-->
protein etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
protein etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

7/04/2011

patatesi kızartmak yerine fırında veya haşlama yaparak tüketmek daha sağlıklı

    7/04/2011 09:50:00 ÖS   Yorum yok

Alabama'daki Tuskegee Üniversitesinde görev yapan beslenme ve tatlı patates uzmanı Adelia Bovell-Benjamin, yiyeceklerin kilo almaya etkisinin hazırlanma şekilleriyle de ilgili olduğuna dikkat çekerek, insanların tatlı patatesi kızartmak yerine fırında pişirmeyi ya da haşlamayı tercih ettiği için de daha sağlıklı olduğunu belirtiyor.



Tatlı patates antioksidanlarla dolu

Aynı şekilde pişirildiklerinde renkli yiyeceklerin avantajlı olduğunu söyleyen Bovell-Benjamin, tatlı patatesin antioksidanlarla dolu olduğunu vurgulayarak, tatlı patatesin beta karoten, C vitamini, E vitamini, antioksidan özelliğe sahip antosiyanin ve tatlı patateste depolanan bir protein olan sporamin içerdiğine dikkat çekiyor.
fırında veya haşlama
"Antioksidan, kalp hastalığı ve kanser riskini azaltıyor"

Los Angeles Times'ın yansıttığı haberde, araştırmaların antioksidan yönünden zengin olan besinleri tüketmenin kalp hastalığı ve kanser gibi kronik hastalıkların gelişmesi riskini düşürebildiğine işaret ettiği belirtiliyor.


"Tatlı patates daha uzun süre tok hissetmenizi sağlar"


Aynı zamanda, tatlı patatesin kan şekerinin hızlı bir şekilde yükselmesine neden olan glisemik indeks oranının beyaz patatesten daha az olduğu belirtilerek, düşük glisemik indeksli besinlerin kan şekerinin hızlı bir şekilde yükselmesine neden olmadığı için pankreası fazla çalıştırmadığı ifade ediliyor.


"Kızartılmış patates felç riskini de yükseltiyor"


Bonnie Liebman adındaki bir beslenme uzmanı da, benzer şekilde kızartılmış patatesin alınan kalori ve tuz miktarını yükselttiğini ifade ederek, yüksek oranda tuz tüketiminin yüksek kan basıncı, kardiyovasküler hastalıklar ve felç riskini arttırdığını vurguluyor.

"Patatesin beyazı da tatlısı da aynı besin değerine sahip"

Haberde, ancak bir karşılaştırılma yapıldığında iki patates türünün de benzer olduğu vurgulanarak, bir porsiyon (100 gram) beyaz patateste, 92 kalori, 21 gram karbonhidrat, 2.3 gram diyet lifi, 2.3 gram protein ve günlük önerilen C vitaminin yüzde 17'sinin olduğu ve tatlı patatesteki miktarların da benzerliğine dikkat çekiliyor.

Bir porsiyon tatlı patateste de, 90 kalori, 21 gram karbonhidrat, 3 gram diyet lifi, 2 gram protein ve günlük önerilen C vitaminin yüzde 35'sinin olduğu ifade ediliyor.

7/03/2011

birinci derece akaraba evliliği olanlarda tespit edilen böbrek yetmezliği geni bulundu

    7/03/2011 01:42:00 ÖS   Yorum yok

Hacettepe Üniversitesi Bilimsel Araştırmalar Birimi, AB 6. Çerçeve ve TÜBİTAK tarafından desteklenen proje kapsamında keşfedilen gen, birinci derece akraba evliliği bulunan ailelerde tanımlandı.


Çalışma kapsamında ailenin bir çocuğunda tespit edilen gen sayesinde, diğer çocuklar böbrek yetmezliği olmadan tedavi edilebildi.

Genin bulunması, özellikle akraba evliliklerinin sık yaşandığı Türkiye'de böbrek yetmezliği potansiyeli taşıyan hastalığın erken dönemde tanımlanması ve tedavi edilmesi için önem taşıyor.
böbrek yetmezliği geni
Çalışma ABD'deki American Journal of Human Genetics Dergisinde dün itibariyle yayımlanarak bilim çevrelerine duyuruldu.

HÜ Çocuk Nefroloji ve Romatoloji Ünitesi Öğretim Üyesi ve Nefrogenetik Laboratuvarı Sorumlusu Doç. Dr. Fatih Özaltın, genetik mutasyonları çocuklarda nefrotik sendrom ve son dönem böbrek yetmezliğine neden olan PTPRO (protein tyrosine phosphatase receptor type O) genini ilk kez keşfettiklerini bildirdi.

Genin iki Türk ailede tanımlandığını, her iki ailede de anne ve baba arasında birinci dereceden akraba evliliği bulunduğunu anlatan Özaltın, ailelerden birinde 14 yaşında hastalığı başlayan bir gencin 18 yaşında böbrek yetmezliği görüldüğünü, ailenin diğer bireyinde ise böbrek sorununa ilişkin herhangi bir yakınmanın bulunmadığını aktardı. Bu çocuğun ablasında böbrek yetmezliği bulunduğu için gen taramasına alındığını ve idrarda proteine bakıldığını anlatan Özaltın, bu yolla bu genin taşıyıcısı olduğu ve ileride böbrek yetmezliği sorunu ile karşı karşıya geleceği riskinin erken dönemde teşhis edilebildiğini belirtti.

Özaltın, çocukta genin varlığının tespit edilmesiyle çocukta yoğun bir tedaviye başlandığını ve sonuçta çocuğun böbrek yetmezliğine gidişatının engellendiğini bildirdi.

Eskiden tamamen tedavisiz olan genetik odaklı böbrek yetmezliklerinde bu genin tespitinin ekiplerini çok heyecanlandırdığını dile getiren Özaltın, bu gende mutasyon saptanan hastalarda erken tanı ve tedavi ile son dönem böbrek yetmezliğine gidişin yavaşlatılabileceğini, hatta bazı hastalarda tamamen önlenebileceği yönünde aldıkları sonuçların umut verici olduğunu söyledi.


Nefrotik sendrom nedir?


Doç. Dr. Özaltın, çocukluk yaş grubunda sık görülen nefrotik sendromun, idrarda yoğun protein kaybı ve buna ikincil kan protein düzeyinde azalma, ödem ve kanda lipidlerin artışı ile karakterli bir hastalık olarak tanımlandığını belirtti.

Özellikle Türkiye'de böbrek yetmezliğine neden olan nefrotik sendromun akraba evlilikleri nedeniyle sık göründüğünü, hastalığın ileri aşamalarında diyaliz ve organ yetmezliğinin başladığına işaret eden Özaltın, hastaların bir bölümünün ise bu yönde bir şansı bile bulunmadığını, çok küçük yaşlarda böbrek yetmezliği nedeniyle kaybedildiğini belirtti.
Özaltın, çalışmada saptanan PTPRO geninin bozukluğunun böbrekten çok önem taşıyan ''podosit''in sağlıklı fonksiyon görmesini engellediğini ispatladığını bildirdi.


''7 gen daha önce keşfedilmişti''


Çalışmalarından önce steroide dirençli nefrotik sendroma yol açan 7 genin daha bulunduğunu dile getiren Özaltın, bütün bu genler ile hastaların ancak yüzde 20'lik bir bölümünün açıklanabildiğini ve geri kalan kısmında altta yatan genetik nedenin bilinemediğini söyledi.

Ekiplerinin çekinik özellik gösteren aileler üzerinde çalışarak şu ana kadar hastalıktan sorumlu olduğu bilinmeyen PTPRO geninde mutasyonlar tanımladığını kaydeden Özaltın, şöyle konuştu:
''Diğer resesif genlerin aksine PTPRO mutasyonlarına sahip bireylerin tedaviden fayda görebileceği de bu çalışma ile ispatlandı. Bu durum, genetik tanının tedavideki önemini vurguluyor. Şu ana kadar tedaviye dirençli nefrotik sendromda podosit fonksiyonunu bozan genlerde mutasyon saptandığında tedavi sonlandırılmakta, hastaların yan etkileri yüksek ve pahalı ilaçları gereksiz yere kullanmaları önerilmemekte, diyaliz ve böbrek nakil planlamaları yapılmaktaydı.

PTPRO mutasyonu saptanan hastalarda ise daha yoğun tedavinin faydalı olacağının görülmesi her genetik mutasyonun tek bir kalıp halinde ele alınamayacağını gösteren en önemli kanıt olarak gösteriliyor. Bu nedenle genetik bozukluğa göre tedavi algoritmalarının oluşturulması, tedavilerin kişiselleştirilmesi ve akılcıl tedavi politikalarının geliştirilmesi son derece önem taşıyor.''

Akraba evlilikleri hastalık riskini artırıyor

Türkiye'nin ciddi bir sorunu olan akraba evliliklerinin ''nadir hastalıkların'' ortaya çıkma olasılığını arttırdığını vurgulayan Özaltın, şimdiye dek tanımlanmış nefrotik sendroma neden olan resesif genlerin akraba evliliği olan ailelerde tanımlandığını ve bunların hemen tamamında bir ya da daha fazla Türk ailenin bulunduğunu dile getirdi.

Türkiye'de akraba evlilikleri oranının yüksek olmasının ciddi bir sağlık problemi oluşturduğunun altını çizen Özaltın, şunları kaydetti:
''Bu sorun hükümetlerin sağlık politikalarının da önceliği olmalıdır. Genetik araştırmalar, sadece hastalıkların altında yatan genetik nedenleri aydınlatmakla kalmıyor hastalıkların tedavilerinde de giderek artan bir öneme sahip oluyor.
Bu nedenle genetik hastalıkların sık görüldüğü ülkemizde genetik tanı ve buradan elde edilen verilere göre planlanacak tedaviler ülke kaynaklarını daha etkin kullanan bir toplum olmamızın ön koşulu gibi durmakta.''

6/18/2011

midenin ürettiği protein gastrokin fazlası mide kanserini engellemeye yetiyor

    6/18/2011 12:11:00 ÖÖ   Yorum yok

Güney Kore'de Prof. Park Sang-von ve ekibi, mide kanserine yakalanan 40 hastadan alınan kanser hücrelerini inceledi ve midenin ürettiği Gastrokin 1 (GKN1) adlı proteinin miktarı ile tümörün büyüklüğü arasında bağlantı olduğunu gördü.


mide kanserini engellemeMide kanserinin ilk aşamasında GKN1'in büyük ölçüde azaldığını belirten Park, fazla miktarda proteinin ise kanserin gelişmesini durdurduğunu vurguladı.

Proteinin doğal olarak üretildiğine dikkati çeken Park, vücudun bu proteini daha fazla üretmesinin yolunu bularak, yan etkiler olmadan tümörün büyümesinin kontrol altına alınabileceğini belirtti.


Park ayrıca, midedeki protein seviyesine bakarak doktorların çabucak erken tanı koyabileceğini de ifade etti.

Araştırma, "Journal of Pathology" dergisinde yayımlandı.
cumhuriyet portal

6/15/2011

yapılan araştırmalarda yaşlanmayı geciktirmede bir adım daha atıldı

    6/15/2011 09:33:00 ÖS   Yorum yok

Dünyadaki en önemli araştırma merkezlerinden biri olan Amerikan Ulusal Sağlık Enstitüsü'nün Direktörü Francis Collins başkanlığındaki ABD'li bilim adamlarınca yapılan araştırma, çocuklarda görülen yaşlanma hastalığında rol oynadığı belirlenen bir proteinin erişkinlerdeki yaşlanma üzerinde de etkili olduğunu gösterdi.



Yaşlanmanın, hücrelerin yıpranmasıyla ilgili pasif bir mekanizma olduğu yönündeki bilim dünyasında hakim olan görüşü değiştirdiği bildirilen araştırma, yaşlanma mekanizmasının anlaşılmasında önemli bir adım olarak değerlendiriliyor.

Journal of Clinical Investigation adlı biyomedical dergisinde yayınlanan araştırma, çocukların 7 kat daha hızlı yaşlanmasına yol açan Hutchinson-Gilford Progeria Sendromu hastalığında rol oynayan progerin adlı proteinin, erişkinlerdeki yaşlanmayla bağlantısını ortaya çıkardı.
bir adım daha
Saç dökülmesi, ciltte kırışıklık, damar tıkanıklığı ve artrit gibi genellikle yaşlılarda görülen semptomlarla kendini belli eden, çok nadir görülen genetik bir hastalık olan Hutchinson-Gilford Progeria Sendromu, çocuklarda genellikle 13 yaşında ölümle sonuçlanıyor.
Araştırma hakkında basına açıklamada bulunan Collins, 2003 yılında yapılan bir araştırmanın, yaşlanma hastalığına, toksik progerin proteinini üreten LMNA geninde meydana gelen mutasyonların neden olduğunu ortaya koyduğunu belirtti.

''Yaptığımız araştırma, yaşlanma hastalığına yakalanmış çocuklarda görülen sürecin normal yaşlanma için de önemli bir süreç olduğunu gösterdi'' diye konuşan Collins, hastalarda büyük miktarlarda üretilen, progerin adlı toksik proteinin, normal insanların hücrelerinde de, hücreler ölmeye başladığında üretildiğini belirlediklerini söyledi.
Bunun, genetik bilgilerin korunması işlevini gören DNA'ların telomer adı verilen uç kısımlarıyla progerin adlı proteinin bağlantılı olduğunu gösterdiğini anlatan Collins, ''Bunlar birbirine paralel bilimsel yolaklar üzerindeler ve biz şimdi bunların gerçekten birbirleriyle birleşmiş olduklarını bulduk'' diye konuştu.

Telomerlerin çok kısa ve zayıf hale gediklerinde vücuda hücrenin vücut içindeki yararlı işlevinin sonuna geldiği sinyalini vererek progerin üretimini tetiklediğini anlatan Collins, çalışmalarının, yaşlanmanın, hücrelerin yıpranmasıyla oluşan pasif bir mekanizma değil, hücrelerin içinde programlanmış aktif bir biyolojik mekanizma olduğunu gösterdiğini vurguladı.

''Elimizde, açık bir biçimde, resmin tamamı yok'' diye konuşan Collins, yaşlanmanın biyolojik mekanizmasının anlaşılması için daha fazla çalışma yapmaya ihtiyaç bulunduğunun altını çizdi.

Yaşlanma sürecinin anlaşılmasının normal yaşlanmanın geciktirilmesi için yeni yollar bulunmasına imkan sağlayacağını ifade eden Collins, elde ettikleri bilginin nadir görülen hastalıklar için fon ayrılmasının ne kadar gerekli olduğunu bir kez daha ortaya koyduğuna dikkati çekti. Collins, ''Genellikle nadir hastalıklardan elde edilen bilgiler, bize daha sık rastlanan hastalıklar hakkında bir şeyler öğretir'' değerlendirmesini yaptı.
cumhuriyet portal

4/22/2011

kemik erimesine karşı kemik oluşumu sağlayan mucize aşı geliştirildi

    4/22/2011 09:22:00 ÖS   Yorum yok
 mucize aşı geliştirildi

Özellikle kadınlarda menopoz döneminde yaşanan, ölümlere yol açan kemik erimelerine karşı yeni kemik oluşumu sağlayan muhteşem bir aşı geliştiridi.
Osteoporoz yani kemik erimesi kemik doku yogunluğunun azalması nedeniyle dayanıklılığının azalması, yani kalitesinin düşmesi.


Kemik erimesinin şiddeti arttıkça kemik kırılganlığı da artıyor. Kemik erimesi, zamanında yakalanıp önlenmezse sakatlıklara ve ölüme neden oluyor.

Dünyada kalp-damar hastalıkları ve kanserden sonra bilinen 3. ölüm nedeninin osteoporoz olduğu bildirilirken bu sinsi hastalıktan kurtulmak için bilimadamları mucizevi bir aşı geliştirdi.

Kemik erimesi için kullanılan ilaçlar kemiğin erime sonucu kırılmasına yol açıyordu.Ancak aşı yeni kemik oluşumuna yardımcı olacak.


İngiliz Dailyi Mali gazetesinin haberine göre aşı, yeni kemik oluşumunu engelleyen sclerostin proteinini bağlıyor.Bu proteinin çalışmasını engelleyen yeni ilaç kemiğin yenilenmesini hızlandırıyor.

400 kadın üzerinde yapılan çalışmada olumlu sonuç veren ilaç Amerikan ve Belçikalı iki şirket ortaklığında geliştirildi.

Araştırmada yer alan kadınlara ilaç ayda bir ya da üç ayda bir enjekte edildi.Kemik erimesi ilaçlarının ise hergün alınması gerekiyor.

Sonuçları son derece olumlu görülen ilaç üç yıl içinde piyasaya sürülecek.
trt türk

4/12/2011

süt asidi ve alkol fermantasyonu ile yapılan mucize içecek kefir her derde deva

    4/12/2011 10:56:00 ÖS   Yorum yok
her derde deva

Çok eski yıllardan beri özellikle Kafkaslar'da yapılan, bugün ise Avrupa ve Amerika ülkelerinde ticari amaçla üretilen süt asidi ve alkol fermantasyonu yardımıyla yapılan köpüklü, koyu kıvamlı (yoğurt kıvamında), hafif ekşimsi bir Türk içeceği Kefir...


Kefir Nedir?
Kefir, kefir taneleri ile elde edilen Kafkas orjinli etilalkol ve laktik asit fermantasyonlarının birarada oluştuğu tarihi geçmişi olan bir süt içeceğidir.

Kefir çok karışık bir mikrobiyolojik yapıya sahiptir. Boyutları 0,5-3 cm arsasında değişir ve fındık ya da buğday tanesi büyüklüğünde beyaz, beyaz-sarı arasında renklerde küçük karnabahar veya patlamış mısır görünümündedir.

Kafkas Türkleri'nin Gençlik İksiri

Kafkas Türkleri kefiri su yerine içmekte ve gençlik iksiri olarak kullanmaktadır. Kafkaslar'dan dünyanın her tarafına yayılan Türkler, bu içeceklerini beraberinde dünyanın her tarafına götürmüş ve yaymıştır.

Şu anda bilimsel araştırma yapan fakülteler başta olmak üzere kefirin faydaları üzerinde ciddi çalışmalar yapilmakta ve önemli sonuçlara ulaşılmaktadırlar.

Neye İyi Gelir?
Kullanımı ve hazmı çok kolay olan kefir hücre yenileme özelliğine sahiptir. Mucize içecek kefir özellikle bağırsaklardaki maddelerin küreselleşmesini önlediğinden ömür uzatıcı olduğuna inanılır.

Kefir protein, yağ, laktoz ve mineraller bakımından hayli zengindir. İlaç tedavisi kesilmeden kullanıldığı zaman kandaki kötü kolestrolü azaltır, tansiyonu düşürür, idrarı sulandırır.

Her Derde Deva
Vücuttan atılması gereken maddelerin atımını kolaylaştırır, bağırsak hareketlerini hızlandırır, bulaşıcı sarılık, eklem hastalıkları, ishal, kabız, kan kaybı, idrar torbası hastalıları, doğum sorunları, şeker düşmesini ve önemlisi kanseri geciktirir.

Hazmının kolay, proteince zengin oluşu nedeni ile kefir hastalar ve çocuklar için de önemli bir besindir. Hatta 20-30 günlük çocuklara bile günde 1-2 kaşık içirilmesi önerilmektedir.

Ayrıca yapılan araştırmalarda kefirin kadın ve erkeklerde cinsel gücü arttırdığı da bildirilmiştir.

Cilde Faydalı
Kefir, hücre yenileme sayesinde de kadınlar tarafından cilt maskesi olarak kullanıldığı da bilinmektedir.

Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Süt Teknolojisi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Emel Sezgin, Japonya' da fareler üzerinde yapılan bir araştırmaya göre kefirin içinde yer alan maddelerin kanseri %53,6 oranında azalttığını ve ayrıca kefirin kanseri önleyici ilaçlarla kullanılması halinde kanserin tekrarlanma riskinin %67 oranında azalttığını da ortaya çıkarttığını belirtmiştir.

Sinirsel Hastalıkların Tedavisinde...

Ayrıca kefir: sinirsel rahatsızlıklara, iştahsızlık ve uykusuzluk için de yararlı olmaktadır. Ülser, yüksek tansiyon, bronşit, astım hastalarının tedavisinde de kullanılmaktadır.

Kefiri yaşı ne olursa olsun her yaştaki insan kullanabilir. Yan etkisi yoktur. Çocuklara bile rahatlıkla verilebilir.

Yapılan çalışmalar, kefirin, iştahsızlık ve uykusuzluğa da iyi geldiğini göstermiştir.
trt türk
© 2014 deva arayanlar . Designed by Bloggertheme9
Proudly Powered by Blogger .