-->
enfeksiyon etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
enfeksiyon etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

8/15/2011

yeni bir araştırma sonucunda yüksek tansiyona bir virüsün sebep olabileceği saptandı

    8/15/2011 04:26:00 ÖS   Yorum yok

Çin'in başkenti Pekin'deki Çaoyang Hastanesinden bilimadamlarının yaptığı araştırma, uçuk (herpes) virüsüyle bağlantılı CMV (sitomegalovirüs) adı verilen virüs ile yüksek tansiyon arasında bağlantı olabileceğini gösterdi.


virüsün sebep olabileceği
Araştırmaya imza atanlardan Dr. Yang Şinçun, bu virüs ve yüksek tansiyon arasındaki ilişkinin kesinlik kazanması durumunda yüksek tansiyon aşısının ya da bu hastalığa karşı başka tedavi yöntemlerinin geliştirilebileceğini vurguladı. Yang Şinçun, insanlar üzerinde yapılan araştırmanın başlangıç aşamasında olduğunu ve daha fazla kişinin katıldığı geniş çaplı araştırmaların yapılması gerektiğine dikkati çekti.

Amerikan ''Circulation (Dolaşım)'' dergisinde yayımlanan araştırma, Dünya Sağlık Örgütünün verilerine göre dünya genelindeki bir milyar yüksek tansiyon hastası için umut ışığı olabilir. Hayatının herhangi bir döneminde birçok kişide, bazı enfeksiyonlara yol açan CMV, vücut salgılarıyla (kan, idrar, tükürük) bulaşıyor. CMV enfeksiyonları genelde herhangi bir belirti vermeden geçirilebiliyor. 

Birincil yüksek tansiyonun nedenleri tam olarak bilinmiyor. 


Bu hastalığın kalıtım, ruhsal açıdan çabuk etkilenen heyecanlı kişilik, şişmanlık gibi bazı etkenlerden kaynaklandığı düşünülüyor. İkincil yüksek tansiyona ise böbrek dokusunda ve böbrek atardamarlarında yerleşen hastalıklar, aortun kalpten çıktığı bölgedeki darlık, kafa içi basıncının artması, bazı ilaçlar yol açabiliyor. ABD'nin Beth Israel Deaconess Hastanesi'nden bilimadamlarının 2009'da fareler üzerinde yaptığı araştırma da yüksek tansiyonun ana nedeninin CMV olabileceğini göstermişti. 

Çinli bilimadamlarının araştırması, söz konusu virüs ile birincil yüksek tansiyon arasında bağlantı olabileceği bulgularını güçlendirmiş oldu.

8/12/2011

lösemi tedavisinde yeni yöntem hastanın bağışıklık sistemi kullanılarak tümörler öldürülüyor

    8/12/2011 12:21:00 ÖÖ   Yorum yok
Amerikalı bilim adamları, kanser tedavisinde yeni bir yöntem bulduklarını açıkladı.

hastanın bağışıklık sistemi
Bir lösemi türü olarak bilinen Kronik Lenfositik Lösemi, kısaca KLL hastalığı yılda yaklaşık 15 bin insanı etkiliyor ve 4 bininin ölümüne neden oluyor. 

Araştırmacılar bu kanser türünde, yıllardır hastanın kendi bağışıklık sistemini kullanarak kanser hücrelerini öldürmenin yollarını aradı. 

 Kronik Lenfositik Löseminin iyileştirilmesi için tek yöntem olarak kemik iliği nakli biliniyordu. 


Ancak bu yöntem, hem riskliydi hem de hastaların yarısında etkili olmuyordu. Pennsylvania Tıp Fakültesi'nden Doktor Carl June ve ekibinin bulduğu yöntemde, hastanın kendi T hücreleri kullanılıyor. Enfeksiyonla mücadele eden beyaz kan hücreleri olan T hücreleri alınıyor, genetik olarak yeniden programlanarak hastaya enjekte ediliyor. 

 Araştırmacılar, yöntemin 3 hastadan ikisinde sonuç verdiğini; 6 aylık bağışıklık tedavisi sonrasında kanser hücrelerinin tamamen kaybolduğunu belirtiyor. 

7/15/2011

denizden çıktıktan sonra ıslak mayo ile dolaşmak idrar yolu enfeksiyonu riski oluşturuyor

    7/15/2011 11:45:00 ÖS   Yorum yok

Memorial Ataşehir Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Bölümü’nden Uz. Dr. Gökçe Günbey Elemen, yaz aylarında sık yaşanabilen idrar enfeksiyonları hakkında bilgi verdi.


Denizden çıkar çıkmaz mayosunu değiştirin

Denizden ya da havuzdan çıktıktan sonra mayoların değiştirilmemesi birçok hastalığın oluşumuna zemin hazırlamaktadır. Islak mayo ile vakit geçirmek en başta idrar yolu enfeksiyonu riskini artırmaktadır. Örneğin ıslak mayo ile dolaşmak genital bölgede mantar enfeksiyonlarına yol açabilmektedir. Bu sebeple çocuğunuz için tercih edeceğiniz mayo ya da bikininin hava alan kumaşlardan yapıldığına dikkat edin. Çocuğunuz sudan çıktıktan sonra acilen ıslak mayonun kurusuyla değiştirmeniz bu riski engellemeniz için en iyi yoldur. Yine iç çamaşırlarının da hava alan cinsten özellikle pamuklu kumaştan olanlarının tercih edilmesinin sağlık açısından önemlidir.

idrar yolu enfeksiyonu

Enfeksiyonun baş sebebi bakteri ve virüsler


İdrar yolu enfeksiyonu (İYE); “üriner sistem” adını verdiğimiz idrar yollarının herhangi bir bölgesinde ve herhangi bir sebeple enfeksiyon oluşması durumudur. Yenidoğan döneminde (ilk 1 ay) erkek çocuklarda, daha sonraki dönemlerde ise kız çocuklarda daha sık görülmektedir. Kız çocuklarda idrar yolunun daha kısa ve anüse yakın olması bağırsak bakterilerinin idrar yollarına bulaşmasına zemin hazırlar. Bakteriler, virüsler ve mantarlar idrar yolu enfeksiyonuna yol açabilirler. En sık (%80) rastlanan etken bağırsak bakterilerinden biri olan E. Coli’dir.


İdrar yolu enfeksiyonu gelişmesinde risk faktörleri


• Kız çocuklarda tuvalet temizliğinin arkadan öne yapılması da enfeksiyonun gelişmesinde önemli rol oynar. Çocukların çok dar iç çamaşırı ve giysiler giymesi, havuz gibi durgun sularda yüzmesi
• Sünnetsiz erkek çocuklarda da İYE riski artmaktadır.
• Oyuna dalıp idrar tutma ve uzayan kabızlık idrar yolu enfeksiyonlarına zemin hazırlamaktadır.
• Tekrarlayan idrar yolu enfeksiyonlarında böbrek ve idrar yolları ile ilgili patolojiler de araştırılmalıdır.


Gece ve gündüz saatlerinde altını ıslatıyorsa dikkat

İdrar yolu enfeksiyon belirtileri çocuğun yaşına göre değişkenlik göstermektedir. Yenidoğan döneminde aktivite azlığı, emmede azalma, uzamış sarılık, kilo alamama gibi bulgularla kendini gösterirken; daha büyük çocuklarda ateş, karın ağrısı, kusma, iştahsızlık, sık idrar yapma, idrar yaparken yanma görülebilmektedir. Daha önce işeme sorunu olmayan çocukta gündüz veya gece altını ıslatma yine idrar yolu enfeksiyonunu akla getirmelidir. Çocuklarda İYE belirti vermeden de seyredebileceğinden tüm sağlıklı çocuklara ilk kez 6-9 ay arasında ve daha sonra yılda bir kez idrar tahlili yapılmalıdır.


Tedavide antibiyotik önemlidir

Fizik muayene ve aileden alınacak öyküden sonra kesin tanı için idrar örneği alınarak idrar tahlili ve idrar kültürü yapılmalıdır. İdrar örneği steril koşullarda alınmalıdır. Küçük çocuklarda torba ile idrar alınmaktadır. Ancak kuşkulu durumlarda sonda ile veya iğne ile direkt mesaneden idrar alma (suprapubik aspirasyon) gibi yöntemler de kullanılmaktadır. Gerekli durumlarda üriner sistemi değerlendirmek, patolojileri ortaya koyabilmek için ultrason ve ilaçlı böbrek filmi de çekilebilmektedir. İYE tedavisinde antibiyotikler kullanılmaktadır. Yenidoğan dönemindeki idrar yolu enfeksiyonlarında veya böbreklerde de enfeksiyon ve yüksek ateş varsa (piyelonefrit) her yaş grubunda, hastaneye yatırılarak antibiyotik tedavisi verilmektedir. Genel durumu iyi, kusması olmayan 1 yaş üstü çocuklarda ağızdan antibiyotik verilmektedir. Tedavi süresi 7-14 gündür. 

7/12/2011

ehec bakterisi hakkında bilinmesi gerekenler ve korunma önlemleri

    7/12/2011 10:56:00 ÖS   Yorum yok

Turizm sezonu açıldı, ülkemize daha çok sayıda turist gelecek, ülkemizden daha çok sayıda insan yurt dışına gidecek. Hal böyle olunca akıllara şu soru geliyor: Kısa süre önce Almanya’da ortaya çıkan ve bir anda Avrupa’nın gündemine oturan EHEC bakterisinin yayılma ihtimalini güçlendiriyor mu? 


Acıbadem Kayseri Hastanesi Mikrobiyoloji ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Prof Dr. Bülent Sümerkan, EHEC bakterisinin ne olduğunu, nasıl ve nereden bulaştığını, vücutta yaptığı tahribatı anlattı.


EHEC neyin kısaltılması? EHEC bakteri mi, yoksa virüs mü?


Entero-Hemorajik Escherichia Coli isimli bakterinin kısaltılmış ismi. EHEC, bir bakteri olmasına rağmen medyada çoğu kez yanlış bir kullanımla "virüs" olarak tanıtılıyor. Bu bakteri genelde, çeşitli tip ishallere neden olabilen bir grubun üyesi. Örneğin; çok daha hafif seyredebilen ve Turist İshali (diyaresi) olarak bilinen hastalığa da farklı bir Escherichia coli tipi neden oluyor.

korunma önlemleri
EHEC’in, kuşlar ve memelilerin bağırsaklarında, onlara zarar vermeden bulunan Escherichia coli bakterilerinden farkı ne?

Bu bakterilerin en önemli özelliği, diğer Escherichia coli bakterilerinden farklı olarak, güçlü bir toksin meydana getirmeleri. Bakteriler vücuda girip bağırsakta çoğalmaya başladığında, toksin üreterek hem bağırsakta kanlı ishale neden oluyor hem de bağırsak sisteminden dolaşıma geçerek organlara zarar veriyor.



Bahsettiğiniz toksinler, bağırsak dışında hangi organlara zarar veriyor?


Sitotoksin adını verilen bu toksinler, kan dolaşımına geçtikten sonra damar duvarını oluşturan endotel hücrelerine, böbreklerde bulunan bazı hücrelere, alyuvarlara bağlanıyorlar ve bu hücrelerde hasar meydana getiriyorlar. Bunun sonucunda pıhtılaşmaya neden olan bazı faktörler salınıyor, trombosit adı verilen pıhtılaşma pulcukları kümeleşiyor. Ardından başta böbrekler olmak üzere organlardaki kılcal damarlar tıkanıyor ve bu organların görevlerinde bozukluk meydana geliyor. Ayrıca alyuvarların tahrip olması sonucu anemi (kansızlık) oluşuyor.


Bakteri vücuda girdikten ne kadar zaman sonra etkileri görülmeye başlıyor? EHEC, herkeste aynı ağır tablonun yaşanmasına neden oluyor mu?
Özellikle 10 yaşın altındaki çocuklarda ve erişkinlerin yaklaşık yüzde 10’unda toksinlerin oluşturduğu organ bozukluğu nedeni ile ağır bir tablo olarak karşımıza çıkıyor. İshal belirtileri için kuluçka dönemi genellikle 3-4 gün. Bu dönem 1-2 gün kadar kısa olabileceği gibi 5-8 güne kadar da uzayabiliyor. Başlangıçta kanlı olmayan ishal, bir iki gün içerisinde kanlı olmaya ve karın ağrıları varsa artmaya başlıyor.


Toksinin neden olduğu ve organları etkileyen belirtiler ne zaman ortaya çıkıyor?

Genelde ilk belirtilerin ortaya çıkmasından bir hafta, on gün sonra ortaya çıkıyor.


Bu bakterilerin kaynağı nedir?

Bu bakterilerin ana kaynağı, sığır başta olmak üzere diğer çiftlik hayvanlarının kendi dışkıları ile kirlenmiş ve iyi ortamda tutulmadan az pişmiş etlerinin yenmesi. Bunun yanında, hastalığı belirtili ya da belirtisiz geçiren insanların, dışkıları ile kirlenmiş ortam ve iyi yıkanmamış elleri ile gıda hazırlamaları. Özellikle, hastalığı geçiren kişilerin bir kısmında, bakterilerin dışkılarında uzun süre bulunduğu görülüyor. Salgınların büyük bir kısmı, iyi pişirilmemiş sığır kaynaklı gıdalar (kıyma, tütsülenmiş et, süt) yoluyla oluşuyor. Hastalık insanlara; pişmemiş veya az pişmiş etler, özellikle hamburgerler, aracılığı ile bulaşıyor. Pastörize edilmemiş süt ve süt ürünleri, klorlanmamış içme suları, hatta doğal gübre ile yetişmiş çiğ tüketilecek sebzelerin iyi yıkanmadan veya bu tip gıdaların dışkı (kanalizasyon) ile kirlenmiş su ile yıkanmaları sonucu oluşuyor.



İshali önleyici, bağırsak hareketlerini azaltıcı ilaçlar bu vakalarda kullanılabilir mi?

Bağırsak hareketlerini azaltan ilaçların kullanılması kesinlikle doğru değil. Bu tip ilaçların kullanılması, bağırsakların EHEC’den temizlenmesini geciktirip toksin emilimini devam ettirerek organlara zarar verme riskini artırıyor.


İnsandan insana bulaşır mı? Korunmak için neler yapılmalı?

Bakterilerin düşük enfektif dozu nedeniyle (10 ila 100 bakteri enfeksiyon oluşturabilir) insandan insana da bulaşabiliyor. Özellikle çocuk yuvalarında veya yaşlı bakımevlerinde bakterinin bulaşması sıklıkla yaşanıyor. EHEC enfeksiyonları, genel hijyen önlemlerinin alınmasıyla önlenebiliyor. Enfekte olması muhtemel hayvanlarla temastan sonra ellerin yıkanması, gıdaların hazırlanmasında hijyen kurallarına uyulması çok önemli. Pastörize edilmemiş sütler mutlaka kaynatıldıktan sonra içilmeli. Özellikle hamburgerlerin et kısımları iyi pişirilmeli. Sebzeler uygun şekilde yıkanmalı. Hastalar ve nekahet döneminde olanlar (bakteri enfeksiyon düzeldikten sonra 8 hafta kadar dışkıda bulunabiliyor) gıda işlerinde ve özellikle risk altında bulunan çocuk yuvası, yaşlı bakımevi gibi yerlerde çalıştırılmamalı. Bakterinin dışkı ile bulaşabileceği sularda yüzülmemeli.


Salgın başta Almanya ve diğer Avrupa ülkelerinde görüldüğüne göre, bu ülkelere seyahat eden yurttaşlarımız özellikle nelere dikkate etmeli?

Daha önce de belirttiğim gibi genel hijyen önlemlerine uyulması çok önemli. Kapalı su tüketilmeli, eller sıkça yıkanmalı. Çiğ tüketilecek sebzelerin, çok iyi ve güvenilir sular ile yıkanmasına özen gösterilmeli. Dışarıda, çiğ sebze içeren salata gibi yiyecekler, bu aralar tüketilmemeli. Etlerin, özellikle hamburger içindeki etlerin iyi pişirildiğinden emin olunmalı.

Ek olarak ishal geliştiğinde mutlaka bir sağlık kuruluşuna başvurulması da önemli.

7/07/2011

tedavisi olmayan iltihabi bağırsak hastalığına filtrelemeli çözüm ile tedavi olunabilecek

    7/07/2011 09:20:00 ÖS   Yorum yok

Karın ağrısı, ishal, kanama ve dışkılamada ağır sorunlarla kendini gösteren, ileri aşamada ilaçla tedavisi mümkün olmayan, "İltihabi Bağırsak Hastalığı"na karşı, Türkiye'de ilk kez yapılan "filtreleme" yöntemiyle başarı sağlandı.

Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde hastalığa yol açan hücreleri kandan temizleyen "aferez" yöntemiyle 1 yıldır yoğun bakımda yatan ve ilaç tedavilerine yanıt vermeyen hasta, tekrar gündelik hayatına döndü.
filtrelemeli çözüm
Hastanın tedavisini yürüten Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Gastroenteroloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Murat Törüner, "kolit" olarak bilinen "İltihabi Bağırsak Hastalığı"nın, "ülseratif kolit" ve "Crohn hastalığı" adı altında iki alt türü bulunduğunu söyledi.

Mevcut Yöntemlerle Tedavisi Mümkün Değil
Bu hastalığın mevcut yöntemlerle tedavisinin mümkün olmadığını, zaman zaman uykuya geçen hastalığın, bazen de alevlendiğini ifade eden Törüner, şu bilgileri aktardı:

"Bazı hastalarda uyku durumu şans eseri uzun sürüyor. Tedavide ilk aşamada yan etkisi az ve daha uzun süre kullanılabilen ilaçlar kullanılıyor. Hastalığın ilerlemesi halinde ise yan etkisi daha fazla ilaçlara başvuruluyor. Hastalığın mekanizması çok iyi bilinmemekle birlikte, vücut, bağırsakları düşman olarak görüyor ve bu durumda bağırsaklarda iltihabi durum gelişiyor. Bu nedenle ileri safhada bağışıklık sistemini baskılayan ilaçlar kullanılması gerekiyor. Bu ilaçların uzun süre kullanılması halinde de ağır yan etkiler ortaya çıkabiliyor. Bu yan etkiler, ağır enfeksiyonlar şeklinde görülebiliyor."

Daha çok 30-40 yaşlarında, hem kadın hem de erkeklerde ortaya çıkan hastalığın görülmesinde genetik yatkınlığın etkili olduğunu ifade eden Törüner, "Bazı kişilerde hastalık 70 yaşında bile görülebiliyor" dedi.

Ülseratif kolitin kanlı ishal, Crohn'un ise ishal ve karın ağrısıyla belirti verdiğini, bazı hastalarda ağız, cinsel organ, deri gibi yerlerden dışkı gelebildiğini kaydeden Törüner, hastalığa karşı özel bir ilaç olmadığı için yüzde 100 tedavi imkanı bulunmadığını, ileri vakalarda, başlarda yüzde 80'ler civarında başarı sağlanan kortizon tedavisinde bile başarının daha sonraları düştüğünü vurguladı.

Hücreleri Kandan Temizleyen "Aferez" Yöntemi

Hastalarda ağır psikolojik sorunlara yol açan iltihabi bağırsak hastalığına karşı deneysel tedavi yöntemlerine başvurulduğunu ifade eden Törüner, hastalığa yol açan hücreleri kandan temizleyen "aferez" yönteminin de bu deneysel tedavilerden biri olduğunu bildirdi.

Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde aferez yapılan 20 yaşlarındaki Crohn hastasının, 1 yıldır yoğun bakımda tutulmasına rağmen hiçbir tedaviye yanıt vermediğini anlatan Prof. Dr. Murat Törüner, söz konusu uygulamayla ilgili şu bilgileri aktardı:

"Hastaya uyguladığımız aferez yöntemi ile bağırsakları düşman olarak gördüğü için hastanın kanında aşırı ve anlaşılamayan bir tepkiye yol açan hücreleri dolaşım sisteminden filtreleme yaparak temizledik. Bu hücreler temizlendiği için de hastadaki iltihabi bağırsak hastalığı belirtileri ortadan kalkmış oldu. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Gastroenteroloji Bilim Dalı Türkiye'nin en ileri tedavi merkezlerinden birisi. Terapötik Aferez Merkezi ise ameliyathane şartlarına sahip ülkenin en ileri merkezlerinden birisi. Aferez yönteminin başarılı olması için hem gastroenteroloji, hem de aferez konusunda gelişmiş şartlara sahip merkezlerde yapılması büyük önem taşıyor."

Törüner, tedavisi tamamlanan Crohn hastasının bağırsaklarında açılan fistüllerin tamamen kapandığını, hastalık belirtilerinin ortadan kalkmasıyla hastanın tekrar gündelik yaşamına döndüğünü ve bağışıklık sistemini baskılayan ilaçların en aza indirildiğini belirterek, "Ancak bu, hastanın tamamen sağlığına kavuştuğu anlamına gelmiyor. Takibinin sürmesi gerekiyor. Aferez işleminin belirli bir süre sonra tekrarlanması gerekebilir" dedi.

"Yöntemin Yan Etkisi Yok"

Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Terapötik Aferez Merkezi Sorumlusu Prof. Dr. Osman İlhan da aferez yönteminin hiçbir yan etkisi bulunmadığını bildirdi. Bu yöntemin her hastada uygulanmasının mümkün olmadığını, gastroenteroloji uzmanlarından oluşan bir heyetin raporuyla Sağlık Bakanlığı'nın Aferez Komisyonu'nun onay verdiği hastalara uygulanabileceğini ifade eden İlhan, şunları anlattı:

"Yöntemle bağırsaklarda iltihap yapan savunma hücreleri toplanıyor. Aferez tekniğiyle hastadan toplanan kan filtreden geçiriliyor, hastalık yapan lökositler ayrılıyor ve bu hücrelerden temizlenen kan hastaya tekrar veriliyor. İşlem haftada bir kez olmak üzere 5 hafta üst üste yapılıyor."

Aferez yöntemine hangi hastalarda başvurulabileceğini ilişkin bir metin hazırlanmasının söz konusu olduğunu belirten İlhan, bu konunun Sağlık Bakanlığı'nın Aferez Komisyonu'nda da ele alınacağını söyledi.

"İltihabi Bağırsak Hastalığı"nın mezankimal kök hücre nakliyle tamamen ortadan kaldırılmasına yönelik çalışmaların da devam ettiğini bildiren İlhan, bu tedaviyle hastalığa karşı yüzde 100 başarı elde edilmesinin mümkün olabileceğini söyledi.

Mezankimal kök hücre nakliyle hastanın kemik iliğindeki, hastalığa yol açan hücrelerin tamamen yok edilerek dolaşıma verilmesinin önüne geçilmesinin hedeflendiğini anlatan Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Hematoloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. İlhan, şunları söyledi:

"Mezankimal kök hücre nakli ile ilgili dünyada da bazı araştırmalar yürütülüyor. Bu araştırmalardan biri, 3. kişiden alınan kök hücrenin hastalara nakledilmesi nedeniyle başarılı olamadı. Oysa hastanın kendisinden ya da doku uyumu olan yakınından alınan kök hücre nakledilmeli. Yakın bir gelecekte bu tedavi yöntemiyle iltihabi bağırsak hastalığının tamamen ortadan kaldırılması söz konusu olabilir."

İltihabi Bağırsak Hastalığı Nedir?
Sindirim kanalında görülen, sıklıkla kronik seyirli (uzun süreli) iltihap olan iltihabi bağırsak hastalığı, bağırsak duvarında ülser, şişme, yaralanma, kanama ve zedelenme ile seyreder.

Ana hatları ile iltihabi bağırsak hastalığının, ''ülseratif kolit'' ve ''Crohn hastalığı'' olmak üzere iki farklı tipi bulunur. Buna ek olarak iltihabi bağırsak hastalığının tam olarak ülseratif kolit veya crohn hastalığına benzemeyen, arada kalan tipi, yani tam belirlenemeyen şekli de vardır.

Kalın bağırsağın en önemli görevi, bağırsak içindeki suyun kana geri emilimidir. Ülseratif kolit hastalığında suyun geri emilmesini sağlayan tabakada inflamasyon (iltihap) olması nedeni ile bu işlev gerçekleşemez. Böylece hastalığın en önemli bulgusu ishal gelişir. Bu mukozal örtü tabakasındaki inflamasyon (iltihap), doku zedelenmesine, dolayısıyla ülserlere ve kanamaya neden olur.

İshal, bağırsak hareketlerinde artışa ve karın ağrısına neden olur. Böylece hastalarda kanlı dışkılama, rektal kanama (makattan kan gelmesi), dışkılama sırasında ağrı, acil dışkılama ihtiyacı, devam eden ishal, karın ağrısı (çoğu zaman kramplar tarzında), kilo kaybı ve ateş gibi belirtiler meydana gelir.

Hastalık, zaman zaman alevlenmeler ve sakin dönemler gösterir. Ömür boyu devam eden bir hastalık olmakla birlikte tedavi ile normal aktif yaşam mümkündür.

Ülseratif kolit sıklıkla crohn hastalığı ile karışır. Ülseratif kolit hastalığında, sadece kalın bağırsağın (kolon ve rektum) içini örten yüzeyel tabaka (mukoza ve submukoza) hasta iken, Crohn hastalığında ise, ağızdan anüse (makata) kadar sindirim kanalının herhangi bir yerinde bu olabilir. Ülseratif kolitin aksine Crohn hastalığında, hastalığın görüldüğü bağırsak kısmında, bağırsak duvarının sadece yüzeyel tabakası değil, tüm tabakaları hastadır.

6/23/2011

silikon dolgularla bağ dokusu hastalığı meme kanseri ve üreme sorunları arasında ilişki yok

    6/23/2011 07:25:00 ÖS   Yorum yok

ABD Gıda ve İlaç Dairesi, yayımladığı yeni raporunda meme büyütme ameliyatının tehlikelerinin ve yararlarının yeterince anlaşıldığını ve ameliyatı yaptıran kişilerin tüm olasılıklar hakkında bilgilendirilmiş olarak karar verdiklerini belirtti.

bağ dokusu hastalığı
Bununla birlikte, silikonla meme büyütme ameliyatı yaptıran her beş kişiden birinin ve meme rekonstrüksiyonu yaptıranların yarısının, 10 yıl içinde bu dolgu maddesinin çıkarılması için yeniden ameliyat olduğu belirlendi.
ABD, uzun süre bu alanın dışında kaldıktan sonra, 2006 yılında 22 yaşından büyük kadınlar için meme büyütme ameliyatlarını onaylamıştı. Bunun için Allergan'ın Natrelle ve Johnson and Johnson'a bağlı Mentor'un MemoryGel dolgu maddelerinin kullanılmasına onay verilmişti.

Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi'nin dün yayımladığı, silikonla meme büyütme ameliyatlarına ilişkin 63 sayfalık rapor, bu dolgu maddesini üretme izni olan iki şirketin yaptırdığı araştırmalara dayanıyor.

Daire, dünya çapında 5 ile 10 milyon arasında kadının meme büyütme ameliyatı yaptırdığını kaydediyor.

Silikon yine piyasada


Silikon dolguların yırtılması ve sızıntı yapması nedeniyle doğan kaygılar ardından 1992 yılından sonra ABD'de silikon dolgular piyasadan çekilmişti.

Bu tarihten sonra, sadece maden tuzu içeren dolgu maddelerinin kullanılmasına izin veriliyor; sadece mastektomi hastalarıyla diğer bazı tıbbi gerekçelerle sınırılı sayıda silikon dolgusu dağıtımı onaylanıyordu.

Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi, yapılan araştırmalarda silikon dolgularla, bağ dokusu hastalığı, meme kanseri ve üreme sorunları arasında hiçbir ilişki bulunmadığını kaydetti.

Ancak anaplastik büyük hücreli lenfoma riskinin "çok ufak miktarda" arttığı saptandı.

Silikonla yapılan meme büyütme ameliyatları ardından en sık rastlanan sorunlar, dolgu maddesinin patlaması, buruşma, asimetri sorunu, yaralar, ağrılar ve enfeksiyonlar.

Raporda meme büyütme ameliyatları ardından çıkan sorunların zamanla ortaya çıktığına da işaret edildi.

Gıda ve İlaç Dairesi, bu konuda bir uyarıda da bulunarak, "Meme dolguları, bir ömür boyu işlevlerini koruyacak maddeler değil. Ne kadar uzun süreyle dolgu maddesi taşıyorsanız, bunu çıkarma durumunda kalmanız olasılığı da artmakta." dedi.

Daire, bütün bunlara rağmen, meme büyütme ameliyatı yaptıran kadınların çoğunun "vücutlarının yeni görünümüyle, memelerinin yeni boyutları ve şeklinden memnun olduklarını" belirtti.
bbc türkçe
© 2014 deva arayanlar . Designed by Bloggertheme9
Proudly Powered by Blogger .