-->
ilaç tedavisi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ilaç tedavisi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

9/14/2011

standart antibiyotik tedavisine cevap vermeyen tüberküloz hızla yayılıyor

    9/14/2011 04:20:00 ÖS   Yorum yok

Dünya Sağlık Örgütü WHO, Avrupa'da her yıl 81 bin tüberküloz (verem) vakasının standart antibiyotik tedavisine cevap vermediğini ve birçok ülkede bu vakalara doğru tanı konulamadığını bildirdi.


tüberküloz hızla yayılıyor
Tüberküloz vakalarının en çok Doğu Avrupa'da, özellikle Rusya ve Ukrayna ile Azerbaycan'da görüldüğü; Batı Avrupa'daysa en fazla tüberküloz hastası bulunan başkentlerin başını Londra'nın çektiği kaydedildi.

Dünya Sağlık Örgütü, Avrupa ve Orta Asya'daki 53 ülkede ilaç tedavisine dirençli tüberkülozla mücadele için plan geliştirdi. Tanının geliştirilmesini ve tedaviye erişimin artırılmasını öngören planla, 2015 yılına dek bölgede 120 bin kişinin hayatının kurtarılacağına inanılıyor.
'Herkes dikkatli olmalı'

İngiltere'deki tüberküloz vakaları, daha çok büyük kentlerde görülüyor. Londra'da her yıl 3500 tüberküloz vakası teşhis ediliyor.


2009 Yılında İngiltere'de ilaca dirençli 58 tüberküloz vakası görüldüğünü belirten sağlık yetkilileri, hastanın öngörülen tedaviyi tamamlamaması yüzünden mikropların direnç kazandığını belirtiyorlar.

İngiletere Sağlık Koruma Kurumu'nun tüberküloz uzmanı Dr. İbrahim Abubakar, "Genelde sayılar düşük seyretmekle birlikte son on yıldır artış gözlenmekte. Bu duruma kayıtsız kalamayız. Her tübekülozlu hastanın tedavisi birkaç yüz bin sterline mal oluyor. Bir kimsede tüberküloz mikrobu varsa bu başkalarına da geçebilir." dedi ve aile hekimleriyle hastanelerin âcil servislerini, olası vakalara karşı tetikte olmaya çağırdı.

Tüberküloz havadan geçebilen ve yüzde 7 oranında ölümle sonuçlanan bir hastalık. Çok ilaçlı tedaviye dirençli tüberküloz türüne yakalanan hastaların hemen hemen yarısı hayatını kaybediyor.

İngiltere'de röntgen cihazıyla donatılmış arabalarla, evsizler ve uyuşturucu bağımlıları arasında tüberküloz taraması yapılıyor.


WHO'nun Avrupa örgütünde görevli Dr. Ogtay Gozalov, "Tehlikede olanlar sadece göçmenler ve mahkumlar değil. Hepimiz tüberkülozla yüzyüze olabiliriz." dedi ve üye ülkelerde harekete geçilmezse ileride daha kötü sonuçlarla karşılaşılabileceğini vurguladı.

9/07/2011

türkiye'de kayıtlı 4525 hıv aids vakası var hasta sayısı giderek artıyor

    9/07/2011 10:08:00 ÖS   Yorum yok

Uzmanlar, hastalığın halen tam olarak kontrol altına alınamadığını, HIV/AIDS ile yaşayanların haklarında ciddi sorunların bulunduğunu belirterek “HIV ve AIDS konusunda bilgisizlik, ayrımcılık ve damgalama en önemli sorunlar arasında geliyor” dedi.


hasta sayısı giderek artıyor
30 yıldır tüm dünyada yayılan ve 33.3 milyon kişiyi etkileyen HIV/AIDS’in toplumun her kesiminden insanda görülebileceği belirtiliyor. Sağlık Bakanlığı verilerine göre, 2000 yılında HIV ile yaşayan sayısı 158 iken, bu sayının 2004’te 210’a, 2007’de 376’ya, 2010’da ise 627’ye çıktığı vurgulanıyor. Pozitif Yaşam Derneği İletişim Sorumlusu Çiğdem Şimşek, dünyadaki HIV virüsü taşıyan insanların yüzde 48’ini kadınlar, yüzde 7,5’ini ise çocuklar oluşturduğunu söyledi. Birleşmiş Milletler HIV/AIDS Ortak Programı Küresel AIDS’in geçen yılki raporuna göre, tüm dünyada hastalıkla enfekte olan kişi sayısında yüzde 19 düşüş yaşandığını, ancak AIDS için halen kesin olarak bilinen bir tedavi yöntemi bulunmadığını anımsatan Şimşek, "Doğru zamanda ilaç tedavisine başlanılması hastalıkta çok önemlidir. HIV pozitifler düzenli ilaç kullanarak AIDS evresine gelmeden sağlıklı bir şekilde yaşamlarını sürdürebilmekteler. Tanının geç konulması durumunda da hasta ilaç tedavisi yapılabilmektedir” dedi.

Şimşek, özetle şunları kaydetti: “AIDS ile yaşayan bir hastaya dokunarak, öpüşerek veya yanında bulunarak hastalığı kapmak mümkün değildir. Ayrıca AIDS evcil hayvanlardan, tuvaletlerden, yüzme havuzlarından, tabak ya da bardaklardan bulaşıcı özellik göstermez. Bu nedenle insanların bu konularda korkutulması ya da yersiz bir kaygıya neden olması çok yanlıştır. AIDS’in ana bulaşma yolu seksüel birleşme, uyuşturucu kullanıcılarının enjektörlerini paylaşması ve çok da az olsa kan transferidir. Ne yazık ki, AIDS hastalığına yakalanmış hamile bir kadının daha doğmamış bebeği de bu hastalığa yakalanmış demektir. AIDS’in yaygınlaşmasını önlemek adına hastaların düzenli olarak Sağlık Bakanlığı’nın ücretsiz olarak düzenlediği testleri yaptırmaları gerekir. Sağlık Bakanlığı tarafından eylül ayında açıklanması planlanan ücretsiz AIDS Danışma Merkezleri'ni de kamuoyuna duyuracağız.”

HIV/AIDS’in belirtilerinden bazıları;


- Fiziksel ve zihinsel aktiviteleri etkileyen, sebebi açıklanamayan aşırı bir yorgunluk,

- Zayıflama yada diyet gibi herhangi bir aktivite söz konusu olmadan iki aydan kısa bir sürede 7-10 kilo kaybı,

- Birkaç haftanın sonunda ateşin açıklanamayacak bir şekilde 39 derecenin üstüne çıkması,

- Uyku sırasında kişinin üstünü sırılsıklam edecek derecede terleme

- Sebebi bilinmeyen bir şekilde vücuttaki salgı bezlerinin kabarması

- Israrla devam eden ishal

- Herhangi bir solunum enfeksiyonuyla meydana gelen ve çok uzun süren kuru öksürük,

- Deri üstünde ya da altında oluşan kat kat, yada yükselen bir şekilde leke ve şişliklerin meydana gelmesi.



AIDS’den korunmanın 3 temel yolu:


-Korunaklı ilişki (Kondom, prezervatif kullanmak),

-Kan ve kan ürünlerinin kullanımında dikkatli olmak

-HIV ile yaşayan anne adaylarının hamilelik öncesi ve sonrasında tedavi görmesi. 

5/24/2011

tiroit bezi tedavisi ilaç tedavisi haricinde özel yöntemlerle tedavi edilebiliyor

    5/24/2011 12:06:00 ÖÖ   Yorum yok
özel yöntemlerle tedavi

Tiroit bezi, boyunda bulunan çok önemli bir iç salgı bezi. Salgıladığı hormonlarla vücudumuzda birçok metabolik olayı kontrol ediyor. Bu yüzden tiroit bezinin fonksiyon bozukluklarında vücutta önemli rahatsızlıklar yaşanıyor ve pek çok organ da bu bozukluktan etkileniyor. 


Tiroit bezinin hızlı çalışarak aşırı tiroit hormonu üretmesi (hipertiroidi) ya da yavaş çalışmasına bağlı olarak yetersiz hormon üretimi (hipotiroidi) şeklinde ortaya çıkan hastalıkların kendilerine özel tedavi yöntemleri bulunuyor. İşte bu güncel tedavi yöntemlerini özetleyen 3 soru ve 3 cevap.


İlaçsız tedavi uygulanıyor mu?  Acıbadem Maslak Hastanesi Endokrinoloji Uzmanı Doç. Dr. Neslihan Kurtulmuş’a göre tiroit hastalıklarında tedavi kararı, tiroidin çalışma durumuna ve doku yapısına göre veriliyor: “Tiroit hastalıklarının bir grubu ilaçla tedavi edilirken bir kısmı ilaçsız izleniyor. İlaç tedavisi gerekenler, hiperfonksiyonel bozukluklar (hipertiroidi) yani tiroit bezinin çok çalıştığı hastalar ile tiroit hormon üretiminin yavaşladığı hastalar. Tiroit hormonlarının kanda aşırı yükseldiği durumda (tirotoksikoz), nedene bağlı olarak tedavi yapılıyor. Eğer tirotoksikoz nedeni tiroidin çok çalışmasıysa ve ona bağlı hormon miktarı arttıysa, aşırı çalışmayı durdurmaya ve hormon düzeyini normal sınırlarına getirmeye yönelik ilaç tedavisi uygulanıyor. Tiroidin çok çalışmasına yol açan otoimmün hastalıklar (Graves hastalığı gibi) ülkemizde çok sık görülüyor. İkinci en sık görülen grupta ise, tiroidin nodüllü guatrına bağlı olarak oluşan hipertiroidi bulunuyor. Sonuçta, iki grupta da tiroit hormonlarının yükseldiği görülüyor ve bunu durdurucu ilaç tedavisi yapılıyor. Bazı durumlarda istenmeyen önemli yan etkiler (kandaki lökosit sayısında düşüklük, karaciğer enzimlerinin yükselmesi) oluşabildiği için hipertiroidi tedavisi dikkat gerektiren bir tedavi. Bu yüzden belli aralıklarla laboratuvar incelemesi yapılıyor ve gerekli durumlarda, uzmanın önerisiyle tedavinin değiştirilmesi gerekebiliyor.”  

Hipertiroidi’den hipotiroidi’ye geçiş nasıl oluyor?


İlaçla tedavisi yapılan hipertiroidi hastalarında, belirli bir süre içerisinde iyileşme görülmezse ya da ilaca bağlı yan etkiler meydana gelirse, endokrinoloji uzmanı yeni bir tedavi planı için hastayla görüşüyor. Acıbadem Kozyatağı Hastanesi Endokrinoloji Uzmanı Dr. Özlem Sezgin Meriçliler, bu hastalar için iki tedavi seçeneği bulunduğunu açıklıyor: “İlaçla tedavisi yapılan hipertiroidi hastalarında, en fazla 1-1.5 senelik periyodik süre içerisinde tiroit hormon üretimi azaltılarak, kandaki tiroit hormonu normale çekilmeye çalışılıyor. Hipertiroidi tedavisine, hastanın ihtiyacına göre değişen dozda devam edilirken amacımız, tedaviyi tamamen keserek tiroidin kendi normal fonksiyonlarına geri dönmesini sağlamak oluyor. Ancak bu sağlanamıyorsa kalıcı tedavi yöntemine geçilmesi gerekiyor. Bunun için iki tedavi yöntemi bulunuyor. Bunlardan biri, halk arasında atom tedavisi olarak bilinen ‘Radyoaktif iyot tedavisi’, diğeri de tiroit bezinin cerrah tarafından alındığı cerrahi yöntem. İki tedavi yönteminin de ortak noktası; kişiyi artık hipotiroidi hastası haline getirecek olması. Yani cerrah tarafından tiroit alındığında ya da radyoaktif iyot tedavisinden sonra tiroit bezi çalışamaz hale geldiğinde dışarıdan tiroit hormonu verilmesi gerekiyor. Peki, kaş yapalım derken göz mü çıkarıyoruz? Hayır! Hipertiroidi tedavisinde, yani fazla çalışan bir tiroitte verdiğimiz ilaçlar, uzun kullanımda yan etkileri olabilen ilaçlar. Ve ilaçları kullanırken bile tiroit hormon düzeyini tam olarak kontrol etmek mümkün olmayabiliyor. Bu nedenle belirli bir sürede normal tiroit fonksiyonlarını yakalayamıyorsak, hastayı hipotiroidi yapmayı tercih ediyoruz. Çünkü dışarıdan tiroit hormonu vererek, kişiyi tamamen normal tiroit fonksiyonlarına sahip bir şekilde kontrol edebiliyoruz. Oysa hipertiroidi tedavisinde bu şansımız her zaman olmuyor.”


Ne zaman radyoaktif tedavi, ne zaman cerrahi yöntem?


Hipertiroidi’nin ilaç sonrası kalıcı tedavisi gereken durumlarda, hangi tedavinin uygulanacağına; hastanın cinsiyetine, yaşına ve tiroidinin durumuna göre karar veriliyor. İkisinin de güvenilir yöntemler olduğunu unutmamak gerekiyor. Eğer radyoaktif iyot tedavisine karar verildiyse tedavi nükleer tıp bölümünün olduğu birimlerde uygulanırken; cerrahi tedavi seçildiyse, ameliyatın endokrinolojik cerrahide uzmanlaşmış doktorlara yaptırılması önem taşıyor. Ameliyatta tiroit dokusunun ne kadarının çıkarılacağına, yine hastanın durumuna, yaşına ve diğer bazı faktörlere göre karar veriliyor. Bir grup hastalıkta (örneğin graves hastalığında) dokunun tamamen çıkarılması gerekiyor. Çok çalışan bir nodüle bağlı bir hipertiroidi söz konusuysa, sadece o bölgeyi çıkarmak tedavi için yeterli oluyor. Kalan doku, hastaya yetecek kadar tiroit hormonu üretmeye devam ediyor. Eğer dokunun tamamı çıkarılmışsa ve hastada tiroit hormonunu yapabilecek doku kalmadıysa, ameliyat sonrası tiroit hormonu dışarıdan ilaç olarak veriliyor. Uzmanlar, hipotiroidi tedavisinde çok daha başarılı olunduğunun altını çiziyorlar. Hasta, tiroit bezi çalışmadığı için ömür boyu dışarıdan tiroit hormonu almak zorunda kalıyor. Ancak piyasada bulunan ilaçlar, vücudun salgılamış olduğu tiroit hormonunun formunda olduğu için, hasta tüm yaşamını sanki tiroit dokusu varmış gibi sürdürebiliyor.
cumhuriyet portal

3/07/2011

alman doktorlar zararsız sahte ilaçlar bazen daha iyi sonuç veriyor

    3/07/2011 11:25:00 ÖS   Yorum yok
iyi sonuç veriyor

Alman Tabipler Birliği'nin öncülük ettiği bir araştırma, kimi durumlarda ilaç yerine plasebo etkisi yaratan maddelerin kullanılmasının işe yaradığını ortaya koydu.


Yetkililer, zararsız sahte ilaçların ağızdan, hatta bazen iğneyle alınmasının, çok daha ucuza ve etkili sonuç verebildiğini söylüyor.

Araştırmada, plasebo etkisinin verilen hapın büyüklüğü ya da rengi dahil çok farklı faktörlere dayandığı belirtiliyor.

Bir diğer faktör ise, hastanın cebinden ne kadar paranın çıktığı. Pahalı plaseboların daha başarılı sonuçlar verdiği görüldü.

Zararsız bir madde iğneyle verilirse, hastanın iyileşme oranının özellikle yükseldiği gözlendi.


Araştırmaya göre Almanya'da doktorların hemen hemen yarısı hastalarına sadece vitamin içeren ya da şeker ve sütten ibaret plasebolar veriyor.

Plaseboların en çok uyku ve mide rahatsızlıklarında etkili olduğu görülüyor.

Araştırmada görüşleri alınan bir doktor, ''Uykusuzluk şikayeti olan bir hastaya plasebo verildiğinde işe yarıyorsa, güçlü uyku ilaçları almasından daha iyidir.'' diyor.

Almanya'da etik kurallar doktorların hastalarını aldatmasını yasaklasa da, bu konuda tıp camiasının yardımına Latince koşuyor.

Alman doktorlar plasebo etkisi yaratan maddeleri Latince isimleriyle adlandırıyorlar. Örneğin hastaya verilen reçetede ''sakarum laktis'' yazıyor.


Bunun anlamı şekerli süt demek. Eczacılar neden bahsedildiğini anlayarak hastaya plasebodan veriyor.

Araştırmacılıar, gerektiğinde gerçek ilaçlara başvurmanın önemini vurgulamakla beraber, plasebo etkisinin insan beyni ve vücudu üzerinde nasıl işlediğinin daha ayrıntılı biçimde incelenmesi ve ciddiyetle tartışılması gerektiğini söylüyorlar.
bbc türkçe sağlık

2/21/2011

iş ve ev hayatındaki sorunlar unutkanlığa yol açıyor

    2/21/2011 07:23:00 ÖS   Yorum yok
unutkanlığa yol açıyor

İskoç bilimadamları, genç yaşlarda baş gösteren isimleri, eşyalarını koydukları yerleri unutma hastalığıyla mücadele için bir çalışma başlattı.


Öznel bilişsel bozukluk olarak adlandırılan durumun çoğunlukla iş ve ev hayatının sorunları ve yoğunluğundan kaynaklandığı düşünülüyor.

Bilimadamları, bu tür unutkanlığın, daha ileri yaşlarda ortaya çıkan ve ciddi hafıza kaybına yol açan Alzheimer gibi hastalıklarla karıştırılmaması gerektiğini vurguluyor.

Unutkanlık, ilerleyen yaşla birlikte doğal olarak gelen bir sorun olmakla birlikte, genç yaşlarda ortaya çıkan bu tip unutkanlıkta kişilerin isimleri, anahtarların ya da gözlüklerin nereye koyulduğu gibi bilgiler unutuluyor.

Glasgow merkezli araştırmacılar, unutkanlığa yol açan bu durumu, "Meşgul Yaşam Tarzı Sendromu" olarak adlandırıyor.

Genç yaşlardaki unutkanlık, kişinin bilgisayarların yanı sıra akıllı telefonlarla da tüm gün internetten bilgi bombardımanına tutulmasından ve televizyondan izleme alışkanlıklarından kaynaklanıyor.

CPS Research'ten Dr Alan Wade, bu tip unutkanlığı, Alzheimer için kullanılan memantine adlı ilacın geniş kullanıma uygun düşük dozlu bir türü ile tedavi etmeyi umduklarını söylüyor.
bbc türkçe sağlık

2/03/2011

ilaç kullanarak boy uzatmak mümkün olmuyor

    2/03/2011 10:26:00 ÖS   Yorum yok
boy uzatmak mümkün

Prof. Dr. Peyami Cinaz, piyasada bazı ürünlerin boyu uzattığı ve gıda takviyesi adı altında Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı'nın izni ile satıldığını açıklayarak, bu gibi besin katkı maddeleri ve ilaçlarla boyun uzamasının mümkün olmadığını söyledi.


Çocuk Endokrinolojisi ve Diyabet Derneği Başkanı Prof. Dr. Peyami Cinaz, söz konusu ürünleri, özellikle internet ortamında birçok sitenin reklam yaptığını belirterek, şunları dedi:

"Bilindiği gibi normal bir insanda boy uzaması genetik ve hormonal yapının yanı sıra, beslenme ve spor gibi birçok çevresel faktörün etkisi altındadır ve tüm bu faktörler normal olduğunda ancak kişi genetik olarak belirlenmiş boyuna ulaşabilir.

Kişinin boyunun normal olup olmadığı aynı yaş ve cinsteki normal kişilerle karşılaştırılarak saptanır.


Normal boyda bir kişinin boyunun uzatılmasına gerek olmadığı gibi bu gibi besin katkı maddeleri ve ilaçlarla daha fazla uzaması mümkün de değildir.

Büyüme kemiklerin eklem yerlerinde bulunan büyüme kıkırdakları yardımıyla gerçekleştiğinden ve 18 yaş civarı bu kıkırdaklar kemikleştiğinden büyüme de durur ve kişi erişkin boyuna ulaşmış sayılır.

Bundan sonra kişinin boyu kısa olsa bile daha fazla uzaması bu tür besin katkı maddeleri veya herhangi ilaç tedavisi ile mümkün değildir.

Bahsi geçen ürünlerin boyu uzattığı iddiası hiçbir bilimsel temele dayanmamaktadır.


Cinaz, söz konusu ürünlerin içindeki maddelerin normal beslenen bir kişinin günlük ihtiyacını sağlayabileceği ve ekstra katkıya ihtiyaç duymayacağı mineral ve vitaminlerden oluştuğunu bu nedenle normal beslenen ve beslenmeyi bozacak herhangi bir hastalığı olmayanlarda doktor tavsiyesi dışında ek gıda takviyesine ihtiyaç olmadığını belirtti.
trt türk
© 2014 deva arayanlar . Designed by Bloggertheme9
Proudly Powered by Blogger .