binmek gibi kardiyo egzersizlerinin, 20 yıllık dönemde düşünme yetilerini ve hafızayı güçlendirdiği ortaya çıktı.

Bilim insanları, Neurology adlı dergide yayımlanan araştırmayla, kalp sağlığının beyin sağlığına da olumlu etkileri olduğu bilgisinin yeni kanıtlarla sağlamlaştığını söylüyor.

Kardiyo egzersizleri, spor yaparken vücudun oksijeni ne kadar iyi emdiği ve bu oksijenin ne kadarının iletildiğini ölçen bir yöntem.

Minneapolis’teki Minnesota Üniversitesi araştırmacıları, ortalama 25 yaşlarındaki yaklaşık 3 bin sağlıklı kişiyi inceledi.

Araştırmanın ilk yılında koşu bandı üzerinde kardiyovasküler egzersiz testinden geçen üç bin kişiye, aynı test 20 yıl sonra tekrar uygulandı.

Deneye katılanlardan, yorgun düşenlerden, nefesleri kesilene kadar koşmaları istendi.

Araştırma başladıktan 25 yıl sonra yapılan kognitif testlerde, deneye katılanların hafıza ve düşünce yetileri incelendi.

Koşu bandı üzerinde daha uzun süre koşanların, 25 yıl sonra hafıza ve düşünce yetenekleri deneylerinde daha iyi bir performans gösterdiği anlaşıldı.

Deney sonuçları, katılımcıların sigara içmek, diyabet ve yüksek kolesterol verileri düzenlendikten sonra değerlendirmeye alındı.
Egzersiz bunamayı da önlüyor

20 yıl önce ve sonrasında yapılan deneylerde koşu bandı üzerinde geçirdikleri vakit arasında daha az fark olanların, daha çok fark olanlara kıyasla yönetim ve idare konularında daha başarılı olduğu görüldü.

Araştırmanın yazarlarından Dr. David Jacobs, “Çoğu araştırma, sağlıklı bir kalpten, beynin de faydalandığını ortaya koyuyor” dedi.

Dr. Jacobs’a göre bu araştırma, gençlere koşu, yüzme, bisiklete binme ve kardiyo gibi egzersizlerin beyin sağlığını da geliştirdiğini hatırlatan önemli bir araştırma.

Dr. Jacobs, sağlığın toplumsal, fiziksel ve zihinsel açılarını da kapsayan bir egzersiz anlayışının doğduğu görüşünde.

BBC’ye konuşan araştırmacı “Bu, vücudunuzun nasıl işlediği ve yıllar sonra, orta yaşa gelindiğinde kognitif işleve bağlı performansı da kapsayan bir pakettir” dedi.

Alzheimer Topluluğu sözcüsü de, bunama ve kognitif bozuklukların düzenli egzersizle giderilebileceğine dair kanıtların arttığını söylüyor.

Sözcü, orta yaş ve ilerisi dönem ile sağlı yaşam alışkanlıklarının da birbirine bağlı olduğunu, araştırmalara yapılan yatırımların da yaşlanma süreci boyunca beynin nasıl korunacağının anlaşılması için hayati öneme sahip olduğunu belirtiyor. Kaynak: BBC Türkçe

7/18/2013

Obezite ile mücadelede yeni yöntem verdiğin kilo kadar altın kazanma

    7/18/2013 09:39:00 ÖS   Yorum yok
amaç halkı sağlıklı yaşamaya teşvik etmek
Obezite ile mücadelede yeni yöntem verdiğin kilo kadar altın kazanma
Kampanyanın adı ağırlığınca altın süresi 30 gün amaç halkı sağlıklı yaşamaya teşvik etmek proje dubai'lilerin ama türkiye'de de tartışılmaya başlandı destekleyende var ödülü az bulanda peki türkiye'de böyle bir uygulama olabilir mi? kampanyanın bazı şartları var altın almak için en az 2 kilo verme şartı var.

1/15/2012

sağlıklı yaşam için vazgeçilmez olan limonu ne kadar tüketiyoruz?

    1/15/2012 02:14:00 ÖS   Yorum yok

Mersin Turunçgil Üreticileri Birliği (MERTUB) verilerinden derlenen bilgiye göre, Türkiye genelinde yıllık 1 milyon 100 bin ton civarında gerçekleşen limon üretiminin yüzde 60'ını Mersin karşılarken, diğer bölümünü ise Adana, Hatay, Antalya ve İzmir yöreleri üretiyor.

limonu ne kadar tüketiyoruz

Yıllık üretimin 450 bin tonunu dış pazarda değerlendiren sektör, yaklaşık 650 bin tonunu ise iç pazarda tüketiciyle buluşturuyor. Her limonun ortalama olarak 100 gram olduğunu belirtilirken, 650 bin tonluk iç tüketim ile yaklaşık 6,5 milyar adet limon doğrudan ya da çeşitli ürünlerin içerisinde tüketiciye ulaşıyor. Limonda kişi başına yaklaşık yıllık tüketim ise 88 adet olarak gerçekleşiyor.



Tüketim teşvik edilmeli


MERTUB Başkanı Ahmet Dursen Şahin, geçen yıl 450 bin ton civarındaki limon ihracatının, bu yıl 500 bin tona ulaşmasının beklendiğini söyledi. Bu yüzden sevinçli olduklarını ifade eden Şahin, ancak, üreticinin limonu kilosu 50 kuruştan satması nedeniyle sıkıntılı olduklarını ve maliyetleri karşılamakta zorlandıklarını vurguladı.

İç piyasaya sunulan limonun birçok alanda değerlendirilebildiğini anlatan Şahin, ''Buna rağmen iç piyasadaki tüketim halen yetersiz. Çünkü limon C vitamini başta olmak üzere A ve B vitaminleri açısından çok zengin. Her derde deva olan limonu, özellikle kış aylarında sofradan eksik etmemek gerekiyor. Başta çocukların sağlığı için, herkes birbirini limon tüketimine teşvik etmeli. Bu noktada özellikle velilerin daha hassas olmasını istiyoruz'' dedi.

Şahin, Türkiye'nin çoğu Avrupa ülkesine göre daha az limon tükettiğine dikkati çekerek, ''Ülkelerin limon tüketimine ilişkin elimizde sağlıklı bir veri yok. Ancak, gözlemlediğimizde, Türkiye sanayisinde kullanılan limon, İspanya'dakinin beşte biri. Bu noktada devletin de tüketimi artırıcı bazı teşvikler gerçekleştirmesi gerekir. Çünkü sağlıklı yaşam için vazgeçilmez olan limonun fazla tüketilmesiyle, sağlık harcamalarında da tasarruf sağlanabilir'' diye konuştu.

12/27/2011

ebru şallı'nın sofrasından eksik etmediği kansere karşı koruyan zayıflatan mucize meyve goji berry

    12/27/2011 07:53:00 ÖS   Yorum yok

ebru şallı mucize dedi her gün goji berry yedi mutluluk veren goji meyvesini diyet yapanlara önerdi

mucize meyve goji berry

goji berry anavatanı uzak doğu ama türkiyede kurt üzümü diye biliniyor hayatını sağlıklı yaşamaya adayan ebru şallı bu meyveyi eksik etmiyor sadece o değil goji berry kulaktan kulağa yayılmaya başladı şallı mucizevi bir yiyeceğin nimetlerindende yararlanıyor vazgeçemediği tencere yemeği kırmızı et yemeyen ebru şallı mercimeğin besleyici özelliğinden faydalanıyor.

12/17/2011

sağlıklı yaşam ve kanserden korunmak için evlerdeki en doğal kanser ilacı

    12/17/2011 08:31:00 ÖS   Yorum yok

sağlıklı yaşam ve kanserden korunmak için evlerdeki en doğal kanser ilacı tarhana çorbası

doğal kanser ilacı

bu sözler profesör doktor ismail çeliğe ait katıldığı bir sempozyumda

sağlıklı yaşam ve kanserden korunmak için tarhana çorbasını önerdi sadece yoğurt domates değil kırmızı biber, soğan, maydanoz, nane, kekik, karabiber, tuz ve un'sa tarhana çorbasının içinde bulunan diğer besin unsurları

tabi sigaradan'da kesinlikle uzak durulacak 


ve her gün yeni bir öneriyle ortaya çıkan birbirinden farklı diyetler.profesör çeliğin başta tarhana çorbası kanserden korunma reçetesi bu özetle kolesterolun tartışıldığı bu günlerde köyden gelen lezzetleri unutmayın diyor.


5/22/2011

hamilelikte en fazla üç defa ultrason takibi yapılması gerekiyor fazlası zararlı

    5/22/2011 06:38:00 ÖS   Yorum yok
üç defa ultrason

Jinekoloji ve Obstetrik Kongresi'nin 9.su Antalya'da düzenlendi. Dernek 2. Başkanı Prof. Dr. Bülent Tıraş, basın toplantısında yaptığı açıklamada, aşırı şişmanlık ve obezitenin sağlıklı yaşamı tehdit eden önemli bir sorun olduğunu belirterek, özellikle kadınların menopoz döneminden sonra kilo alma eğiliminde olduğunu ve kalp hastalıkları riskinin neredeyse erkeklerle aynı düzeye ulaştığını söyledi.


Hormonal düzensizliklerin kadınların kilo vermelerinin önündeki en büyük engel olduğunu vurgulayan Tıraş, menopoz dönemindeki kadınlarda diyete direncin çok yüksek olduğunu ifade etti. Tıraş, kadınların bu dönemde zayıflama planı uygulanmadan önce mutlaka hormon dengelerini sağlamaları gerekliliğine dikkati çekti.
Genç yaştaki kadınları kilo vermekten ve çocuk sahibi olmaktan alıkoyan Polikistik Over Sendromu ile ilgili de bilgi veren Tıraş, bunun her beş kadından birini etkilediğini, nedeninin tam olarak bilinemediğini; tedavinin ise belirtilere yönelik olarak planladığını anlattı.
''Bu sorunun, şişmanlığa mı, yoksa şişmanlığın mı bu soruna yol açtığı'' tartışmaları yapıldığını ifade eden Tıraş, ''Bu hastalık, hem dünyada ve hem de Türkiye'de artıyor. Türk kadınlarının yüzde 20-25'inde bu hastalık görülüyor. Böyle olunca da şişmanlık ya da bunun neden olduğu üreme sorunları, fazla kilo, elma tipi şişmanlık gibi sorunlar da ortaya çıkıyor'' diye konuştu.
Tıraş, yumurtlama bozukluğunun, adet görememe ya da geç adet görme gibi sorunları da beraberinde getirdiğini vurguladı.

Gebelikte ultrasonla takip

TJOD Genel Sekreteri Prof. Dr. Cansun Demir de kongrede gebelikte ultrasonla takibin de ele alındığını belirtti.
Türkiye'de gebelik döneminde ultrasonla, bebeğin gelişiminin her evresinin izlendiğini dile getiren Demir, ABD'de sadece gebelik döneminde üç kez ultrasonla yapılan muayenenin önerildiğini bildirdi. Bu ülkede 11-14. haftada ense kalınlığına, 18-22. haftada anatomik gelişime ve gebeliğin son döneminde de bebeğin ters gelip gelmediğine bakıldığını anlatan Demir, şunları kaydetti:
''Hastalarımız, bizlere bu kadar sık ultrasona girmenin bir zararı olup olmadığını soruyor.
ABD başta olmak üzere gelişmiş ülkelerde anne karnındaki bebeğin ultrasonla takibi sınırlı sayıda yapılıyor. Ultrasonun gebelikte olumsuz etkileri olduğuna dair bir bilimsel kanıt bulunmamakla birlikte, Türkiye'de ise ultrasonla yapılan kontrollerin sayısı dünya standartlarının üzerinde.
Ses dalgası olduğu için ultrasonun bilinen bir zararı yok. Bizi asıl ilgilendiren konu, inceleme sırasındaki ısı artışıdır. Ultrason incelemesi sırasındaki ısı artışının hangi dönemlerde hangi biyolojik etkilere neden olabileceği konusu ise kesin değil.
Domuzlarda yapılan bir çalışmada iki dakikadan uzun süreli bir uygulamanın olumsuz etkileri olabileceği görülmüştür. Genel yaklaşım, 1.5 derecelik ısı artışının, zararı olmayacağı yönündedir. Beş dakika süreyle 4 derece artıştan fazlasının zararlı olabileceği bildirilmiştir.''
Demir, ultrason ile takibin uzun süreli bir inceleme yapılmadan gerçekleştirilmesi gerektiğini de sözlerine ekledi.

''Omega-3 zeka gelişimini arttırıyor"

ABD'deki Penn State Milto S. Hershey Medical Center Direktörü Prof. Dr. Serdar Ural da gebelikte omega 3 kullanımının anne ve bebek üzerindeki olumlu etkilerine dikkati çekti.
ABD'de yapılan çalışmalarda, gebelere verilen vitamin destekleri içinde Omega-3'ün de bulunmasının büyük yararlar sağladığı ve bebeğin zihinsel gelişimini olumlu yönde arttırdığının belirlendiğini vurgulayan Ural, bir soru üzerine planlı hamileliklerde Omega-3'e gebelik öncesinde başlanması ve emzirme döneminde de devam edilmesi gerektiğini bildirdi.
Ural, Omega-3'ün gebelik döneminde ilk 5 ayda 1 kapsül, daha sonraki aylarda da 2'şer kapsül içilmesinin uygun olduğunu belirtti.

Sezeryanla doğumların düşürülmesi
Dernek Başkanı Prof. Dr. İsmail Mete İtil de kongrede sezeryanla doğum oranlarının düşürülmesine yönelik çalışmaların da gündeme geldiğini bildirdi.
Bu konuda kadınların bilinçlendirilmesinin, gebe okullarının yaygınlaştırılmasının ve okullarda cinsel eğitim derslerinin verilmesinin büyük önem taşıdığını kaydeden İtil, şöyle konuştu:
''Hekimlere, bununla ilgili meslek içi eğitim verilmeli. Ayrıca, alt yapı ve sağlık ekibinin güçlendirilmesi gerekli. Doğum salonları yerine, doğum odaları olmalı.
Ağrıyla baş etmek için anestezi uzmanları görevlendirilmeli. Hatta anestezi teknisyenleri doğum sırasında ağrının azaltılması için daha fazla etkin olmalı.
Anestezi uygulamasının mümkün olmadığı durumlarda ağrı kesiciler devreye sokulmalı.

Ülkemizde artık ağrısız doğum daha fazla yapılıyor ama yeterli değil. Anestezi uzmanlarının sayısının artması, sezaryenle doğumların azalmasında etkili olur.''
İtil, ayrıca kongrede kadına yönelik şiddetin de ele alındığını, bu konuda jinekologların da bunun önlenmesinde diğer unsurlarla birlikte görev alabileceğini sözlerine ekledi.
cumhuriyet portal

5/11/2011

yapılan araştırmalarda hücre yaşlanması eğitimsiz kişilerde daha süratli oluyor

    5/11/2011 08:49:00 ÖS   Yorum yok
eğitimsiz kişilerde

İngiliz bilim adamları düşük eğitimli kişilerin, üniversite mezunlarına oranla daha erken yaşlanmaya meyilli olduklarını tespit etti.


Londra'da 400 kadın ve erkek üzerinde yapılan bir araştırmada, daha az eğitim almış ve daha az vasfa sahip kişilerin üniversite mezunu kişilere göre daha az yaşlandığı sonucuna varıldı.

DNA incelemeleri de hücre yaşlanmasının eğitimsiz yetişkinlerde daha süratli olduğunu gösteriyor.

Uzmanlar eğitimin insanları daha sağlıklı yaşam sürmeye yönlendirdiğini söylüyor.


Yoksul bir hayat süren kişilerin sigara içmeye ve daha az spor yapmaya eğilimli oldukları daha önceki araştırmalarla da ortaya koyulmuştu.

Bu kişiler varlıklı kişilere oranla iyi kalitede sağlık hizmetine de daha az erişime sahip oldukları da yaygın bir bilgi.

Ancak son araştırma, sağlıklı bir yaşam konusunda eğitim durumunun gelir durumundan daha önemli olduğunu ortaya koyuyor.


Araştırmacılara göre, eğitimli kişiler daha az uzun dönem stres altında oluyor ya da stresle baş edebilme yöntemleri geliştirebiliyor.

İngiliz Kalp Vakfı bu araştırmanın sosyal eşitsizliklerle mücadele edilmesi gerektiğine işaret eden bir başka gösterge olduğu görüşünde.

Araştırma sağlıklı yaşamla ile sosyoekonomik durumun birbiriyle ilişkisini göstermesi anlamında da önemli görülüyor.
bbc türkçe sağlık

4/07/2011

alışverişi seviyorsanız sağlığınızı koruyor ömrünüzü uzatıyorsunuz

    4/07/2011 05:31:00 ÖS   Yorum yok
sağlığınızı koruyor ömrünüzü uzatıyorsunuz

Tayvan'da yapılan bir araştırma, alışverişin sağlığa iyi geldiğine ve ömrü uzattığına işaret ediyor.


Sonuçları Salgın Hastalıklar ve Kamu Sağlığı adlı tıp dergisinde yayımlanan araştırma her gün alışveriş yapanların, yapmayanlara göre daha fazla yaşadığını gösterdi.


Uzmanlara göre, alışveriş arkadaşlık kurulması, egzersiz ve sağlıklı beslenmeye yardımcı oluyor.


Tayvan Halk Sağlığı Enstitüsü'nün gerçekleştirdiği araştırma kapsamında kendi evlerinde yaşayan, yaşları 65'in üzerinde 2000'e yakın kadın ve erkeğin alışveriş alışkanlıkları incelendi.

Zihinsel ve fiziksel sorunlar hesaba katılarak gerçekleştirilen araştırmada düzenli alışveriş yapanların haftada bir ya da daha az sayıda çarşıya çıkanlara göre daha fazla yaşadıkları tespit edildi.

Araştırmacılar, alışveriş yapmanın zaten sağlıklı olmanın bir göstergesi olabileceğini kabul etmekle birlikte, bizzat alışverişin de sağlığa iyi geldiğini söylüyor.

Uzmanlar, alışverişin daha çok zevk için yapıldığını ve insanın ruh halini düzeltme potansiyeli bulunduğunu belirtiyor.


Araştırmaya başkanlık eden Dr. Yu-Hung Chang, "Egzersiz yapmak gibi diğer fiziksel aktivitler genellikle motivasyon, zaman zaman da bir eğitmen gerektiriyor. Oysa alışveriş daha kolay başlanabilen ve sürdürülebilen birşey" diyor.

Londra'daki City Üniveristesi'nden Prof. David Oliver de araştırmanın doğru noktalara işaret ettiğini belirterek, "Alışveriş fiziksel aktivite, alışveriş yapan diğer insanlarla sosyal etkileşim gerektiriyor. Ayrıca oldukça karmaşık bir iş olduğu için zihninizi de canlı tutuyor." dedi.
bbc türkçe sağlık

4/01/2011

bağışıklık sistemini güçlendirmek radyasyondan korunmak için yeşil sebze

    4/01/2011 10:29:00 ÖS   Yorum yok
radyasyondan korunmak için

Uzmanlar, ıspanak, maydanoz, tere, roka, brüksel lahanası, brokoli, taze fasulye, kabak, salatalık, bezelye gibi yeşil besinlerin, vücutta toksin atımını arttırdığını; bu grup besinlerin kansere karşı koruyucu etki gösterdiğini ve yüksek miktarlarda C vitamini içerdiklerinden dolayı bağışıklık sistemini kuvvetlendirdiğini ifade ediyor.


Radyasyonun zararlı etkilerinden korunma ve bağışıklık sistemini kuvvetlenmesi için yaşamın her döneminde mevsiminde bol yeşil sebze tüketilmesinin önemli olduğu vurgulanıyor.

Uzman Diyetisyen Banu Topalakçı, çok yoğun radyasyonun ani ölümlere, düşüklere, kanserlere, katarağa, yanıklara, sakatlıklara ve ölü doğumlara neden olabildiğini belirtti.
Radyasyonun doğadaki radyoaktif maddelerden çok, nükleer santraller, nükleer enerji ile çalışan gemiler, nükleer denemeler gibi olaylar sonucunda ortaya çıktığını ifade eden Topalakçı, teşhis ve tedavide kullanılan bazı cihazlar, tıbbi malzemelerin ve suların dezenfekte edilmesi için kullanılan araçlardan da radyasyon yayılabildiğini anlattı.
Topalakçı, televizyonlar, az miktarlarda da olsa radyoaktif madde içeren duman dedektörleri, fosforlu saatler, paratonerler ve lüks lambası fitilleri gibi bazı tüketici ürünlerin de düşük düzeyde radyasyon yaydığını belirtti.

Radyasyona maruz kalan hücrenin ölebildiğini veya zamanla doku tarafından onarılarak 
kurtulabildiğini dile getiren Topalakçı, ''Eğer kurtulan hücre, kromozomlarındaki kırılmalar nedeniyle fiziksel ve kimyasal yapısı değişerek mutasyona uğrarsa, bunun sonucunda hücre normal işlevini yapamaz ve ileride kişinin kendisinde (somatik) veya gelecek nesillerde (genetik) zararlar meydana getirebilir'' uyarısında bulundu.

Topalakçı, kısa bir süre içinde ve bir defada yüksek dozlara maruz kalınması durumundan hemen sonra meydana gelecek hasarların ''erken etkiler (akut ışınlanma etkileri)''; kanser, ömür kısalması ve genetik bozukluklar gibi sonradan çıkacak hasarların da ''gecikmiş etkiler (kronik ışınlanma etkileri)'' olarak tanımlanabileceğini söyledi. Topalakçı, hücrelerin radyasyona karşı duyarlılık açısından beyaz kan hücreleri, kırmızı kan hücreleri, sindirim sistemi hücreleri, üreme organı hücreleri, cilt hücreleri, kan damarları ve doku hücreleri (Kemik ve Sinir Sistemi) şeklinde bir sıra takip ettiğini ifade etti.

''Nükleer artıkların toprağa gömülmesi engellenmeli''


Topalakçı, radyasyondan korunma için alınacak başlıca önlemler olduğunu belirterek, öncelikle nükleer atıkların toprağa gömülmesinin engellenmesi gerektiğini vurguladı.
Nükleer sızıntılara neden olabilecek kuruluşlarda yapım ve teknoloji standartları konusunda uluslararası ölçütlere uyulmasının şart olduğuna dikkati çeken Topalakçı, ''Nükleer atıklar başka ülkelerin topraklarına taşınmamalı, toplum bu konuda eğitilmelidir'' diye konuştu.
Topalakçı, besinlerin hijyen ve sanitasyon koşullarına uygun olması gerektiğini de ifade ederek, çocukların ve büyüme çağındaki gençlerin çok etkilendiğini söyledi.

Gözlerin radyasyondan en fazla etkilenen organ olduğunu ve görme zayıflığı, katarakt, göz uyumunun yavaşlamasına yol açtığına dikkati çeken Topalakçı, ''Bu nedenle göz sağlığını korumak adına yumurta, havuç, domates ve koyu yeşil yapraklı sebzelerin tüketimi arttırılmalıdır'' dedi.

Topalakçı, radyasyona maruz kalınma durumunda ortaya çıkabilecek en önemli sağlık probleminin kanser olduğunu belirterek, dolayısıyla kanserden korunmaya yönelik bir beslenme şeklinin yaşamın yaşam biçimi haline gelmesi gerektiğini vurguladı.
Bunun için günlük yağ tüketiminin sınırlandırması ve doymuş yağlar yerine zeytinyağ gibi doymamış yağların tercih edilmesi gerektiğini ifade eden Topalakçı, ''Et tüketimi günlük bir porsiyonla sınırlandırmalı ve ağırlıklı olarak beyaz et ve yağsız et tüketilmeli. Et, fazla pişirilerek üzerindeki yanık kısımlarla tüketilmemeli. Ayrıca et endüstrisinde bozulmayı önlemek için ete konan nitratlar ve kesim hayvanlarının hormonlarla beslenmesinin de sakıncalı olduğu unutulmamalı. Özellikle sucuk, salam, sosis gibi ürünlerin tüketilmesinden kaçınılmalı'' diye konuştu.

''Yeşil renkli besinler toksin atımını arttırıyor''


Mevsiminde bol miktarda sebze tüketilmesi ve günlük ortalama 3 porsiyon yine mevsiminde meyve yenilmesine özen gösterilmesi gerektiğini belirten Topalakçı'nın verdiği bilgiye göre, özellikle koyu renkli sebze ve meyvelerin koruyuculuk özelliğinin daha yüksek olduğunun unutulmaması gerekiyor.

Ispanak, maydanoz, tere, roka, brüksel lahanası, brokoli, taze fasulye, kabak, salatalık, bezelye gibi yeşil besinler karaciğer enzimleri üzerinde oldukça etkili olduğundan vücutta toksin atımını arttırıcı etki gösteriyor.

Bu grup besinler yine renklerinden ötürü kansere karşı koruyucu etki göstermekle beraber, içerdikleri yüksek miktarlardaki C vitamini içeriğinden ötürü bağışıklık sistemini koruyor.
Yeşil renkli besinler, bunların dışında süt yoğurt grubu dışında kalsiyum içeriği en yüksek yiyecek içecek grubunu oluşturuyor.

Et, balık, deniz ürünleri, mantar, süt, yumurta, soğan, sarımsak, kabak, lahana ve tahıl ürünleri gibi selenyumdan zengin besinlerin tüketilmesi öneriliyor.

Bağışıklık sisteminin güçlendirilmesi için kabuklu deniz ürünleri, balık, ciğer ve yumurta gibi çinkoyu barındıran besinlerin günlük beslenmede mutlaka yer alması tavsiye ediliyor.
Buğday tohumu, tahıl, esmer pirinç ve yumurta sarısı, baklagiller gibi manganez ve tam tahıldan ve posadan zengin bir beslenme şeklinin benimsenmesi isteniyor. Özellikle kanser ve bağışıklık sistemi için, kırmızı üzüm (kurusu da olabilir) ve çekirdeğinde bulunan resveratrol güçlü bir anti-oksidan özelliği taşıyor.

Pişirme şekli olarak fırında ve buharda pişirme şekli tercih edilmeli, kızartılmış gıdalardan uzak durulması gerektiği vurgulanıyor.

Fazla tuz tüketiminden kaçınılması isteniyor. Radyasyonun olumsuz etkilerinden korunmak için kullanılması gerekenin tuz değil ''potasyum iyodür'' olduğu belirtiliyor. Temiz su kaynaklarının tüketilmesi, günde en az 2 su bardağı süt içilmesi ya da yoğurt tüketilmesi öneriliyor.
cumhuriyet portal

12/28/2010

suyu bol içmek yaşlanmayı geciktiriyor

    12/28/2010 08:49:00 ÖS   Yorum yok

Konu ile ilgili yaptığı araştırmalarla gündem yaratan Prof. Dr. İbrahim Adnan Saraçoğlu doğal mineral içeren sular hakkında önemli açıklamalarda bulundu. “Cildin taze ve canlı görünmesinde, vücudun ihtiyacı olan yeterli suyun alınması çok önemlidir. 


yaşlanmayı geciktiriyor

Günde en az birbuçuk litre su içmeyi alışkanlık haline getirmek yaşlanmayı geçiktirmek için en önemli etkenlerdendir. Sadece susayınca su içilir diye bir kural yoktur. İster susayın ister susamayın gün boyu en az bir buçuk litre doğal mineralli su tüketilmelidir. Özellikle yatmadan önce içilen bir bardak doğal mineralli su vücuda sağladığı yararlar bakımından oldukça önemlidir.”
© 2014 deva arayanlar . Designed by Bloggertheme9
Proudly Powered by Blogger .