-->
sinir sistemi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
sinir sistemi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

9/04/2013

İyi uyumanın beyne bir yararı daha keşfedildi miyelin hücrelerin üretimini arttırıyor

    9/04/2013 11:39:00 ÖS   Yorum yok
miyelin olarak bilinen bir yalıtım malzemesini yapan hücrelerin üretimini artırıyor.
İyi uyumanın beyne bir yararı daha keşfedildi miyelin hücrelerin üretimini arttırıyor
Uyku, beynimizin devresini koruyan ve miyelin olarak bilinen bir yalıtım malzemesini yapan hücrelerin üretimini artırıyor.

Wisconsin Üniversitesi'nden Dr Chiara Cirelli ve meslektaşları fareler uyurken miyelin yapma hücreleri olan olgunlaşmamış oligodendrositin üretim hızının iki katına çıktığını buldu.

Buna en çok uykunun rüya aşamasında rastlanıyor ve genlerden kaynaklandığı belirtiliyor.

Buna karşılık, fareler uyanık kalmak zorunda kaldığında hücre ölümü ve stresle ilgili genler harekete geçiyor.

Çalışma, Journal of Neuroscience'da yayınlandı.

Wisconsin ekibi, bugüne kadar sadece farelerden elde edilen bulgular, uykunun beyin onarım ve büyümesinin yanısıra MS hastalığındaki rolü hakkında yeni fikirlerin gündeme gelmesini sağlayabilir.

Neden uyumak gerektiği, yüzyıllardır bilimadamlarını şaşkına çeviren bir soru oldu.

Dinlenmiş hissetmek ve aklımızın iyi çalışması için uyku gerektiği açık.

Ama uyku sırasında devreye giren biyolojik süreçler, nispeten yakın zamanlarda ortaya çıktı.
Büyüme ve hücre onarımı

Araştırmacılar bulguların uyku kaybının, miyeline zarar veren bir hastalık olan Multipl Skleroz yani MS'in bazı belirtilerini kötüleştirebileceğine işaret ettiğini söylüyor.

MS, vücudun bağışıklık sistemi beyin ve omurilikteki sinirlerin miyelin kaplamasına saldırıyor ve bu kaplamayı yok ediyor.

Dr Cirelli'nin ekibi, özellikle ergenlik döneminde, uyku eksikliği olup olmadığını test ilgilenen , beyin için uzun vadeli sonuçları olabilir.

ABD Ulusal Nörolojik Bozukluklar ve İnme Enstitüsü de sinir sisteminin düzgün çalışması için uykunun gerekli göründüğünü belirtiyor.

Derin uyku sırasında çocuk ve genç erişkinlerde büyüme hormonu salgılanıyor.

Derin uyku sırasında çoğu vücut hücresinin üretimi artıyor ve proteinlerin parçalanma düzeyi düşüyor. (BBC Türkçe)

2/09/2013

MS hastalığında hastanın kendi derisi ile tedavi imkanı

    2/09/2013 02:30:00 ÖS   Yorum yok

MS hastalığı nedeniyle sinirlerin etrafında miyelin denen yalıtıcı maddenin zarar görmesi sonucu sinirlerin uyarıları iletme kabiliyeti azalıyor ve bu da yorgunluk ve denge kaybına neden oluyor.

Cell Stem Cell dergisinde yayınlanan araştırmanın sonuçlarına göre hayvanlar üzerinde yapılan testlerde deri hücreleri zarar gören miyelini tedavi edebiliyor.

Uzmanlar bu tür tedavilere acil ihtiyaç olduğunu söylüyor.

Elektrik kablolarının etrafındaki plastik gibi sinirler de miyelin denen bir protein ile çevrili.

Ancak MS gibi hastalıklar sinirlerin etrafındaki miyelinin zarar görmesine neden oluyor ve elektrik uyarılarının vücuda iletilmesi zorlaşıyor.
Kök hücre

ABD'de bulunan Rochester Üniversitesi Tıp Merkezi'nde bir grup bilim insanı, kök hücre araştırmalarındaki ilerlemelere dayanarak miyelinin onarılmasını sağlayacak araştırmalar yürütüyor.

Bu araştırmalarda insanların deri hücrelerinden örnekler alınarak vücutta herhangi bir hücrenin yerini alabilecek kök hücreye dönüştürülüyor.

Bir sonraki adım ise kök hücreleri beyinde miyelini üreten hücrelerin gelişmemiş hallerine dönüştürmek.

Araştırmacılar, bu hücreler, miyelinsiz doğan farelere enjekte edildiğinde, kayda değer bir etki gördüklerini belirtiyor.

Dr Steven Goldman BBC'ye yaptığı açıklamada "miyelinin sinir sistemi aracılığıyla üretildiğini" ve araştırmada kullanılan bazı farelerin "normal yaşam süresine" sahip olduklarını söyledi.

Dr Goldman "MS hastalığında sinir liflerinin yok olmadığını, amacın bunların yeniden miyelin ile kaplanmasını sağlamak olduğunu" belirtti.

Ancak MS hastalarının bağışıklık sistemi miyeline saldırmaya devam edecek. Bu nedenle bu tedavinin bağışıklık sistemini kontrol altına almaya çalışan diğer tedaviler ile birlikte uygulanması ya da birçok kez tekrar edilmesi gerekiyor.

Dr Goldman, bu konudaki çalışmaların devam ettiğini ancak "kötümser olmak için bir neden olmadığını" söyledi.

Birkaç yıl içinde bu tedavinin insanlar üzerine uygulanmaya başlanması mümkün olabilir. bbc türkçe

12/11/2012

Polikistik over sendromu ile nasıl başa çıkılır?

    12/11/2012 10:06:00 ÖÖ   Yorum yok
Memorial Etiler Tıp Merkezi Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü’nden Op. Dr. Nihal Çetin, polikistik over sendromu (PKOS) ve tedavisi hakkında bilgi verdi.
Genetik ve çevresel faktörler etkili olabilir

Polikistik over sendromu; santral sinir sistemi, hipofiz bezi, yumurtalıklar, böbreküstü bezi ve diğer dokular arasındaki etkileşimlerin bozulmasına bağlı olarak; üreme çağındaki kadınlarda en sık ortaya çıkan endokrin bozukluktur. Kronik seyreden ve gelecekte yaşam kalitesini olumsuz etkileyebilen bir hastalıktır. Başlatıcı faktör veya faktörler henüz tam olarak anlaşılamamakla beraber; genetik ve çevresel faktörlerin etkileşimi ile ortaya çıkmış bir hastalık olarak değerlendirilebilir.

Anahtar bulgu yumurtlamanın olmamasıdır

Tipik polikistik overler (Çok sayıda kist içeren over dokusu), uzun süre yumurtlama olmaması sonrasında oluşmaktadır. Normal kadınların %25 kadarında polikistik overin tipik ultrasonografi bulguları (overlerde inci tanesi gibi dizilmiş follikül kistleri) görülmektedir. Doğum kontrol hapı kullanan kadınların %14’ünde de bu ultrasonografik bulgu izlenmiştir. Bu durumda sadece polikistik over görüntüsü tanı koymada yeterli değildir. Uzun süre yumurtlamanın olmaması şu tablolara neden olabilir:

1. Kısırlık
2. Adet düzensizliği
3. Tüylenme artışı, saç dökülmesi ve akne (sivilce)
4. Rahim kanseri ve muhtemel meme kanseri riskinde artış
5. Kalp-damar hastalıkları riskinde artış
6. İnsülin (kan şekeri kontrolünü sağlayan hormon) artışı mevcut olan kadınlarda şeker
7. hastalığı riskinde artış

Adet düzensizliği görülüyor

Hastaların başvuru sebebi, sıklıkla adet görmeye başladıkları dönemden itibaren başlayan adet düzensizlikleridir. Adet düzensizliği, adet aralarının 35 günden uzun olması veya yılda 10’dan az adet görme şeklindedir. Hastalığın yakınma ve bulguları kişiden kişiye çok farklıdır ve zaman içinde değişim gösterir.

Polikistik over sendromu bulunan kadınlarda uzun dönemde; şeker hastalığı, hipertansiyon, kalp ve damar hastalıkları ile rahim kanseri görülebilir. Polikistik over sendromu neden olduğu şikayetler ve ileride oluşabilecek sağlık problemleri açısından düzenli kontrol altında olunması gereken bir hastalıktır.

Yaşam tarzınızda değişiklik yapın

Polikistik over sendromu aslında anne karnında başlar. Bu durum tutumlu genler hipotezi ile açıklanır. Bu kişilerde anne karnında bebek iken gelişme geriliği görülür. Anne karnında besinlerden ve enerjiden yoksun kalan bebek, doğduktan sonra bu yoksunluk ortadan kalktığında bunları vücudu tutumlu kullanmaya başlar ve biriktirme alışkanlığı ortaya çıkar. Bu sebeple obezite görülür. Tedavide kilo kontrolü birinci basamaktır. Bu hastalarda dengeli beslenme yaşam tarzı olmalıdır. Kilo alımı polikistik over sendromu belirtilerinin şiddetini artırır ve ileriye dönük sağlık sorunlarının ortaya çıkma riskini artırır. Polikistik over sendromunda sık sık ara ara beslenilmelidir. Bu açlık krizlerini azaltır, vücut yağlanmasını ortadan kaldırır. Doymuş yağlardan fakir, glisemik indeksi düşük ve yüksek lif içeren diyet önerilmektedir. cumhuriyet

5/01/2012

iki dil bilmek beyni güçlendiriyor ve bunama riskini azaltıyor

    5/01/2012 05:17:00 ÖS   Yorum yok

ABD'deki Northwestern Üniversitesi'nden bilimadamları iki dil birden kullanmanın bir beyin egzersizi olduğunu ve düşünme becerilerini artırdığını ortaya çıkardı.

beyni güçlendiriyor

Yapılan deneyler iki dili akıcı olarak konuşabilenlerin sinir sistemlerinin sese verdiği tepkinin değiştiğini ortaya koydu.

Uzmanlar deney sırasında 48 sağlıklı öğrenciyi çeşitli testlerden geçirdi. Deneklerden 23'ü iki dili akıcı olarak konuşabiliyordu.

Bilim adamları bağladıkları elektrotlar yardımıyla deneklerin beyin dalgalarını inceledi.


Sessiz laboratuvar ortamında her iki gruptan deneklerin beyin dalgaları aynı özellikleri gösterdi ve sesleri ayırdetmekte aynı oranda başarılı oldular.

Ancak gürültülü ortamda iki dil bilenlerin sesleri ayırdetme oranlarının tek dil konuşanlardan oldukça yüksek olduğu görüldü.

Bilim adamlarına göre iki dil bilenler duymak istedikleri ses ile arkaplan gürültüsünü birbirinden ayırmayı daha kolay başarıyor.

Ve bu farklar beyinde görülebiliyor.

İki dil bilenlerin beyin dalgaları daha hareketli ve bu kişiler çevrelerine daha hızlı tepki veriyorlar.


Araştırmayı yürüten Prof Nina Kraus " İki dil konuşabilenler daha fazla sese aşina oldukları için duyma yetenekleri tek dil konuşanlardan daha gelişmiş oluyor. Bu da zorlayıcı dinleme koşullarında sesleri ayırdetmeyi daha kolay başarmalarını ve söyleneni daha kolay anlamalarını sağlıyor'' dedi.

Araştırmada görev alan Viorica Marian ise: "İnsanlar bulmaca çözerek ya da benzer işler yaparak beyin egzersizi yapabilirler. Ancak iki dil bilenlerin bunu yapmasına gerek kalmıyor. İki dil bilmek ve kullanmak otomatik olarak avantaj sağlıyor'' dedi.

Araştırmacılar müzisyenlerin de benzer duyma avantajlarına sahip olduğunu söylüyor.

Geçmişte yapılan araştırmalar çift dilli insanların bunama riskinin de daha az olduğunu ortaya koymuştu.bbc türkçe

1/09/2012

grip ve soğuk algınlığına birebir astıma faydalı ege bölgesinin kızılcık tarhanası

    1/09/2012 04:37:00 ÖS   Yorum yok

Uşak'ta yaklaşık 30 yıldır tarhana üreten Mustafa Yeldanlı (74), yaptığı açıklamada, her yıl yaklaşık 1 ton kızılcık tarhanası ürettiğini, bu tarhananın Ege bölgesi dışında da yaygınlaştırılması için çalıştığını belirtti.

ege bölgesinin kızılcık tarhanası

Yeldanlı, şöyle konuştu: ''Yaz aylarında doğada kendiliğinden yetişen kızılcık bitkisinin meyveleri toplandıktan sonra kaynatılıyor. Çekirdekleri ayrılan meyvenin posası ile un karıştırılarak 5 gün kadar bekletiliyor. Kurumaya alınan tarhana sonra makinelerle ufalanıyor ve pişirmeye hazır hale geliyor. Kızılcık tarhanasının özelikle grip ve soğuk algınlığının tedavisinde birebir etkili olduğu biliniyor. Astım hastaları için de faydalı.''

Yeldanlı, fast food (hazır yemek) tarzı beslenmenin sağlığa zararlarının uzmanlarca birçok kez dile getirildiğini, tarhana çorbasının sağlıklı beslenme programlarının vazgeçilmez ürünü olması gerektiğini belirtti.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren, 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, iş adamı merhum Sakıp Sabancı'nın tarhana çorbasını tattırdığı isimlerden bazıları olduğunu kaydeden Yeldanlı, şunları söyledi:

''Tarhanayı kim yaparsa yapsın çok değerli bir gıda olduğu kesin. Bin yıllık bu mucize besini tanıtmak için elimden geleni yapıyorum. 


Özellikle sağlıklı nesiller için çocukların tarhana içmesi gerektiğini söylüyorum. Anneler özellikle kış aylarında çocuklarına her gün mutlaka tarhana çorbası içirsin. Çocuklarının bağışıklık sisteminin güçlendiğini görecekler.''

Yeldanlı, uzman hekimlerin ve bilim adamlarının da protein, kalsiyum, demir, A, B1 ve B2 vitaminleri içerdiği için tarhana çorbasının sinir sistemine, baş ve mide ağrılarına iyi geldiğini belirttiklerini ifade etti.

11/14/2011

sanayide kullanılan trikloretilen adlı çözücü maddeye maruz kalanlarda parkinson hastalığı riski

    11/14/2011 03:34:00 ÖS   Yorum yok

Araştırmacılar, işyerinde "trikloretilen- TCE" maddesine maruz kalan kişilerde Parkinson hastalığı gelişme riskinin altı kat arttığını belirledi.


parkinson hastalığı riski
TCE kullanımı dünyanın bir çok yerinde yasaklanmış olsa da bu kimyasal madde, halen özellikle metal sektöründe çözücü olarak kullanılabiliyor.

Araştırma, ABD'de veri tabanından seçilen 99 ayrı ikiz üzerindeki analizlere dayanıyor.

Sinir sisteminde oluşan bir hastalık olan Parkinson'un tam sebebi bilinmiyor, ancak hastalık zamanla ilerleyen konuşma bozuklukları, hareket yavaşlaması ve titremelere yol açabiliyor ve kesin bir tedavisi bulunmuyor.

Bilimadamları, Parkinson'un genetiğe ve çevreye dayalı faktörlere dayalı olabileceğini belirtiyor.


Ancak geçmişte, haşere ilaçlarının kullanımıyla Parkinson arasında bir ilişki tespit edilmişti.

Solvent olarak da anılan maddelere maruz kalmanın etkilerinin araştırıldığı projeye ABD, Kanada, Almanya ve Arjantin'den çeşitli enstitüler destek verdi.

Araştırma kapsamında birinde Parkinson hastalığı olan 99 ikiz kardeş incelendi.


İkizler genellikle genetik olarak benzer özelliklere sahip olduklarından araştırma kapsamında sağlıklı olan ikizin kontrol grubu olması sağlandı.

Sonucunda trikloretilen (TCE)'ye maruz kalanlarla Parkinson hastalığı arasında önemli bir ilişki belirlendi.

TCE, boya, yapıştırıcı, halı ve kuru temizleme maddeleri ayrıca yağ çözücülerde kullanılıyordu.

1970'li yıllardan bu yana toksik özellikleri nedeniyle gıda ve ilaç sanayinde kullanımı yasaklanmış durumda.

Bu madde halen metallerde çözücü olarak kullanılmaya devam ediliyor.

© 2014 deva arayanlar . Designed by Bloggertheme9
Proudly Powered by Blogger .