-->
hücre etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
hücre etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

7/07/2011

tedavisi olmayan iltihabi bağırsak hastalığına filtrelemeli çözüm ile tedavi olunabilecek

    7/07/2011 09:20:00 ÖS   Yorum yok

Karın ağrısı, ishal, kanama ve dışkılamada ağır sorunlarla kendini gösteren, ileri aşamada ilaçla tedavisi mümkün olmayan, "İltihabi Bağırsak Hastalığı"na karşı, Türkiye'de ilk kez yapılan "filtreleme" yöntemiyle başarı sağlandı.

Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde hastalığa yol açan hücreleri kandan temizleyen "aferez" yöntemiyle 1 yıldır yoğun bakımda yatan ve ilaç tedavilerine yanıt vermeyen hasta, tekrar gündelik hayatına döndü.
filtrelemeli çözüm
Hastanın tedavisini yürüten Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Gastroenteroloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Murat Törüner, "kolit" olarak bilinen "İltihabi Bağırsak Hastalığı"nın, "ülseratif kolit" ve "Crohn hastalığı" adı altında iki alt türü bulunduğunu söyledi.

Mevcut Yöntemlerle Tedavisi Mümkün Değil
Bu hastalığın mevcut yöntemlerle tedavisinin mümkün olmadığını, zaman zaman uykuya geçen hastalığın, bazen de alevlendiğini ifade eden Törüner, şu bilgileri aktardı:

"Bazı hastalarda uyku durumu şans eseri uzun sürüyor. Tedavide ilk aşamada yan etkisi az ve daha uzun süre kullanılabilen ilaçlar kullanılıyor. Hastalığın ilerlemesi halinde ise yan etkisi daha fazla ilaçlara başvuruluyor. Hastalığın mekanizması çok iyi bilinmemekle birlikte, vücut, bağırsakları düşman olarak görüyor ve bu durumda bağırsaklarda iltihabi durum gelişiyor. Bu nedenle ileri safhada bağışıklık sistemini baskılayan ilaçlar kullanılması gerekiyor. Bu ilaçların uzun süre kullanılması halinde de ağır yan etkiler ortaya çıkabiliyor. Bu yan etkiler, ağır enfeksiyonlar şeklinde görülebiliyor."

Daha çok 30-40 yaşlarında, hem kadın hem de erkeklerde ortaya çıkan hastalığın görülmesinde genetik yatkınlığın etkili olduğunu ifade eden Törüner, "Bazı kişilerde hastalık 70 yaşında bile görülebiliyor" dedi.

Ülseratif kolitin kanlı ishal, Crohn'un ise ishal ve karın ağrısıyla belirti verdiğini, bazı hastalarda ağız, cinsel organ, deri gibi yerlerden dışkı gelebildiğini kaydeden Törüner, hastalığa karşı özel bir ilaç olmadığı için yüzde 100 tedavi imkanı bulunmadığını, ileri vakalarda, başlarda yüzde 80'ler civarında başarı sağlanan kortizon tedavisinde bile başarının daha sonraları düştüğünü vurguladı.

Hücreleri Kandan Temizleyen "Aferez" Yöntemi

Hastalarda ağır psikolojik sorunlara yol açan iltihabi bağırsak hastalığına karşı deneysel tedavi yöntemlerine başvurulduğunu ifade eden Törüner, hastalığa yol açan hücreleri kandan temizleyen "aferez" yönteminin de bu deneysel tedavilerden biri olduğunu bildirdi.

Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde aferez yapılan 20 yaşlarındaki Crohn hastasının, 1 yıldır yoğun bakımda tutulmasına rağmen hiçbir tedaviye yanıt vermediğini anlatan Prof. Dr. Murat Törüner, söz konusu uygulamayla ilgili şu bilgileri aktardı:

"Hastaya uyguladığımız aferez yöntemi ile bağırsakları düşman olarak gördüğü için hastanın kanında aşırı ve anlaşılamayan bir tepkiye yol açan hücreleri dolaşım sisteminden filtreleme yaparak temizledik. Bu hücreler temizlendiği için de hastadaki iltihabi bağırsak hastalığı belirtileri ortadan kalkmış oldu. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Gastroenteroloji Bilim Dalı Türkiye'nin en ileri tedavi merkezlerinden birisi. Terapötik Aferez Merkezi ise ameliyathane şartlarına sahip ülkenin en ileri merkezlerinden birisi. Aferez yönteminin başarılı olması için hem gastroenteroloji, hem de aferez konusunda gelişmiş şartlara sahip merkezlerde yapılması büyük önem taşıyor."

Törüner, tedavisi tamamlanan Crohn hastasının bağırsaklarında açılan fistüllerin tamamen kapandığını, hastalık belirtilerinin ortadan kalkmasıyla hastanın tekrar gündelik yaşamına döndüğünü ve bağışıklık sistemini baskılayan ilaçların en aza indirildiğini belirterek, "Ancak bu, hastanın tamamen sağlığına kavuştuğu anlamına gelmiyor. Takibinin sürmesi gerekiyor. Aferez işleminin belirli bir süre sonra tekrarlanması gerekebilir" dedi.

"Yöntemin Yan Etkisi Yok"

Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Terapötik Aferez Merkezi Sorumlusu Prof. Dr. Osman İlhan da aferez yönteminin hiçbir yan etkisi bulunmadığını bildirdi. Bu yöntemin her hastada uygulanmasının mümkün olmadığını, gastroenteroloji uzmanlarından oluşan bir heyetin raporuyla Sağlık Bakanlığı'nın Aferez Komisyonu'nun onay verdiği hastalara uygulanabileceğini ifade eden İlhan, şunları anlattı:

"Yöntemle bağırsaklarda iltihap yapan savunma hücreleri toplanıyor. Aferez tekniğiyle hastadan toplanan kan filtreden geçiriliyor, hastalık yapan lökositler ayrılıyor ve bu hücrelerden temizlenen kan hastaya tekrar veriliyor. İşlem haftada bir kez olmak üzere 5 hafta üst üste yapılıyor."

Aferez yöntemine hangi hastalarda başvurulabileceğini ilişkin bir metin hazırlanmasının söz konusu olduğunu belirten İlhan, bu konunun Sağlık Bakanlığı'nın Aferez Komisyonu'nda da ele alınacağını söyledi.

"İltihabi Bağırsak Hastalığı"nın mezankimal kök hücre nakliyle tamamen ortadan kaldırılmasına yönelik çalışmaların da devam ettiğini bildiren İlhan, bu tedaviyle hastalığa karşı yüzde 100 başarı elde edilmesinin mümkün olabileceğini söyledi.

Mezankimal kök hücre nakliyle hastanın kemik iliğindeki, hastalığa yol açan hücrelerin tamamen yok edilerek dolaşıma verilmesinin önüne geçilmesinin hedeflendiğini anlatan Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Hematoloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. İlhan, şunları söyledi:

"Mezankimal kök hücre nakli ile ilgili dünyada da bazı araştırmalar yürütülüyor. Bu araştırmalardan biri, 3. kişiden alınan kök hücrenin hastalara nakledilmesi nedeniyle başarılı olamadı. Oysa hastanın kendisinden ya da doku uyumu olan yakınından alınan kök hücre nakledilmeli. Yakın bir gelecekte bu tedavi yöntemiyle iltihabi bağırsak hastalığının tamamen ortadan kaldırılması söz konusu olabilir."

İltihabi Bağırsak Hastalığı Nedir?
Sindirim kanalında görülen, sıklıkla kronik seyirli (uzun süreli) iltihap olan iltihabi bağırsak hastalığı, bağırsak duvarında ülser, şişme, yaralanma, kanama ve zedelenme ile seyreder.

Ana hatları ile iltihabi bağırsak hastalığının, ''ülseratif kolit'' ve ''Crohn hastalığı'' olmak üzere iki farklı tipi bulunur. Buna ek olarak iltihabi bağırsak hastalığının tam olarak ülseratif kolit veya crohn hastalığına benzemeyen, arada kalan tipi, yani tam belirlenemeyen şekli de vardır.

Kalın bağırsağın en önemli görevi, bağırsak içindeki suyun kana geri emilimidir. Ülseratif kolit hastalığında suyun geri emilmesini sağlayan tabakada inflamasyon (iltihap) olması nedeni ile bu işlev gerçekleşemez. Böylece hastalığın en önemli bulgusu ishal gelişir. Bu mukozal örtü tabakasındaki inflamasyon (iltihap), doku zedelenmesine, dolayısıyla ülserlere ve kanamaya neden olur.

İshal, bağırsak hareketlerinde artışa ve karın ağrısına neden olur. Böylece hastalarda kanlı dışkılama, rektal kanama (makattan kan gelmesi), dışkılama sırasında ağrı, acil dışkılama ihtiyacı, devam eden ishal, karın ağrısı (çoğu zaman kramplar tarzında), kilo kaybı ve ateş gibi belirtiler meydana gelir.

Hastalık, zaman zaman alevlenmeler ve sakin dönemler gösterir. Ömür boyu devam eden bir hastalık olmakla birlikte tedavi ile normal aktif yaşam mümkündür.

Ülseratif kolit sıklıkla crohn hastalığı ile karışır. Ülseratif kolit hastalığında, sadece kalın bağırsağın (kolon ve rektum) içini örten yüzeyel tabaka (mukoza ve submukoza) hasta iken, Crohn hastalığında ise, ağızdan anüse (makata) kadar sindirim kanalının herhangi bir yerinde bu olabilir. Ülseratif kolitin aksine Crohn hastalığında, hastalığın görüldüğü bağırsak kısmında, bağırsak duvarının sadece yüzeyel tabakası değil, tüm tabakaları hastadır.

6/15/2011

yapılan araştırmalarda yaşlanmayı geciktirmede bir adım daha atıldı

    6/15/2011 09:33:00 ÖS   Yorum yok

Dünyadaki en önemli araştırma merkezlerinden biri olan Amerikan Ulusal Sağlık Enstitüsü'nün Direktörü Francis Collins başkanlığındaki ABD'li bilim adamlarınca yapılan araştırma, çocuklarda görülen yaşlanma hastalığında rol oynadığı belirlenen bir proteinin erişkinlerdeki yaşlanma üzerinde de etkili olduğunu gösterdi.



Yaşlanmanın, hücrelerin yıpranmasıyla ilgili pasif bir mekanizma olduğu yönündeki bilim dünyasında hakim olan görüşü değiştirdiği bildirilen araştırma, yaşlanma mekanizmasının anlaşılmasında önemli bir adım olarak değerlendiriliyor.

Journal of Clinical Investigation adlı biyomedical dergisinde yayınlanan araştırma, çocukların 7 kat daha hızlı yaşlanmasına yol açan Hutchinson-Gilford Progeria Sendromu hastalığında rol oynayan progerin adlı proteinin, erişkinlerdeki yaşlanmayla bağlantısını ortaya çıkardı.
bir adım daha
Saç dökülmesi, ciltte kırışıklık, damar tıkanıklığı ve artrit gibi genellikle yaşlılarda görülen semptomlarla kendini belli eden, çok nadir görülen genetik bir hastalık olan Hutchinson-Gilford Progeria Sendromu, çocuklarda genellikle 13 yaşında ölümle sonuçlanıyor.
Araştırma hakkında basına açıklamada bulunan Collins, 2003 yılında yapılan bir araştırmanın, yaşlanma hastalığına, toksik progerin proteinini üreten LMNA geninde meydana gelen mutasyonların neden olduğunu ortaya koyduğunu belirtti.

''Yaptığımız araştırma, yaşlanma hastalığına yakalanmış çocuklarda görülen sürecin normal yaşlanma için de önemli bir süreç olduğunu gösterdi'' diye konuşan Collins, hastalarda büyük miktarlarda üretilen, progerin adlı toksik proteinin, normal insanların hücrelerinde de, hücreler ölmeye başladığında üretildiğini belirlediklerini söyledi.
Bunun, genetik bilgilerin korunması işlevini gören DNA'ların telomer adı verilen uç kısımlarıyla progerin adlı proteinin bağlantılı olduğunu gösterdiğini anlatan Collins, ''Bunlar birbirine paralel bilimsel yolaklar üzerindeler ve biz şimdi bunların gerçekten birbirleriyle birleşmiş olduklarını bulduk'' diye konuştu.

Telomerlerin çok kısa ve zayıf hale gediklerinde vücuda hücrenin vücut içindeki yararlı işlevinin sonuna geldiği sinyalini vererek progerin üretimini tetiklediğini anlatan Collins, çalışmalarının, yaşlanmanın, hücrelerin yıpranmasıyla oluşan pasif bir mekanizma değil, hücrelerin içinde programlanmış aktif bir biyolojik mekanizma olduğunu gösterdiğini vurguladı.

''Elimizde, açık bir biçimde, resmin tamamı yok'' diye konuşan Collins, yaşlanmanın biyolojik mekanizmasının anlaşılması için daha fazla çalışma yapmaya ihtiyaç bulunduğunun altını çizdi.

Yaşlanma sürecinin anlaşılmasının normal yaşlanmanın geciktirilmesi için yeni yollar bulunmasına imkan sağlayacağını ifade eden Collins, elde ettikleri bilginin nadir görülen hastalıklar için fon ayrılmasının ne kadar gerekli olduğunu bir kez daha ortaya koyduğuna dikkati çekti. Collins, ''Genellikle nadir hastalıklardan elde edilen bilgiler, bize daha sık rastlanan hastalıklar hakkında bir şeyler öğretir'' değerlendirmesini yaptı.
cumhuriyet portal

3/25/2011

yüksek sesli ve gürültülü müzik dinlemek sinir sistemine hasar veriyor

    3/25/2011 08:24:00 ÖS   Yorum yok
sinir sistemine hasar

Beyin etkinliklerinin ölçülmesi sonucunda zor teşhis edilebilen işlev bozuklukları görülmüş. Duyma kabuğundaki sinir hücrelerinin etkinliklerini ölçen bilim insanlarının hedefi klasik işitme testiyle görülmeyen işlevsel bozuklukları bulmaktı.


Araştırma çerçevesinde yaşları 20-30 arasında değişen iki grup karşılaştırılmış. Birinci grup yıllarca kulaklıkla yüksek sesli müzik dinlerken, diğer grup gürültülü müzik dinlememiş. Düzenli olarak yüksek sesli müzik dinleyenler arka plan gürültüsündeki deneme seslerini ayırt etmekte zorlanmışlar.

Katılımcılara test seslerine konsantre olmaları söylendiğinde durum iyileşmiş ama bilim insanları bunun sınırsız bir süre için geçerli olmayacağını ve katılımcıların aynı şekilde müzik dinlemeye devam etmeleri halinde orta ve uzun vadede yaşlılığa bağlı işitme bozuklukları ortaya çıkacağını söylüyorlar. Gelecekte ortaya çıkacak bozuklukların ilk belirtileri, katılımcıların beyinlerinde ölçüldü. Uyarı: kulaklıkla düzenli olarak yüksek sesle müzik dinlemek, kulaklara zarar veriyor.
cumhuriyet portal
© 2014 deva arayanlar . Designed by Bloggertheme9
Proudly Powered by Blogger .