-->
meyve sebze etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
meyve sebze etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

1/06/2014

Astım tedavisinde umulmadık fayda sağlayan yiyecekler

    1/06/2014 06:45:00 ÖS   Yorum yok
lifli yiyeceklerAstım hastaları için tamamen tahıldan oluşan lifli yiyecekler ve meyve sebzelerin umulmadık faydalarının olduğu ortaya çıkarıldı Fareler üzerinde yapılan ve sonuçları Natural Medicine dergisinde yayımlanan araştırma, bol lifli yiyeceklerden oluşan beslenme biçiminin akciğerlerdeki enflamasyonu azaltabileceğini gösteriyor.

Bol lifli ürünler midede emilmiş besinleri etkileyerek, bağışıklık sisteminin yapısını değiştirebiliyor.

Araştırmacılar, işlenmiş yemeklerden yemenin astımın nedenlerinden biri olabileceğini düşünüyor.

Solunum kanalları bu süreçte tahrişe daha hassaslaşıyor ve bu durum da astımı tetikleyebiliyor.

Sorunun çözümü midede yaşayan bir bakteride yatıyor.

İnsan vücudundaki hücrelerde trilyonlarca mikrop bulunuyor.

Giderek artan sayıda araştırma, bu bakterilerin insan sağlığına büyük faydası olduğuna işaret ediyor.

İsviçre’de Lozan Üniversitesi’nden bir ekibin yaptığı araştırmaya göre bol ve az lifli yiyecekler midedeki bakterilerin çeşidini etkileyebiliyor.

Bol lifli ürünler sayesinde midede bulunan bakteriler daha çok yağlı asit üretiyor. Bu asitler daha sonra kanda emiliyor.

Araştırmacılar bu asitlerin bağışıklık sistemine sinyal göndererek akciğerlerdeki tahrişe karşı daha güçlü bir savunma sağladığını söylüyorlar.

Az lifli yiyecekler ise böyle bir etkiye sahip değiller. Alıntı.(BBC Türkçe)

3/09/2012

cilt güzelliği ve sağlığı sebze meyveyi ne kadar tükettiğinize bağlı

    3/09/2012 06:51:00 ÖS   Yorum yok

İngiltere'de bilimadamları bir kaç hafta meyve sebze yemenin bile cilt rengini güzelleştirdiğini belirtiyor.


sebze meyve

Edinburgh'daki St Andrews Üniversitesi tıp fakültesi uzmanları, 35 kişilik bir grubun beslenme alışkanlıklarını inceledi.
Uzmanlar, daha çok yeşil sebze yiyenlerin tıklayın daha canlı bir ten rengine sahip olduğu sonucuna vardı.

Altı hafta içinde sağlıklı beslenen kişilerin ciltlerinde "altın bir ışıltı" oluştuğu, kötü beslenen kişilerde ise bozulma ve solgunluk oluştuğu belirtiliyor.

Yenilen sebze meyvenin kişinin dış görünümüne yansıyarak cazibesini arttırdığı görüşü başka bilimsel çalışmalarda da ortaya atılmıştı.


Pek çok sebze ve meyvede bulunan ve sarı ve kırmızı renk veren karotenin cilt rengini etkilediği, çok uzun yıllardır biliniyor.

Ancak normal ve sağlıklı bir beslenme alışkanlığının ne düzeyde etki ettiği net değildi.

St Andrews Üniversitesi sağlık psikolojisi uzmanı tıklayın Dr. Gözde Özakıncı ve meslekdaşları, altı haftalık çalışmalarında çoğu beyaz, 35 gönüllü öğrencinin ne kadar sebze ve meyve aldığının kaydını tuttu.

Gönüllülerden bu süre içinde solaryum, makyaj ve bronzlaştırıcı krem kullanmamaları istendi.

Tenlerinin renk tonu özel bir araçla, deney öncesinde, sırasında ve sonrasında incelendi.

'Güzellik' motivasyon sağlayabilir

Elde ettikleri sonuçlar, sebze meyve tüketiminde meydana gelen değişimlerin cilt rengini de değiştirdiği yönündeydi.

Aynı ekibin daha önce yaptığı bir çalışmada da cilt renginde hafif değişikliklerin bile yüzün çekici olarak algılanması ile bağlantısı olabileceği belirlenmişti.

Uzmanlar, makalede "beslenmede ufak değişiklikler bile cilt tonunda gözlenebilir iyileşme sağlayabiliyor" diyor.

Bununla birlikte, benzer bir uygulamanın yaşlılarda farklı sonuç verebileceğini, beyazlar dışındaki ırklar için de ayrı bir çalışma gerekebileceğini söylüyorlar.

Bilim ve tıp makalelerinin yer aldığı bilimsel halk kütüphanesi yayını PLoS One'da yayınlanan makalenin tüketim ve görünüm arasındaki bağlantıyı tam olarak kanıtlamadığına inanan uzmanlar da var.

Cambridge Üniversitesi'nden beslenme uzmanı Dr Glenys Jones yiyeceklerin nasıl pişirilip tüketildiğinin sebze-meyveden alınan karoten miktarını önemli ölçüde etkilediğine, ancak bu farkların çalışmada göz önüne alınmadığına dikkat çekti.

Jones yine de çalışmanın insanları daha sağlıklı beslenmeye teşvik etmek açısından önem taşıdığını belirtti; "sebze meyveler sadece cildimiz değil, genel sağlığımız için faydalı" dedi.

İngiltere'de halkın yüzde 75'inin meyve sebze tüketimi önerilen ortalama düzeyin altında.

Uzmanlar, "daha iyi bir görünüm" fikrinin, insanları motive etmede önemli bir katkı sağlayabileceğini düşünüyor.

Dr. Gözde Özakıncı, beslenme alışkanlıklarını değiştirmek açısından "bir kaç hafta içinde daha iyi görüneceğinizi bilmek, ilerleyen yıllarda sağlıklı olacağınız beklentisinden daha etkili olabilir" diyor.

12/07/2011

kanser erkeklerde sebze meyve tüketilmemesi kadınlarda obezite ile vuruyor

    12/07/2011 04:48:00 ÖS   Yorum yok

İngiltere Kanser Araştırmaları raporuna göre, erkeklerde görülen kanserin yüzde 23'ünde, kadınlarda görülen kanserin yüzde 15,6'sında başlıca neden sigara alışkanlığı.

kadınlarda obezite

Sigara ve tütün kullanımından sonra, erkeklerde en fazla kansere yol açan neden, yeterince sebze ve meyva yememeleri; kadınlardaysa şişmanlık.

British Journal of Cancer'da yayımlanan ve kanser konusundaki en kapsamlı araştırmalardan biri olarak nitelenen raporun yazarlarından Prof. Max Parkin, "Birçokları kanserin bir kader işi veya şanssızlık olduğuna ya da genetik nitelik taşıdığına inanır. Eldeki veriler gösteriyor ki, tüm kanserlerin yüzde 40 kadarı, elimizde değiştirme olanağı bulunan alışkanlıklarımızın sonucunda ortaya çıkıyor." dedi.

Kanser araştırmacılarının erkeklere tavsiyesi, "sigarayı bırakın, daha fazla sebze-meyva yiyin ve tükettiğiniz alkol miktarını azaltın!"

Kadınlara da, benzer şekilde sigarayı bırakmaları tavsiyesinde bulunuluyor ama hemen ardından "kilonuza dikkat edin!" uyarısı geliyor.


Prof. Parkin, "Erkeklerde kansere karşı koruma sağlaması bakımından sebze-meyva tüketiminin bu kadar önemli çıkmasını beklemiyorduk. Kadınlar arasında da kanser nedeni olarak şişmanlığın, alkol alışkanlığından daha öne çıkması şaşırtıcı oldu." dedi.

İngiltere'de incelemeye alınan toplam 134 bin kanser vakasında, oturulan coğrafi yer ve yapılan iş gibi unsurlar da dahil, yaşam tarzı ve çevresel koşullarla ilişkili 14 etmenin rol oynadığı belirlendi.

Kanser vakalarının 100 bini, sigara ve içki alışkanlığıyla aşırı kiloya bağlı bulundu. Her 25 kanser vakasından birinin, kişinin kimyasal maddeler ya da asbestos bulunan bir ortamda çalışmasından kaynaklandığı saptandı.
Bilinenler, bilinmeyenler

Raporda, sigara tiryakiliğiyle akciğer kanser arasında çok iyi bilinen ilişkinin yanı sıra, daha az bilinen unsurların kansere yakalanmada etkili olduğu kaydedildi. Örneğin meme kanseri tehlikesinin onda birini, kadının emzirmesi ya da alkol tüketmesi değil, aşırı şişman ya da obez olması oluşturuyor.

Yemek borusu ya da gırtlak kanserinde tehlikenin yarısı, çok az sebze-meyva yenmesinden kaynaklanıyor; alkol tüketimiyse riskin yalnızca beşte birini oluşturuyor.

Mide kanserine yakalanma tehlikesinin beşte biri, besinlerdeki fazla tuz miktarından kaynaklanıyor.


Ağız ve boğaz bölgelerinde görülen kanserler ise hemen tamamiyle kişinin yaşam tarzıyla ilişkili. Safra kesesi gibi kimi kanserlerse, genelde yaşam tarzıyla pek ilişkili değil.

Araştırmacılar bulgularını, İngiltere'de 1993-2007 yılları arasındaki vakalara ilişkin verileri kullanarak ve 2010 yılında 18 değişik kanser türünde ortaya çıkacağını tahmin ettikleri vakalara dayandırarak derledi.

Dünya Kanser Araştırmaları Vakfı'nda görevli Dr. Rachel Thompson, "Bu rapor da gayet güçlü bir şekilde gösteriyor ki, kanser tehlikesi, yaşam tarzımızla yakından ilişkili." dedi.
Uzmanlar, sağlıklı yaşamanın kansere yakalanma olasılığını tamamen ortadan kaldırmadığını, ama kişinin şansını artırabileceğini belirtiyorlar.

11/25/2011

kanserden korunabilmek için kilosu 50 bin euroluk sebzeler

    11/25/2011 08:16:00 ÖS   Yorum yok

Bitkiler, hastalıklara karşı bazı koruyucu maddeler içerir. Bu değerli maddelerin başında flavonoid adı verilen bileşikler geliyor. 


Flavonoidlerin en önemli kaynağı da günlük hayatta sıkça tükettiğimiz başta çay olmak üzere baharatlar, çeşitli sebze ve meyveler. Flavonoidler özellikle değerli antioksidan özellikler barındırır. Bu da vücutta birçok hastalığın sorumlusu olan tehlikeli radikalleri yakalayarak etkisiz hale getirmeleri anlamına gelir.

50 bin euroluk sebzeler
Flavonoidlerin kalp-damar rahatsızlıklarından kansere kadar birçok hastalığa karşı koruyucu etkisi var. Flavonoidlerin potansiyelinin ne kadar büyük olduğu bugüne kadar kantılanabilmiş değildi. Bonn Üniversitesi ve Jülich araştırma merkezinde bu etkiyi ortaya çıkarmak için son derece pahalı sebzeler yetiştiriliyor.

Maydonoz, ıspanak, nane gibi yüksek miktarda flavonoid içeren bitkilere karbondioksit gazı veriliyor. 

Bu gaz bitkilerin büyümesi için gerekli. Ancak bilim insanları deneyleri sırasında atmosfere zararlı karbonlar içeren bildiğimiz karbon-12’yi değil, nadir olarak bulunan karbon-13 ağır izotopunu kullanıyorlar. Jülich Araştırma Merkezi’nin biyoloji uzmanı Profesör Ingar Janzik, “Bu ağır izotop doğada da mevcut ancak normal karbondioksit içindeki payı yüzde biri geçmiyor“ diyor. Bu yüzden de oldukça pahalı. 4 bin litre karbon-13 ağır izotopu yaklaşık 100 bin euro ediyor.

Flavonoidler kansere karşı koruyor mu?


Bu pahalı araştırmanının nedenine gelince; Bonn Üniversitesi Beslenme ve Gıda Bilimleri bölümünden Maike Gleichenhagen bu karbondan flavonoid elde ettiklerini açıklıyor. Yani bitkilere karbon-12 izotopu yerine daha nadir bulunan karbon-13 verildiğinde, flavonoidler daha da belirgin hale geliyor. Araştırma için belirginleştirilmiş flavonoidler bitkilerden ayrıştırılıp gıda maddeleriyle karıştırılıyor. Daha sonra teste katılan denekler bu gıdaları tüketecek. Bonn Üniversitesi’nden Benno Zimmermann, kan tahlilleri sonucunda örneğin flavonoidlerin vücutta nereye yerleştiklerini kolayca belirleyebilmeyi umuyor. Testlere 2012 yılı başında başlanacak. İlk sonuçlar ise büyük ihtimalle 2012 ortasında alınacak.

Uzmanlar henüz işin başında olduklarını hatırlatıyor. İlk sonuçların alınmasından sonra flavonoidlerin kalp-damar rahatsızlıkları ya da kansere karşı korunmada nasıl bir etkisi olduğu ve bu maddenin insan sağlığının korunması için nasıl kullanılabileceği ortaya çıkacak.

© Deutsche Welle Türkçe

Judith Hartl / Ufuk Çakır

Editör: Ahmet Günaltay

9/01/2011

karın ağrısı ve iştahsızlık çekenler boyu 20 metreyi bulan parazit düşmüş olabilir

    9/01/2011 10:17:00 ÖS   Yorum yok

Karın ağrısı, iştahsızlık ve aşırı halsizlik gibi belirtiler veren, çocuklarda gelişme geriliğinin de sorumlusu olabilen bu tür parazitlerin boyu 20 metreyi bulabiliyor.


 parazit düşmüş olabilir
Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi (RSHM) Parazitoloji Laboratuvarı Şefi Doç. Dr. Ayşegül Taylan Özkan, sonbahar yaklaşırken kirli sular, enfekte hayvanlar ve iyi yıkanmamış sebze ve meyvelerle bulaşan parazitlerle ilgili uyarılarda bulundu.

Aralarında Belçika, İspanya, Portekiz, Almanya ve Hollanda'nın da bulunduğu birçok ülkeye parazitlerle ilgili eğitimlerin de verildiği laboratuvarda yapılan çalışmalarda ilginç bulgulara rastlandığını anlatan Özkan, bağırsak paraziti bulunan birçok kişinin, uzun yıllar bunun farkında olmadan yaşamını sürdürebildiğini, oysa geçmeyen karın ağrısı, iştahsızlık ve aşırı halsizliğin bunun habercisi olabileceğini bildirdi.

Bağırsak parazitlerinin, dışkı yoluyla insandan insana geçebildiğini, insan dışkısıyla kirlenmiş havuz ve diğer su kaynaklarının bulaşma yollarından biri olduğunu ifade eden Özkan, gelişme geriliği görülen çocuklarda da bu parazitlerin varlığından kuşkulanılması gerektiğini belirtti.

Bu tür parazitlerin çocukların vücut gelişimlerini olumsuz etkilediğini vurgulayan Özkan, ''Bağırsak parazitleri çocuklarda gelişme geriliğine yol açar. Sağlık çalışanları ve ailelerin bu konuda uyanık olmasında fayda var. Sözünü ettiğim diğer belirtilerle başvuran yetişkinler için de aynı duyarlılığın gösterilmesi gerekir'' uyarısını dile getirdi.


''Risk yağışlarla artıyor''


ABD ve İngiltere gibi ülkelerde su kaynaklı parazitlerin yaygın olduğunu, yağışların başlamasıyla bağırsak parazitlerinin bulaşma riskinin arttığını anlatan Doç. Dr. Özkan, ''Yağışlarla birlikte hayvan dışkıları su kaynaklarına karışır. Bazılarının klora karşı direnci diğerlerine göre 10 kat daha fazladır. Bu nedenle klor etki etmez. Kirlilik riski olan sulardan uzak durulmalıdır'' diye konuştu.

Laboratuvarda, bağırsak parazitiyle enfekte hayvanlardan alınan ve insan vücudunda bulunan örnekler üzerinde uygulamalı eğitimler verdiklerini kaydeden Özkan, ''Bağırsak parazitleri farklı boyutlarda olabiliyor. Ama içlerinde öyleleri var ki boyları 20 metreyi bulabiliyor. Vücudunda bu uzunlukta bir bağırsak parazitiyle yaşayan bir kişi, ağrı, iştahsızlık gibi belirtilerin bundan kaynaklandığını bilmiyor'' değerlendirmesinde bulundu.

7/17/2011

sıcaklarda gıda zehirlenmesinin önüne geçmek için yağlı yemeklerden uzak durun

    7/17/2011 11:48:00 ÖS   Yorum yok

Akdeniz Üniversitesi (A.Ü) Ziraat Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ayhan Topuz, sıcak yaz aylarında kalorisi yüksek, ağır, yağlı, karbonhidratlı gıdaların zehirlenmelere neden olabileceğini belirterek bunların yerine, meyve, sebze ağırlıklı yiyeceklerin tüketilmesi gerektiğini söyledi.


Doç. Dr. Topuz, yaz aylarında tüketilen et, süt, yumurta, tavuk, balık ve yumurtayla katkılanmış besinlerin, sıcaklığın etkisiyle gıda zehirlenmelerine yol açabileceğini belirtti.
Zehirlenmelerin önüne geçebilmek için toplumun bilinçli olması gerektiğini anlatan Topuz, tüketicilerin marketten aldıkları gıda ürünlerini öncelikle doğru bir şekilde muhafaza edebilmelerinin önemli olduğunu vurguladı.

Özellikle dondurulmuş ürünlerin kullanımında çok dikkatli ve bilinçli davranılması gerektiğinin altını çizen Topuz, şunları söyledi:
''Marketten -18 santigrat derecede dondurulmuş ürün alınıyorsa, yine aynı ürün evde -18 santigrat derecede muhafaza edilmeli.
önüne geçmek için
Genelde kişi, buz dolabından ürünü alıyor ve çözülsün diye sıcak bir ortama bırakıyor. Uzun süre sıcakta bekleyen ürün, mikroorganizmaların çoğalmasına ve toksin üremesine neden oluyor. Ürün toksin ürettiği için biz daha sonra ne kadar pişirsek de zehirlenmeye yol açıyor.''

Bunların yapılmaması halinde ürünün insan sağlığı açısından riskli noktalara geleceğini belirten Topuz, gıdaları tüketirken temizliğin de büyük önem taşıdığına işaret etti. Yemeklerin hazırlanması ve tüketilmesi sırasındaki hijyene önem verilmesi gerektiğini anlatan Topuz, ''Sıcak suyla sabunla ya da özel dezenfeksiyonlarla ve en az 30 saniye süreyle mutlaka ellerin temizlenmesi gerekiyor'' dedi.

Risk altındakiler


Yaz aylarında oluşan gıda zehirlenmelerinde risk faktörlerinin kişiden kişiye değişitiğini de söyleyen Topuz, ''Kişilerin bağışıklık sisteminin güçlü ve mikroorganizmalara dirençli olması, riskleri ortadan kaldırır'' dedi.

Zehirlenmelerden özellikle, bebekler, yaşlılar, hamileler gibi bağışıklık sistemi hassas olan kişilerin daha çok etkilendiğini, ayrıca kemoterapi, ışın tedavisi gibi ağır tedavi koşullarının uygulandığı, bağışıklık sistemi zayıf olan tüketici gruplarında da zehirlenmelerin ağır neticelere neden olabileceğini belirtti.


Nasıl anlarız?


Gıda zehirlenmellerinde, bulantı, kusma ve ishal gibi üç ana belirti olduğunu söyleyen Topuz, ''ileri aşamalarda ise ateş, baş ağrısı, karın krampları gibi belirtiler görülmektedir. Zehirlenme belirtileri, tüketilen gıda grubuna ve mikroorganizmanın cinsine bağlı olarak 30 dakika sonra da görülebilirken, belirtiler 72 saate kadar uzayabiliyor'' diye konuştu.

Zehirlenmenin hafif seyrettiği koşullarda, bulantı olduğu takdirde çözümün bir sağlık kuruluşuna gitmenin olmadığını belirten Topuz, ''vücut bir mikroorganizmayı, toksini aldığı zaman bunları atmak isteyecektir. Bunu da ya Kusarak yapacak ya da ishalle atacak. Bu yüzden birden bulantıyı kesmenin, ishali bastırmanın çareleri aranmamalı'' dedi.

Zehirlenme belirtilerinin iki günden fazla seyrettiği zaman problem olduğunu belirten Topuz, ''böyle durumlarda kişi bir an önce bir sağlık kuruluşuna gitmelidir. Ayrıca hemen hekime başvurulması gereken kanlı ishal, ishalle beraber yoğun boyun ağrıları ve şiddetli ateş gibi durumlar da hekime gitmeyi gerektiren durumlardır'' ifadesini kullandı.

6/04/2011

ehec bakterisi kırım kongo kanamalı ateşi hastalığı ile aynı belirtilere sahip

    6/04/2011 11:05:00 ÖS   Yorum yok
kırım kongo kanamalı

Pamukkale Üniversitesi (PAÜ) Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Hüseyin Turgut, EHEC'in dizanterinin boyut değiştirmiş hali olduğunu, bilinen bakterinin yayılabilen bir hal aldığını ifade etti.



Hastalığın hayvanların bağırsaklarında bulunan bir bakteri olduğunu ifade eden Turgut, ''Çocuklarda daha sık görülüyordu. Yetişkin kadınlarda görülmeye başladı.

Daha çok çiftliklerde ya da besicilikle uğraşan insanların, o maddelerini işlerken, satarken bulaşmasıyla yayılıyor. Bahçelerde meyveler, sebzeler, gübrelerle temasta bulunuyorsa ve yıkanmadan yeniyorsa onlardan da bulaşma riski var. Dizanteri ya da ishal dediğimiz olay şu an için yetişkinleri de etkileyebilen bir konuma ulaştı. Antijenik özelliğinde bir değişiklik yapabiliyor ki salgın haline geldi'' dedi.

EHEC bakterisinin ishal yapma özelliğinin dışında böbrekleri etkileyen bir konuma büründüğünü belirten Prof. Dr. Turgut, ölümcül olmasının böbrekleri etkisi altına almasından kaynaklandığını söyledi.

Bakterinin beyni etkileyen bir duruma eriştiğini dile getiren Turgut, hastalıkla mücadele konusunda şu önerilerde bulundu:


''Bu hastalıkla mücadelede hijyen önemli. Tüm bulaşıcı hastalıklarda olduğu gibi temiz gıda maddesi tüketmemiz gerekiyor. Meyve ve sebzelerimizi temiz sularla yıkamamız gerekiyor. Gübre kullanırken, meyve ve sebzeleri satarken dikkatli olmak lazım. Süt ürünleriyle de geçebilir.''

Hastalığın ölümcül hale gelmesinin böbrek yetersizliğine neden olmasından kaynaklandığını vurgulayan Turgut, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Bakteriyi yok etmek çok kolay, ama bakterinin toksinleriyle başladıysa olay kanamalara neden olabilir. Kanamayı durduramıyorsunuz. KKKA hastalığına benzer kanamalar gösteriyor. Böbreği etkiliyor. Böbrek yetmezliği yapıyor, kanamaya neden oluyor, o da durdurulamıyor. Bu bir bağırsak bakterisi. Hayvanların bağırsaklarında bulunan bu bakteri, dışkı yoluyla sebze ve meyvelere, hayvansal ürünlere, oradan da insanlara bulaşıyor.''
cumhuriyet portal

5/05/2011

taze sıkılmış üzüm kızılcık frenk üzümü damar duvarlarını rahatlatıyor

    5/05/2011 12:36:00 ÖÖ   Yorum yok
damar duvarlarını rahatlatıyor

Üzüm, kızılcık ve frenküzümü gibi meyvelerin karışımından oluşan taze sıkılmış meyve suyu kalbe iyi geliyor.


Fransız uzmanlar, domuzlarda kalp damarlarında yaptıkları deneyler sonucu, bu şekilde hazırlanmış meyve sularının, damar duvarlarını rahatlattığını belirledi.

Bilim adamları, damar sağlığını iyileştirip iyileştirmediği konusunda daha fazla araştırma yapılması gerektiğini söylüyor.

Araştırma sonuçları, İngiliz Kalp Vakfı'nın sebze ve meyve tüketiminin kalp hastalıkları riskini azalttığı yolundaki bulgularını da güçlendiriyor.

Araştırma kapsamında uzmanlar, polifenol adı verilen ve özellikle dutsu meyvelerde bulunan bir kimyasal maddeyi inceledi.


Sonucunda bu maddenin en aktif olduğu meyvelerin frenk üzümü, yaban mersini, kekremiş (kırmızı yaban mersini), aronya(avcı üzümü), kızılcık ve üzüm olduğu anlaşıldı.

İngiliz Kalp Vakfı'ndan diyetisyen Tracy Parker, yine de neden kimi meyve ve sebzelerin kalbe daha iyi geldiğini hala anlayamadıklarını belirtiyor.

Ancak meyve suyunda daha az lif ve daha fazla şeker bulunduğundan uzmanlar, meyveleri yiyerek tüketmenin daha yararlı olduğunun altını çiziyor.
bbc türkçe

4/25/2011

sağlıklı kilo vermek için üç öğün değil altı öğün yemek yenmesi öneriliyor

    4/25/2011 10:46:00 ÖS   Yorum yok
altı öğün yemek

Memorial Antalya Hastanesi Beslenme ve Diyet Bölümünden Diyetisyen Berna Ertuğ, yaptığı yazılı açıklamada, bahar güneşinin yavaş yavaş sıcaklığını hissettirmesiyle kazak ve kabanların yerini alan ince kıyafetlerin, kış boyu vücutta birikmiş fazla kiloları ortaya çıkardığını belirtti.


Her aynanın karşısına geçildiğinde rahatsızlık duyulan birkaç fazla kilonun, umutsuzluğa itip, yanlış yönlendirmesine izin vermemesini isteyen Ertuğ, kısa zamanda, hızlı kilo vermek uğruna uygulanan yanlış diyetlerin, verilen kiloların çok kısa zamanda geri alınmasına neden olduğunu vurguladı.

Kilo vermek isteyenlere metabolizmalarını hızlandırmayı öneren Ertuğ, 3 ana 3 ara öğün kuralına bağlı olarak, tüm gün boyunca besinlerin 6 öğüne paylaştırarak tüketilmesi gerektiğine işaret etti. Kan şekerinin dengelenmesi için 3 saatten fazla aç kalınmamasının önemine değinen Ertuğ, ''Bu sayede gün içinde tetiklenen tatlı krizlerini bastırmak ve tek bir öğünde çok fazla yemek yeme isteğinden kurtulmak kolaylaşacaktır'' değerlendirmesinde bulundu.

Doğru besin gruplarından, uygun miktarlarda tüketmek ve kilo verirken sağlıklı kalmak için 4 yapraklı yonca modelinin uygulanmasını tavsiye eden Ertuğ, her yaprağın süt ve ürünleri (süt, yoğurt, ayran, cacık), et-kuru baklagiller-yumurta-peynir, ekmek-tahıl (ekmek, makarna, pilav, çorba) ve meyve sebze gibi besin gruplarını temsil ettiğini belirtti.

Yemek yemeğe başladıktan 15-20 dakika sonra doygunluk hissinin oluştuğuna işaret eden Ertuğu, ''Yemek çiğnenmeden, hızlı bir şekilde yutularak yendiğinde gereğinden fazla yemek kaçınılmazdır. Bu nedenle yavaş yemeye özen gösterilmeli, yemek sırasında lokmalar arasında sık sık aralar verilmelidir'' önerisinde bulundu.

Susamayı beklemeden su içilmesinin önemini vurgulayan Ertuğ, vücudun yediklerini doğru sindirebilmesi, metabolik hızın yavaşlamaması, atıkların vücuttan atılması ve vücut ısısının dengelenmesi için, özel bir sağlık problemi yoksa, her gün en az 2-2.5 litre (10-12 su bardağı) su içilmesini tavsiye etti.

Geç yenen akşam yemeğiyle geç saatlerde televizyon karşısında yenen atıştırmalıkların kilo vermenin önündeki en büyük engel olduğuna dikkati çeken Ertuğ, sağlıklı bir şekilde atıştırmak için enerjisi düşük olan ve bol lif içeren domates, salatalık, havuç gibi besinler tercih edilmesi gerektiğini kaydetti.

Küçük aktivitelerin bile gün içinde enerjik kalınmasını sağlayacağını ifade eden Ertuğ, asansör yerine merdivenin tercih edilmesinin, farkına varılmadan vücut şekline olumlu olarak yansıyacağını belirtti.

Fazla kiloları verebilmek için aceleci davranmanın vücudu olumsuz etkilediğine işaret eden Ertuğ, uzun dönemde alınan kiloları, birkaç haftada vermenin yapılabilecek en büyük hatalardan biri olduğunu vurguladı. Tedavinin diyetisyen kontrolünde yapılmasının, sağlıklı bir şekilde kilo vermek için çok önemli olduğuna dikkati çeken Ertuğ, bunun için metabolizma hızının oksijen tüketimi yöntemiyle ölçülmesi, detaylı vücut analizi yapılması, kişinin sağlık durumu, yaşam şekli ve diğer tüm özellikleri incelenerek, diyetisyen tarafından önerilen sağlıklı beslenme programının uygulanmasını istedi.
cumhuriyet portal

4/04/2011

baharda cilt temizliği için buhar uygulaması ve doğru bilinen yanlışlar

    4/04/2011 05:44:00 ÖS   Yorum yok
buhar uygulaması

Baharla birlikte ciltler için de yenilenme zamanı geldi. Canlı bir cilde sahip olmanın ilk adımı temizlik.


Güzellik Uzmanı Nuray Yalçın, ciltte temizlik için buharın şart olduğunu vurgulayarak, buhar uygulamasının ardından kesinlikle cildin sıkılmaması gerektiğinin altını çizdi. Yalçın, cildi temizlerken normal bir kese yapılmasını, arkasından da normal bir durulama işlemi yapılmasını tavsiye etti.

Doğru Bilinen Yanlışlar
Cilt ve Bakım Uzmanı Nuray Algam da, doğru bilinen yanlışlara dikkat çekti.

Gülsuyunun kesinlikle cildi temizlemeyeceğini belirten Algam, bilinenin aksine, gülsuyunun cildin üzerindekalan ölü tabakayı cilde daha çok yapıştırdığını söyledi.

Algam, salatalağın kuru ciltte, marul maskelerinin de yağlı ciltte kullanılmaması gerektiğini vurguladı,

Güneş ışınlarının zararlı etkilerine karşı koruyucu krem kullanılmalı.


Beslenme de Önemli
Sağlıklı bir cilt için bakımın yanı sıra beslenme de önemli. Bol sebze ve meyve cildi canlandırıyor.

Domatesin likopen içeriğiyle hem cildi güzelleştirdiğini hem de güneşten koruduğunu belirten Beslenme ve Diyet Uzmanı Beste Günday, düzenli domates tüketen kişilerin güneşten korunma yüzdelerinin. 40'lara varan oranda arttığını söyledi.

En önemlisi, cilt sağlığı için bol su tüketin, sigaradan uzak durun ve düzenli spor yapın.
trt türk

1/30/2011

sebze ve meyveler rengine göre insan vücuduna faydaları

    1/30/2011 02:10:00 ÖS   Yorum yok
insan vücuduna faydaları

Kırmızı kalbe, beyaz mideye iyi geliyor... Turuncu hücreleri yeniliyor, yeşil kansere karşı koruyor. Kısacası her renk bir işe yarıyor. İşte sebze ve meyvelerde renklerin dili...


Sarı, kırmızı, turuncu, beyaz, yeşil ya da mor...

Hepsinin farklı tadı, farklı özellikleri var.

Faydaları ise renklerine göre değişiyor.

Kırmızı renkteki sebze ve meyveler, kalbe iyi geliyor.

Beslenme Uzmanı Sinem Paker, "Pancar, kırmızı lahana, çilek, domates, elma, kırmızı portakal bunlar C vitamini yönünden zengin artı kalp koruyucu özelliğe sahiptirler." dedi.

Turuncu sebze meyveler, hücreleri yeniliyor.


Paker, "Bunlar A vitamininden çok zengindirler. Yeni hücrelerin yapılandırılması, enfeksiyonlara karşı koruyucu özellikleri ve yine kalp damar koruyucu özellikleri vardır. Bu yüzden de turunculardan portakal, kaysı, bal kabağı ve havuç tüketimini öneriyoruz." diyor.

Kansere Karşı Yeşil

Yeşil, kansere karşı koruyor.

Beslenme Uzmanı Sinem Paker yeşil sebze/meyvelerle ilgili olarak da şunları söylüyor:
"Hem C vitamini özelliklerinden dolayı çok iyi bir antioksidandır, hem posa içeriklerinden dolayı... Bizim toksin olarak değerlendirdiğimiz serbest radikallerin atımını sağlar ve böylece kanserden koruyucu özelliği vardır."

Mideye Beyaz
Beyaz ise mideye iyi geliyor.

Sinem Paker, "Beyaz olan sebzeler kükürt içeriği yüksek olan sebzelerdir. Mide rahatsızlıklarına karşı koruyucu özellikleri vardır. Turp, lahana karnıbahar gibi." diye konuştu.
trt türk

12/17/2010

meyve sebze yemek ölüm riskini azaltıyor

    12/17/2010 11:09:00 ÖS   Yorum yok
ölüm riskini azaltıyor

İngiltere’deki özel bir üniversetede yapılan araştırmada, günde beş öğün meyve ve sebze yiyerek sağlıklı beslenen insanların ölüm riskini de azalttığını ortaya çıkardı.


Epidemioloji ve Halk Sağlığı Dergisi’nde yayınlanan araştırmada 2005 ve 2007 yılları arasında İngiltere’deki erken ölümler araştırıldı. İki yıl içindeki 33 bin ölümün sağlıksız beslenmeden kaynaklandığı belirlendi.

Araştırmaya göre günde 5 kez sebze ve meyve yemek, bir yıl içinde 7 bin koroner , 5 bin kanser ve 3 bin felç olayının yaşanmamasına, yani 15 bin erken ölümün önlenmesine yardımcı oluyor.

Lif oranının yüksek olduğu beslenme biçimin başlı başına 4 bin hayatı kurtaracağını belirten uzmanlar, yağ tüketiminin azaltılmasıyla 7 bin ve tuz kullanımının azaltılmasıyla da 7 bin 500 erken ölümün önüne geçilebileceğini gözlemlediler.
trt türk
© 2014 deva arayanlar . Designed by Bloggertheme9
Proudly Powered by Blogger .