-->
hipertansiyon etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
hipertansiyon etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

3/04/2012

damar sertliği damar tıkanıklığı ve tansiyon için limon ve sarmısak mucizesi

    3/04/2012 04:56:00 ÖS   Yorum yok

Özellikle Rus doktorların tavsiye ettiği kalp ve damar hastalıkları reçetesi mucizevi sonuçlar veriyor. Bitkilerle doğal tedavi yöntemine son derece önem veren Rus tıp dünyası, bu formülü yüzlerce yıldır kullanıyor ve son derece başarılı sonuçlar elde ediyor.

limon sarmısak mucizesi

Limon suyu ve sarımsakla yapılan karışım, damar sertlikleri, damar yağlanması, damar tıkanıklıkları ve tansiyon gibi sorunları kalıcı olarak ortadan kaldırıyor.

Türkiye'deki bazı doktorlar da hastalarına bu formülü öneriyor.


EVİNİZDE KENDİNİZ YAPABİLİRSİNİZ

- 2 Litre hiç su katılmamış sıkılmış limon suyu

- 40 diş soyulmuş ve ezilmiş sarımsak (Mümkünse Anadolu'da yetiştirilmiş ithal olmayan sarımsaklardan)

- Ağzı sıkı kapanan koyu renkli bir kavanoz (2 litrelik pet şişeler de kullanılabilir)

HAZIRLANIŞI

2 Litrelik kavanoz ya da pet şişeyi dolduracak kadar limon satın alın. Limonların suyunu iyice sıkıp şişeye doldurun. Soyulmuş 40 diş orta boy sarımsağı yıkamadan ve ezerek limonun içine atıp şişenin kapağını sıkıca kapatın. 25 gün boyunca normal ılık bir yerde tutun ve her gün birkaç kez çalkalayın. Yaklaşık 25 gün sonra sarımsakların limon suyunun içinde eridiğini göreceksiniz.

25 gün sonra hazır hale gelen karışımdan her sabah kahvaltıdan yarım saat önce yarım çay bardağı için. Bunu hergün düzenli olarak ve mümkünse aynı saatte yapın. Bu karışımın içine asla başka bir madde (şeker, tuz, tatlandırıcı vs. katmayın)

YÜZDE 100 KANITLANMIŞ FAYDALARI


1- Tüm damar iltihaplarını (vasküler) tedavi ediyor, tıkanan damarları açıyor, damar sertliklerini ve hipertansiyonu
önlüyor.

2- Kolesterol ve lipidi düşürüyor, zararlı yağların yakılmasını sağlıyor, kilo verdiriyor (bazal metabolizmayı hızlandırıp yağların yakılmasını sağladığı için iştahı açıyor.), vücuttaki şeker oranını dengeliyor, pankreasin yenilemesini sağlıyor.

3- Böbrek ve safra taşlarını eritiyor, idrar söktürüyor, vücuttaki şişkinliği yok ediyor ve dokularda ödem oluşmasını engelliyor.

4- Helycobeacter pylori adlı ülser mikrobunu öldürerek mide ve oniki parmak bağırsağı ülserinin kesin tedavisini
yapıyor.

5- Tüm romatizmal iltihabi önleyor, her tür romatizmal ağrıları dindiriyor, kireçlenmeyi önlüyor, eklem yüzeylerinin
yenilenmesini sağlıyor ve her türlü ağrıyı kesiyor.

6- Beyin hücreleri ve tüm sinir sistemlerini yeniliyor, sinirdeki aksiyon potansiyelini düzenleyip ileri-refleks hızını artırıyor, felç ve inme riskini azaltıyor.

7- Vücudun bağışıklık sistemini son derece mükemmel hale getiriyor ve her türlü alerjiyi, özellikle de damarsal kökenli ve strese bağlı cilt alerjilerini kökünden engelliyor. Kanser oluşumlarına karşı tüm vücudu koruyor.

1/15/2012

dünyada en fazla tuz kullanan ülke olarak hipertansiyonda birinci sıraya yerleştik

    1/15/2012 02:06:00 ÖS   Yorum yok

Prof. Dr. Saniye Şen, yaptığı açıklamada tuzun, hipertansiyon, kardiyovasküler hastalıklar, felç, diyabet, ödem, obezite, mide kanserleri, böbrek yetmezliği gibi hastalıklara yol açtığını söyledi.

hipertansiyonda birinci sıraya

Şen, beslenme alışkanlıkları ve yaşam biçiminin değişmesi nedeniyle hipertansiyon hastalarının sayısının hızla arttığını, Türkiye'de de bu artışın son 15 yılda ikiye katlandığını belirtti.

Hipertansiyonun, besinle alınan tuzların böbrekler aracılığıyla atılamamasından kaynaklandığını ifade eden Prof.Dr. Şen, ''Ülkemizde, günlük tuz alımı ortalama 18 gramla dünyada en yüksek düzeye ulaşırken, hipertansiyon oranı da birinci sıraya yükseldi. Ne kadar tuz alırsak, dilimizdeki tuza duyarlı algaçlar o kadar köreliyor. Siz tuzu azaltırsanız zaman içerisinde ise bu algaçlar normale dönebiliyor'' diye konuştu.

Tuzlukların üzerine ''tuzu sağlığınız için az kullanınız'' yazılmalı


Aşçıların, yaptıkları yemeklere tuz koymaması gerektiğini, tuz tercihinin, yemeği yiyecek kişiye bırakılmasının doğru bir uygulama olacağını bildiren Prof.Dr. Şen, ''Bütün işletmeciler, gönüllü olarak tuzlukların üzerine, (tuzu sağlığınız için az kullanın) yazdırmalı'' dedi.

Tuzla mücadelenin devlet politikası olarak yürütülmesi gerektiğine işaret eden Prof. Dr. Şen, konuşmasını şöyle sürdürdü:

''Tuz, yemeklerde bozulmayı önlüyor, hatta hafif bozulmaları gizleyebiliyor. Burada, maalesef gıda endüstrisinin bir kar zarar muhasebesi yapılıyor. Bu nedenle tuz mücadelesi devlet politikası olarak ele alınmalı. Bir çok gelişmiş ülke bu savaşı sürdürerek hipertansiyon ve bağlantılı hastalıkları azaltmaktadır. Finlandiya'da günlük tuz alımı 4 grama çekilerek beyin kanamaları yüzde 50, bu kanamaların yol açtığı ölümler yüzde 80 azaltılmıştır.''

9/28/2011

göz sağlığı konusunda doğru bilinen yanlışlar hakkında

    9/28/2011 08:42:00 ÖS   Yorum yok

Dünyagöz Ankara Hastanesi'nden Prof. Dr. Merih Önol, çok yakından televizyon izlemek veya kitap okumanın gözü bozmayacağını, havuç yemenin görmede etkisi olmadığını, ağlamanın ise gözyaşını kurutmayacağını belirterek, şunları aktardı:

doğru bilinen yanlışlar
Yanlış: Gözlük veya kontakt lens takmak, gözlük kusurunun ilerlemesini önler.
Doğru: Gözlük veya kontakt lens takmanın ya da takmamanın gözlük kusurunun ilerlemesi üzerinde herhangi bir etkisi yoktur. Gözlük veya kontakt lens kullanmanın tek amacı daha iyi bir görme kalitesi sağlamaktır.
Yanlış: Bir insan uzağı ve yakını net görüyorsa gözü sağlam demektir.

Doğru: Özellikle genç yaşlarda insanlar net görmesine rağmen hipermetrop ve hatta astigmat olabilirler.

Yanlış: Çok ağlamak gözyaşını kurutur.

Doğru: Ağlamak psikolojik bir olaydır ve gözyaşı göz çevresindeki çeşitli dokularda sürekli üretilir. Ağlamakla kurumaz.

Yanlış: Dinlendirici gözlük baş ve göz ağrısını azaltır.

Doğru: Dinlendirici diye bir gözlük yoktur. Gözlük rakamlarla ifade edilen değerlere sahiptir ve takıldığı zaman görmeyi daha iyi yapıyor ise kullanılmalıdır. Yaygın olarak kullanılan ve dinlendirici olarak bilinen gözlüklerin herhangi bir tedavi edici özelliği yoktur.

Yanlış: Tuzlu yemekler göz sağlığını olumsuz etkiler.

Doğru: Tuz, hipertansiyon gibi bazı hastalıklar üzerinde olumsuz etki yapabilir ama göz sağlığı üzerine olumsuz etkisi yoktur.

Yanlış: Çok yakından televizyon izlemek veya kitap okumak gözü bozar.

Doğru: Göz sağlığı üzerinde olumsuz etkisi yoktur. Ancak göz bozukluğunun habercisi olabilir.

Yanlış: Havuç yemek görmeyi artırır.

Doğru: Göz sağlığı açısından gerekli olan vitaminler çoğu sebze ve meyve de bol olarak bulunur. Dengeli beslenen bir kişi için bol havuç yemenin fazladan bir faydası yoktur.

Yanlış: Katarakt sadece yaşlılarda olur.

Doğru: Katarakt en sık yaşlılarda olmakla birlikte bebeklerde, çocuklarda ve gençlerde de görülebilir.

Yanlış: Katarakt bir gözden diğer göze geçebilir.

Doğru: Katarakt bir gözden diğerine geçmez ancak çoğunlukla çift taraflıdır.

Yanlış: Gözlükten kurtulmak için gözü çizdirmek gerekir.

Doğru: Görme kusurunun tedavisi için uygulanan laser (excimer) tedavisinde, gözün saydam tabakası belirli bölgelerde inceltilir. Çizmek gibi bir işlem yapılmaz.

Yanlış: Bebekler gözlük takamaz.

Doğru: Göz muayenesi doğuştan itibaren yapılabilir. 3 aylıktan itibaren bebekler gözlük takabilir.

Yanlış: Bebeklerdeki şaşılık büyüdüğünde geçer.

Doğru: Bebeklerdeki bazı şaşılıklar çok ciddi olup hemen tedavisi gerekebilir. Tedavi gözlük veya ameliyat şeklinde olabilir. Bu tip şaşılıklar tedavi edilmediğinde ileriye dönük kalıcı görme kayıpları (göz tembelliği) gelişebilir.

Yanlış: Katarakt tekrarlayabilir.

Doğru: Katarakt tekrarlayıcı değildir. Bazen katarakt ameliyatından sonra, göz içine yerleştirilmiş olan merceğin arkasındaki zarda kesifleşme olabilir ve bu yanlış olarak `katarakt tekrarladı` şeklinde bilinir.

Yanlış: Göz damlasını damlattıktan sonra gözü sık kırpıştırmak gerekir.
Doğru: Göze damla uyguladıktan sonra bir dakika süre ile gözü uyur gibi kapatmak gerekir. Sık kırpıştırılması, gözyaşı kanalı vasıtası ile damlanın burun boşluğuna geçerek etkisinin azalmasına yol açar.

9/12/2011

metabolik cerrahi adı verilen yöntemle bir defada şeker hastalığından kurtulmak mümkün olabiliyor

    9/12/2011 11:43:00 ÖS   Yorum yok
Taksim Alman Hastanesi’nden Genel Cerrah Doç. Dr. Alper Çelik, tip 2 diyabet, kilo fazlalığı, kolesterol ve tansiyon yüksekliğinden “metabolik cerrahi” adı verilen tek bir ameliyat ile kurtulmanın mümkün olabildiğini söyledi.

şeker hastalığından kurtulmak
Çelik, 4 yıldan bu yana çoğu tip 2 diyabet hastası olmak üzere 88 ameliyat yaptığını ve hastalarda büyük bir oranda iyileşme gösterdiğini belirterek “Şeker hastaları bu ameliyatlardan sonra yüzde 75 ila yüzde 98’inde insülin veya şeker hapı kullanılmasına gerek kalmıyor. Kan şekeri düzeyleri ilaçsız olarak normal veya normale yakın seyrediyor” dedi.

Doç. Dr. Alper Çelik, 2007 yılından bu yana bu ameliyatları gerçekleştirdiğini, bu ameliyatların yalnızca tip 2 diyabet hastalarına yapıldığını anımsatarak “Bütün diyabet hastalarının yaklaşık yüzde 90-95’i tip 2 diyabetliler oluşturuyor. Metabolik cerrahi ameliyatı olabilmesi için hastanın vücudunda az da olsa insülin üretimi olabilmelidir. Tip 1 diyabetlilerde insülin hiç olmadığı için bu yöntem kullanılmaz. Ameliyat sonrasında tip 2 hastalarında büyük oranda iyileşmeler elde ediliyor” dedi. Doç Dr. Çelik, ameliyat ettiği bir hastanın günde tek doz insülin, 3 hastanın ise yalnız şeker hapı kullandığını, diğer hastaların da insülin tedavisine ihtiyaç duymadan, kan şeker düzeylerinin normal ya da normale yakın seyrettiğini anlattı. Söz konusu ameliyatların dünyada 35 yıla yakın zamandır yapıldığını, Japonya, İtalya, Brezilya, Hindistan ve ABD’de birkaç merkezde sık olarak yapıldığını kaydeden Çelik, “Ameliyat ile hastanın kan değerlerine ve uygulanan yöntemin zamanlamasına göre hastaların yüzde 75 ila yüzde 98’inde, 8 ila 30 yıl süre boyunca kan şekerini herhangi bir ilaç kullanmaksızın normal seviyelerde tutmak mümkün. Enfeksiyon kapılması, stres, anksiyetiye, astım gibi kronik hastalığın alevlenmesi gibi bazı dönemlerde hastaların kan şekerinde dalgalanmalar olabilir” diye konuştu. Metabolik cerrahi ameliyatlarında ince barsakta bir yer değiştirme işlemi gerçekleştirdiklerini anımsatan Çelik, söz konusu yöntemin çeşitli bilimsel tıp dergilerinde de yayımlandığını kaydederek, özetle şunları söyledi:

“Ancak bu yer değiştirme işlemi birbirinden farklı 10-12 teknik yöntemle yapılmaktadır. 18 yaş üzeri ve 65 yaş altına yapılabilen bu ameliyatlarda herhangi bir sindirim sistemi ameliyatı kadar risk bulunmaktadır. Bu ameliyat tekniği çok fazla bilinnmediği için ülkemizde de çok fazla yapılmıyor. Hipertansiyon hastalarında tedavide önemli olan hastanın kaç yıllık tansiyon hastası olduğudur. 10 yıldan daha kısa süre tansiyon hastaları olan bireylerde bu ameliyat sonrası tansiyon yüzde 75-80 oranında düzelir. Kolesterolde ise ameliyat sonrası düzelmeler olur. Bu ameliyatların ardından vitamin takviyesi alınması gerekebiliyor. Şeker hastalığının bu kadar hızlı artışını önlemenin yolu cerrahiden ziyade, gıda teknolojisine ve yeni gıda ürünlerine bakanlıkça müdahale edilmesi, süper rafine gıdaların genç erişkinler tarafından tüketilmesinin kısıtlanmasını, toplumsal bilinçlenme sağlanması, yaşam standartlarının değiştirilmesi, spor bilincinin oluşturulması, kilo kontrolü ile mümkündür.”

Çelik, yarın Japonya’dan İstanbul’a gelecek olan Dr. Kazunori Kasama ile birlikte Türkiye’de şeker hastalığını ameliyatla tedavi edecek ve ameliyata ilişkin tüm detayları düzenleyecekleri basın toplantısı ile kamuoyuna açıklayacak. 

5/09/2011

günde yarım saat yürüyüş yaparak tansiyonu düşürmek mümkün

    5/09/2011 07:51:00 ÖS   Yorum yok
tansiyonu düşürmek mümkün

Yaşam tarzı açısından geçiş döneminde olan ülkemizde başta tuz tüketimindeki artış olmak üzere beslenme alışkanlıklarının değişmesi, hareket düzeyinin azalması ve obezite sıklığının artması nedeniyle hipertansiyon görülme oranı giderek artıyor. 


Öyle ki 2008 yılı verilerine göre; ülkemizde yaşayan erişkin nüfusun yüzde 31,8’i hipertansiyon hastası. Üstelik ülkemizde her 4 ölümden biri, hipertansiyon nedeniyle gerçekleşiyor. Uzun süre devam eden kontrolsüz hipertansiyon kalp damar sistemi, beyin, böbrek ve gözlerde ciddi hasarlar oluşturabiliyor, hatta ölüme bile yol açabiliyor.Bu iç karartan tablo canınızı sıkmasın, çünkü yaşam alışkanlıklarınızda yapacağınız basit düzenlemelerle hafif düzeydeki hipertansiyonu kontrol altına alabilir veya ilaç kullanıyorsanız kan basıncının daha iyi düşmesini sağlayabilirsiniz. Acıbadem Fulya Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı Dr. Utku Zor, kan basıncınızın ideal değerlerde kalması için yaşam alışkanlıklarınızda dikkat etmeniz gereken noktaları şöyle sıralıyor:

1. Düzenli egzersiz yapın:

Haftada 5 gün en az 30 dakika, örneğin orta tempolu yürüyüş gibi, orta tempolu aerobik egzersiz yapın. Eğer egzersiz süresini 1 saate çıkartabilir ve şiddetini artırabilirseniz (hızlı tempolu yürüyüş veya jogging gibi) sporu haftada 3 gün yapmanız yeterli olacaktır. İnsan vücudunun bioritmi açısından en iyi egzersiz saatlerinin öğle-akşam üzeri olduğu düşünülmekle birlikte, bulabildiğiniz her frsatta egzersiz yapmanız önemli. Siz yeter ki buna zaman ayırın. Yine yemekten sonraki ilk 1.5 saat içerisinde yoğun sindirim faaliyetleri nedeniyle yoğun egzersiz önerilmiyor.

2. İdeal kilonuza ulaşın:

Fazla kilolarınızı vermeniz kan basıncınızı düşüreceği gibi sizi diyabet ve kalp hastalıkları riskinden de koruyacaktır. 5-10 kilo kaybı bile kan basıncında anlamlı düşüş yapabiliyor. Çalışmalar kısa vadede kan basıncını düşüren en etkili önlemin kilo kaybı olduğunu, tuz kısıtlaması ve egzersizin etkisinin ise orta uzun vadede ortaya çıktığını gösteriyor.
3. Sağlıklı beslenin:
Özellikle hayvansal yağlardan fakir, karbonhidratı azaltılmış, proteinden zengin ve bol sebze ile meyveden oluşan bir beslenme türünü tercih edin. Şeker ilave edilmiş gıdalardan ve içeceklerden de kaçının. Dikkat etmeniz gereken bir başka nokta da, günlük tuz tüketimini günde 6 gramla sınırlandırmak olmalı.

4. Sigarayı bırakın:
Yapılan araştırmalara göre; sigara içimi sırasında ve sonrasında kan basıncı yükseliyor. Unutmayın ki sigara aynı zamanda kalp damar hastalıklarına da yol açan önemli etkenlerden biri.

5. Alkol miktarını sınırlayın:
Düzenli ve daha yüksek miktarlarda alınan alkol tansiyonu yükseltmenin yanı sıra, diyabet, kalp damar hastalıkları, karaciğer sirozu ve kanser gelişim riskini de artırıyor. Şarap ve benzeri içkiler için günlük miktar erkekseniz 2 kadehi, kadınsanız 1 kadehi geçmemeli.

6. Stresin esiri olmayın:
Stres yeme bozukluklarını tetikliyor, sigara ve alkol kullanımına olan eğilimi artırıyor, hareket düzeyini azaltabiliyor böylece kan basıncı yüksekliğine eğilimi artırabiliyor. Eğer stresin olumsuz etkilerinden korunamıyorsanız sağlık profesyonellerinden, örneğin psikologlardan yardım isteyebilirsiniz.

İlaç tedavisine ne zaman başvuruluyor?
•    Eğer ilk ölçümlerde kan basıncınız 160/100 mmHg’nın üzerinde ise ve bu şekilde devam ediyorsa muhtemelen doktorunuz tıbbi durumunuza uygun bir ilacı size reçete edecektir.
•    Yine başlangıçta ilaç tedavisi gerekli görülmemiş, ancak yaşam tarzı değişikliklerinize rağmen tansiyonunuz 140/90 mmHg’nın üzerinde seyrediyorsa, uzun dönemde oluşabilecek komplikasyonları engellemek için doktorunuz ilaç tedavisine başlar.
•    Özellikle son yıllarda kullanıma giren ve sayıları giderek artan modern tansiyon ilaçlarının yan etki potansiyelleri oldukça düşük olup, ilaçların seçimi eşlik eden tanılara göre değişebiliyor.
•    İlaç kullanımında önemli olan nokta, doktorunuzun sizin için seçtiği ilacı saatinde aksatmadan kullanmanız.
•    Yine ilacın etkinliğini değerlendirebilmek için büyük olasılıkla doktorunuz kan basıncınızı takip etmeye ve sonuçları kaydetmeye devam etmenizi isteyecektir.

cumhuriyet portal

3/26/2011

kontrolsüz stres hastalıklara daha kolay yakalatıyor zor iyileştiriyor

    3/26/2011 10:11:00 ÖS   Yorum yok
daha kolay yakalatıyor

15. Türk Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları Kongresi için Antalya'nın Manavgat ilçesine gelen Köse, kontrol altındaki stresin iyi olduğunu ve vücudun bağışıklık sistemini güçlendirdiğini, bellek artışına neden olduğunu söyledi.


Bununla birlikte kontrol edilemeyen kronik stresin bağışıklık sistemini zayıflattığını dile getiren Köse, bu şekilde hastalıklara daha kolay yakalanıldığını ve daha zor iyileşildiğini kaydetti. Köse, ''Stres esnasında beyinden salgılanan ve tüm organizmayı denetleyen hormonlar, kan basıncını, şeker düzeyini, çarpıntıyı, terlemeyi artırıyor. Bunu az kontrol edenlerde strese bağlı hastalıklar artıyor'' dedi.

Stresin kalp hızı ve kan basıncını artırıp, bağışıklık sistemini baskıladığına işaret eden Köse, baş edilemeyen stresin kalp hastalıkları ve hipertansiyon, kansere yol açan kötü huylu tümörler, otoimmün hastalık, inme ve infeksiyon olasılığını artırdığını, sürekli yorgunluk, bellek problemleri ve depresyona neden olduğunu belirtti.
Öpücük hastalığına yakalananlarda stresin tedavi süresini uzattığına işaret eden Köse, tıp öğrencileri arasında yapılan çalışmaların da sınav stresinin bağışıklık sistemini baskıladığı ve hastalıklara yatkınlığın arttığını kanıtladığını kaydetti.

Çocuklarda stres


Stresin çocukların daha kolay hastalanmalarına neden olduğunu ifade eden Köse, özellikle bir yakınını kaybetmenin çocukların stresini artırdığını vurguladı.
Köse, ''Çocuklar üzerine yapılan bir çalışmada, stres düzeyi yüksek olan çocuklarda bir yıllık toplam hastalık oranında yüzde 40, ateşli hastalık oranında yüzde 77 artış olduğu saptanmıştır'' diye konuştu.

Stres ve diyabet


Kronik streste vücutta enerjinin depolanmadığını belirten Köse, bu şekilde kişilerin çabuk yorulduğunu ve diyabet olasılığının arttığını söyledi.
Stres sırasında hormonların enerji oluşturabilmek için daha fazla glukoz ve yağ asidi salınmasına neden olduğunu anlatan Köse, bu durumun insüline bağımlı ve insülin dirençli diyabette glukoz birikmesine, kan şekerinin yükselmesine ve damarlarda plak oluşumuna neden olup hasara yol açtığını kaydetti.
Stresin, doğal öldürücü hücre sayısını azalttığını, tümör kanlanmasını artırdığını ve tümör dokusuna glukoz sağladığını belirten Köse, ''Kanserli kişi optimist, kendine güvenen ve sosyal olarak desteklenmiş ise yaşam süresi daha uzun ve yaşam kalitesi daha yüksek oluyor'' dedi.
Doç. Dr. Köse, yapılan bir araştırmanın, psikolojik destek alan meme kanseri hastalarının destek almayanlara göre yaşam sürelerinin daha uzun, kanser tekrarlama oranlarının da daha düşük olduğunun saptandığını söyledi.

Gribal enfeksiyonlar artıyor

Gribal infeksiyonların da stresle arttığını belirten Köse, iyileşme süresini de geciktirdiğini vurguladı.
Köse, hem solunum yolu infeksiyonunun hem de klinik soğuk algınlığının psikolojik stres ile arttığını dile getirdi.
Stresle baş edemeyenlerin gribal enfeksiyonlara daha çabuk yakalandığını belirten Köse, ''Aşı olduktan sonra bizi koruması için verdiği cevap da stresli anımızda azalıyor ama stressiz olduğumuz dönemde artıyor'' diye konuştu.
AIDS hastalarında yapılan bir çalışmada depresyonun CD4T hücrelerinde azalmaya yol açtığının rapor edildiğini kaydeden Köse, buna karşın meditasyon gibi tekniklerin eklemlerde ağrı, tutukluk, şişlik ve fonksiyon kaybına neden olan eklem romatizması hastalarında semptomları önemli ölçüde azalttığını dile getirdi.
Köse, ''Gülmek, stresi, ağrıyı azaltır, ağrı eşiğini yükseltir, immüniteyi güçlendirir, kan ve lenf akımını, oksijenizasyonu artırır ve kan basıncını düşürür'' dedi.
cumhuriyet portal
© 2014 deva arayanlar . Designed by Bloggertheme9
Proudly Powered by Blogger .